Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

31 Ocak 2012 Salı

bu günün anatomisi

Bu gün sabah kalktığımızda karın artarak devam ettiğini gördük. Neyse karlı bir günde yapılacak en güzel programa sahiptik. Görümcenin, halanın şefkatli kollarına sığınmak:))
Meral aradı çıkın artık diye, çıktık çıktık dedik. Karda tavşan gibi hoplaya zıplaya , resim çeke çeke gittik.

Gider gitmez masaya oturduk. O ne ya, güveçte pişmiş altına etler dizim dizim dizilmiş, üstünde bakla dolmaları en leziz halleriyle bakmakta bize:)) valla diğer hiç bir şeyi saymayayım çünkü ben sadece dolma yedim. Öğle mönüm olan et porsiyonunda...
Meral ve Hadiye Abla masanın son rötuşlarını hazırlarken...Ben dolma servisinde, Halide abla başlamış... Üstün Dökmen Hocam'da soframıza renk kattı...Her gün Star tv de ilgilenler için...Biz ailecek hatta sülalecek pek severiz. Kızlar küçükken pazar sabahları sabahın köründe Küçük Şeyler'de kendisini izlmek için bizim yatağa doluşur.
kahvaltıyı; program bitince yapardık.Ben 12 yıl boyunca kah kızları kah kocamı beklediğim sokağa karşı çayımı içerken...

Yeme içme işi bitince çaya okey masasında devam ettik. Altta gördüğünüz ıstaka bana aittir:=)mavi dokuzu çektim ve oyunu bitirdim. Yanımda ki attığım taşlara bakarak, alt tarafımda oturanı nasıl taşladığımı görebilirsiniz. Stajını Yenikapı,Samatya sahillerindeki öğrenci kahvelerinde ,ustalık dönemini oyunun ordinaryusu lakabıyla anılan Kocamın yanında yaptığımı hiç inkar etmem. Ama O'na bir yaz boyunca bezik antremanı yaptırarak borcumu ödemişimdir.
Biz görümcemgillerle okey oynarken kuzengiler de kendi aralarında eğlendiler coştular...Hepsi meslektaş olunca tatilleri birlikte değerlendirme fırsatı da ayaklarına geliyor işte böyle.

Akşam yine kar tipi eve döndük.Eve gelince akşam yemeğinin yanına nohutlu, tavuklu bulgur pilavı yaptım. Duru marka kırmızı buğdaydan yapılmış bulgur.Çok ama çok beğendiler yiyen bir daha bir daha dedi.Kendime de ıspanak pişirdim.Kırmızı bulgurdan bir çorba kaşığı kadar da kendi yemeğime koydum. Süper oldu.Yanında da ayran içtim.

Bu akşam ''Seksenler''dizisini izliyoruz. Yettiğ gari artık Cemilesi Ali Kaptan'ı... hele de o yılları yaşayanlar için tadından yenmez bir dizi...

Kitapta Hava Kurşun Gibi Ağır'a devam.

İşte böle böle ya

30 Ocak 2012 Pazartesi

karlı bir kış günü

Kar sanki, sadece pazarcıların üstüne yağdı bugün. Pazarn kurulacağını bile tahmin etmezdim ama Beykoz'dan gelen bir grup var, kendi yetiştirdiklerini satıyorlar.Beykoz'un hangi köyünden olduklarını bilmiyorum. Kışın kara lahana, pırasa, ebegümeci, Beykoz ormanlarından topladıkları türlü çeşit otlar ve kestane satarlar. Yazın yine ormanda ne bulurlarsa. Ama mallarının değerini de bilirler. Ispanak pazarda bir liraysa bunlarda beş liradır. Niye dersen e bu organik derler. Ama organik olması için önce tohumun organik olması gerektiğini ne kadar bilir bilmem. İncecik kalem gibi pırasalar, kırmızı saplı pazılar, ve İsabella denilen üzüm çeşidi ki bizim Zuz hastasıdır , bir tek Beykozluların pazarnda bulunur. Bu üzüm Ordu'dan gelen damak tadımız... Hafif parfümümsü bir kokusu ve buğulu bir görünümü olan siyah asma üzümü...Gamse yatak odası penceresinden arka sokağın resimlerini çekmiş, beni geldiklerine inandırabilmek için.( sabahın erken saatleri, ilk pazarcılar gelmeye başlamış)

Bütün evdeydik.Naziş bir ara Kadıköy'e gitti geldi.Beş altı yıl önce aldığı İpodunu , Apple yenisi çıkınca eskiyi alıp ,yeniyi ücretsiz olarak vereceğini duyurmuştu, mesaj atıp yenisini vermek için çağırılınca almaya gitti.Yenisi kibrit kutusu kadar.

Bu sabah Gamse kar kar diye hepimizi erkenden ayağa kaldırınca tüm işlerimiz saat 11 de bitmişti.Yemek etkinliği yaptım biraz:) Önce tavuk haşlandı, suyuna çorba,tavuklarıyla da fırında tavuklu patates yapıldı. Lahana doğrandı , ileriki günlerde kapuskaya dönüşmesi için dondurucuya atıldı. Nohut haşlanıp yine nohut ilave edilecek yemekler için o da dondurucuya şutlandı.Zeytinyağlı pırasa pişip soğumaya bırakıldı.
Leylak Dalıcımın Annesinin yaptığı gibi, ev süpürüldükten sonra , halıların üstüne kar atılıp fırçalandı... Mis gibi kar koktu ev, hem de hiyenik bir işlem oldu. Hamaratlık ödülü verilecekse bu gün tam zamanıdır.

Kar bütün gün yağdı, döne döne savura savura yağdı.2004 ylından beri ilk kez bu kadar yağmış ve çarşambaya kadar devam edecekmiş. Yarın okeycilerle buluşuyorum. Neyse yakın civarlardayız.

Sonra da perdeleri üstten yarıya kadar kaldırdım, çaydır kahvedir keyif yaptık kızlarla acıkınca ödülüm olan pideyi eve getirttik. Pide öğle yemeğim oldu ve saat dörtte ki ara öğünüm kalktı...

29 Ocak 2012 Pazar

Siyah Beyaz, film gibi biraz

Öyle yıllardı siyah beyazdı , film gibiydi... Sınıfı nasılsa geçerdik, önemli olan biraz da eğlenmekti...
Bayramlar yaklaşınca 15 gün öncesinden bando takımı olarak izinli sayılırdık.Basketbol maçları başlayınca artık yazılılılar sözlüler bize vız gelirdi. Tüm okul için önemli olan tek şey şampiyonluktu. Bizi ortaokulun basketbol takımından beri takip eden hoca , liseye geçince hoop hepimizi birden takıma almıştı. Okulun en uzak yerinde çalışma yapardık. Yemeklerimizi okulun yatılı bölümünün yemekhanesinde yerdik. Yatılı öğrenciler içinde şenlik olurdu maç ve bayram dönemleri.

Bu gün hem basket hem bando takımından arkadaşım Nurgül'ün kızı Sinem bizim resimlerimizi taratıp facebook'a koyunca hepimiz o yıllara gittik.
Ordu Lisesi Bando takımı... Bir dönem okumuş olabilirim ama süperdi süper... 10 KASIM' da Atatürk anıtında nöbet tutarken anneanemin beni dürbünle izleyip, üşüyeceksin orda eve git diye haber göndermesi hehehehhe... Karadeniz coşa coşa bizi ıslatırken sahil yolunda konvoy gibi yürüyerek okula gitmek... Basket maçları...antremanları...Bando çalışmaları, Hepsi artık uzak bir hatıra ama unutulmaz bir hatıra...
Bizim artık İstanbul'a yeniden dönme vaktimiz geldiğinde arkadaşlarımla bizim evin tek toplanmayan odasında veda partisi yaptık. Özel fotoğrafçı gelmişti eve... Ben de az afilli pozlar vermemişim. Akşama kadar bizim evdeydik ama ayrılık vakti geldiğinde Buket Pastanesine gitmiştik. Hiç unutmam pastanede Selçuk Ural'ın güle güle sana yolun açık olsun şarkısı çalmıştı. Ayşegül , bizi yolcu ettikten sonra, kendi bahçelerinin en ücra köşesine saklanıp bağıra bağıra ağlamış. Gece zor bulup çıkartmış oradan Behice Teyze...Beni ise İstanbul'da meğer Deniz, Nermin , Yasemin ve Ordu sahilleri yerine Yenikapı sahilleri beklemekteymiş. Bir kaç ay geçmeden tüm öğrenci kahvelerinde güllü sigaralarımız ve usta okeyciliğimizle boy gösterdik.Sinem bu gün Ordu resimlerini ortaya çıkardı. İstanbul grubu koştu yorum yaptı... Birbirini tanımayan , tek ortak noktaları ben olan iki grup arasında bir köprü kurdu... Ben bir gün bu iki grubu bir araya toplayabilme düşü kuruyorum şimdi...

Hafta sonu




Bu filmleri izledim
hafta sonunda...
Bir Zamanlar Anadolu'da yı keşke sinema perdesinde izleyip, o geniş bozkırları daha iyi görebilseydim diye düşündüm.






Nathali Portman'ın filmini izlerken ,yaban mersinli turta isteyebilir canınız...













Bu kitabı okumaya başladım... Bu kitap ta daha başka bir Nazım Hikmet var...







Bunların dışında şimdilik evdeyim. Öğelden sonra Gamse ile bir Kadıköy yaparız belki...

Evin yemek durumu sağlam o yüzden akşama kadar rahat hareket edebiliriz.











Hafta sonu için bu kadar...

28 Ocak 2012 Cumartesi

Sabahın Körü akşamın alacası


Başlıkla yazının pek alakası yok, yazı sabah yazıldığı için olabilir ama akşamın lacası sabahın körü derken aklıma geldi:)Ama bu iki ışık fotoğrafçılar için çok önemliymiş.Ama bu arada Mor ve Ötesinden Sabahın Körünü dinlemek fena olmaz...

Sabahın sessizliği var evde...Naziş olsaydı ki , O'da erkenci benim gibi, ya sıcak çikolatasını ya kahvesini alıp belgesellerine dalmıştı. Ama dün gece yaptıkları korku filmleri gecesi kaçta bitti Allah bilir.

Bu gün plansız programsızım. Belki Zeya ile bir şeyler yapabiliriz. Çok da kesin konuşmadık, havaya göre dedik.Gamse arkadaşının nişan yemeğine katılacak, Naziş zaten yok. Bilemedim yane.

Dün gece sanırım kar yağmadı. Gece kalktığımda don vardı, yerler cam gibi parlıyordu sokak lambasının ışığında.

Bir kötü huyumu keşfettim, eğer merak ettiğim bir kitap , film varsa ve onları da almışsam, ille etrafında bir döneliyorum. İlle onları okuyacak izleyecek ortam tam oluşsun. Ya da haklarında çok konuşulup, yazıp çiziliyorsa onlar bitsin. ya da haklarında çok fikir sahibi olmadan okuyayım ya da izleyeyim. Mesela film olarak ; Motosiklet Günlüğü... Bir Zamanlar Anadoluda...Kitap ;Hava Kurşun Gibi Ağır( Hüznün Tadı'nın Mihriban'ın hediyesi)...Ama eğer bu gün dışarı çıkmazssam hem filmlerden birini izleyeceğim hem de kitaba başlayacağım.

E yeter bu kadar, şimdi biraz eve vakit ayırayım. Sonrası ne olur bilemem.

27 Ocak 2012 Cuma

Acı çikolatalı karlı gün


Dün geceden beri durmadan yağıyor kar... Usul usul elif elif yağıyor.Biz de her fırsatta dışarı çıkıyoruz. Dün akşam Gamsegamse dans kursundayken, hadi O'nu karşılayalım bu saye de yürüyüş yapalım dedik.Ama hem rüzgarlı hem de çok soğuktu, mahallenin kafeteryasında çay molası verdik.Ben eşofmanlarımla çıktığım için öyle tıkma tıkıç hiç kabanımın önünü neyin açamadan oturdum:))Ama ne söylesem az mis gibi demleme çaylar yapıyor. Çay ocağının üstünde belki 10 tane demlik vardı... İnce belli duble bardaklarda içtik çaylarımızı ...Dans çıkışı Gamse arayınca hoho biz Aslı Börekde çay içiyoruz dedik. O gelince kalktık, gözlerimize kar taneleri kaça kaça koşa koşa eve geldik.Hemen yeniden çay suyumuzu koyduk.

Fatmagül'e bile takılmadım dün gece Acı Çikolata'yı okudum. Bu nası bişeydi abi ya, yemek tarifleriyle harmanlanmış bir aşk hikayesi... Yemeklerin kokusuna mı? hikayenin güzelliğine mi? bakayım şaştım. Filmi de var :)Yarın sabah inşallah maşallah herkesler uyurken izleyeceğim.
Kitap 12 bölümden oluşuyor her bölüm ocak ayından başlayarak bir ay adı...alt başlık bir yemek adı ve ilk sayfada malzeme listesi var ve her bölüm yemeğin tarifi ile başlıyor.

Kitabın arka kapağından
Yemek pişirerek, yemek yiyerek, yemekler aracılığıyla aşk ilanı, tinsel ve tensel iletişim gerçekleşebilir mi? Laura Esquivel, "Acı Çikolata" ile, içinde yemek tarifleri, aşk öyküleri ve kocakarı ilaçları bulunan bu romanla bu iletişimin gerçekleşebileceğini kanıtlıyor. Yüzyıl başlarında Meksika'da devrim, eski kolonyal toplumun son kalıntılarını temizlerken, aile geleneğine göre evlenmesi olanaksız, ama buna karşın Pedro'ya delicesine tutkun Tita, yemek yapmayı aşkının iletişim aracına dönüştürüyor. Laura Esquivel bu olanaksız aşkı yemek ve kocakarı ilaçları tanımlarıyla dile getiriyor ve sarsıcı, büyüleyici bir dille bu aşkın ezgisini yaratıyor; yarım kilo soğan, iki baş sarmısak, bir tutam fesleğen, romanın her satırından fışkıran yakıcı aşkın simgesine dönüşüyor. Yazarın ironik, neşeli ve yumuşak bir dili var; yaşam sevgisi ve tensel aşk bu dil içinde büyülü gerçekliğe bağlanıyor. Hiçbir kadın yazar, kadın dünyasını bu düzeyde dile getiremedi. Kısa zamanda on beş dile çevrilen ve yazarın senaryosuyla sinemaya aktarılan, filmi ülkemizde de büyük ilgiyle karşılanan "Acı Çikolata", başta Meksika ve ABD olmak üzere yayımlandığı her ülkede satış rekorları kırdı. Bir kez okumakla yetinemeyeceğiniz bir roman



Yazar:Laura Esquivel
Çevirmen:Mükerrem Akdeniz

Sayfa Sayısı: 271
Baskı Yılı: 1999
Dili: Türkçe
Yayınevi: Can Yayınları


Bu gün kızlar uyurken , makarna haşladım, süzme mercimek çorbası pişirdim, dün akşamdan kuru fasulye, pilav ve görümcemin gönderdiği nevalelerde vardı... Oh be rahatladım... Acıkınca ton balıklı makarnalarını yerken dünyanın en güzel yemeğini yermiş gibi teşekkürlerini sundular.
Yemek derdi olmayınca ben de gün boyu istediğim gibi kitabımı okudum bir ara dışarı çıktık PTT ye gittik, karda dolaştık.

Bu akşamın dizisi Yalan Dünya... Gülse Birsel'in tüm tiplemelerine bayıldım. Orçun ve Nurhayat fenomen olma yolunda zaten... Naziş , Neslihan'a gitti...Korku filmi gecesi yapacaklarmış.

İşte böle böle

26 Ocak 2012 Perşembe

firari

Bu günün etkinliğ kızların rutin göz, kulak burun boğaz muayeneleri için doktora gitmelerini fırsat bulup benim evden firar etmemdi. Çok uzağa gitmedim gerçi... Görümcelerle aynı mahallede oturmanın lüksünü yaşar bendeniz biliyorsunuz... Sağlam bir okey partisi yaptık. Ailenin art directörü Meral yine ailenin bilgisayar teknolojilerinden sorumlu Memo , ben ve görümcem dörtlüsünden müteşekkil grup ile... Görümcem canım benim, benim için özel diyetik mönü hazırlamıştı. Yalnız ben, Memo ve Meral hem oynayıp hem de çan çan konuşma işini aynı anda götürmeye çalışırken; Hadiye Hanım, kattı önüne bizi sürdü gitti:))

Akşam ça( akşam çağı, akşam olunca anlamında Orduca:))eve dönerken de ev ahalisine hazırlanan azık torbamı alıp eve döndüm.

Bu akşam Fatmagül gecesi tabi ben yerine bi dizi hazırlayana kadar. Öyle Bir Geçer Zaman ki'nin yerine Seksenleri oturttuğum gibi :))

Gamsegamse'nin de dans gecesi. Perşembe akşamları salsa yapar hanım kızımız...Naziş bu haftayı tamamiyle dinlenmeye ayırdı. Sadece yürüyüşlere katılıyor. Yürüyüş derken dün akşam karı koca akşam yürüyüşüne çıktık. Bizim burada pek meeşur bi sandviççi var, Patso... Başka yerlerde de görebilirsiniz ama asıl yeri, doğuş yeri burası. yanyana bir sürü vardır ama bunun önü acaip kuyruk olur. Dün akşam tam onun önünden geçerken Fener Yolu'nda oturan kuzenimi elinde kocaman sandviçle onun önünde bastım:)) Yok trafik sıkışmış da buradan sardırmış yolu da hahha yemezler. O üniv. öğrencisiyken görümcemin kiracısıydı burada... tadını biliyo yani bu Patso'nun . Yüz kere yazdım ama bir daha yazayım. Görümcem bir gün bunlar evde yokken evlerine girmiş bir şey bırakmaya, bir bakmış bir not... eve ilk gelen pilav tenceresini yıkasın diye... Napsın kadınceyiz yıkamış. Niye yıkadın dedim- e ne yapayım ilk ben girmiştim eve dedi. Yüz bininci kez okuyanlar kusura kalmasınlar.

Bu akşam yeni bir kitaba başlayacak olmanın keyfini yaşıyorum...Acı Çikolata... Bir çoğunuz okudu biliyorum. Bende de çoktandır sıra bekliyordu. Meksika'lı bir yazar,Laura Esquıvel...İçinde yemek tarifleri, aşk öyküleri ve kocakarı ilaçları olan bir roman...Süpperrr bayılırım...Fürüzan'la güp güp etti yüreğim. Sıcak sobalar başına kıvrılmayı, üstüme soba yanmayan yerden gelen soğuk yorganlar örtmeyi istedim. Ben uyurken burnuma soba üstüne konan portakal kabuklarının kokusu, çaydanlık fıkırtısı, demli çay kokusu, uykularıma radyo sesleri karışsın, mırıl mırıl konuşma sesleri,vapur düdüğü geceyi yırtsın gelsin kulağıma dolsun istedim. Hala da istiyorum. Füruzan ya niye yazmazsın ki yeniden...''Sevda Dolu Bir Yaz''' bir sevda gibiydi ...Sanırım çok yakında Kitap Okuyan Kız için bir Füruzan yazısı patlatırım:)

Bazen uzaklardan yazan bazen de Moda'da beni gören ama acaba diye ses çıkarmayan Uzaklar , benden bir kaç hem kolay hem besleyici yemek tarifi istemiş. Benim yemeklerim hem hep kolay hem de hep besleyicidir zaten:)) yoksa nasıl hem gezip hem böyle diyet peşine düşecek duruma gelirdim.

Bizim evin en çok baş vurduğu acil durum yemeği, gemici patetesi de denilen yumurtalı patatestir. Küçük küçük doğranmış patetesleri ya kızartın ya da haşlayın. Bir teflon kaba alın, üstüne çırpılmış bir kaç yumurtayı, ve baharatları dökün bir kapakla ağzını kapatıp kısık ateşte pişirin.Yanında çay...üüff
Şimdi bir iki tavuk çeşitlemesi..
Bir fırın kabına kalın kalın soğan halkaları doğrayın, üstüne kırmızı közlediğimiz biberlerden sanırım paprika deniyor... Sivri yeşil biberlerden doğrayın... Bir baş sarımsağı iyice yıkayın ama soymadan bütün koyun.. bir kaç elma dilim patatesi de ilave edin... Sonra istediğiniz tarz tavuk parçaları, baget olabilir, incik olabilir biz tavuk pirzolayı tercih ediyoruz... Şimdi acı severseniz acı biber salçası , bir tatlı kaşığı hardal, karabiber ile bir çorba kaşığı zeytinyağ ile yarım çay bardaklık bir sos hazırlayıp fırına sürün. Sarımsakları hüüp hüüüp diye içinize çeke çeke yiyin...Bu fırında pişerken yanına artık pilav mı ?salata mı? ne yaparsanız yapın.

Yine defalarca tarifini verdiğim bir yemek... Kuşbaşı doğranmış tavukları akşamdan soya sosuna yatırın... aman tuz koymayın biliyorsunuz bu sos tuzlu... Sonra bunları mısır unu ile bir güzel harmanlayıp tereyağda kızartın. Vog tava kullanırsanız çok rahat oluyor. Bu yemeği yaptığımda hiç kimse tavuk yediğine inanamadı ...

Acil durum yemeklerimden biri de boş zamannımda köfte yapıp tepsiyle dondurucuya koyup, iki saat sonra onları tık tık toplayıp buz dolabı poşetlerine doldurmam sonra da karnı acıkına hemen bir iki köfte çıakrıp çözülmesini beklemeden kızartıp yaptığım ekmek arası köftelerdir... Aarsına artık marul , domates ile garnitür yapabilirsiniz.

Ama en en acil durum yemeğimiz hemen makarna haşlayıp bir ton balıklı makarna olayına girişmemizdir. En tutulan S.O.S yemeğimizdir.

Bir de sebze yemeği verelim. Kabakları istediğiniz şekilde doğrayın, üstüne bol dereotu, maydonoz, taze soğan, sarımsak ve domates doğrayın üstten biraz yağ gezdirin...kısık ateşte hiç su ilave etmeden pişirin. Yanına makarna ve yoğurt oh ne la keyif...

Şimdilik aklıma gelenler bunlar...

25 Ocak 2012 Çarşamba

okuma günlüğü kimin olsun


Kitap okuyan kız okuma günlüğü hediye ediyor!

Bu okuma günlüğü benim olsun ben de okuduğum kitapları günlüğüme yazmak istiyorum diyorsanız 2011′de en sevdiğiniz veya en etkilendiğiniz kitabı yorum olarak yazın. Yorum yazanlar arasından yapılacak çekilişle 1 kişi Okuma Günlüğünün sahibi olacak. Son katılım tarihi 31 Ocak 2012 Salı

Neymiş bu okuma günlüğü derseniz tık tık

Duyguların rengi

Yağmurlu bir sabaha uyandım. Uyandım diyorum çünkü ; henüz herkes uyuyordu. yaşasın yaşasın dedim ve hemen yeşil çayımı demledim. Demliğimi kupamı alıp yavaş yavaş odama döndüm ve Leylak Dalıcımın tavsiyesi filmimi izledim. Film Oscar adayıymış aynı zamanda ve Duyguların Rengi adlı kitaptan uyarlama... Kitap kapağı ve film afişi aynı. Geçen ay D&R da almış ama filme alındığını duyunca kasada bırakmış tercihimi başka bir kitaptan yana kullanmıştım.
Filmi çok beğendim ve izlemezseniz valla da billa da küserim kategorisine koydum.Magisaa izle valla İncir Reçeli ile ödeşiriz:))



















İzlemekten gitmişken ; biz Öyle Bir Geçer Zaman ki vedalaştık. yeter içimiz kıyıldı. Dün akşam TRT1 de başlayan Seksenler dizisine başladık. Seksenli yıllarda geçiyor, o günleri yeniden hatırladık hem güldük hem hüzünlendik.Kitap da ise Füruzan'ın Sevda Dolu Bir Yaz'ını okuyorum...Çok ama çok güzel oldu yeniden yeniden okumak.

Şimdi gitmeliyim ev de hareket başladı...

24 Ocak 2012 Salı

Bu günlerde

Malum kızlar tatilde , o yüzden bizim ev çok hareketli.En çok da mutfak.
Yürüyüş ekibi üç kişi oldu. Naziş de katıldı bize. Gamse'de telefonla katılıyor. Nerdesiniz, hadi gelin falan gibi...

Yürüyüş sonunda keyifli çay molalarına devam.Oh bi de çay mı? içiyorsunuz diyen telefonda ki ses de Gamsegamse'nin.(NAZİŞ beni karanlıkta bırakıp, manzara ağırlıklı çalışmış:))Genelde deniz kıyısında yürüyoruz. Kız Kulesi'ni, Topkapı Sarayını , tarihi yarımadayı karşıma alarak yürümeye bayılıyorum.

Bu günkü güzergahımız Kuzguncuk tarafıydı... Gelirken Tekel Sahnesine uğrayıp oyunlara baktık. Genç Werther'in Acıları Balesini görmeyi çok istiyorum. Kitaptan ve yazılım sürecini anlatan filmden bir kaç yazı önce söz etmiştim hatırladınız mı? Şimdi kitabını okuduk, filmini izledik bale ile taçlandıralım diyorum.



Diyetisyen haberleri çok iyi. Diyete başlayalı 1,5 ay olmuş ve 6 kg vermişim.




Moviemoxfestival'de çok güzel filmler izliyorum. İzlememi bekleyen dvd lerim var bir sürü ama onları tatil sonrası izleyeceğim.Valla film keyiflerimi kaptırmam kismelere:))

Yan tarafta afişini gördüğünüz film...Noel ailesi...Noeli yalnız geçirmek istemeyen zengin bir adamın ; Noel için kendine aile kiralamasının konu edildiği , çok keyifli bir film


Cancan ve Uras ile çok keyifli bir pazar günü geçirdik. Cancan'ım bu ara çok hasta oldu. Zatüre başlangıcı demiş doktoru. Ama şimdi daha iyi.(Cancan uyuyunca , böyle gözgöze, dizdize saatler geçirdik Uras'la)
Cancan -Cicianne, korsan gemimi tamir edermisin dedi bana...









Fürüzan kitapları arasına ,kütüphaneden aldığım Dön Muazez girdi. Ayşenur Yazıcı'nın bir kitabı...Kitap, hep bir yerlerden başlanabileceğini anlatıyor. Annesinin cesedinin altından çıkan üç yaşında bebekken de... Sevdiğin seni en mutlu olduğunu sandığın anda terkederken de... Ve şansın karşına çıkan insanlar olduğunu anlamak gerektiği gibi mesajları var ki. Buna gönülden ,sonuna kadar katılırım.




Onlara nasıl yaparsam yapayım , gözlerinin yine benim diyet yemeklerimde olduğunu yazmışmıydım size. En basitinden bir örnek vereyim. Dün Gamse elinde dolma tabağı karşıma geçmiş. O sırada ben de yeşil çay, diyet peynir ve kepekli galete yiyorum ara öğün olarak. Bana diyor ki- Anne biliyomusun, gözümü senin peynirinden ve galetenden alamıyorum. Nitekim de yedi sonunda...

O yüzden bu gün öğle yemeğimi 40cm çapında bir tavaya yaptım:)) Babam da dahil yumuldular.

Dumanı üstündeyken , dürümlere sarıp sarıp yediler:)

Biz de durum böyle...Peki sizde ne var...

21 Ocak 2012 Cumartesi

Cumartesi cumartesi

Bu gün bu filmi izledim.





Bu şarkıyı dinledim...nasıl güzel bir şarkı..bir ağıtmış Ecemmm hemen yapmış araştırmasını
Eda Karaytuğ...Azad bir guştum









Ve bu kitabı okumaya devam ettim...







Siz de hafta sonu seçenekleriniz arasına koyabilirsiniz.

20 Ocak 2012 Cuma

cuma akşamı

Sabah kalkamadım , kalksam da ayılamadım... Ruhum ve bedenim ayrı ayrı bağımsızlıklarını ilan etmişlerdi... Saat 10'da ancak kahvaltı yapabildim. Ama sonrasında , ruhum ve bedenim aynı kalıba girdi,canlandım.

Bu gün yarıyıl tatiline girdi öğrenciler, öğretmenler ama analarının da yarıyıl tatili bitti. Artık iki hafta boyunca bizim evin tantanası bitmez. Tam yatakta yeşil çayını almış, filmini koymuşsun ya da kitabını açmışsın bir ses gelir -Anneee kahvaltıda ne var, Babaaa simit alıcan mı? gibi gibi.

Bu tatil için belirli olan tek planım DALİ sergisi. Yani DALİ ayağıma gelecek de ben gidip görmeyeceğim. Sanat tarihi hocamız Tuncay Hanım yaşasaydı da görseydi bu günleri. Nasıl uzak bir hayaldi bu günler, o günlerde...





Cemil Kavukçu'nun Düşkaçıran adlı hikaye kitabını okudum en son.Kaçmak kovalamak ve yakalamak başlıkları altında üç bölümde toplanmış öykülerden oluşuyor.Öyküler fantastik ve gotik tarzda. Bazı öykülerin sonu açık bırakılmış. Sanki roman olarak devam edecek gibi. Sanırım ben öykü okuyucusu değilim tam konuya kişilere ısınırken zırt bitiyor:)

Bu akşamın dizisi Yalan Dünya...Kitabı Fürüzan'dan Gül Mevsimidir.

19 Ocak 2012 Perşembe



Güne çok keyifli bir kahvaltı ile başladım. Kadıköyde Kafka kafe'de ; Macera Kitabım Özlem ve Bir Dilim Sohbet Zero ile muhteşem bir kahvaltıda buluştuk. Cam kenarına kurulduk.

Hem yedik, içtik hem sohbet ettik.Artık tanıdığa bir arkadaşa gidiyor gibi gidiyoruz oraya:) Mesela Özlem çok sevdiği için tarçınlı kurabiyeler pişirilmişti. Siz çok sevdiğiniz için demişler Özlem'e... incecik pizza dilimleri, kızarmış ekmek üzerinde servis edilen sahanda yumurta... koca koca tabaklarda menemenler, duble çaylar , sıcacık minik minik ekmekler ve Türk kahvaltılıklarıyla donatıldı masamız. Ben bu günkü yumurta hakkımı menemende kullandığım için diyetime çok da ihanet etmedim.Valla böyle çok beğendiğim yerleri yazıyorum sonra da gittiğimde yer bulamıyorum. Ben bu işten zararlı çıkıyorum anlayacağınız:)

Kahvaltı sonunda kahvelerimizi de içtik, aşağı kattaki kitaplara bakındık. Sonra YKY'ye uğramadan olmaz dedik. Girince kitap almadan çıkılmaz dedik:)) Bu arada ay sonuna kadar ayın yazarı Fürüzan'ın kitapları % 25 indirimde kaçırmamanızı öneririm. Ben Sevda Dolu Bir Yaz'ı aldım.

YKY'den çıkınca vedalaşıp ayrıldık. Ben gelirken yarı yolda inip eve yürüdüm ve günlük egzersizimi de aradan çıkardım. Gelince de yedi otlu çayımı içtim. Doğadan'ın çıkardığı bir çay. İçinde defne yağrağı, ısırgan, yeşilçay, mate falan var. Bu falan dediklerimi unuttum, sonra bakar yazarım.

Bu gün akşam yemeğimiz hazır , hiç bir iş yapmadan yatıp yuvarlanacağım. Kızlar yarın yarıyıl tatiline giriyorlar. Cumartesi sabahı yataklarından bağırırlar- kahvaltıda ne vaaaaar, bir iki saat sonra da ne yicez derler. O yüzden bu son sefahat saatlerimi kendime ayırdım:)

Yeni kitabım; Cemil Kavukçu'nun Düşkaçıran adlı hikaye kitabı. İlk hikayesini okudum ve tarzını beğendim.

Şimdilik bu kadar diyorum.

18 Ocak 2012 Çarşamba

okuyucu isteği, film, kitap ve günün etkinliği

Yazacak ne çok şey var. İzlenmiş bir film, dün bitmiş, çok beğenilmiş henüz sıcak ve taze iken yazılmak istenen bir kitap... bu gün sabah ile öğle arası ayapılmış bir kütüphane ziyareti ... çok uzaklardan gelen bir okuyucunun yazı isteği...dünkü okey hezimeti...diyetten haberler:)

Önce çok uzaklarda ki okuyucunun yorumunu aynen alayım.

bugunku yazi icin istek yapmamiz mumkun mu? :))

eger mumkunse hayatta yeni baslangiclarin da oldugunu, bizi uzen insanlarin hayatimizdan cikmasinin iyi bir sey oldugunu, icimizi artik daraltmayacaklari icin mutlu olmamiz gerektigi ile ilgili bir yazi:)) siz bilirsiniz nasil yazacaginizi...

selamlar,
uzaklardan bir okuyucu

18 Ocak 2012 10:20

Sil
Okuyucuya cevabım şu; Siz zaten yorumda öyle güzel özetlemişsiniz ki söylenecek çok fazla bir şey kalmamış. Benim hep söylediğim bir şey vardır. Bahçe duvarları... çok önemlidir bahçe duvarları... komşunuzla ne kadar samimi olursanız olun aranızda ki bahçe duvarını kaldırmayın. O duvar hep durmalı. İnsanlara hayatımızda insanlar , bizim onlara yer verdiğimiz yerde durmalılar, bir ileri bir geri, sağ sol yaparak yerini genişletince bir bakıyorsunuz ki, size azıcık yer kalmış:)) İstemediğimiz insanı hayatımızda tutmanın bir anlamı da yok zaten. Beni geren, huzursuz eden bana sürekli negatif eneri yükleyip gardımı düşürenleri zaten tutumuyorum. Facebook diliyle hemen ignore ediyorum. Size çok basit bir örnek vereyim. Naziş ile facebook'da arkadaştık önceleri. Baktım , duramıyorum , durmadan onu niye yazdın, bu resmi niye koydun diye hem ona mahalle baskısı yapıyorum hem ben geriliyorum. Çıkar beni arkadaşlıktan dedim. Hatta at dedim. Onun da canına minnetmiş. Oh bi rahatladık. Yani anne kız bile olsak bizi geren bir şeyi ortadan kaldırdık...Başlangıçlara gelince, dünya her gün yeni baştan kurulmaz mı? zaten. Her yeni gün, bir yeni başlangıcın işareti değil midir?

Şimdi sabah filmi...Bir Katy Winslet ve Johny Deep filmi... Çoğunuz görmüştür , zaten tv de de gösterilmişti. Sabah kahvaltı tepsimi kucağıma aldım. Ve bu filmi izledim.Peter Pan'in yaratıcısı James Barrie'nin gerçek hayat hikayesinden esinlenilmiş. 2004 yapımı , Akademi ödüllü ve beş dalda Oscar adayı olmuş bir film.Filmde Peter Pan'ın yazılış sürecine tanık oluyoruz. Benim çok beğendiğim bir filmdir. Yıllar sonra yine çok keyifle izledim.Mutlaka izleyin dediğim filmler kategorisinden....

Kitap...Mino'nun Siyah Gülü...Hüsnü Arkan... Çok sevdiğim Kırmızı Kedi yayınlarından çıkmış...Leylak Dalıcımın hediyesiydi...Bana bir de yazar hediye etmiş oldu bu arada... Korkma Ben Varım'dan sonra güüm diye bu kitabın içine düştüm. İki akşamda okudum. Elimden bırakamadım desem inanın. Sanırım bu kadar etkilemesinin nedeni, biraz da bizim kuşağın insanlarını anlatıyor olması.Kitapta Nuri Amca ,Fürüzan'ın Parasız Yatılısı'nı okurken, ilk baskısı da bana karşımdaki kitaplıktan göz kırparken, daha yeni iki kitabını almış, okunma sırası beklerken; nasıl sahici hissetmez, nasıl kendinden hissetmez bu kitabın kahramanlarını insan.Bu kitabı okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Hatta okumazsanız küsebilirim bile:))
Kitabı dinlerken şarkıları dinlemeyi unutmayın...


Şimdi sıra bir programdan söz etmeye geldi... HAYAT BİR MASAL...TRT Türk'de pazar günü başlayan; Nazlı Eray ve Ayla Kutlu'nun birlikte yaptıkları program. Dekoru dışında bu sevdiğim iki yazarın kendi evlerindeymişcesine yaptıkalrı sohbeti zevkle izledim dinledim. Ama o bembeyaz dekorun üstüne sanki kopyalanıp yapıştırılmışlardı. İnşallah değişir.
Ayla Kutlu- Zamanın dokunduğu her şey, zamanla bir masala dönüşür. Vardı, yok oldu. Masallarda bir varmış bir yokmuş diye başlamaz mı? diyerek programı açtı.
Nazlı Eray , romanlarına, kentin en kalabalık yerinde bir pastanede başlarmış. Renkli renkli kalemlerle, renk renk kağıtlara yazarmış. Ayla Kutlu ise çok düzenli, aydınlık, güzel müzik çalan, insan seslerinin duyulduğu ortamlarda yazarmış.
Parogram pazar günleri saat 12.30 da tekrarı ise aynı akşam 19.30 da.


Gelelim bu günün etkinliğine... Yıllardır hep bir kütüphanenin sürekli üyesi olmak ister ama bunun içinde bir hareket yapmazdım. Geçen gün Üsküdar sahilinde yürürken Kocama anlatıyordum , O'da dedi ki ben üniversitedeyken bir kaç kez Şemsipaşa Kütüphanesine geldim. Yeri de binası da tam sana göre. Deniz kıyısında tarihi bina daha doğrusu bir külliye... Dört asır önce Mimar Sinan tarafından yapılmış , daha sonra Atatürk Dolmabahçe Sarayında kalırken tam karşısına gelen bu binanın harap durumunu görüp onartmış.Böylece kütüphanenin üyesi oldum, olduk. Bu gün kahvaltıdan sonra gittim, gazete odasında gazeteleri okudum, katalogları inceledim. Bütün odalarında ki kitaplara tek tek baktım, dokundum. Ve üç ödünç kitap alıp geldim. Kütüphane görevlisi o kadar kibardı ki, bulamadığınız bir şey var mı diye defalarca sordu.İnternet salonu, grup çalışması yapılacak salon, bireysel okumalar için ayrı salon ve de süreli yayınları takip salonları var.
Mıgırdiç Magosyan'ın Tespih Taneleri
Cemil Kavukçu'nun Düş Kaçıran ve Ayşenur Yazıcı'nın Dön Muazzez adlı kitapları ilk ödünç kitaplarım. Her kitap için ayrı ayrı 15 günlük süre var. Ayrıca şifrem ile netten kataog taraması yapıp , kitap ayırtabileceğim ya da süre uzatması yapabileceğim. Kitapların %10'unu geçmeyecek şekilde fotokopi yapma fırsatı da var. Hem biliyormusunuz, ben küçükken annem beni kütüphanenin önündeki çayıra oynamaya götürürmüş. Şimdi oralar cafe tabiki.

E, ben gideyim artık yetmez mi bu kadar.

17 Ocak 2012 Salı

Korkma Ben Varım

Korkma Ben Varım çok ilginç bir kitap.Bu kitapta anlatılan olayların hepsi gerçektir, fakat hiçbiri henüz cereyan etmemiştir"girişiyle başlıyor. her gerçek okuyucunun hoşlansın hoşlanmasın böyle bir deneyimi yaşaması gerekir diye düşünüyorum. İlk yirmi sayfa falan , ne oluyoruz üleyn dedim. Sanırım okuyamayacağım, tarzım değil diye düşündüm. Fakat sonra, sonrası bir tufan. Matruşka diyebilirim, sürpriz yumurta diyebilirim. her an ne ile karşılaşacağınız meçhul. Murat Menteş'in bizi aforizma bombardımanına tuttuğu kesin . Bir de müzik bilgisinin sağlamlığına şapka çıkarttım. Biraz Murakami havası sezdim hatta...Alttan alta bir müzik sesi hep kulağınıza geliyor, konuşan kediler düşünen köpekler de romana gerçek üstü bir hava veriyor.

Kitabın bir yerinde Ömer Seyfettin'in Yüksek Ökçeler adlı öyküsünü baya baya okuduk. Bir yerinde bir çizgi roman çıkıyor karşımıza ve Abdülhamit'in bir kunduracıya hediye ettiği papağanının öyküsünü okuyoruz. 11 sayfalık bir çizgi roman bu...Sonra o papağan günümüzde , romanın kahramanlarından birinin evinde karşımıza çıkıyor. Çünkü kahramanımız , kunduracının torunu...


Kitabın benimle ilgili özel yanları da vardı. Mesela , size anlatmayı unuttuğum bir yarışmayı bana kazandırdığını, yarışma jürisinin dikkatini çekmeyi, bu seçimin olduğunu düşündüğüm , Charlie Chaplin'in Altına Hücum filmindeki çatal bıçakla potinlerini yeme sahnesinin olayın ertesi günü kitapta karşıma çıkması...Kitapta ki olayların Üsküdar-Kadıköy ve Beşiktaş iskelelerinde geçiyor olması. Sözü geçen mekanların, sokakların çoğunu biliyor olmak da ayrı bir hoşluktu.

Duş alırken George Baker'in Little Gren Bag şarkısını söyleyen ve adı Müntekim Gıcır Bey olan bir kahramanı olan bir roman olması bile okumam yeterli bir sebep bence:))

Murat Menteş herhangi bir yazar değil, kendi okuyucu kitlesi olan bir yazar.Okurken kelimelerin diziliminden aynı bir şair gibi dediğim yerler oldu meğer şairmiş de aynı zamanda...
Şiirlerinden bir örnek aldım buraya, hem de hınzırca bulduğum yazı dili hakkında da fikir sahibi olursunuz böylece...

Seksapel Seksen Papel

Bir 45’lik lütfen; plak ya da tabanca.
Stresli bir gangster başka ne ister?
Aşiretim kötürüm çetem komada
Hareketli bir hedef gibi Jüpiter

Telefonum çalıyor, arayan canlı bir kız!
Ateş ile barut süper bir ikilidir.
Kimsecikler kırılmaz, hangi çağdayız?
Hem cinayet göründüğü kadar zevkli değildir.

Pekala, yanılmışım fakat isabet olmuş:
Taziyeye giden bir ağır hasta gibi
İmgesel rehineler, simgesel değiş tokuş…
Kainatı görmezden gelemezsin ki?

Radyo anteni sanki, Türkiye’ye yapışık,
Halka dik dik bakan 30 bin heykel.
Duygu, zaman, imaj, beden her şey kiralık
Maalesef, mesela seksapel seksen papel.

Avını kovalarken kaybolmayasın?
Şans, bir aptalın temel ihtiyacıdır.
Paso lagaluga, habire mırın kırın
“İnşallah” demeyen paranoyaktır.

Murat Menteş





“Öldürdüğüm insanlarla iyi arkadaş
olacağımızı düşünmüşümdür hep.”

Dublörün Dilemması’nın yazarından komik, hızlı, şoke edici bir roman daha.

Gönül İşleri Bakanlığı’nda basın müşaviri dövüş ustası Fu.
Başkalarının intikamını alarak hayatını kazanan Gıcırbey.
Tarih öğretmeni dilber Şebnem Şibumi.
Padişah yorganları satıcısı Enver Paşa.
Dul gangster Hayati Tehlike.
Mr. Spock, Abdülcabbar, Ruhiye Hanım, papağan Huduni, cin Jajha, Atom Bombacıyan, Uçan Kız, Abidin Dandini, Leyla Kalahari ve diğerleri…

Korkma Ben Varım’ın her sayfası sürprizlerle dolu.
Aşk, dostluk, intikam, yalnızlık ve şiddetin ustaca harmanlandığı roman, olağanüstü bir enerji saçıyor.

“Bu kitap karnaval sırasında başgösteren bir bombardımana benziyor.”
MURAT UYURKULAK





Derecelendirme: 8.8/10

16 Ocak 2012 Pazartesi

geceden notlar


Akşama doğruydu kar yağmaya başladı , birden pazardaki her şey bembeyaz oldu...Ben her kar yağdığında ki ritüelimi tekrarladım. perdeleri açtım ve Elhan-ı Şita okudum...Elhan-ı Şita ...Cenap Şahabettin'in doyamadığım kış musikisi...Geçen seneki yazı da burada

Pazarcılar nasıl toplanacaklarını şaşırdılar. On dakika içinde her yer bembeyaz oldu. Ve anında Gamse'nin notu düştü facebook'a yolda kaldık diye... teknoloji seviyorum seni, Gamse iletişimde kal dedim. Sonra karı koca gidip aldık O'nu. Bana da gün doğdu, dışarı çıkmak için fırsat kolluyordum. O yüzden akşam yemeği masasını erkenden hazırlamıştım.Caddeye bir çıktık ki, kayan arabalar , gıdım gıdı ilerleyenler, kaldırımlardaki yaya trafiği, araç trafiğinden de kötüydü.Bağlarbaşına kadar yürüdük ancak servise rastladık. Gamsegamse'yi servisten aldık. Kar topu oynaya oynaya eve geldik.

Sözünü edeceğim kitaplar var, Nazlı Eray ve Ayla Kutlu'nun birlikte yaptıkları Bir Masaldı Yaşamak adlı program var. Unutmayayım diye notlar aldım.Araya bir sürü şey girdi yazamadım.Dekoru dışında çok sevdim. Sanki evlerini oturma odasındaymışcasına çok samimi bir sohbet yaptılar. Ama dekor çok beyazdı ve Nazlı Eray ve Ayla Kutlu sanki kopyala yapıştır gibi duruyorlardı:))

Bu hafta bir sürü planım var. Geceli gündüzlü umarım hava şartları bana bize engel olmaz.

Geceden notlar bu kadar.

deeep not.Blog yıldönüm yazıma yaptığınız yorumlara çok teşekkür ederim.Sağ olun var olun...

Lale'nin Bahçesi 6 yaşında


Tam 6 yıl olmuş yazıyla altı...
Bir gün geriye dönüp baktığımda ; sanırım yaptığım iyi işlerden biri diyeceğim.Hayatımın gök kuşağının yedi renginden biri de blog oldu dolayısıyla sizler.

İlk başladığımda ki blogumu görmenizi çok isterdim. Zeya, Atalet,Ebru, Balkahve, Mavianne hatırlar hatta:)) allı pullu , yeni gelin blogu gibiydi. sayfanın bir kenarında durmadan yüzen dudağı rujlu, gözlüklü tombik balık...Gamse , Anne bu sensin derdi. Sayfanın tepesinde süpürgesiyle uçan bir cadı...Yanıp sönen bir Welcome yazısı...inanılmazdı.

O zamanlarda ki yazılarıma bakıyorum, cemazül evvelden başlamışım olaya... Okuyucuya soyumu sopumu dedemi, Anneannemi , eğri çatılı evi, bahçede ki şeftaliyi, bahçevan Mehmet Efendi'yi, Lucky'i ,İilkokulumu, kuzenleri, kızlarımı tek tek anlatmışım hem de.

Artık blog arkadaşlarımın yanında mail yoluyla bana ulaşan arkadaşlarım da oldu... Sevdikleri, ilgilerini çeken yazıları, resimleri, haberleri benimle paylaşanlar, bir şeyler soranlar ya da sırf beni okuduklarını belirtmek için yazanlar.Her aldığım mailde, yorum da katlanarak artıyor sevincim.Dünyam ne kadar genişledi, artık yedi kıtadan arkadaşlarım , izleyenlerim var.Ve hepsi de bana herkesten daha yakın bir tık uzaklıkta. Daha büyük bir zenginlik düşünemiyorum doğrusu.

Artık kitabımın arasına koyduğum ayraçda, evimin anahtarını taktığım anahtarlıkta, posta kutuma düşen bir kartda yakama taktığım broşda hep sizlerden izler var.Bir şeyi bulamadığımda bende var hemen göndereyim diyenler, bir yerimiz ağrısa derman olmak isteyenler ,sevinçleri paylaşırken;acımızda da hemen yanımızda bulduklarımız nasıl bir teşekküre sığdırayım düşündüm durdum ve bunun asla altından kalkamayacağım bir şey olduğunu anladım.

Sadece bana değil tüm aileme göstermiş olduğunuz sevgiye , ilgiye ne kadar teşekkür etsem az.
İyi ki yolum buradan geçmiş ve iyi ki yolum sizlerle kesişmiş.

Bin teşekkür hepinize...sağ olun var olun...

14 Ocak 2012 Cumartesi

Karlar düşer

Bu günün sürprizi ; pazartesi beklediğimiz karın bu gün yağmasıydı.Evde olmaya karar vermiştik ama yağan karı görünce Kadıköy'e gittik, Gamsegamse ile.Tutmadı ama öyle güzel yağdı ki lapa lapa...

İlk önce YKY'nin kitapçısına girdik.Burayı çok seviyoruz küçücük bir yer ama kitap çeşidi çok. Gamse hemen çocuk kitaplarına daldı. Öğrencilerine okumak için iki kitap aldı. Ben biraz bakındım
sonra iki aydır YKY'de ayın yazarı olan Fürüzan kitaplarına daldım. Anam Leylak Hatun neredeyse aş erdirdi bize... Kitapların hemen hemen ilk baskıları var bende ama 39.baskıyı da zevkle aldım. Fürüzan bence de tüm zamanların yazarı ama ne yazık ki artık yazmıyor. Gül Mevsimi ve Redife'ye güzellemeyi aldım.

Bir ara yemek yedik, bir kaç dükkana girdik çıktık.Alkım'a gittik,Kafka'da oturup çay içelim, biraz da Alkım'da bakınalım dedik ama hem Kahve Dünyası da Kafka kafe de tıklım tıklım doluıydu...Artık beni iyiden iyiye tanıyan garson kız ; sizin için ne yapabilirim acaba dedi durdu ama yapılacak bir şey yoktu. Biraz bakındık . Sonra hadi çayımızı da evde içelim dedik. Çıkar çıkmaz taksiye atladık .Taksiye binince bir rehavet çöktü,kar yoğunlaştı,taksinin radyosunda Kerim Tekin kar beyazdı ölümü söylerken, kar devam etse, böyle saatlerce yol alsak, radyoda ne kadar içinde kar geçen şarkı türkü varsa çalsa diye geçti içimden.Adamo, karlarrr düşer, düşer düşer ağlarım deseydi mesela...

Akşam , Keşanlı Ali'yi izledik, çay çorba faslı falan derken böyle işte ...
Bu gece Korkma Ben Varım ile vedalaşıyoruz. Okurken bir sürü notlar aldım,müzikler dinledim. Hep Murakami^yi andım.Konuşan birm kedi ile karşılaşınca ve alttan alttan müzik sesi gelince...Bu konuda ayrıca konuşacağız.

Şimdilik gittim ben

Bir kitap bir film


Dün izledgim film...Goethe'nin İlk Aşkı...Bu filmi Naziş ile sinemada izlemek istemiş ama fırsat bulamamıştık.İzledikten sonra keşke sinemada izleyebilmiş olsaydım dedim. Çünkü görsellik açısından da çok zengindi film.
Özetle Film, hem Alman ve dünya edebiyat tarihinin en önemli isimlerinden biri olarak kabul gören Johann Wolfgang von Goethe'nin henüz genç bir hukuk öğrencisiyken kendisine ilham kaynağı olan aşkını baz alıp Genç Werther'in Acıları'nı yazma sürecini anlatır. Bu kitabı 25 yaşındayken altı haftada yazmış, kitap yayınlandıktan sonra bir intihar salgınına yol açtığı, Werther'in giydiği kıyafetlerin çok moda olduğu hatta Napolyon'un bu kitabı hiç yanından ayırmadığı söylenir.Kitap bir mektup roman şeklindedir. Dünya çapındaa ilgi uyandıran ilk Alman romanı olarak, Alman edebiyatında bir dönüm noktası olmuş.Romanın arka planının Goethe'nin gerçek yaşamına dayanması da kitabın etkisini artırmış.Yazarın içtenliğine bağlanan bu durum okuru da başka bir açıdan etkilemeyi başarmış. Sonuçda Goethe; karşılıksız aşkının acısına dayanamayarak intihar eden bir romantik kahraman hediye etmiş bize. Kitap yeniden basıldı haberiniz ola...

Film bu kitabı yazıp, meşhur olan Goethe'nin halk tarafından çılgınca karşılanması , ellerinde kitaplarıyla O'na koşması ve roman yazma isteğine kızıp onu hukuk eğitimi için zorlayan babasının herkese o benim oğlum O'nun adı Goethe...bu kitabı o yazdı demesiyle son buluyor hehehe Zuz kızacak filmin sonunu söyledim ama bu filmde önemli olan son değil, sona kadar gelen süreç. Zaten filmi izlerken acaba sonun da ne olacak diye bir duygunuz olmuyor.Olmuyor dedik yav,izleyin görün sonra da kitabı okuyun...Küçücük bir kitap zaten...

Çok film , kitap yazısı yazdım ama hiç bu kadar iç içe geçen kitap ve film olmamıştı. Kitap olan film değil, bir kitabın yazılma sürecine, doğumuna şahit olacağımız bir film ve kitabı okurken nasıl yazıldığını bileceğimiz bir kitap olmaları açısından kayda değer oldu diyorum:)

Bu cumartesi sabahından selam hepinize, İstanbul'da hava soğuk ve kapalı...Dün kü güneşli havadan eser yok.Bizim hafta sonu programımızda Cancan ile Çizmeli Kedi izlemek var.Filmde üç boyutluymuş. Bakalım o gözlükleri gözünde tutacak mı? Geçen haftayı çok hasta geçirdi. Telefon konuşmalarında çizmeli kediye gidecekmiyiz diye sordu devamlı.

Hepinize iyi hafta sonları...


ve en son güle güle Toros...güle güle Lefter

not:Rauf Denktaş^ın kod adıdır Toros...

13 Ocak 2012 Cuma

Üsküdar'a gideriken

Bu günkü yürüyüş güzergahımızı Üsküdar sahili olarak belirledik. Çantamda bademlerim, Milliyet Kitap ekim, ve de not defterim ve de bittabi ki My Koca ile...
Güneş parlak mı? parlak ama güneş ışınlarının gelmediği yerler buz gibiydi...Hava o kadar parlaktı ki, baktığımda tüm İstanbul'u aynı karede göreceğim sandım:))Evden çıkıp Kız Kulesine kadar yürüdük, hatta Salacağa kadar. Orada ki Salacak çay bahçesinde mola verdik. Çaylarımızı içtik,çay bahçesi dediysem yemek ya da aperatif bir şeyler de yiyebileceğiniz bir yer burası..Buranın hemen arka sokağında Fatih Sultan Mehmet'in 1453 yılında İstanbul'u aldığında yaptırttığı aynı adı taşıyan küçücük bir camii varmış, Kocam hem gitti cuma namazını eda etti:) hem de camiyi kolaçan etti, çok beğenmiş içini, ben o gelene kadar çay bahçesinde çaylar içtim, bademlerimi yedim,Milliyet Kitap ekini okuyup, notlar aldım. Zaman nasıl geçmiş hiç anlamadım bir baktım koca tepemde duruyor. O da bir çay içti, cami çok güzel , gel sen de bak dedi. Birlikte de gittik, caminin hocası bize baka kaldı ... Ne egzantirik tipler demiştir.
Sonra bir daha sahile inmeden, İmrahor'a çıkıp ara sokakları dolaşa dolaşa Üsküdar -Uncular Çarşına çıktık. Ben o ara ihraç mallar satan bir yerden kendime elbise bile aldım:)).
Eve geldim acıkmışız yemeğimizi yedik. Bundan sonra ki durum da resimde gördüğünüz gibi.dergi....Milliyet Kitap
film...Goethe'nin İlk Aşkı
atıştırmalık...taze badem, gün kurusu kaysı
içecek...Doğadan yedi otlu çay

12 Ocak 2012 Perşembe

Parfümün Dansı ve Kitap Okuyan Kız


yazacak bir sürü şey birikti, filmler kitaplar, yemek tarifi, bizim evden haberler ama şimdilik bunu yani Kitap Okuyan Kız'a yazabilme fırsatı buldum ancak. Çoktandır ihmal etmiştik Kitap Okuyan Kızı... Uzun yıllardır beni tanıyanlar baş ucu kitaplarımdan birinin Parfüm^ün Dansı olduğunu bilirler. Tom Robbins'in en sevdiğim kitabıdır. Hep yeni okuduğum kitapları yazıyorum mecburen, Kitap Okuyan Kız'da geriye dönük de yazma fırsatı buldum. Zeya bu gün Yenişehirde Öğle Vaktini okuduğunu ve Sevgi Soysal'ı neden bu kadar geç okuduğuna üzüldüğünü söyledi. İyi ki yeniden basıldı ve bizden sonraki nesillere de okuma fırsatı verildi... Belki bundan sonra ki yazımız ya ben Zeya'nın Sevgi Soysal üzerine olabilir diyerek bitiriyorum. yazıyı okuduktan sonra fikirlerinizi bırakırsanız çok sevinirim, özellikle Parfümün Dansını okuyanların görüşlerini de çok merak ediyorum.
kitapokuyankız

10 Ocak 2012 Salı

Güle güle Mehmet Ali Amca

Mehmet Ali Amca Dedemin arkadaşıydı ama ondan çok daha gençti, sanırım babamdan bir kaç yaş büyüktür ancak. Dayım üniversite öğrencisiyken,gelsin bizim evde otursun demiş ve Aysel ile bizim hikayemizin başlamasına neden olmuş bilmeden. Ben henüz orta ikinci sınıfta falan olmalıydım. Mektup arkadaşı olduk Aysel ile ve hiç birbirimizi tanımadan uzun uzun telefon konuşmaları yaptık. Zaten çok geçmeden de biz İstanbul'a geri döndük.

Bizim ev Fındıkzade de Aysellerin evi Kalamışda idi. Artık haftada bir buluşabiliyorduk ama her gün uzun uzun telefon konuşmalarımız da sürüp gidiyordu.Bizim yakınlığımız iki aileyi daha bir yakınlaştırdı zamanla bütün haline getirdi...

Eve telefon açıyorum bakıyorum meşgul, sonra sizin evin telefonunu çeviriyorum bakıyorum o da meşgulse daha hiç uğraşmıyorum derdi. Ya da aşağıya klube telefon açıp , eve haber göndertirmiş, telefonu kapatsınlar, evi arayacağım diye.

O'nun uzak gemi seferleri hayat hikayesi bizim için efsane gibiydi...

Bu gün Babamı kaybettik diyen Aysel'in mesajı düştü telefonuma aynı anda da zihnime de; kollarını açtı mı? tüm dünyayı kaplayacak kadar heybetli duran, Mehmet Ali Amca'nın beni gördüğünde kollarını açarak bana gelişi düştü...

Yarın O'nu Selami Çeşme Camiinden uğurlayacağız, O'na bu son yürüyüşünde eşlik edeceğiz.
Güle güle Mehmet Ali Amca güle güle Kaptan...Huzur içinde uyu...

9 Ocak 2012 Pazartesi

Diyet hikayeleri...yemekleri

Bu gün İstanbul'un yağmurunu da soğunu da yedim, afiyetler olsun...Nasıl kımıl kımıl zıvıl zıvıl bir yağmurdu...Şemsiye açsan bir dert açmasan başka dert.
Sabah diyetisyen randevum vardı. Atladım taksiye gittim.Gayet hoş bir buluşma oldu, karşılıklı birbirimizden ziyadesiye memnun kaldık. Hatta ödül olarak bir öğle yemeği veya saat 16.00 öğününe ,üstüne tereyağ gezdirilmemiş iskender verdi. Daha doğrusu listeden ben seçtim. Ve önümüzdeki haftanın listesi buna göre düzenlendi...
Sonuçda üçüncü haftanın sonunda 4.300 gr vermişim. Ben yavaş mı? dedim ama doktor çok iyi dedi.
Diyetisyen işi bitince , Erenköy' e gittim.İstanbul'da oturanlar buraların birbiriyle ne kel alaka yerler olduğunu bilirler . Ve ben yağmur, soğuk gittim. Evden saat 10.30 da çıkmıştım, geldiğimde saat üç olmuştu. Açtım, üşümüştüm ve de çok yorgundum. Hemen çay suyumu koydum, atlamış olduğum öğle yemeğimi yedim ...Dün kızların ahını aldım galiba. Ama ne yapayım ki, ne yesem gözleri kaldı. Onlara hazırladığım canım yemekleri bıraktılar, benim yemeklerimin peşine düştüler.Anlaştık , bundan sonra hafta sonları diyet yemekler pişecek evde... Ay galetem ve peynirime bile gözleri düştü o kadar yani... Canım dolmalarımı bıraktılar da:))
İki tane süpper diyet yemeği tarifim oldu, ikisi de enfesti. Neyse onlardan çok yaptım. Tariflerin biri Antalyalı birisi Mersinli... Antalyalı olanın tarfini Leylak hanfendi vermişti. Bana da o tarif etti, ben bir bağ ıspanak ve taze soğan ekledim. O da çok almışım ziyan olmasın diye:))

İlk tarif... Ayvalı yer elması
miktarları siz ayarlayın valla, ben de göz kararı yaptım çünkü...Arpacık soğanları ve sarımsağı yağda çevirdim, havuç ve patates ilave ettim biraz da öyle evirip çevirdim. Havuçları jülyen doğramazsanız valla da billa da küserim...Sonra da ayva ve yer elmalarını ilave etttim. Sebzeler biraz ama biraz yumşamaya başlayınca birazcık pirinç attım, iki portakalın suyunu sıktım. Pişince de altını kapatın, servis tabağına alın , dereotu ile servis edin...Ben yarım çay bardağı da haşlanmış bezelye vardı onu da attım içine...

İkinci tarif... içinde kırmızı kırmızı biberlerin göz kırptığı bulgurlu pazı...
Hani restoranların mönüleri var ya çok gülerim. Manş fasulyesi yatağında biftek. Haşlanmış manş fasulyesi üzerine , biftek koyup getiriyorlar..
Neyse tarife gelelim. Halka halka doğranmış kırmızı biberleri, soğan ve sarımsağı azcık zeytinyağda çevirin, doğradığınız pazıları üste en üste de ıspanakları koyun.Sebzeler azıcık ölünce de biraz bulgur atın üstüne, karıştırıp altını kısın, pişmeye yakın altını hızlı açın ki, susuz bir yemek olsun.... Yarım demet de taze soğanı doğrayıp karıştırdım, kırımızı pul biber koydum... Yoğurtla servis edin...Bunu akşam bizimkiler bayıla bayıla yediler.

Bir de garnitürlü tavuğum var, bu yarın öğle yemeğim olacak, akşamın ana yemeğiydi bizim evde...
Kuşbaşı tavukları derin bir tavada , azcık zeytinyağda pişirin... Ben önce hızlı ateşte kızartır gibi yapıyorum.Sonra altını çok kısıp, ağzını kapatıyorum. tavuk hem yumşuyor, hemde içi daha iyi pişiyor. Mantarları , önceden yıkayıp kuruluyorum, fazla su çekmemesine dikkat ediyorum bu arada. Kırmızı köz biberleri halka halka doğruyorum, sivri biberleri uzun uzun doğruyorum. Bunları tavuğun üstüne atıp karıştıra karıştıra pişmelerini sağlıyorum.En son kiraz domatesleri atıyorum, büyükse ikiye bölün... Baharatını ilave edin tamamdır...

Bu gece yeni kitabıma başlıyorum...Korkma Ben Varım-Murat Menteş

İşte böle böle

Not: Serpil, Zuz'u merak ettiğini söylemişti... Her şey yolunda, ilk planda oturacağı ve yerleşti...Pansiyona yeni yeni el attı... Şubat ayında alışveriş için İstanbul'a gelecek. Yılbaşında buradan arkadaşları gitti gece yarısı Ayvalık'da açık buldukları tek barda eğlenmişler. Ve orası da çok kalabalıkmış. Ayvalık çok soğukmuş. Ece ve Magissa ziyaretine gitti bile. Ece hanım şömine başında , çıtır çıtır yanan odunların başında bana poz bile verdi:))
Pansiyon 1-marttan itibaren faaliyete geçecek. O zaman resimlerini de koyarım.

8 Ocak 2012 Pazar

ARAPSAÇI

Hafta sonumuzu çok keyifli bir gece ile noktaladık. Bu gecenin mimarı AJANDA dergisi... Tiyatro bileti hediye ediyoruz dediler. Ben de e bana çıksın o zaman yazmışım ve unutmuşum. Bir akşam eve geldiğimde bir mesaj aldım ve biletlerin bana çıktığını öğrendim...

Old City Comedy Club'de Yeni Tiyatro oyuncularının oynadığı,Mithat Subaşı'nın yazdığı ''Arapsaçı'' adlı çok keyifli bir oyun izledik. Burası Beyoğlu'nda -Galatasaray-Arkadaşlarınızla gidip hem içkilerinizi yudumlayacağınız bir taraftan da oyun izleyebileceğiniz bir clup.Oyunu çok beğendik.Oyuncular çok başarılıydı...Özellikle Ahmet rolünü oynayan oyuncu Serkan Atar süperdi...Zaten oyunu yazarı, özellikle O'nu ön plana çıkarmış...Oynarken kendileri de bizim kadar eğleniyorlardı zaten...Durup dururken bir kedi sahnenin yanından geçiverdi, hemen doğaçlama ile kediyi oyuna katıverdiler.Clup; Beyoğlu'nda benim bildiğim adıyla Tomtom sokakta...Hemen Yapı Kredi Sanat'ı geçince ilk sokaktan dönün, aşağı doğru yürüyüp sola kıvrılın hemen köşede...Zaten sokağın başından tabelayı görüyorsunuz. Her pazar akşamı 19.30 da sahne alıyorlar.

Şimdi Tiyatroya gidiş ve geliş karelerini göreceksiniz:)
Galata köprüsü üzerinde ...ışıl ışıl yeni cami...Anılarım arasında bir küçücük kız var, güvercinlere basmaya korka korka aralarında koşturup yem serpen...ama artık ne o kadar çok güvercin var ne de yem atmaya hevesli çocuklar.


Balık akını vardı galiba, kimsenin oltası boş çıkmıyordu ve ne kadar tutulmasın dense de tüm oltaların ucunda çinekoplar sallanıyordu...

Tiyatrodan çıkınca üşümüş olduğumuzu farkettik. Salon biraz serindi.Hemen Özsüt'de çay molası verdik. Ben zaten bu hafta ki sütlü tatlı hakkımı oraya saklamıştım... Bu tatlıyı yediğim için bu gün bir dilim ekmek, bir kase yoğurt ve bir meyva bu günün listesinden çıktı...Ama o kazandibine değerdi...Alttaki resme iyi bakın Taksim'i böyle her zaman boş görmek mümkün olmaz...

İstiklal Caddesi boyunca yürüdük. Amorti biletimizi değiştirdik. Tezgahtaki son iki bileti aldık. Bu kez ben biletleri değil , biletler beni seçti esprisi yaptım:)) Soğuktu, yağmur çiseliyordu, Beyoğlu ışıl ışıldı... Köşede bir müzisyen flütle Firuzeyi çalıyordu...Çok ama çok keyifli bir akşam oldu.

Yarın diyetisyen günü...Bakalım bakalım ne oldu...