Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

8 Kasım 2017 Çarşamba

Es Es

Geçtiğimiz hafta sonu,uzun zamandır yapmak istediğimiz bir seyahati gerçekleştirdik ve Eskişehir'e gittik.
Çok çok seneler önce gittiğim Eskişehir bu kez bizi bambaşka bir çehre ile karşıladı. Yılmaz Büyükerşen sanki sihirli bir değnekle dokunmuş şehre... Eskişehir insana umut vaad ediyor...Olabilir diyor.
Porsuk Çay'ı üzerindeki renk renk köprülerle şehir adeta bir renk cümbüşü gibi... 









Biz ilk günün birinci kısmını,kah Porsuk Çayı üstündeki köprülerden geçmek, çay kıyısındaki kafelerde kahve içmek kah çiğ böreklere gömülmek şeklinde geçirdik.
Çi börekleri yedikten sonra olmazsa olmaz Balmumu Müzesine gittik. Girişte hemen Yılmaz Büyükerşen'e rastladık. Zaten daha Eskişehir'e gidip de kendisini görmeyeni henüz duymadım:)Yılmaz Hoca sürekli dolaşıyor şehir içinde.
müzedeki heykellerin kimisi canlı sanılacak kadar benziyor kimisi ise neredeyse hiç benzemiyor.
Mesela aşağı fotoda benimle birlikte gördüğünüz Julia Roberts...Ama doğruyu söyleyin ben daha güzelim burada:) :) :)


Balmumu müzesinden sonra Şelale Park'a gittik. Buranın özelliği, Eskişehir'i kuşbakışı görebilmeniz. 




 Şelale Park'da Eskişehir'e karşı çayımızı içtikten sonra günü noktaladık.Zaten öğlene doğru vasıl olmuştuk Eskişehir'e o yüzden otelimize saat altı gibi gittik, akşam yemeğimizi de otelde yedik ve aşagıda gördüğünüz çamlık yolda altı tur yürüyüp öyle gittik odamıza... Otelimiz çam ormanı içinde eski bir basma fabrikasından restore edilmiş bir yerdi. İçinde on.onbeş tane apart otel var ayrıca. Otel süperdi, ambians süperdi, hizmet süperdi fakat yemekler için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Neyse biz kalender insanlarız çok da dert etmedik ben odaya gidince çayımı demledim, yanımda götürdüğüm kuruyemiş paketini açtım tık tık  hem yedik hem tv de film izledik.



Sabah hortladık erkenden ve kahvaltımızı yapıp,yola nail olduk. İlk durağımız Kurşunlu Camii idi. Turların burayı programa alma nedenini anlamadım. Sadece dıştan aha da burası Kurşunlu Camii,  kubbeleri kurşundan adı da bu yüzden öyle demekten başka bir şey yok. Caminin içine girelim dedik, girsek de bir şey görünmüyor içi karanlık.
Oradan Odun Pazarı'na kaydık. Odun Pazarı evleri gerçekten de çok güzel restore edilmiş.Altlarında kafeler ve elişi takılar satan dükkanlar var. Bi kahve molası da orada verdik.




Ve yan tarafında ki bakkalın bile yerini bilmediği Tayfun Talipoğlu  Daktilo Müzesine gittik.Tur şirketlerinin programında burası yok hatta Ahşap El Sanatları Müzesi de yok. Biz serbest zamanda gittik. Size önerim, ıncıkçı boncukçu ya da helvacılarda çok zaman kaybetmeyin buraları mutlaka görün.
Tayfun Talipoğlu Müzesinde; Bülent Ecevit odası da var.





Ahşap El Sanatları Müzesi'nde dünyanın çeşitli ülkelerine mensup sanatçıların eserleri sergileniyor. Tek kelime ile bayıldık buraya...

 

Ah Aylan Bebek, bir kez daha içimizi titretti.


Biz buraları gezerken tur ile buluşma saatimiz de gelmişti.Buluşma yerimize giderken de bu madenciye rastladık:)


 Atlı Han'da buluşup Cam Sanatları Müzesine geçtik. Camın sanat şekli de böyle oluyormuş demek ki ağzım beş karış açık gezdim diyebilirim.

Cam Müzesi içinde bulunan minyatür elbise sergisi ise muhteşemdi. İnstagramda Minyatür Butik olarak arama yapıp görebilirsiniz.

Eveet sonra Karikatür Müzesini gezdik ve Sazova'ya geçtik. Buradaki hayvanat bahçesi ve sualtı dünyasını gezdik. Ne kadar doğal ortamlarında        yaşatılmaya çalışılsa da  kocaman bir köpek balığını bir sütunun etrafında dönerken görmek çok acı ya da koloni halinde yaşayan penguenlerin bir kaç tanesini birbirlerine sokulmuş görmek gibi...
Sazova içindeki Masal Şatosu ise bizim gibi hala masallara inananları bir hoş hissettiriyor.

 


Öğle yemeğimizi ise Kent Park içindeki bir restoranda yedik. Balaban köfte çok lezzetliydi. 
Kent Park görsel açıdan çok zengin bir yer ve içinde plaj var.






Eskişehir'den çok mutlu anılarla ayrıldık.Bizi sonbahar güneşi ile karşılayıp hafif bir çise ile uğurladı.

Çoktandır okuduklarımdan söz etmiyorum ama bu kez çok güzel bir haberle geldim.Hepinizin yakından tanıdığı Leylak Dalı'nın yazdığı kitap satışa çıktı. Küçük bir kızın gözünden bir zamanların Ankara'sını, sosyal yaşamını, hep özlemle yad ettiğimiz eski güzel günleri  okuyacaksınız ve bu küçük kızı çok seveceksiniz. 

Can Yayınlarının çıkardığı Öykü Gazetesini ben çok tuttum. Hatta çok öykü okumayı sevmediğim halde. Hep çantamda taşıyorum. Ayda bir kez çıkıyor ve çok iyi bir yol arkadaşı.

Mutlak Mutluluk Bakanlığı elimde çok kaldı ama çok beğenerek okuyorum. Diğer fotodaki e-kitap ise  Gölgesizler/Hasan Ali Toptaş...





hadi kaçayım ben:)