Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

28 Ağustos 2009 Cuma

El atına binen köy ortasında iner derdi , Annem. Yani kendinin olmayan bir eşya ile bir iş yapmaya kalkarsan, işin ortasında sahibi gelir alır, ortada kalırsın anlamında bir söz. Anneannem de başka bir türlü ifade ederdi bunu ama biraz müstehcen heheheh.

Neyse diyeceği,m o ki, bu yazıyı Naziş^in bilgisayarından yazıyorum, her an gelip bir bahaneyle geri isteyebilir:)) Sayfalarınızı takip ediyorum, ama bu bilgisayara alışamadım, o yüzden yorum yazamıyorum İnşallah kısasakısas yapmıyorsunuzdur))

Ramazan nasıl geçiyor valla bilmiyorum, Can'la akşama kadar alt alta üst üste boğuştuk dört gün üst üste. Dün balkonda burnumu az kaldı kapıyordu, karşı komşu bile aaa diye bağırdı. O derece yani.Bu gün gelmedi , fırsattan istifade ev kırklandı. Dört günde alıp başını gitmiş, her yer her yerdeydi.

Bu akşam İftardan sonra, bulaşıkları makineye yerleştirirken , bir taraftan da böğürtlenli pasta attırdım . Naziş'in arkadaşı Bursa dan frenk üzümü ve böğürtlen getirmişti. Ordu'da bizim bitişik komşunun bahçesi frenk üzümüyle doluydu. Komşu da anlı şanlı Deli Mehmet. Ben bu frenk üzümleri yenilecek kıvama gelince , bahçeyi mekan tutardım. bütün mahallenin tir tir titrediği Deli Mehmet^in bir özelliği de Anneannemden deli gibi korkmasıydı )). Beni görünc Ha senmiydin Lale, derdi o kadar.Ben bunları anlata anlata frenk üzümlerinin dibine darı ekdim. Ama böğürtleni bitiremedik. Kalanını da pasta yaparım dedim. Böğürtlene biraz şeker ilave ettim kaynattım. Diriliği gitmeden böğürtleni süzüp aldım. Suyuna bir tatlı kaşığı nişasta koyup jöle yaptım. Sonra pastaban ve vanilyalı puding ile bilindik pastayı yaptım. En üst katı kremayla kapladıktan sonra , önce bu jölemsi şeyle kapladım, sonrada böğürtlenleri üstüne dizdim. Görüntü süper, şu anda karşımda durmakta, tadını henüz bilmiyorum.Birazdann tertemiz kırklanmış evimde tv karşısında çayımızı içeceğiz onunla.

Giittim ben şimdilik.

23 Ağustos 2009 Pazar

Ramazanın ilk günlerinden

ilk haber bilgisayar bozuldu. Naziş'in laptopundan yazıyorum. Onunda sürekli işi var:)). O yüzden boş buldukça başına çörekleniyorum.

Ramazanın ilk günleri fena değil, iftara kadar hiç açlık hissetmiyorum, akşam beşten sonra zaten yemak yapma telaşına giriyorum. Ammmaaaa sahurda yerlerde sürünüyorum. Halbuki ben sahura kalkar ve de geri yatmayı unuturdum. Şimdi daha kalkarken, yarın gece yiyip de yatalım hayalleri kuruyorum. Ben çayı koyarken , kocam masa hazırlıyor tv de izlemek için bir şeyler ayarlıyor .

İlk iftar akşamından sonra Bostancı sahilinde uzunnnn ama upuzun bir yürüyüş yaptık, Ercangillerle. Banu , Ercan, Cemre ve Ceren dörtlüsür bunlar.Yazılarımı baştan beri okuyanlar, Ercan ve Banu'nun su kayağı macerasından hatırlarlar.İşte bu dörtlüyle Bostancı sahilini şenlendirdik. Dün akşam da biz, karıkoca karıkoca, bir arkadaşımızın Bağlarbaşında ki Restoranındaydık.

Yarın artık Naziş de iş başı yapıyor. Cancan da heheh. Yarın O'nunla ev de yalnızız. En son çarşamba günü gelmişti bize. Diğer günler annesi homeofis çalıştı. Cumartesi ise annesi şantiyeye gitti o Zuz teyzesine gitti. . Babaanne dönene kadar, böyle gezecek arada.

Şimdi yemek yapmak üzere mutfağa gitmeliyim. Eskiden daha sabahtn oluşurdu , liste kafamda. Şimdi mutfağa girince karar veriyorum. İlk gün ocakta et pişerken onun üzerine on fikir değiştirip, en sonunda bambaşka bir şey yaptım.

NOT. Dantelli kitap ayracının yapılışını Ece sandıkiçine koydu. Bana kalforniyadan yazıp soran arkadaş için.Bu linke tıklamanız yeterli olacaktır
http://dikismakinamdan.blogspot.com/

21 Ağustos 2009 Cuma

karanfil oylum oylum


Bu gün haberlerde dinledim, bilmem kaç hektar alndaki fındık sökülecek yerine karanfil dikilecek.miş))

Bizim için söz konusu değil, çünkü bizim bahçeler de yüz küsür yıldır fındık tarımı yapılıyor ve bahçeler fındık bahçesi olarak geçiyor tapuda. Halbuki ne hoş olacaktı dayım kulağının arakasına bir karanfil takmış gezerken, karanfiller arasında.

Bu tabiki işin latife kısmı. 1994 yılında 400 bin hektar alanda fındık ekili iken bu rakan 700 bin hektara çıkmış. Çünkü fındfıkla uğraşan üretici köylerde oturmuyor. Genelde şehirdeler, ancak fındık zamanı bir aylığına köye gidiyorlar. Fındık kışın bakım istemiyor. Hal böyle olunca rekolte artmış, kalite düşmüş.Alternatif ürün belki iyi bir düşünce olabilir ama pratikte hiç de kolay değil bu durum. Çünklü fındık üreticisi fındık alanlanlarında yerleşik düzende değil .Hükümet eğer fazla açıldığı sularda boğulmazssa üç yıl içinde yaşama geçirecekmiş bu olayı. kendilerine kolay gesssiiiiin diyorum.

Evet çoğunuzu hiç de ilgilendirmeyen u durum ben dahil tüm Karadeniz bölgesi halkı için hayati önem taşıyor.Eh bende birimizin derdi hepimiizi gerdi düşüncesiyle bu durumdan haberdar olun dedim.

not:Kitap ayracının yapılışını isteyen arkadaş için Ece'ye rica edeceğim. Yapılışını kendi sayfasında anlatması için. He Ece ne dersin???

20 Ağustos 2009 Perşembe

bu kez söz resimler de

Cancan Fazıl Say'a rakip olma yolunda hızla ilerlerken

Korudan gece , Boğazın karşı yakası, Resim bizzat benim tarafımdan çekildi.
Sonunda , dantel ayraçların resmnini çekebildim. Lila renklinin ucundaki motifin iğne oyası olduğunu da belirteyim. Her ikisinin de türlü renkleri kitapların arasına yrleşti bile.Bunun yapan ellerin sahibini yanaklarından öptümm

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Koru da kahvaltı şenliği


Gördüğünüz gibi bir koru kahvaltısındayız yine. Gördüğünüz üzre de keyfimiz gayet gıcır. Zuz'un kucağında Cancan 'ı görmektesiniz. Annesi de resmimizi çekiyor tabi ki,Arka fonda boğaz ve Boğaz Köprüsünü görmektesiniz üzerinize afiyet.

Biz sabah 10 da kahvaltıya oturup 12 de kalktık.Sonra korunun içinden Kuzguncu'ga kadar inip Bordo Köşk de Türk Kahvesi içtik. Ece'yi Kuzguncuk kapısından uğurlayıp biz aynı yoldan geri döndük.


Koru programından sonra Ece Emniönü ve Tahtakale'nin, Nalan Beşiktaş2ın , Zeya da Kadıköy'ün tozunu almış. Biz programa Zuz , Naziş ve Cancan ve de Berfu olarak, Cancan'ın evinde devam etmek üzere Kalamış!a yollandık. Cancan'a balkonda havuz keyfi yaptırdık. O şımardıkça şımarıp bizide ıslattıktan sonra yeniden yeme içme faslı yapıp evlerimize dağıldık.

Gamsegamse bu gün Belgrad Ormanlarında öğretmen arkadaşlarıyla kaynaştırma yapıyor:)) Hiç unutmam Nazlı' da Beykozx Ormanlarında yapmıştı ilk kaynaştırma etkinliğini ve eve pestil gibi dönmüştü. Biz şimdi her akşam Gamse!nin yolunu gözlüyoruz, günün detayları için. Nazlı ben de böyle yapmamıştınız diyor ama unutmuş, biz gerekli hatırlatmaları yaptıkça ha ha diyor.


Bu gün sabah gözümüzü Cancan'la açtık. Annesini Adapazarına şantiyeye gönderdik biz Başbaşa kahvaltı yaptık. Sonra uyuduk sonra yine yemek yedik, market alışverişi yaptık. Burnumuzdan sonra gözümüzü göstermeyi öğrendik bu rada Cancan beni 5 kere daha ısırdı.

Biraz önce evin önünden deve geçti, çan çala çala.Bir pastanenin açılışını daha doğrusu yeniden açılışını müjdeliyor. Anadolu Yakasının meşhur pastanelerinden biridir, tadilat vardı, açılmış. İsmini sölemem valla. Ne yani şimdi bedavadan reklam mı yapayım heheheheh.

Şimdi yine uyku saatimiz geldi hadi bize müsade.

17 Ağustos 2009 Pazartesi

kısa kısa haberlerle:)))

Önce söyleyeyim Beyoğlu yorgunuyum. Hatta sürünüyorum. Gülden'le bir ay daha program yapmam. Nazlı iki saat kadar yanımızda oturdu eve kaçtı heheheh. Gece de onda kaldık, sabah erkenden de Cancan gelecek diye ben yollara düştüm. İtalyan yokuşunu yürüyerek indim, takkırı tukkuru. Yokuş üzerinde İtalyan Lisesi ve İtalyan konsolosluğu olduğu için bu isim verilmiş. Diklik konusunda baya bi başarılıdır. Çıkışta değil inişte tercih edin. Verin Cihangir'den aşağı kendinizi Tophane' de alın soluğu. Üzerinde çok zevkli hediyelik eşyaların olduğu bir kaç dükkan var.

En süper haber; Gamsegamse artık bir üniversite öğrencisi değil, İstanbul Erkek Lisesinin bir öğretmeni.

Bir süper haber daha , Eniştemi ziyaret ettim o kadar iyi gördüm ki, sohbet ettik hatta Babamla telefonda konuştu. Ordu'ya gittiğimi söyleyince Taka Şükrü'yü sordu:))))


Bir süpper haber daha, CANCAN'ın Babaannesi İngiltere'ye gitti. Üç hafta kalacak. O zaman zarfında Cancan sık sık bizde artık. Bu gün dakkika bir gol bir di. Bu gün ben, bir de Beyoğlu yorgunu olunca, O'nun her uyumasında yanına yattaım uyudum.

Şimdi sadec tv izlemek, uyuklamak, arada çay içmek üzere , salondaki kanepeye doğru gidiyorum

15 Ağustos 2009 Cumartesi

CUMARTESİ CUMARTESİ

Ay çok sıkıcı bir gündü, hatta çok sinirdi. Uyuşuktu hatta. Miskindi bile. Ne yapacağımı bilmez halde bi o yana bi bu yana dolandım. Sonra bayram temizliği yaptım hehehehe. Benim bu tür temizlik harekatlarıma , kızlar ; ay yine mi? bayram temizliği var derlerde.

Dün sabah kahvaltıdan sonra , Mor Yılları izledim. Gamse sürekli ne sinir ne sinir deyip sinirimi bozdu:))). Film kara film kategorisinden. Gamse'de üzüldüğü için ne sinir ne sinir dedi zaten. Zenci iki kızkardeşin hikayesi. Steven Spielberg'in bir filmi. 1985 yılında yapılmış. Yıllar önce izlemiştim ama aynı zevkle izledim. . Zenciyim, fakirim , çirkinim ve varım filmin ana konusu.

Bu gece Barcelona Barcelona oynayacak , Goldmax 2 de. Çayımı onu izlerken içeceğim. Şu anda Naziş , yürüyüş için evden birini kandırmak için ikna turlarında heheheh, hiç kimseninde niyeti yok. Yalnız çıkmaya karar verdi. Bu gün Gamsegamse, koruda ne kadar karınca varsa getirmiş, çantasında demek yerlere oturdular hıııı, hemen o pantolan makineye atılmalı. Bi de baktım sehpanın üstünde hemi de at kadar büyüklükte karınca ordusu geziyor. Hele birinin ağzında bi kırıntı parçası bile vardı, bak o kırıntıda çantadan)). Hayvanları yerinden yurdundan ettin diye kızdım Gamse'ye.

Yarın sabah kahvaltıya Zuz gelecek. Akşam'da Karadeniz akşamı yapacaklarmış. Karalahana diblesi yaptım o yüzden. Yarın akşam giderken götürecek. Bu ara dible takıldım, dibleler götürsün seni diyebilirsiniz)). Bi bilsenizki ev de , Kardeniz yemekleri sevmeyen bir koca kişisi yaşar. Turşu kavurmasını görünce hala mört mört bakıp , turşuyu neden pişiriyorsunuz Allah Allah der. Bu ağzımdaki ne diye sorar heheheheheh. Ama çok saygı duyar. Aylin bu gün telefon açıp da, hangi yemekleri yapalım diye bana danışırken arkadan turşu kavurması diye bağırıyordu hehehe. Köye gidince-Laleeee bak , burada melocan var diye beni çağırır, Ordu'da çarşıya çıkınca , tirmit çıkmış der. Yani öylede tanır , otlarımızı.

Şimdi gidip film izlemeye hazırlanmalıyım. Yeni bir kitap okumaya da bir hazırlık yaparım ben , biliyomusunuz. Uygun kitap ayracı falan seçerim. Kahve ya da çay hazırlarım. Arkama altı yastıktan oluşan bir dayanak yaparım. Mesela Katre-i Matem i yavaş yavaş okuyorum ki, dantelli ayraç yetişsin. Atalet de gördüğümden beri kitabımdan sarkan dantelleri hayal etmekten helak oldum. Sanırım ilgili kişi mesajı almıştır. Keçeden yapılmış lale şeklinde ayraçlarım var tam kolleksiyonluk. Gevezekalem'in kitap etkinliğinde ki hediyesi. Bir önceki kitabımın ayraçlarıydı. Çocuklaçocuk'tan hediye çok şık, uçlarından boncuklar sarkan ayracımda şimdiki kitabıma eşlik etmekde. Her kitap alışımda bir tonda ayraç alıyorum zaten.

Ayraç demişken hadi burada ayrılalım artık. Kendinize istediğiniz gibi bakın ve iyi bir pazar geçirmeye bakın.

kara lahana diblesi- Bir kg karalahanayı ince ince doğrayın ve haşlamaya koyun. Haşlama suyu sıcak olsunki , rengi yeşil kalsın. Sap kısımlarından bir parça alın eziliyorsa içine yarım bardak pirinç koyun. Birlikte haşlansınlar. Pİrinçlerde pişince, süzün. İyice süzülsünler, hiç su kalmasın. Tencerede soğanı kavurun , soğan biraz bol olsun. Kavrulmuş soğanın üstüne süzdüğünüz karışımı dökkün kırmızı pul biberde ilave edin biraz kavurun. Afiyetler olsunnn

en dip not. Kendimle gurur duydum, iki film önerisi yapmışım, bir de yemek tarifi vermişim . Katre-i Matemi de öneririm, okuyun hem aşk hem polisiye , hem de Lale Devri eğlenceleri , O zamanın siyası olayları falanda var. Kültürlere geleyim inşallah. Ama önce dibleler geleyim:))

14 Ağustos 2009 Cuma

uykusu kaçana gazozlu kek))



Geceleri uykunuz kaçınca ne yaparsınız, ben hiç bir şey yapmam gelmesini beklerim. yani ille de uyumalıyım diye çabalamam, kendimi germem. Şimdi olduğu gibi mesela. Kitap okudum biraz da bilgisayar da takılayım dedim. Kitap sitelerini gezdim. İdefiks ve Pandora'dan mail gelmişti, son çıkan kitplarla ilgili onlara baktım. Yine uzun bir kitap listesi yaptım. Haruki Murakami kitaplarını liste başı yaptım. Hiç okumadığım ve bundan dolayıda utandığım bir yazar.

Türkiye de en çok kitabı kadınlar okuyormuş. Hiiiç şaşırmadım. Çünküüü erkekler çok meşgul, dünya gailelerinin hepsi ama hepsi onların başında:))).Benim kocam senede tamı tamamına dört kitap okur. İki tane tatilde, ama hakkını yemeyeyim tatilde elinden kitap düşürmez. Geri kalan iki taneyi de yıl içine dağıtır heheheh. Takip ettiği dergiler vardır. Coğrafya dergileridir bunlar. Çünkü hayıflanıp durur neden kimya okudum diye, coğrafya okusaymış bu konuda ün yapabilirmiş))

Kızlar yaz olunca salonu işgal ederler , hatta bazı sabahlar bakarım ki yatakları bile açılmamış, salonda birer pikeyle uyumuşlar. Sehpanın üstü alabildiğince bardak tabak dolu olur. Size şöyle izah edeyim. Zuz'un sayesinde bizim orta sehpa, salonun kendisi kadardır. Rahat altı kişi etrafında oturup yemek yiyebilir. İşte o sehpada , iğne düşşe yere düşmez yani o kaa dolu olur. Boşalmış abur cubur ambalajlarını saymıyorum bile.

Bu gün Canla çok eğlendik ama o artık sadece uykusu gelince ve acıkınca bana yüz veriyor. Geri kalan zamanda ben tu kaka. Bu gün kocam banyoda traş olurken O'nu mama sandalyesinde yanına oturttum. Nasıl ilgiyle izledi , nasıl kendi dilince bir şeyler anlattı görmeliydiniz.

Cumartesi akşamı Goldmax de Barcelona Barcelona oynayacak, izlemeyenlerin ya da bir kez daha izlemek isteyenlerin dikaktine.Bu önemli bilgiyi de verdim gittim.

not. bir önceki yazımda onca şey yazmışım ama en çok ilgiyi fasulye diblesi çekmiş hehehee. Sırf o yüzden portakallı gazozlu bir kek tarifi ile bitiriyorum yazıyı. Bizim bu günkü ağız tadımızdı.


Gazozlu kek. 4 yumurta, iki bardak şeker, vanilya, limon kabuğu rendesi, kabartma tozu, bir su bardağı portakal aromalı gazoz, yarım bir çay bardağından iki parmak az sıvı yağ, alalbildiğince un, üzeri için biraz ceviz. Çırpın anacım, karıştırın. Kek yapmayı öğretecek değilim burada size. Farkındaysanız zaten, yoğurt süt gibi mamulatın yerini gazoz almış, geri kalanı bildiiin kek. Ama nasıl hafif bir kek oldu anlatamam. İki misli kabardı, apartman gibi bir kek oldu. Ununu da öyle doldurmayın, biraz akışkan olsun ki yumuşacık olsun.Portakal reçeliniz varsa iki kaşık koyabilirsiniz. Hatta yerken üstüne koyarsanız da çok lezzetli oluyor. Hem daha da kalorili oluyor:)))) Can bile yarım dilim yedi. İlk keki oldu hatta.

13 Ağustos 2009 Perşembe



Can , bizim yatağın üzerinde bacak bacak üstüne atmış uyuyor. Mutfaktan, fırında pişmekte olan portakallı kekin kokusu geliyor. Dantelli kitap ayracım da yolda:))) E nedir ki mutluluk dediğin...

12 Ağustos 2009 Çarşamba

ben bu gün

Dün akşam Kirpinin Zarafetini bitirdim. Hiç beklemediğim bir şekilde bitti. Bi de baktım ağlıyorum. Çok beğendim. Ben yeşil çayımı bazen yaseminli içerim ama hiç yasemin çayını katkısız içmedim. Bu kitabı okurken , bir taraftanda yasemin çayı içmek çok keyifi olurdu. Hatta kaymaklı ekmek kadayıfı gibi olabilirdi. Kocam bir kitabı bir günde okuyup bitirmenin zevki nerede? dedi. O'nun gibi okuyacakmışım, her akşam 50 sayfa yeterliymiş. İyide -nasıl yetişcem? dedim, nasıl? dedi. Yani habire kitap basılıyo, ölene kadar zaten kaç tane okuyabilirim dedim. Bakışını görmeliydiniz.

Sabah evcek evde uyandık. Sabah keyiflerimi mahvettiniz yav, ne zaman dağılacaksınız işinize gücünüze dedim. Sabahları yaptığım o kahve , yeşil çay keyifleri bitti. Şimdi ben kalkınca , her odadan biri çıkıp, kahvaltıya ne yapacaksın diye soruyor. Kahvaltı bitince de herkesin o anda ya telefonu çalıyor ya işi çıkıyor.

Okunmamışlar rafımdan, KATRE-İ MATEM'i aldım. Anlayacağınız bu gece Lale Devrine dalış yapıyorum.

Nazlı bu gün alerji testi oldu. Ev tozlarına ve akarlara alerjisi çıktı. Toz al dediğimde - Ayşe Hanım gibi alırım derdi. Ayşe Hanım bizim yardımcımızdı, eşyaları , örtüleri hiç kaldırmadan çevresinden bezi dolandırmak gibi bir toz alma metodu geliştirmişti:)).Eşyaları , örtüleri kaldırarak alsa , bu kez de onları yerine koymazdı. Yani seçin iki şekilden birini heheheheh. Sonra bir gün beş çocuğunu bırakıp başka biriyle kaçıp evlendi. Bi akşam bu evine gitti, sabah yok. Bekle bekle yok. Evine telefon açtım, kızı çıktı- Lale Abla, Annem kocaya kaçtı dedi. Bir gün , onunla ilk karşılaşmamızı ve tam 11 yıl süren beraberliğimizi, hatta bizim gelinin O'nu çok beğenip , kendisi için ayartmaya çalıştığını , O'nunda fırsattan istifade müşteri kızıştırmaya çalıştığını, benim şak diye yerine başkasını başlatınca , yalvar yakar bizim eve dönüşünü, anlatırım))))).Haydi yine sapdan samandan derken ben yine nereye gelmişim. Anlatacak çok şey var ama zaman yok heheheheh. Hani geline oyna demişler de ,yerim dar demiş. Aha bu da abuk subuk bi hikayeydi. Tam bilmiyorum, görümceme sorayaım da öle .

Bu gün bir de misafir ağırladım. Otlu börek yaptım, sebzeli makarna ve fasulye diblesi yaptım. Fasulye diblesi bir Ordû^ya has bir yiyecek. Tarif altta. Şimdi görümce mevsimi. Havalar ısnınca, tatiller yapılınca, bizler de aynı mahallede oturduğumuz için , birlikte programlar yaparız. Bu gün Fatma Abla'yı da çağırıp dörtlüyü kurduk. Çayımızı, yiyeceklerimizide yanımıza aldık. Vurduk okeyin gözüne.


Şimdi yemek vakti ama gitmeden fasulye diblesi tarifi de vereyim

Fasulye diblesi: 1 kg taze fasulye, soğan, bir fincan pirinç ve zeytinyap .

Fasulyeleri enine enine doğrayın. Yani kırmayın, ortadan kesmeyin. Genişliği yarım cm falan olsun. Soğanı zeytinyağda pembeleştirin. Yıkadığınız fasulyeleri üstüne koyun, kendi kararınızca tuzu ve zeytinyağlılarda ne kadar şeker koyuyorsanız o kadar şeker koyun. Mesela ben bir çorba kaşığı kadar koydum. Fasulyeler yumşayınca pirinci ilave edin. Hiç susuz pişirin, çok susuzssa biraz ekleyin ama sonuçda yemeğim hiç suyu olmayacak. Soğuk veya sıcak servis edebilirsiniz. Ben şahsen ılık severim.

Sebzeli makarna. Domatesli, ıspanaklı ve sade makarnadan oluşan yarım kg lık makarnayı haşladım. Haşlanırken içine üç tane bütün sosis ve iki adet de havuç doğrayıp attım. Birlikte haşlandılar. Süzdüm,sosisleri de dilimledim. Biraz tereyağ ve biraz zeytinyağla soteledim. Üzerine de kaşar peynir rendesi koydum. Ha bi de akşamdan kalma kızarmış tavuk vardı onlarıda ilave attim.

11 Ağustos 2009 Salı

Naziş'in mutfağından ve ayın halleri:))

Bu gün yazı yazmayacaktım ama , biraz önce Naziş'în yaptığı şahane salatanın kaydını düşmeliyim dedim.

Bu onun özel salatasıdır. Bir öğün yerine yer. Ya akşam ya öğlen için ana yemek gibi . Biraz önce kendine hazırlarken koca bir çanak da bana yapmış getirdi. İçine koyduklarını görünce hiç cesaret edemezdim yemeye ama meğer neleri kaçırırmışım.

Akdeniz kıvırcığını yıkayıp süzdükten sonra fazla parçalamadan salata kasesine koyuyor. Yaprakları küçükse olduğu gibi koyuyor hatta. Cordenbleu ya da nuggeti kızartıyor ya da tost makinesinde ızgara yapıp , salata yapraklarının üzerine koyuyor bazen de haşlanmış göğüs etini. . Sıra sos da bir kaşık zeytinyağ, bir tatlı kaşığı nar ekşişi ve balzamik sirke, bir çorba kaşığı çekilmiş keten tohumu ve kekikli fesleğenli salata sosu . Sonra da kaşar peyniri ya da istediğiniz başka bir peynirden dilimler. Mesela ızgara edilmiş hellim süper oluyor. Salatayı yedim, kasede kalan sosu da kafama diktim. Öyle güzeldi yani.

Akşam için planımız, koruda mehtap ve Beyaz Köşk de çay . Bu akşam resim çekebilirsem yarın koyarım. Karşı kıyılar ışıl ışıl, havai fişekler, ay ışığı, çam ağaçlarının arasından görünen ay. Ay şu anda sanırım ilk dördünde. Sayın bakim, ayın hallerini hehe. Yürüdüğünüz parke taşlı yollar.Kenarlarda sevgililerin oturduğu banklar. Anam bi fırsat vermiyolar ki dinlensem, yukarı çıkarken:))). Yol kenarındaki begonyalar, sardunyalar, petunyalar. Anaaa hepsi ya lı bu çiçek adlarının. Hay kafana koru kadar taş düşşün demenizden önce gideyim ben:))))






dip not.Dördün: Yeni Ay’dan 7,5 gün sonraki görünen durumdur. Ay, Yeni Ay evresinden sonra hilal şeklini alır. Bundan sonra Ay’ın aydınlık yüzeyinin yarısı Dünya’dan gözlenir. Bu döneme Ilk dördün denir.

en dip not: Elimdeki kitap, Muriel Barbery den; Kirpinin Zarafeti. Ruhdağı'n da görmüştüm bu kitabı. O dur budur okunacaklar listemdeydi. Meral'ciğimin hediyesidir aynı zamanda. Anneler Mafyasını bir günde bitirdim. Nasıldı derseniz yani derim. Eğlencelik kitaplardandı. Ama bunlarada ihtiyaç var. Çünkü kafam bazen çok doluyor. İki üç kitap da bir araya böylesi girmeli bence. Yemeğin ağır kaçtığı bir günde, sonraki öğünü salatayla geçiştirmek gibi, alın siz bunu.


düzenleme:1- Çok güzel bir akşam oldu. Nazlı bir ara garsoncanla takışacaktı ama neyse gelince kafam da hemen ignore ettim olayı heheheh

9 Ağustos 2009 Pazar

Haftanın sonundan

Gayett hijyenik bir gün geçirdim. Önce ceviz ağacını budadım, elinden gelse , pencereden içeri girecek. Öncki bahçeli evden kalma budama makasım var neyseki. Alt kattaki kadın, köklerine yakın bir yerde su kuyusu olduğunu sonradan kapatıldığını söyledi. O zaman dank etti kafama bu kadar göğe doğru gitmesinin nedeni bu demek, dedim. Yaz başında belediye ekipleri gelip budadılar. Oy aman gün boyu sürdü, ağır makinalarla falan geldiler ha. Ama o iki ayda aynı vaziyetini aldı. Budamadan sonra ev elden geçti. Kızlar olayı erken farkedip hemen kaçıştılar.

Artık her akşam aile boyu koruya gidiyoruz. Ben her seferinde ta aşağıya kadar inmem, üst kısımdaki cafe -restoranda oturalım diyorum ama nafile, taa aşağılara kadar iniyoruz. Hatta bu yazıyı bitireyim akşam yemeğimizi yiyip, çaya oraya gideceğiz. Bu kez daha kalabalık bir ekiple.

Önceki geceden bahsettim mi size?Görümcemin evinde toplandık, ecil cücül hepimiz. Ordu'nun , koca tarafı versiyonu gibi olduk. Bizden sonra gelen jenerasyonda yani çocuklarımızda vardı, pek eğlendiler. Artık hepsi eğitim almış, kariyer sahibi insanlar oldular. Ah siz bizi yıllar önce , onlar küçükken görmeliydiniz. Bağırış, çığrış. Onlarda bizde ayakta. Ama önceki gece biz salonun ortasına okey masasını kurmuşuz, onlar bizi hem ağırladılar, hem kahkahadan yıktılar bu kez ortalığı. Bu gece de aynı grup koru yollarına düşüyoruz.

Anneler Mafyasına başladım. Bu kitaptan daha önce , yani satın aldığımda söz etmiştim. Eğlenceli bir kitaba benziyor. Bu ara hafif şeyler okuma modundayım. Okunacak kitaplar rafımdaki kitaplar iki sıra oldu. Onlara bakınca içim ferahlıyor. Geçen gün Cancan gelirken iki hediye kitapla geldi. Canan Tan'dan ikiside. Okudukça yazarım, görüşlerimi artık. Yabancı yazarları okurken , eğer çeviri iyi değilse, iyi bir kitap bile olsa faciaya dönüşüyor olay.Son okuduğum kitap aynı bu ahvaldeydi.

Şimdi hazırlanmam gerek , bilmiyorum nasıl bir hafta sonu geçirdiniz, benimkide öyle harika sayılmazdı ama eminim önümüzde daha harika hafta sonları vardır :)))

7 Ağustos 2009 Cuma

ŞARKILARDAN FAL TUTSAM

Sahnelere atsam kendimi, bağıra bağıra şarkılar söylesem, herkes bi yana kaçışssa. Manolyam güzel kuşum ben sana vurulmuşumu söylesem. Bu benim bulaşık makinesi boşaltma şarkım, özel bi nedeni yok. Karakoldaa ayna var , ayna var, kız kolunda damga varr diye bağırsam. Mutfakda tencere kebabına dönüşmeye bekleyen patlıcanlara doğru hem de. Patlıcanlar kızarmayacaklar malesef. Bu sıcakta asla kızartamam. Hafif zeytinyağlanıp , fırın tepsisisine dizilip fırına atılacaklar. Sonra önceden pişirilmiş kuşbası et, arpacık soğan ve sarımsakla sotelenip, bol domates ve sivri biberlerle birlikte , tencerede patlıcanlarla halvet olacaklar. Patlıcan fanatiği , Gamsegamse , kızartmadan yapmışsın yine diyecek, kaşığını bir taraftan da cacığına daldırırken. Yanında da pilav olacak mutlaka.

Akşama görümcem de okey partimiz var. Okey grubumla neredeyse bir aydır görüşemedik, Ordu falan derken. Bu akşam çetin bir karşılaşma olacak :))). Dün yine görümcelerimle toplandık. Ay bi güzel sohbet ettik, bi de baktık ki saat akşamın yedisi olmuş. İki sokak ötedeyiz zaten birbirimizden. Eve girdim , balkon kapısınıa açmamla sokakda kızılca kıyamet koptu. Biri kameradan gördüm, saat altı buçukda buraya çöp bıraktın diye avaz avaz bağırmakda. Sokakda oynayan çocuklar korkuyla bağrışmakda, birden adam döndü gitti elinde tornavida ile döndü, o sırada kocam da geldi, biz aval aval balıyoruz balkondan. O kadar küçük bir sokak ki burası , öyle olaylara falan alışık değildir. Herkes birbirini yirmi senden beri tanır, Ekşi sözlük de bile, İstanbulun en kısa sokağı diye geçer:))). Toplasan karşılıklı sekiz taş çatlasa dokuz apt var. Akşamları dışarıya çıkarılan küçük çocuk sesleri,maç akşamları gol sesleri , bir de rüzgar çanları duyulur. Gece uykumda öyle hoşuma giderki onların sesi, bir de sabahın erken saatlerinde. Neyse konuyu dağıtmayalım. Olaya tornavida girince , herkes müdahele etti ve polis geldi. İkiside davacıyım diye bağırıyordu. Sonucu bilemiyorum artık.

Gözün aydın olsun sayın okuyucu, bir antin kuntin yazının sonuna daha gelmiş bulunuyoruz. Siz sağ ben selamet gittim ben patlıcanlara doğru.


Not. bu gün Marjo'dan doğum günümü kutlayan ve Teyzeme, Enişteme sağlık dileyen bir kart aldım. Teşekkürler Marjo, haftalar sonra yeniden doğum günü keyfi yaşattığın ve güzel dileklerin için. Bana yeniden iyiki blogcu olmuşum, iyiki aranıza katılmışım dedirttiğin için.

6 Ağustos 2009 Perşembe

abidik gubidik hayat,

Nasılsın derseniz bana, hışırım derim. Hışırın anlamı, parçalanmış, un ufak edilmiş, işe yaramaz hale getirilmiş demektir kanımca.

Beni bu hale getiren Cancan'dır. Hiç yıldızı barışmadı benimle. Her fırsatta saldırıya geçti, her boş anımı yakaladığında önüne neresi gelse ısırdı. Hele yere eğilmiş bir şey alırken , topuğuma bile diş geçirdi ya, helal olsun ona. Neyseki iki kez uyudu, annesi ve Zuz da erken geldi de ben canımı kurtardım. Bu günkü favorisi Gamse Ablasıydı, tüm gülücükler O'na, tüm öpücükler ona, her tarafı diş izi ola ben. Nasıl bir adalet bu anlamadım.

Güne Zuz'un -Ablaaaa, yoldayız, açız, kahvaltı falan etmedik telefonu ile başladık. Ben de yeni bir şey söyleyecek sanmıştım. Ayol sen bize gelirken hep yoldan arayıp - açıım diye bağırmıyormusun. Neyse hemen çayı koydum, Masayı hazırladım. Dünden yaptığım patatesli ruloların bir tepsisini dolaba koymuştum, hemen onu da fırına attım. Zeytinyağlı dolmalardan da koydum masaya. Siz onların kahvaltı dediğine bakmayın, gelmeleri masaya oturmaları 11.30 u buldu. Ben tabi çayımı içmiştim.


Akşam TV de not; seni seviyorumu izledim. Ordu'dan gelirken , otobüste biraz izlemiş , sonra höngürdeyeceğimi anlayıp vaz geçmiştim. Onun yerine Boley'in Kızı' nı izlemiştim. İyiki de izlemişim çok güzeldi. Kitabınının ansiklopedi gibi kalınlığı yüzünden bir türlü okumamıştım. Not; Seni Seviyorum, güzel bir aşk filmiydi.

Yarın için planım yok şimdilik. Hava azıcık serinlesin , haliç vapuru ile gerçekleştirilecek bir planım var.E hadi gittim ben .

BERAT KANDİLİZ KUTLU OLSUN

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Koruda ki Japonlar veee tatile gidemeyenlere öneriler

Bu akşam tam da biz sıcaktan bunalmışken, kocam arayıp hadi koruya gidelim deyince haydii hula hop atladık gittik. Efil efildi, püfür püfürdü. Yeni gelinler gibiydi. Yeniden dizayn edilmiş. Mevsimlik çiçekler değişmiş, yeni küçük heykelcikler konmuş, banklar pırıl pırıldı.

Ben yukarıda oturalım, kah Nakkaş'a kah Boğaza , kah Çamlıca'ya bakarız, çayımızı neyin içeriz dediysem de, ben yine taa Kuzguncuğa kadar indirdiler. Çıkarken akşam yemeğine eve dönelim dedim. Misler gibi zeytinyağlı biber dolmaları, patetesli , kıymalı fırında rulolar yapmıştım. '(poğaça hamuru hazırların, hamuru iki üç parçaya bölüp oval şekilde açın sonra iç malzemeyi koyup, rulo şeklinde sarın, üstüne yumurta sarısı sürün. Her rulonun içine değişik malzeme koyarım ben. ) . Bu yemek değil diyenlere için çorbamız, soslu makarnamız da mevcuttu. Ama hadi çay içelim, bakın simitle güzelmiş, ay yanına krem peynir alalım, bir tabak da kızarmış patetes alalım, ay şu da güzel bu da güzel derken karnımızı doyurduk. Saat 9. 30 gibi, Nazlının bulduğu kısa yollardan resim çeke çeke döndük. Nazlı sonunda - Anneee aynı Japoınlar gibi, her yerde resim çekiyorsunuz dedi. Bu söz boşuna söylenmedi. Bu Japon milleti ile olan maceralarımız, taa kızların çocukluklarına yıl 1994 Kapodokya^'sına kadar uzanır. Hala da devam etmektedir. Marmaray çalışması bitene kadar da devam edeceğe benzemektedir. Benim Taksim de bir Japon Kadıncağızı ile yaşadığım macerayı hatırlayanlarınız vardır. Nihayet o sayede karar vermiştim bir yakın gözlüğe ihtiyacım olduğuna. Yoksa hala bu kitapların yazılarını ne kadar küçük basıyorlar diye sızlanmalardaydım.

Neyse artık biraz da resimlere bakın. Zaten blog rehavette, biraz çiçek böcük görün.





Kızım da çiçekler gibi:))))












Nazlı çok çirkin dedi, Gamse ile biz çok sevdik. Resim bulanık çıkmış.







Bu resim Ece için. Çıplak ayakla harman sözüm vardı,ama resmi bir türlü aktaramadım. Onun yerine çıplak ayakla koru çimleri:)))
Gamsemle karanlık bastıktan sonra
Bu yan pencereden bakan benim, Nazlı zaten o veciz sözü burada söyledi heheheh. Sanki de görünüyorum da.

Kocam bu akşam , otururken, tatile gidemeyenlerle ilgili fikrini söyledi. İnsan tatile gitmiyorsa ya da gidemiyorsa, oturduğu yerin gezilecek görülecek yerlerini gezerek de tatil yapabilir dedi. Mesela, dışardan biri sizin oturduğunuz yere tatile gelse ne yapar, onu yapın. Diyelim ki tatile gidemeyen Ordulular. Bi gün Boztepeye çıkın Ordu'ya bakın, çay için, arabanız yoksa , Ptt önünden dolmuş kalkıyor. Geçtiğimiz yıllarada bir kez o minübüslerle çıkmıştım ben. Çok da zevkliydi, köylerden falan geçmiştik. Yanımda kuzen Halil vardı, Boztepeye çıkmalı, şu Orduya balmalı türküsünü bağıra bağıra söyleyerek bizi rezil etmişti , ama olsun. Bi gün Giresun tarafındaki plajlara gidin özellikle Mavi Dünya servis açısından çok iyi. bir gün Perşembe tarafına hatta Çaka'ya gidin. İki kaya rasından yüzün, beni anın.Uzun Saçlının yerinde köz de demlenmiş çay için. Akşamları sahilde yürüyüş yapın, mutlaka rıhtıma kadar yürüyün. Dönüşte İkizevler de bir kahve için. Denizcilerden de bir dondurma alın yiye yiye evinize gidin. Biz çocukken her akşam yemeğinden sonra sahile çıkar uzun yürüyüşler yapardık. Hatta tüm Ordu Halkı diyebilirim. O yüzden hep fitti Ordu kadınları. Ordu'da ulaşım büyük ölçüde özümlenmiş. Her yere ama her yere dolmuş var. Amma velakin trafik sıkışıklığı İstanbulu aratmıyor. Bazı yerlere giderken arabalara sığmadık, genç kesim arkamızdan dolmuşla geldi. Hatta bizden önce vardılar , gidilecek yerlere.
Hadiii ben Ordu için ip uçları verdim. İstanbulu yaza yaza ip de kalmadı ucu da. Siz de yazın yaşadığınız yerlerde neler yapılabilir, tatile gidilemiyorsa.
yarın Cancan geliyor. İki haftadır yürümeye başladı. İş büyüdü anlayacağınız. Artık peşinde bir orduyla geziyoruz. Bir bakmış çöp karıştırmakta , bir bakmışız su damacanası yerlerde. Ama süper oldu süper. Artık seviyorsa da bilinçli seviyor, en çok da kendi menfaatlerini gözetiyor. Kime yanaşırsa atta gideceğini, kiminle balkon sefasını yapacağını kiminle yemek yiyeceğini biliyor. Milletle oynuyor oynuyor ama ağlarken taa gözümün içine bakıyor.
Hadi gidip yatayım şimdi, enerji depolamam gerek.

3 Ağustos 2009 Pazartesi

Beyoğlundan

Herkesler gitmiş, Beyoğlu bize kalmıştı. Taksim alışılmadık bir biçimde tenhaydı. Bambinin aşcısı dışarı çıkmış , reklam yapmaktaydı, yemek yiyene çaylar benden demekteydi.Közde mısır yapanlar yüzünden biraz is kokuyordu, Arka sokaklar, ara sokaklar çöp içinde yüzüyordu , ortalık leş gibiydi.Çok arap turist vardı. Çok siyah çarşaflı kadın vardı, bir tek gözleri görünüyordu, yanlarındaki adamlar, tişörtlü ve şortluydu. Siyah çarşafların da bir modeli olduğunu biliyormuyduz, o kadar çok görünce algılarım açıldı demekk ki.. Kolları işlemeli , yırtmaçlı olanları bile vardı.

Gecesine gelelim, yine de tenhaydı. Bu kadar gürültülü müzik yapıldığını unutmuşum, Fatih Ürek'in geçen yılki şarkısı hadi hadi, hala gözdeydi. Sivrisinek vardı .Adiler hiç kimseye gitmeden beni yediler. Amma , en sonunda bir tanesini yakaladım ve kan fışkırdı. Öyle bir emmiş ki kanımı, dıçını kaldırıp kaçamadı heheheheh.


Evden bir gün önce çıkmıştım üzerinize afiyet, dün akşam yedide döndüm. Giderken ton balıklı makarna, mantı çorbası ve zeytinyağlı barbunya pilaki yapmıştım. Ton balıkları yenmiş makarna kalmıştı, çorba bitmişti, barbunyadan da biraz kalmıştı, biraz salata , tavuk falan ilave ettik yemeğe, karı- koca yedik. Beşiktaş'ın maçı varmış, salon kocaya bırakıldı, Gamseyle küçük televizyona takıldık. Sıkıntıdan patladık, facebook'a resim ekledik, tv de izlemeye bir şey bulamadık sonra ben biraz kitap okudum yatakta. Gece sıcakladım salona kaçtım, klimayı açtım , baktım sabah olmuş. Çok gürültü yapmışım, Gamsegamse ihtar çekti .

Bu kadar bu gün. Karadeniz otları, hikayeler falan başka güne kaldı .


düzenleme-1: ne sevimsiz bir gün.