Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

8 Nisan 2011 Cuma

Ankara Belgeseli 3

İkinci günün öğleden sonrasının programında; Ata'yı ziyaret vardı. Taksiye atladığımız gibi soluğu Anıt Kabirde aldık. Servislerle Aslanlı Yola kadar getirildik ve hemen nöbet değişimi törenine rastladık. Burada olsun Dolmabahçe'de olsun bu tören , benim tüylerimi diken diken eder.Çoluk çocuk herkes yine oradaydı. Afyonlu öğrenci grubu rehber eşliğinde geziyordu. Rehberleri profösyöneldi ve izci kıyafetindeydi. Bir süre onlara takıldık. Son ziyaretimden sonra yapılan değişikliklerde çok güzel olmuştu. Çanakkale Savaşı ve Kurtuluş Savaşı canlandırmaları çok başarılıydı. Hendekler, kum torbaları, yaralı askerler hepsi gerçek gibi olmuş.

Anıtkabir gezimizi sürdürürken Hüznün Tadı da bize katıldı. Kendisi İstanbul'lu bir blogcu ama tanışmak Ankara'ya kısmet oldu. Anıtkabrin Cafesinde çay molası verdik.Biz çaylarımızı içerken korkunç bir sağnak başladı Ankara'da ... biz çay , pasta merasimini bitirince de yağmur dindi ve çok güzel bir güneş açtı... Hemen servisi yakaladık, daha doğrusu bizi aynadan görüp bekledi asker şoförümüz...

(Anıtkabir servisinde...Leylak Dalı ve Hüznün tadı ile
Biz çaylarımızı içerken korkunç bir sağnak başladı Ankara'da ... biz çay , pasta merasimini bitirince de yağmur dindi ve çok güzel bir güneş açtı... Hemen servisi yakaladık, daha doğrusu bizi aynadan görüp bekledi asker şoförümüz..yukardaki.Yukardaki resimler Aslanlı Yola çıkan yoldan...

Anıtkabir çıkışı Hüznün tadı bizden ayrıldı biz Kızılaya gittik. Ankara'ya gelip ünlü Dost kitabevine uğramadan olmazdı...Güven Parkda kafama pike yapan kuşa ne demeli...peki bu anı yakalayan Leylak hanfendüye ne demeli...
Artık eve dönmeli ve Tiyatro akşamına hazırlanmalıydık. Ankara simitleri aldık. Eve gelip çayımızı demledik. Leylak'ın eşi birkaç çeşit çayı alıp harman yapıp, kavanoza dolduruyormuş.Sonra kavanozun kapağını üç ay açmıyormuş ki araomaları birbirine iyice geçsin. İçmelere doyamadığım bir içimi vardı.Orhan Veli ve Ahmet Hamdi Tanpınar'ın evlerinin olduğu tarihi Evkaf Apartmanının önündeyim...Bu bina da bulunan Küçük Tiyatro'da Soğuk Bir Berlin Gecesi adlı oyunu izledik ve çok beğendik. Biletlerimiz Leylak Dalı hanım tarafından önceden alınmıştı bize jest olarak.Oyunu çoook beğendik... Gerilim sahnelerinde baya bi gerildik. Hatta arkamızdaki kadın ufak bir çığlık attı...
Tiyatro çıkışı eve geldik. Çayımızı koyduk. Resimlerimize baktık derken bir de baktık ki saat gece yarısı ikiyi geçmiş...Hemen yattık.Çünkü ertesi gün bizi yine dopdolu bir gün bekliyordu...

Ankara Belgeseli2

İkinci günün sabahında uyandığımda; gece hiç uyanmamış olduğumu fark ettim. Sanki kuş tüyü döşeklerde yatmış gibiydim... Leylak Bacı hemen elime yaseminli yeşil çayımı tutuşturdu, bilgisayarın düğmesine de ayağıyla toktu:) sen bilgisayara bak ben çayı koyayım dedi. İyi de anam bacım F klavye kullanıyor. Harf aramaktan gözlerim pörtledi. Bizim laptopu da açmaya üşendim. Gittim mutfak da onu taciz ettim. Şuna lüzüm yok buna lüzüm yok diye:)) Ama o dinlemedi tabi, ne tulum peynirimi ne de yanında cevizimi ihmal etti.

İkinci günün programının ilk durağı; yeniden restore edilen Hamamönüymüş. Restorasyonu mükemmel olmuş Koca kişisi ile de gelmeliyiz buraya diye diye gezdim.Burayı görünce ben çok hislendim hemen bir kahve molası verelim bir karanfilli sigara tüttüreyim dedim. Gamse'de duygularını mercimek çorbası ile bastırdı da biz O'nun hangi ara acıktığını anlamadık...

Kahveyi içince daha bi canlandık ve geziye başladık...80 yıldır yıpranan ve hiç dokunulmayan sokaklardaki evlerin dış cepheleri tarihi dokuya uygun şekilde restore edilmiş.Sokaklara bayıldım... Küçük küçük kahveler, cafeler öğrenciler doluşmuş... çok güzel bir görüntüydü. Bak Ankara'ya giderseniz ve Hamamönüne gitmezseniz valla da küserim. Resimlere çok ekleyeceğim bir şey yok. Herşey anlaşılıyor zaten...Mehmet Akif Ersoy'un Evi'de burada... Tacettin Dergahının içinde... Bu dergahı başka bir şekilde de hatırlayacaksınız.Muhsin Yazıcıoğlu'nun mezarıda bu dergahın bahçesinde. İzin alınmadan oraya konduğu ve kaldırılacağı söylenmişti hatta bir ara... Buranın beni ilgilendiren kısmı; Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmayı nasip etmesin diyen Milli Şair Mehmet Akif Ersoy. Ben hep birilerinin şairleri paylaşmasına çok ama çok uyuz olurum, sölim bu arada.
M. Akif Ersoy İstiklal Marşımızı bu evde yazmış ve karşılığında verilen ödülü almamıştır.
Arkamız da görünen yer M. AkifErsoyûn evi

Artık öğle vakti gelmişti... Bacıkuş dedi ki yemeği eski bir konakta hizmet veren Liva' da yiyeceğiz. Liva yine Hamamönünde. Buraya gelirseniz yemeğinizi mutlaka burada yiyin. Bahçesinde 162 yıllık bir meşe ağacı bulunan gerçek bir Ankara lokantası...Ben tercihimi Ankara pilavı( dereotlu ve mantarlı) ve kavurmadan yana kullandım . Gamsegamse de aynını söyledi ama ortaya herzaman ki gibi içliköfte köydurmayı ihmal etmedi. Leylak Dalıcımın hazırladığı zeytinyağlı tabağı ise dillere destandı...
Yemeğimizi yedik karnımız doydu. Aşağı kata inince Leylak Bacı bize tuvalete gidin dedi. Meğer nedeni varmış.Artık istikametimizde Anıtkabir var... Hiç Atamızı ziyaret etmeden, şükranlarımı bir kez daha sunmadan dönermiyim İstanbul'a... Anıtkabir var akşama da Evkaf Apartmanında yer alan Küçük Sahnede izleyeceğimiz bir tiyatro oyunu var...