Yazamaya yazamaya yazıya nasıl başlayacağımı bile unutmuşum. Sayfayı açınca şaşkın şaşkın baktım bir an:))
Yamadığım günlerde,bu ördek nihayet suya daldı:)) Anneler ve kızları havuz günü yaptık. Filiz,Banu, ben ve kızlarımız. Hep birlikte kahvaltı yaparak başladık güne ve bütün gün kah yüzdük kah sohbet ettik...Ben Ayşe Kulin'in son kitabı ^^Dönüş''ü bitirdim. Artık bu ''Bora''nın yakasını bıraksa diyorum:))İlk kitapta öldürdüğü Bora üçüncü kitaptır ki aramızada:)...Nerede o Adı:Aylin'ler, Füreyya'lar, Nefese nefeseler...Son biyografik dörtlemesini de beğenmiştim Allah için ama son üç kitaptır artık aynı tadı alamıyorum. Sanırım ,veda vaktim gelmiş ,Ayşe Kulin'e...
Bugün Ramazan ayının ilk iftarını yapacağız...İstedim ki bu ilk iftar yalnız olmasın ve Görümcemgilleri davet ettim.Gün o kadar uzunki,çoktan yemekler pişti ,yattım uyudum kalktım kitap okudum hala iftara üç saat var.Şu ana kadar henüz bir açlık hissetmedim,başka bir rahatsızlık da yok çok şükür.
İftar mönümüzde mercimek çorbası,domates soslu antrikot yanında kızarmış patates ile servis edilecek, garnitürlü enginar,çoban salata, patlıcanlı bulgur pilavı ve tatlı olarak da zerde var. Zerde bizim maallenin meşhur Roma dondurmacısının dondurması ile servis edilecek... Tabi olmazssa olmaz iftariyelikler sofranın süsü...
Şimdiii hadi size cep telefonu kaybetme maceramı anlatayım...
Ece ile buluştuğumuz günün akşamı eve dönerken Kadıköy'den Üsküdar dolmuşuna bindim.Bağlarbaşı'na geldiğimde telefon patolon cebimdeydi. İndiğim durakta karşıdan karşıya geçerken bir baktım yok. Ama inerken bir taak sesi olmuş,arkama dönüp bakmıştım bir şey yoktu.Ben de şafak attı tabi...Onca kayıt,not,resim gitti...Koşa koşa eve geldim. Telefonumu çaldırmaya başladım,çalıyordu ama açılmıyordu...Bir süre çaldırdık yok. Sonra anlaşıldı ki telefon gitti gider. Hemen gittik,bana yeni bir telefon aldık,Turkcell de hattımı yeniledi ama kayıtları yedeklemediğim için puuuf tabi...
Aradan üç gün geçti, geçen sabah saat yedide,Gamsegamse'nin telefonu çaldı.Meğerrrrr:))
Telefonum,dolmuşda
değil inerken mazgala düşmüş...Oradan geçen bir adam da tam orada
tesbihini düşürmüş:)) Eğilip alırken,mazgalın içinde üstelik suyun
içinde telefonumu görmüş,çıkartmış. İyice kurutup,iki gün pirinç
kavanozu içinde bekletmiş. Rutubeti iyice çeksin diye...Sonra ,benim
kart yenilendiği için tabi içindeki kart iptaldi. Kendi kartını takmış.
Gamze ile benim whatsapp konuşmalarımızdan GAMSE'nin
telefon numarasını bulmuş ve aramış...Ama adam şaşmıştır
herhalde,sürekli ne yemek var diye soran karşılığında da evdeki yemek
listesini sunan bir konuşma:))
Neyse telefonumu aldım,artık iki telefonum oldu:))
Ana fikir: Hala iyi insanlar var..
Hadi gideyim ben
Lalenin Bahçesi
Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...
9 Temmuz 2013 Salı
6 Temmuz 2013 Cumartesi
ne var ne yok
Sanırım biraz daha yazmazsam blog olayını iyice unutacağım.Havalar sısındı,Gezi Parkı olayları derken sanki elim soğudu.
kah evdeyim,kah dışarlardayım,kah okuyorum,kah izliyorum,pişiriyorum taşırıyorum...Püfür püfür esen rüzgara bakıp,tüm yaz böyle geçse diye dilekler tutuyorum...Bu gibi naneli, zencefilli imonatalar içiyorum.Geç saatlere kadar okuyor yine erken saatlerde uyanıyorum.Kızlarla biraz gülüşüp biraz didişiyorum.
Hary Potter'in yazarının yetişkinler için yazdığı ''Boş Koltuk''u okuyorum...Boş bir koltuğun her kültürde ne kadar cazip olduğunu görüp hiç de şaşırmıyorum.
Bu hafta etkinliklerine gelince,haftanın ilk gününün akşamı DSİ Göztepe tesislerinde Ercü'nün doğum gününü kutladık. Sülale boyu yemek yiyip,eğlendik.
Perşembe günü Ecemle Kadıköy'de buluştuk. Sabah kahvesiyle başladık,bira-balıkla devam ettik,akşam çayı ile noktaladık. Bütün kitapçılara girdik çıktık.Bu güzel günü ben eve dönerken dolmuşda telefonumu düşürüp,kaybederek noktaladım.Yeni telefon aldım,hattım ücretsiz yenilendi ama artık bomboş bir telefon rehberim var. Arttık arandıkça kaydedeciğim.
Bugün, ay bugün çok yoruldum ben. Restorasyon sonrası görmediğimiz Süleymaniye camiini ziyarete gittik. Zaten cuma günü olaması nedeniyle kalabalık olan bu yer bir de turistler topa girince inanılmaz kalabalıktı. Neyseki hava rüzgarlıydı da bir de o yormadı bizi... ''Süleymaniye''yi gezdik. İnsanların pek olmadığı arka avluda ağaçlar altında gezdik ve kocamın en kısa yol deyip ,bize günün kazığını atmasıyla uzun bir yürüyüş sonrası Sultan Ahmet'e gittik. Ayasofya'da hem müze kartlarımızı yeniledik hem de bahçesinde kahve molası verdik, müzeyi 1500.kez gezip,terleyen sütünda elimizi çevirip dilek diledik.
Üsküdar'da akşam yemeğimizi yedik eve geldik. Öyle bir yorulmuşum ki şaftım kaymış. Bir sürü resim vardı hatta ama onları bilgisayara bile atamadım.
Hadi gideyim ben yarına sabah erkenden başlayacak bir programım var.
kah evdeyim,kah dışarlardayım,kah okuyorum,kah izliyorum,pişiriyorum taşırıyorum...Püfür püfür esen rüzgara bakıp,tüm yaz böyle geçse diye dilekler tutuyorum...Bu gibi naneli, zencefilli imonatalar içiyorum.Geç saatlere kadar okuyor yine erken saatlerde uyanıyorum.Kızlarla biraz gülüşüp biraz didişiyorum.
Hary Potter'in yazarının yetişkinler için yazdığı ''Boş Koltuk''u okuyorum...Boş bir koltuğun her kültürde ne kadar cazip olduğunu görüp hiç de şaşırmıyorum.
Bu hafta etkinliklerine gelince,haftanın ilk gününün akşamı DSİ Göztepe tesislerinde Ercü'nün doğum gününü kutladık. Sülale boyu yemek yiyip,eğlendik.
Perşembe günü Ecemle Kadıköy'de buluştuk. Sabah kahvesiyle başladık,bira-balıkla devam ettik,akşam çayı ile noktaladık. Bütün kitapçılara girdik çıktık.Bu güzel günü ben eve dönerken dolmuşda telefonumu düşürüp,kaybederek noktaladım.Yeni telefon aldım,hattım ücretsiz yenilendi ama artık bomboş bir telefon rehberim var. Arttık arandıkça kaydedeciğim.
Bugün, ay bugün çok yoruldum ben. Restorasyon sonrası görmediğimiz Süleymaniye camiini ziyarete gittik. Zaten cuma günü olaması nedeniyle kalabalık olan bu yer bir de turistler topa girince inanılmaz kalabalıktı. Neyseki hava rüzgarlıydı da bir de o yormadı bizi... ''Süleymaniye''yi gezdik. İnsanların pek olmadığı arka avluda ağaçlar altında gezdik ve kocamın en kısa yol deyip ,bize günün kazığını atmasıyla uzun bir yürüyüş sonrası Sultan Ahmet'e gittik. Ayasofya'da hem müze kartlarımızı yeniledik hem de bahçesinde kahve molası verdik, müzeyi 1500.kez gezip,terleyen sütünda elimizi çevirip dilek diledik.
Üsküdar'da akşam yemeğimizi yedik eve geldik. Öyle bir yorulmuşum ki şaftım kaymış. Bir sürü resim vardı hatta ama onları bilgisayara bile atamadım.
Hadi gideyim ben yarına sabah erkenden başlayacak bir programım var.
1 Temmuz 2013 Pazartesi
Temmuzda
Serin bir başlangıç yaptık Temmuza...Sizin oralar nasıl bilemem ama burası kıştan kalma bir gün yaşıyor sanki...Yağmur,rüzgar,şimşek çakması hepsi gani...Ramazan da bu ayda olduğuna göre umarım ve de dilerim ki böyle serin,uçuş uçuş bir temmuz olsun...
Temmuz ayında ilk tavsiye filmim ,eski bir film ama temmuz deyince akla Fatih Akın'ın ''Temmuzda''sı gelmez mi?Yolculuk temasına eşlik eden masalsı ve romantik bir film...
Kitap olarak da bir Cunda öyküsü mesela Feride Çiçekoğlu'nun ''Suyun öte Yanı''...Bir lokmalık bir kitap...Kahvenizi yapın,içerken size eşlik etsin ve bitsin...Can Yayınlarının yaz kampanyasından Gamsegamse almıştı...Ara sıra karıştırın onları güzel kitaplara rastlanabiliyor ve Migrosun %40 lik kitap indirimi kampanyasını kaçırmayın...Ben tesadüfen rastladım ve çok güzel kitaplar aldım...
Bu hafta gündüzleri evdeydik akşamları çıkmayı tercih ettik...Geçen akşam biz karı koca,ve Ercü-Banu dörtlüsü olarak çıktık. Birlikte açık havada yemek yedik, sohbet ettik,sohbetler hem onların hem bizim kızlar tarafından telefonla ara ara kesilse de geç vakte kadar sürdü.
Dün akşamda ayilecek:) ''Beylerbeyi Yakamoz Balık'' da yemek yedik, sahilinde oturduk. Eve yeni gelmiştik ki Banu aradı,kızların yaptığı yer bildiriminden görmüşler, ''Yakamoz''un önünden geçiyoruz,uğrayalım dediler...Biz de bir zahmet eve buyrun,artık evdeyiz dedik. Geldiler,okey oynadık...Ramazan için iftar ve sahur programlarını yaptık. Bizim organizasyoncu başımız Banu'dur... Hemen sen organize et diye üstüne atarız. O rezarvasyonları yaptırır, iletişimi sağlar ve bunu da keyifle yapar...
Yakamozun kavak midyelerinden yaptığı eşsiz midye dolması...Telefonla çektim ama vallah yemek fotoğrafçısı olur benden:)))

Bu iki resim bizi çok güldürdü. Gamse muziplik olsun diye telefonundan yaptığı kolaja dördüncü kareye bize yemeğin başından sonuna kadar eşlik eden bu marsık kediyi koymuş. Babasına nasıl güzel olmuş mu? diye gösterince;nası yani benim yerime kediyi mi koydun? demesine dakikalarca güldük. Sonra şu alttaki kolajı yaptı Gamsegamse:))
Ben şimdi gideyim evimi bir toparlayayım...Bugün için şimdilik bir programım yok.Kızların ikisi de sabah çıktılar daha doğrusu görmedim bile:))
Temmuz ayında ilk tavsiye filmim ,eski bir film ama temmuz deyince akla Fatih Akın'ın ''Temmuzda''sı gelmez mi?Yolculuk temasına eşlik eden masalsı ve romantik bir film...
Kitap olarak da bir Cunda öyküsü mesela Feride Çiçekoğlu'nun ''Suyun öte Yanı''...Bir lokmalık bir kitap...Kahvenizi yapın,içerken size eşlik etsin ve bitsin...Can Yayınlarının yaz kampanyasından Gamsegamse almıştı...Ara sıra karıştırın onları güzel kitaplara rastlanabiliyor ve Migrosun %40 lik kitap indirimi kampanyasını kaçırmayın...Ben tesadüfen rastladım ve çok güzel kitaplar aldım...
Bu hafta gündüzleri evdeydik akşamları çıkmayı tercih ettik...Geçen akşam biz karı koca,ve Ercü-Banu dörtlüsü olarak çıktık. Birlikte açık havada yemek yedik, sohbet ettik,sohbetler hem onların hem bizim kızlar tarafından telefonla ara ara kesilse de geç vakte kadar sürdü.
Dün akşamda ayilecek:) ''Beylerbeyi Yakamoz Balık'' da yemek yedik, sahilinde oturduk. Eve yeni gelmiştik ki Banu aradı,kızların yaptığı yer bildiriminden görmüşler, ''Yakamoz''un önünden geçiyoruz,uğrayalım dediler...Biz de bir zahmet eve buyrun,artık evdeyiz dedik. Geldiler,okey oynadık...Ramazan için iftar ve sahur programlarını yaptık. Bizim organizasyoncu başımız Banu'dur... Hemen sen organize et diye üstüne atarız. O rezarvasyonları yaptırır, iletişimi sağlar ve bunu da keyifle yapar...


Bu iki resim bizi çok güldürdü. Gamse muziplik olsun diye telefonundan yaptığı kolaja dördüncü kareye bize yemeğin başından sonuna kadar eşlik eden bu marsık kediyi koymuş. Babasına nasıl güzel olmuş mu? diye gösterince;nası yani benim yerime kediyi mi koydun? demesine dakikalarca güldük. Sonra şu alttaki kolajı yaptı Gamsegamse:))
Ben şimdi gideyim evimi bir toparlayayım...Bugün için şimdilik bir programım yok.Kızların ikisi de sabah çıktılar daha doğrusu görmedim bile:))
27 Haziran 2013 Perşembe
Bizim evin halları
Havalar ısındı ama henüz tatil havası esmeye başlamadı bizim evde... Kızlarda hala bir telaş var. Öğrencileri gönderdiler şimdi öğretmenler kendi aralarında yıl sonu yemekleri yapıp ,yıl sonu raporları yazıyorlar...Bu hafta artık okulla vedalaşıyorlar...Bu veda bizim evin örtmenleri için bambaşka bir yola çıkışın da başlangıcı aynı zamanda...Artık Gamsegamse dört yıldır Naziş üç yıldır çalıştığı okullarıyla vedalaştılar. Artık Moda^lı oldular...Geçen gün yeni okullarını gezmeye gittik. 146 yıllık tarihi bir binada yepyeni bir anlayışla yepyeni bir okul. Umarım gönüllerince olur her şey.

Kadıköy^e gittiğimiz gün hava çok sıcaktı,neyseki rüzgar vardı...Kitapçı dolaştık, yemeğimizi ilk kez''Pehlivan'' da yedik.Memnun kaldık. Sonra okula bakmaya gittik. Kocam bir güzel ayarladı, servisler şuradan girsin, öğrenciler buradan içeri alınsın. Ziyaretçi girişi şu kapıdan olsun:))Allahım ya, sanki bize soracaklar:)) Ben daha sonra olaydan koptum , sadece soğuk bir şey içmeye odaklandım. Onlar konuşa dursun, ben gözüme ağaç altı srin bir yer kestirmeye çalışıyorum derkennn, sokak arasında ağaçlar altında yan yana cafeler gördüm. Yerini tam tarif etmek isterim aslında ama kendim bile gitsem bulacağım meçhul. Hangisine oturalım derken baktım en dipte, şırıl şırıl şelalesi olanı var,hemen şelalenin yanına konuşlandım. Suyun şırıltısı bile serinletti bizi...Limonata zencefilli var mı dedim? Naneli olsa, olur mu dediler? Sonra bir baktım, biri elinde bardak,içinde taze toplanmış nanelerle geldi. Naneleri de yokmuş ama hemen yan bahçeden topladılar:))Unutmadan adı,Liva Kafe...
Dün akşam babamı Niksar'a yolcu ettik. Biraz arkadaşlarıyla hasbıhal edecek. Haremden yolcu ettik,sahilden yürüyerek eve geldik. Benim meşhuur halılı yerimde çay molası verdik . Nasıl kalabalıktı,anlatamam... En üst kısımda yer bulduk. Oturunca ,başın kaldırım hizasına geliyor nerdeyse:)) fotoğraf çektirenler neredeyse saçlarıma basacaklardı:))Buralarda oturmanızı mutlaka tavsiye ederim ama baharı ve sonbaharı bekleyin. Şu an da kopta gel vaziyetinde, yetmiş iki millet orada...Bir siyahi, karanlıkta Naziş'e gülümseyince ,iki metre havaya zıpladı,o neydi diye :))))
Kitaplar,haziran ayı kitapları ama malesef temmuz ayına sarktılar,son olaylar kitap okumaktan kopmama neden olmuştu.
Hadi bir de memleket güzellemesi yapayım. Kadıköy'den gelirken bunları görünce hopladım. Hemen -Ayşeeee diye bağırdım. O tezgahın sahibi Ayşe'yi yıllardır tanırım. Beykoz'un bir köyünden. Beykoz köylülerini kendi kullandığı kamyonla pazara o getirir. Arada pazarda bağırırlar Ayşeeee kamyonu çek diye...Benim bağırtımı duyan Ayşe,sohbete gittiği tezgahtan koştu geldi... Söle bakem,bu meleyconlar kaç para dedim. Valla sabah erkenden ormana çıktım,kendi ellerimle topladım,sabahtan beri 10 liraya sattım ama sana beş lira ,kaç kilo istiyon dedi...Ne kaç kilosu,bir kilo dedim...Hadi bi de tarif et dedim.Annene sorsana dedi...keşke ,keşke dedim keşke sorabilseydim. Bu meloycan denen şey bence yenilebilecek en temiz ve en doğal şey...Dikenli bir bitkinin uç kızımları, yani filizleri...Bunları önce haşladım,sonra doğradım ,bol soğanla kavurdum ve yumurta kırdım. Aynen ıspanaklı yumurta yapar gibi... Yumurtaalrı pişince de karabiber serpip servis ettim.Ola ki bir yerlerde rastlarsanız ya da yolunuz Karadeniz'e düşerse yin gari...
E haydi gittim ben...

Kadıköy^e gittiğimiz gün hava çok sıcaktı,neyseki rüzgar vardı...Kitapçı dolaştık, yemeğimizi ilk kez''Pehlivan'' da yedik.Memnun kaldık. Sonra okula bakmaya gittik. Kocam bir güzel ayarladı, servisler şuradan girsin, öğrenciler buradan içeri alınsın. Ziyaretçi girişi şu kapıdan olsun:))Allahım ya, sanki bize soracaklar:)) Ben daha sonra olaydan koptum , sadece soğuk bir şey içmeye odaklandım. Onlar konuşa dursun, ben gözüme ağaç altı srin bir yer kestirmeye çalışıyorum derkennn, sokak arasında ağaçlar altında yan yana cafeler gördüm. Yerini tam tarif etmek isterim aslında ama kendim bile gitsem bulacağım meçhul. Hangisine oturalım derken baktım en dipte, şırıl şırıl şelalesi olanı var,hemen şelalenin yanına konuşlandım. Suyun şırıltısı bile serinletti bizi...Limonata zencefilli var mı dedim? Naneli olsa, olur mu dediler? Sonra bir baktım, biri elinde bardak,içinde taze toplanmış nanelerle geldi. Naneleri de yokmuş ama hemen yan bahçeden topladılar:))Unutmadan adı,Liva Kafe...
Dün akşam babamı Niksar'a yolcu ettik. Biraz arkadaşlarıyla hasbıhal edecek. Haremden yolcu ettik,sahilden yürüyerek eve geldik. Benim meşhuur halılı yerimde çay molası verdik . Nasıl kalabalıktı,anlatamam... En üst kısımda yer bulduk. Oturunca ,başın kaldırım hizasına geliyor nerdeyse:)) fotoğraf çektirenler neredeyse saçlarıma basacaklardı:))Buralarda oturmanızı mutlaka tavsiye ederim ama baharı ve sonbaharı bekleyin. Şu an da kopta gel vaziyetinde, yetmiş iki millet orada...Bir siyahi, karanlıkta Naziş'e gülümseyince ,iki metre havaya zıpladı,o neydi diye :))))
Kitaplar,haziran ayı kitapları ama malesef temmuz ayına sarktılar,son olaylar kitap okumaktan kopmama neden olmuştu.
Hadi bir de memleket güzellemesi yapayım. Kadıköy'den gelirken bunları görünce hopladım. Hemen -Ayşeeee diye bağırdım. O tezgahın sahibi Ayşe'yi yıllardır tanırım. Beykoz'un bir köyünden. Beykoz köylülerini kendi kullandığı kamyonla pazara o getirir. Arada pazarda bağırırlar Ayşeeee kamyonu çek diye...Benim bağırtımı duyan Ayşe,sohbete gittiği tezgahtan koştu geldi... Söle bakem,bu meleyconlar kaç para dedim. Valla sabah erkenden ormana çıktım,kendi ellerimle topladım,sabahtan beri 10 liraya sattım ama sana beş lira ,kaç kilo istiyon dedi...Ne kaç kilosu,bir kilo dedim...Hadi bi de tarif et dedim.Annene sorsana dedi...keşke ,keşke dedim keşke sorabilseydim. Bu meloycan denen şey bence yenilebilecek en temiz ve en doğal şey...Dikenli bir bitkinin uç kızımları, yani filizleri...Bunları önce haşladım,sonra doğradım ,bol soğanla kavurdum ve yumurta kırdım. Aynen ıspanaklı yumurta yapar gibi... Yumurtaalrı pişince de karabiber serpip servis ettim.Ola ki bir yerlerde rastlarsanız ya da yolunuz Karadeniz'e düşerse yin gari...
E haydi gittim ben...
21 Haziran 2013 Cuma
Bugünlerde ben
Biraz biraz sakinleşelim ''at izi,it izine karışmasın'' diye düşünüyorum....Parklardaki oluşumu yürekten destekliyorum,çok yararlı olacağına bu işi konuşarak,tartışarak halldebileceğimize inanıyorum.
Bugünlerde her Üsküdar'a inişimizde bu ağacın altında soluklanıyoruz. Etrafı çayhanelerle dolu, insanlar bir çaylık molalar veriyor.Geçen simitçilerden simit alıp çayına katık ediyor,gazetesini okuyor. Bugün de böyle yaptık. Üsküdar'a yürüyerek indik. Burada çay molası verip,soluklandık. Daha sonra da alış verişimizi yapıp eve döndük.
Leylak Dalıcım ile tanıştığımızdan itibaren her yeni yıla ve her yeni yaşa birbirimizin seçtiği kitaplarla başladık. Bu yeni yaşımın ilk kitabı da ''Rüzgarın Gölgesi''oldu...Kitaplar üzerine yazılmış şahane bir roman... Hiç çekinmeden tavsiye ettiklerim arasına koyabilirsiniz.
Bu güzellik de benim için özel tasarlandı, geldi kitaplığımın baş köşesine oturdu...Geliş hikayesi şurada...Bunu yapan elleri öpüyorum... Hem benim için özel bir günü hem Haydar Paşa'ya veda ettiğimiz günü simgeleyecek ve bunu yapan Ecemm de hep bizim evde olacak,simgesel olarak bile olsa...
Bugün yazın ilk günü, en uzun gün umarım, güzel günlerin de habercisi olsun...Yaz, çok güzel olsun
Bugünlerde her Üsküdar'a inişimizde bu ağacın altında soluklanıyoruz. Etrafı çayhanelerle dolu, insanlar bir çaylık molalar veriyor.Geçen simitçilerden simit alıp çayına katık ediyor,gazetesini okuyor. Bugün de böyle yaptık. Üsküdar'a yürüyerek indik. Burada çay molası verip,soluklandık. Daha sonra da alış verişimizi yapıp eve döndük.
Leylak Dalıcım ile tanıştığımızdan itibaren her yeni yıla ve her yeni yaşa birbirimizin seçtiği kitaplarla başladık. Bu yeni yaşımın ilk kitabı da ''Rüzgarın Gölgesi''oldu...Kitaplar üzerine yazılmış şahane bir roman... Hiç çekinmeden tavsiye ettiklerim arasına koyabilirsiniz.
Bu güzellik de benim için özel tasarlandı, geldi kitaplığımın baş köşesine oturdu...Geliş hikayesi şurada...Bunu yapan elleri öpüyorum... Hem benim için özel bir günü hem Haydar Paşa'ya veda ettiğimiz günü simgeleyecek ve bunu yapan Ecemm de hep bizim evde olacak,simgesel olarak bile olsa...
Bugün yazın ilk günü, en uzun gün umarım, güzel günlerin de habercisi olsun...Yaz, çok güzel olsun
19 Haziran 2013 Çarşamba
Son Tren Son Yolcu
Bugün Haydar Paşa Garında son trenin düdüğü çaldı,son yolcuları bindiler.Artık sadece Yeşilçam filmlerinde, resimlerde yaşayacak...İki yıllık yenilenme süreci sonucunda seferler artık Söğütlü Çeşmeden başlayacak.
Bugün biz karı koca, son kez trene bindik Haydar Paşadan ve Pendik'e kadar gittik.Çocukluğunda, eline mayosunu alıp,trene atlayıp,Süreyya Plajına giden ,akşama kadar arkadaşlarıyla yüzüp,gülüp oynayıp eve dönen kocamın bu trenle anıları benden çok daha fazla...Biz ne de olsa karşının çocuğuyuz:)) Ne kadar Üsküdar doğumlu olsam da kader beni karşı kıyıya atmış...Karşı tarafın trenlerinin yolcusu olmuşum.
Haydar Paşa Garının deniz tarafına açılan kapısı,Yeşilçam filmlerinde kahramanımız bu kapıdan çıkar ve ''yenicem seni İstanbul'' diye bağırır..
Pendik'de inince önce bir güzel karnımızı doyurduk bir de tatlıcıların çok oluşu dikkatimizi çekti,o kısmı en sona bıraktıkki ağız tadıyla ayrılalım oradan:)) Yemeğimizi yedikten sonra dost ziyaretleri yaptık. Hayrettin ve Faruk Kalafat kardeşler benim çocukluk arkadaşlarım deyin, kardeşlerim deyin benim en eski tarihime tanıklık etmiş kişiler deyin,adını koymam imkansız. İki kardeşin iş yeri de orada olunca sırayla ziyaret ettik. Sürpriz ziyaretler olunca karşılaşmalar da çok coşkulu oldu tabi. Kocama dedim ki; varsın,atlarım yatlarım katlarım olmasın, beni böyle sevinçle karşılayan dostlarım olsun bana yeter... Ailelerimiz arasında gelenekti, yılbaşı gecesi ayrı ayrı yerlerde olsak bile yeni yılın ilk ziyareti birbirimize olurdu. Saat kaç olursa olsun. İşte biraz eskilerden biraz yenilerden sohbet ettik ve biz dönüş yoluna geçtik.
Faruk'un kolleksiyonundan..
Bu arada tatlımızı unuttuk da sanmayın:)) Tatlımızı da yiyip,trenimize bindik. Haydar Paşa'ya gelince hemen garın önündeki çay bahçesine geçtik bir çay molası verdik.

İskeleye yanaşan vapurları görünce ah! Magissa bunların içinde olabilir dedim, aradım. Vapura yeni binmişmiş,onu bekledik ve birlikte biraz daha oturduk, sohbet ettik ve Onu da trene bindirip ,uğurladık.Ve bir devri kapattık. Umarım Haydar Paşa'nın kapıları bizlere kapanmayacak şekilde projelendirilir:)) kendi dediğime kendim gülüyorum ama....
"Zaman olmuştur ki
Yanar mor zambaklar buğulu gece lambaları
Bir katar kaybolur HAYDARPAŞA GARI'ndan
Bırakıp gümüş çığlıklarını tel tel ardında
Ağır ve cefakar bir marşandiz katarı
Kıvamlı bir sessizliğe batmış ıhlamurlar
Yalnız Kuzguncuk'taki yalıda
Karanlık bir gazelhan
Yanık yanık bir aşk-i bi-amani söyler..."
Attila İLHAN
Bugün biz karı koca, son kez trene bindik Haydar Paşadan ve Pendik'e kadar gittik.Çocukluğunda, eline mayosunu alıp,trene atlayıp,Süreyya Plajına giden ,akşama kadar arkadaşlarıyla yüzüp,gülüp oynayıp eve dönen kocamın bu trenle anıları benden çok daha fazla...Biz ne de olsa karşının çocuğuyuz:)) Ne kadar Üsküdar doğumlu olsam da kader beni karşı kıyıya atmış...Karşı tarafın trenlerinin yolcusu olmuşum.
Haydar Paşa Garının deniz tarafına açılan kapısı,Yeşilçam filmlerinde kahramanımız bu kapıdan çıkar ve ''yenicem seni İstanbul'' diye bağırır..
Pendik'de inince önce bir güzel karnımızı doyurduk bir de tatlıcıların çok oluşu dikkatimizi çekti,o kısmı en sona bıraktıkki ağız tadıyla ayrılalım oradan:)) Yemeğimizi yedikten sonra dost ziyaretleri yaptık. Hayrettin ve Faruk Kalafat kardeşler benim çocukluk arkadaşlarım deyin, kardeşlerim deyin benim en eski tarihime tanıklık etmiş kişiler deyin,adını koymam imkansız. İki kardeşin iş yeri de orada olunca sırayla ziyaret ettik. Sürpriz ziyaretler olunca karşılaşmalar da çok coşkulu oldu tabi. Kocama dedim ki; varsın,atlarım yatlarım katlarım olmasın, beni böyle sevinçle karşılayan dostlarım olsun bana yeter... Ailelerimiz arasında gelenekti, yılbaşı gecesi ayrı ayrı yerlerde olsak bile yeni yılın ilk ziyareti birbirimize olurdu. Saat kaç olursa olsun. İşte biraz eskilerden biraz yenilerden sohbet ettik ve biz dönüş yoluna geçtik.
Faruk'un kolleksiyonundan..
Bu arada tatlımızı unuttuk da sanmayın:)) Tatlımızı da yiyip,trenimize bindik. Haydar Paşa'ya gelince hemen garın önündeki çay bahçesine geçtik bir çay molası verdik.

İskeleye yanaşan vapurları görünce ah! Magissa bunların içinde olabilir dedim, aradım. Vapura yeni binmişmiş,onu bekledik ve birlikte biraz daha oturduk, sohbet ettik ve Onu da trene bindirip ,uğurladık.Ve bir devri kapattık. Umarım Haydar Paşa'nın kapıları bizlere kapanmayacak şekilde projelendirilir:)) kendi dediğime kendim gülüyorum ama....
"Zaman olmuştur ki
Yanar mor zambaklar buğulu gece lambaları
Bir katar kaybolur HAYDARPAŞA GARI'ndan
Bırakıp gümüş çığlıklarını tel tel ardında
Ağır ve cefakar bir marşandiz katarı
Kıvamlı bir sessizliğe batmış ıhlamurlar
Yalnız Kuzguncuk'taki yalıda
Karanlık bir gazelhan
Yanık yanık bir aşk-i bi-amani söyler..."
Attila İLHAN
18 Haziran 2013 Salı
Hayata Dönüş
Gezi direnişi nedeniyle sosyal yaşamımız durma noktasına geldi neredeyse...Günlerdir tek bir satır bile kitap okumadım.
Salatasına koyduğu sosu, oturduğu bankın resmini bile sizinle paylaşan ben bu konuda ki tarafımı ,düşüncelerimi de sizinle paylaştım. Çünkü taraf olmak önemlidir.... Tarafsız olmak ile olaya objektif bakabilmek farklı şeylerdir. Bu olayda taraftım.Ama tarafımı belli ederken,bu direnişin misyonundan hiç çıkmadık biz. Sadece hakkımız olanı ,inandığımız şeyleri savunduk.Ama artık garip bir şey olmaya başladı...Hayatta en korktuğum şey iç savaştır. Geçen gün başımıza gelen bir şey, bundan korkmakta ne kadar haklı olduğumu gösterdi.
Gamse'nin paylaştığı bir resimin altına, aynı mahallede oturduğumuz, ilkokulu birlikte okuyup,aynı sıraları paylaştığı, ailece tanıştığımız, birbirimizin evlerine konuk olup çay ,kahve içtiğimiz arkadaşı akıl almaz şeyler yazmıştı... Okurken şoka girdim. Resim ile ilgili yazsaydı,hiç aldırmazdım ama bu kızcağız direk Gamse'nin şahsına yönelmişti... Artık dinsizlikten başlamış, saydırmış da saydırmış. Şimdi düşündüm ki, Gamze gelip cevap verecek,okuyan arkadaşları yorum yazacak, o kızın arkadaşları da durmayacak iş nerelere gidecek. Hemen Gamse'nin hesabına girdim,burada teknolocik bir anne olmanın faydalarını görüyorsunuz:)) O kendini bilmez,sapla samanı ayırt edemeyen ,oalaya değil direk şahsa yönelen kızı engelledim. Gamse gelince de olayı anlattım, niye engelledin ben cevabını veriridim onun dedi ama sonra nedenini anlatınca hak verdi. Yarın bu oalylar durulunca ,sokakta rastlayacaksın ,bırak o utansın dedim...Bu sadece küçük,zararsız,önlenebilir bir örnek...Diyalog yapmaktansa monolog yapmayı tercih eden insanlarla lüzumsuz polemiklere girmek sonuç vermiyor. Önce bunu anlamalıyız.
Bugünden itibaren eski yazı formatıma döneceğimi, kimsenin benim sosyal yaşamımı durdurmaya, yaşam keyfimi elimden almasına müsade etmeyeceğimi de bildiririm...
Lütfen bu kez okuyup geçmeyin, bu konuda ki görüşlerinizi gerçekten merak ediyorum.
Salatasına koyduğu sosu, oturduğu bankın resmini bile sizinle paylaşan ben bu konuda ki tarafımı ,düşüncelerimi de sizinle paylaştım. Çünkü taraf olmak önemlidir.... Tarafsız olmak ile olaya objektif bakabilmek farklı şeylerdir. Bu olayda taraftım.Ama tarafımı belli ederken,bu direnişin misyonundan hiç çıkmadık biz. Sadece hakkımız olanı ,inandığımız şeyleri savunduk.Ama artık garip bir şey olmaya başladı...Hayatta en korktuğum şey iç savaştır. Geçen gün başımıza gelen bir şey, bundan korkmakta ne kadar haklı olduğumu gösterdi.
Gamse'nin paylaştığı bir resimin altına, aynı mahallede oturduğumuz, ilkokulu birlikte okuyup,aynı sıraları paylaştığı, ailece tanıştığımız, birbirimizin evlerine konuk olup çay ,kahve içtiğimiz arkadaşı akıl almaz şeyler yazmıştı... Okurken şoka girdim. Resim ile ilgili yazsaydı,hiç aldırmazdım ama bu kızcağız direk Gamse'nin şahsına yönelmişti... Artık dinsizlikten başlamış, saydırmış da saydırmış. Şimdi düşündüm ki, Gamze gelip cevap verecek,okuyan arkadaşları yorum yazacak, o kızın arkadaşları da durmayacak iş nerelere gidecek. Hemen Gamse'nin hesabına girdim,burada teknolocik bir anne olmanın faydalarını görüyorsunuz:)) O kendini bilmez,sapla samanı ayırt edemeyen ,oalaya değil direk şahsa yönelen kızı engelledim. Gamse gelince de olayı anlattım, niye engelledin ben cevabını veriridim onun dedi ama sonra nedenini anlatınca hak verdi. Yarın bu oalylar durulunca ,sokakta rastlayacaksın ,bırak o utansın dedim...Bu sadece küçük,zararsız,önlenebilir bir örnek...Diyalog yapmaktansa monolog yapmayı tercih eden insanlarla lüzumsuz polemiklere girmek sonuç vermiyor. Önce bunu anlamalıyız.
Bugünden itibaren eski yazı formatıma döneceğimi, kimsenin benim sosyal yaşamımı durdurmaya, yaşam keyfimi elimden almasına müsade etmeyeceğimi de bildiririm...
Lütfen bu kez okuyup geçmeyin, bu konuda ki görüşlerinizi gerçekten merak ediyorum.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)