Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

7 Eylül 2009 Pazartesi

Benim gibisi yok:))))))))))))))))))))))))))))))))

Yazıma başlamadan önce hepinize selam ederim ,giriş yapmak üzere kumanda paneline girdiğimde izleme listesinden bir kişinin daha beni sildiğini gördüm heheheheh. Galiba şöyle oluyor, önce beni izlemeye alıyorlar sanırım buna karşılık benim de onları almam gerekiyor, ben de başından beri böyle bi liste geliştirmedim, hal böyle olunca siliyorlar. Canınız sağ olsun yanaklarınızdan öptüm ama bu izleme listesi işini beceremedim yav, o yüzden kusuruma bakmayın. Bi ara her gördüğüm yeniliği sayfama uygulardım ta ki bir gün o desteği veren site hacklenince benim sayfam da o yüzden mefta olunca, hatta zeya ya da sebep olunca vaz geçtim bu işlerden. Zeyaların şirketten teknik destek alıp da ancak sayfalarıza kavuşabilmiştik.

Bu gün yine Annemin deyimiyle otuz iki çarşambayı bir araya getirdim. Yani bir sürü işi bir arada yaptım. Sabah önce banka işimiz vardı kocamla, çıkışta pazara daldık. Ha şu ha bu derken ben yıllık sebze alış verişi yapmışım. Eve gelince önce dondurucunun fişini çektim ve ve kazıma işini kocama devrettim. Arada bende el attım. Koca bir tencere şeftali reçeli yaptım, yarısı Zuz'un.Dört kilo kırmızı biberi közlenmesi için fırının ızgarasına dizdim , onlar pişerken dört beş kilo domatesi soyup doğradım. Bu arada hangi ara ben de bilemiyorum bir tencere bamya ve etli kabak ve biber dolması yaptım.Közlenen biberlerin kabuklarını soydum, kilitli buz dolabı poşetlerine yerleştirip tertemizzz bomboşşşş dondurucuya yerleştirdim. Domatesleri de aynı işleme tabii tuttum.Akşam iftardan sonrada çiseleyen yağmur altında kocamla arkadaşlarımıza çaya gittim. Üç beş sokak ötede yağmurun y si bile yoktu, elimizdeki şemsiyeye şaşırdılar. Yani anlayacağınız çocuk da yaparım kariyer de:))

Ansiklopedimi bitirdim ve yeni bir kitaba başladım. Bu ara efil efil kitaplar okdum, oruç ve Can münasebetiyle o yüzden yeni kitabım İsrail-Filistin sorununu ve bu arada yaşanan gerçek bir hikayeyi anlatan Limon Ağacı. Çoktandır kitaplığımdaydı anca sıra geldi. Hatta daha önce sözünü etmiştim. O ara başlamış, havasına girememiş bırakmıştım. Ha bi de böyle bir derdim var, kitabın havasına girmek. Moda deyimle içine girmek. Yani okumam için o olay şart. Bir problemimi aşmak üzereyim sanırım. Hani daha önce sözünü ettiğim, sesini tanıdığım yazarların kitaplarını okuyamamak. Şöyle oluyor bu hatırlayacaksınız, kitabı okurken bir kaç sayfa sonra yazar okumaya başlıyor bana heheheheh. Bunu ilk kez Can Dündar'ın Uzakları okumaya başladığımda farketmiştim. Ama Allahım adamın o romantik sesi kulağımda. Sonra Yılmaz Erdoğan'ın Hijyenik Aşklarını deneyeyim dedim, yine aynı olay oldu. O yüzden yazar röportajlarını izlemiyordum. Geçende İclal Aydın'ı denedim, olmadı, yani okumadı İclal bana:)).

Cancan'ın Babaannesi İngiltere'den döndü. Bu gün O'nunla birlikteydi, hiç yemek yememiş, Bizi özlemiştir O dedim. Yarın bize geliyor, nasılsa akşama da iftara davetliyiz, hiç işimiz yok, tek işimiz Can'la oynamak.

Tamamm yazı işini de hallettim süperim valla. Ha bu arada Konya uçağına binen kadınmış. Bundan önceki yazımda sözünü etmiştim. Ne sandınız bu sayfa süreklilik arz ediyor. Konuyu kaçırdınız mı? ne uçağı ne kadını dersiniz böyle.

Bu günlük ADİOS.