Sarayda Hazine Dairesi ve de özellikle Kutsal Emanetler bölümündeki kalabalık görülmeye değerdi...Burada ki Hintli grup herkesi çileden çıkardı... Sakalı Şerifin sergilendiği camekan önüne çakıldılar, en sonunda uyarılar üzerine görevliler müdahale etti. Kaşıkçı Elması önünde de aynı olay sergilendi.Kaşıkçı Elmasının bir çöpükte bulunduğunu ve bulandan üç kaşık bedelinde satın alındığı için bu isimle anıldığını sanırım artık bilmeyen kalmamıştır. Benim, Kocamın ve Naziş'in burayı hatta daha önceki gezdiğimiz müzeleri ilk gezişimiz değil tabiki...ama her seferinde başka şeyler keşfeder her seferinde başka gözle bakarız buralara... Ha ben 10 sene önce gittim gezdim, değişecek değilya diyenlerdenseniz valla çok şey kaçırıyorsunuz demektir... O atmosferleri solumak bile bambaşkadır. Mesela ben saray bahçesindeki ağaçlarda yaşayan yeşil papağanları ilk kez dün görebildim. Kocam emek etti zorla gösterdi sonunda...Fotoğraf çekmek katiyetle yasak olduğu için Saray içinden resim yok haliyle... Ama Padişahların İstanbula baktığı manzara şudur... Dün sizin için baktım oradan al gözüm seyreyle dedim:)
Lalenin Bahçesi
Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...
20 Kasım 2010 Cumartesi
Dün tüm İstanbul halkı Sultanahmet'teydi yetmezmiş gibi Japonlar da akın etmişti...Kocam en çok Japonlardan gıcık kaptı...Akın akın Topkapı Sarayını gezmeye gelmişlerdi...Neyse sonunda biz bir daha tatil günü bu tarafa gelmemeye yeminler billahlar ettik... Aç kaldık açık kaldık... Karnımız doyurmaya bir yer bulamadık... Sarayın içindeki Konyalı'dan tutunda Meydanda ki Sultan Ahmet Köftecilerinin büfelerin önünde uzun kuyruklar vardı.
Sarayda Hazine Dairesi ve de özellikle Kutsal Emanetler bölümündeki kalabalık görülmeye değerdi...Burada ki Hintli grup herkesi çileden çıkardı... Sakalı Şerifin sergilendiği camekan önüne çakıldılar, en sonunda uyarılar üzerine görevliler müdahale etti. Kaşıkçı Elması önünde de aynı olay sergilendi.Kaşıkçı Elmasının bir çöpükte bulunduğunu ve bulandan üç kaşık bedelinde satın alındığı için bu isimle anıldığını sanırım artık bilmeyen kalmamıştır. Benim, Kocamın ve Naziş'in burayı hatta daha önceki gezdiğimiz müzeleri ilk gezişimiz değil tabiki...ama her seferinde başka şeyler keşfeder her seferinde başka gözle bakarız buralara... Ha ben 10 sene önce gittim gezdim, değişecek değilya diyenlerdenseniz valla çok şey kaçırıyorsunuz demektir... O atmosferleri solumak bile bambaşkadır. Mesela ben saray bahçesindeki ağaçlarda yaşayan yeşil papağanları ilk kez dün görebildim. Kocam emek etti zorla gösterdi sonunda...Fotoğraf çekmek katiyetle yasak olduğu için Saray içinden resim yok haliyle... Ama Padişahların İstanbula baktığı manzara şudur... Dün sizin için baktım oradan al gözüm seyreyle dedim:)
Büyük Saray Mozaikleri gezimiz var daha ama o ancak yarına... okuduğum kitaplar var onlarda yarına:)) Bu gün planda Zuz'lu ve Kızlarımlı Kadıköy var...
Sarayda Hazine Dairesi ve de özellikle Kutsal Emanetler bölümündeki kalabalık görülmeye değerdi...Burada ki Hintli grup herkesi çileden çıkardı... Sakalı Şerifin sergilendiği camekan önüne çakıldılar, en sonunda uyarılar üzerine görevliler müdahale etti. Kaşıkçı Elması önünde de aynı olay sergilendi.Kaşıkçı Elmasının bir çöpükte bulunduğunu ve bulandan üç kaşık bedelinde satın alındığı için bu isimle anıldığını sanırım artık bilmeyen kalmamıştır. Benim, Kocamın ve Naziş'in burayı hatta daha önceki gezdiğimiz müzeleri ilk gezişimiz değil tabiki...ama her seferinde başka şeyler keşfeder her seferinde başka gözle bakarız buralara... Ha ben 10 sene önce gittim gezdim, değişecek değilya diyenlerdenseniz valla çok şey kaçırıyorsunuz demektir... O atmosferleri solumak bile bambaşkadır. Mesela ben saray bahçesindeki ağaçlarda yaşayan yeşil papağanları ilk kez dün görebildim. Kocam emek etti zorla gösterdi sonunda...Fotoğraf çekmek katiyetle yasak olduğu için Saray içinden resim yok haliyle... Ama Padişahların İstanbula baktığı manzara şudur... Dün sizin için baktım oradan al gözüm seyreyle dedim:)
18 Kasım 2010 Perşembe
BAYRAM YAZISI
Bayramın üçüncü gününün akşamındayız... Dört gün yeteceğini düşündüğüm yemeklerim birinci günün akşamında bitmişti... İlk gün evdeydik ve de oldukça yoğunduk... Güne Zuz ve Babamlı kahvaltıyla başladık sonrasında da kapı , telefon sürekli çaldı... mutfak online dı hep:))
Birinci günün akşamı son grubu yolcu ettikten' (son grup Cancan'ın grubuydu...ev bayramlık kılığındanda çıkmıştı zaten) sonra biz görümcelerimi ziyarete gittik... Benim görümcegiller aynı apartmanda oturdukları için bir batında çıkar bu iş... gittiğimizde zaten bir aradalardı... yok olmaz hadi bizede deselerde yok yok böyle iyi dedik, Meralcim bizi bir güzel ağırladı... Çaylı zeytinyağlı dolmalı Niksar usulü baklavalı 5 saatlik bayram ziyareti oldu:)) Görümcelerimde aman kardeşlerinin isteği olsun diye basket maçı açtılar... benim Kocada gerim gerildi yattı maçını izledi. Biz de sohbet muhabbet , Niksar' da ki diğer efratla canlı bağlantı derken geç saatte eve geldik. Ben doğru yatağıma gidip kitabımı okudum... İsabelle küs geçirdiğim yıllarıma acıyorum şimdi ama ben açığı hemen kapatırım... Ruhlar Evi tam Garcia tarzı bir kitap... Yazarını bilmeden okusam ve bana bil bakalım yazarı kimdir deseler gözüm kapalı Gabriel Garcia Marquez derdim.
İkinci gün kahvaltıdan sonra hemen Dayım ve Kuzen Ahmetle taa bayramdan iki hafta önce yaptığımız program uyarınca Eniştemi ziyarete gittik... Eniştem Babam ve Dayımı görünce çok hüzünlendi ve gözlerini kapattı biz kalkana kadarda açmadı... Sanırım sağlıklı olduğu günleri hatırladı... Bazı ziyaretler sanıldığı kadar iyi olmuyor galiba hasta için... Beni sık gördüğü için oraya gittiğim zamanlarda hemen yüzünde bir gülümseme belirir... bazen söylediğim bir söze takılıp onu onlarca kez üst üste söyler... Ama bu kez gözlerini kapattı sessizce...Akşam eve döndüğümde kimseler yoktu, yattım kitabımı okudum...
Gelelim üçüncü güne, Görümcelerim iadei ziyaret yaptılar:)) Sonrasında biz Gamsegamse ile Öğretmenler Günü için düzenlenen gece için elbise baktık ve yine bir şey beğenemedik...Akşam yemeğinden sonra odama çekildim valla... kitabımı bitirdim...Çay servisi yapıldı odama ... laf aramızda dizim korkunç ağrılar ve acılar içinde... Capitolde bir ara kilitlendi sandım... Bayram sonrası o çok kaçtığım Dr muayenesinin yolları göründü hemde kaçınılmaz biçimde...
bu şarkı ağrıyan dizim için kendime...Bu resimde kendim için
Birinci günün akşamı son grubu yolcu ettikten' (son grup Cancan'ın grubuydu...ev bayramlık kılığındanda çıkmıştı zaten) sonra biz görümcelerimi ziyarete gittik... Benim görümcegiller aynı apartmanda oturdukları için bir batında çıkar bu iş... gittiğimizde zaten bir aradalardı... yok olmaz hadi bizede deselerde yok yok böyle iyi dedik, Meralcim bizi bir güzel ağırladı... Çaylı zeytinyağlı dolmalı Niksar usulü baklavalı 5 saatlik bayram ziyareti oldu:)) Görümcelerimde aman kardeşlerinin isteği olsun diye basket maçı açtılar... benim Kocada gerim gerildi yattı maçını izledi. Biz de sohbet muhabbet , Niksar' da ki diğer efratla canlı bağlantı derken geç saatte eve geldik. Ben doğru yatağıma gidip kitabımı okudum... İsabelle küs geçirdiğim yıllarıma acıyorum şimdi ama ben açığı hemen kapatırım... Ruhlar Evi tam Garcia tarzı bir kitap... Yazarını bilmeden okusam ve bana bil bakalım yazarı kimdir deseler gözüm kapalı Gabriel Garcia Marquez derdim.
İkinci gün kahvaltıdan sonra hemen Dayım ve Kuzen Ahmetle taa bayramdan iki hafta önce yaptığımız program uyarınca Eniştemi ziyarete gittik... Eniştem Babam ve Dayımı görünce çok hüzünlendi ve gözlerini kapattı biz kalkana kadarda açmadı... Sanırım sağlıklı olduğu günleri hatırladı... Bazı ziyaretler sanıldığı kadar iyi olmuyor galiba hasta için... Beni sık gördüğü için oraya gittiğim zamanlarda hemen yüzünde bir gülümseme belirir... bazen söylediğim bir söze takılıp onu onlarca kez üst üste söyler... Ama bu kez gözlerini kapattı sessizce...Akşam eve döndüğümde kimseler yoktu, yattım kitabımı okudum...
Gelelim üçüncü güne, Görümcelerim iadei ziyaret yaptılar:)) Sonrasında biz Gamsegamse ile Öğretmenler Günü için düzenlenen gece için elbise baktık ve yine bir şey beğenemedik...Akşam yemeğinden sonra odama çekildim valla... kitabımı bitirdim...Çay servisi yapıldı odama ... laf aramızda dizim korkunç ağrılar ve acılar içinde... Capitolde bir ara kilitlendi sandım... Bayram sonrası o çok kaçtığım Dr muayenesinin yolları göründü hemde kaçınılmaz biçimde...
bu şarkı ağrıyan dizim için kendime...Bu resimde kendim için

17 Kasım 2010 Çarşamba
Bu kadar büyük bu kadar düzenli değildi, kendiliğinden oluşmuş bir lavanta tarlasıydı... Bir tren yolunun kenarındaydı ve Halamın kızı ile biz her yaz tatilinde o lavanta tarlasında aynı bu küçük kız gibi koşardık...
Dün akşam haberlerde izlediğimiz, nereye kaçsak karşımıza çıkan kurban manzaralarını unuturuz belki...Canını kurtarmak için denizde beş mil yüzen boğa, Ankara sokaklarında 7 saat koşan boğa beni neredeyse ruhi bunalıma soktu...
Bayram deyince aklıma lavanta kokusu gelir...Lavanta kokulu çarşaflar, dikiş makinesinin üstünde duran - benim çok sonraları milyon parçaya ayırdığım kristal kolonya şişesi-İlle de kırmızı rugan ayakkabı...Bayram yazısı sonra şimdi lavanta tarlasında koşma zamanı...
not: resim bende görünüyordu ama sizde görünmüyormuş... yeniden düzenledim umarım artık görebiliyorsunuzdur, tamda Balkahve'nin tarif ettiği resmi:)
15 Kasım 2010 Pazartesi
son iki gün raporu
Hani herkes uzun bayram tatili nedeniyle tatile gitmişti...Ben cumartesi akşamı Taksim-İstiklal Caddesi civarını pazar akşamı da Bağdat caddesini kontrol ettim , herkes burada...
Cumartesi akşamı Naziş-Anne biz Taksim'e geçiyoruz, sen de seninkilerle program yap, birlikte döneriz dedi. Bayram temizliği hazırlığı gak guk dedim, sonra birlikte çıktık evden:)

Naziş'in bu çantasını göresiniz diye koydum bu resmi:))
Hava tarif edilemezdi, yarım kollu t-shirtlerle dolaştık...Kalabalık desen bir kafa denizinde yüzdüğünüzü sanabilirdiniz.Akşam atıştırmamızı Bambide yaptık sonrası kuzen tayfasıyla kah kih kih kah...
Gece birbuçuk gibi Naziş arayıp-Anne bize başka arkadaşlada katıldı havamız iyi acele etme dedi, bu saatten sonra zaten bize kapı açmazlar dedim:)) Çünkü Gamsegamse arayıp ,geç oldu , Babamla beni merakta bırakmatın bu saaten sonra bu taraf geçmeyin, Ayşe Teyzede kalın diye ültümatom vermişti:)) Teyzemde kalmamıza en çok eniştemin Gürcü bakıcısı seviniyor beni görünce Lili Lili , Gülden'e de Gulden Gulden diye bağırıyor daha biz merdivenlerden çıkarken... Ona da eğlence çıkıyor malum...
Teyzem'e de gidince yatmamız dördü buldu... Sabah yine bizim evin müdürünün yani Gamse'nin telefonu ile uyandım ve herkes uyurken çıktım evden... İtalyan yokuşundan aşağı vurdum kendimi... Bir ben bir de turistler vardı sokakta...Hemen Tophaneden tramvaya atladım Kabataşİskelesine gittim veee motoru az bi farkla kaçırdım... 15 dk orada oturmak zorunda kaldım... Kocam ve Gamse'de durmadan arıyorlar çay suyunu koyalım mı? çay suyunu koyalım mı' diye...Ben o sırada motoru beklerken dedim ki kendime.. yani şu havanın güzelliğine bak, bayram hazırlığı falan nedir ki, sen o işi ufacık bir planla kotarırsın dediim ve ev halkınıda bildirdim... Kocamın başka planı varmış biz de Cancanlarla program yaptık...
Kahvaltıdan sonra önce Kalamış'a gittik, bir tatlı huzur almaya... Cancan uyuyordu, uyanmasını bekledik... ama uyandığı zamanki halini neden fotoğraflamadık, hala üzgünüm... bir tıkırtı oldu ,yattığı odaya açılan koridorun kapısı açıldı önde köpekleri Ayran, ağzında mavi oyuncak kemiği, arkada Cancan salona daldılar...Uyanınca hemen Ayran'ın da kapısını
açmış:))Bizi görünce nasıl şaşırdı , mahcup mahcup bir bakışlar...yedik bitirdik O'nu...Akşamda hep birlikte Bağdat Caddesine çıktık. Gördük ki, önceki Akşamki Taksim manzarası... Bir şeyler atıştırmak için Kızılkayalara gidelim dedik önce, o sırada o civarda olan Zuz'la Kenan'a da söyledik...bir gittik ki kapısında kuyruk var...her yer tıklım tıklım... neyse Kristal'de yer bulduk oturduk... Zuz Kızılkayalardaki kuyruğu görünce- Ablam hayatta beklemez burada demiş:))Kristal bizim gençliğimizin hamburgercisiydi ve bir tek Taksim'de vardı... kendi özel hamburgerleri vardı Amrikan salatalı falan...içi dopdolu yerken üstün başın batar... Sonra bu McDonaldslar o yapışık hamburgerleri ile piyasaya girdiklerinde tatları bize sasalak susalak gelmişti o nedenle:))Yemekten sonra biraz mağaza dolaşıp Gamse'ye Öğretmenler Günü nedeniyle katılacakları akşam yemeği için kıyafet baktık...
Sonra tekrar yorulup Saray'da tatlı molası verdik... Cancan hemen muuum dedi garsona...u harfini inceleterek söyleyerek... yani mum getir, her pastanın üstüne bir mum dikip doğum günü yapıyoruz çünkü... neyse profiterol üzerine dikilmiş bir mumla çakma bir doğum günü daha yaptık...




ve akşamı sonlandırıp ev yoluna revan olduk... Akşam dokuzdan sonra eve gelip bir tencere etli yaprak dolması sardım , bayram yemeği için ve kendimi çok ama çoook takdir ettim... nazar değmesin sana tü tüüü dedim... Yatakta da Ruhlar Evini okudum ve günü de geceyi de sonlandırdım ... bitttiiiii

12 Kasım 2010 Cuma
Prensesin Uykusunun düşündürdükleri , dünden bu günden falan
Dün gece bir rüya gördüm ,güya ben bir şeyin olamayacağını daha önce rüyamda görmüşmüşüm... Bundan daha saçma bir şey duydunuz mu? rüya içinde rüyamı anlatıyorum...
Prensesin uykusunu izleyeli iki gün oldu... ama aklıma kazıdığı şeyler var düşünmeden edemediğim... Ne çok hayata değiyoruz...etkilenip etkiliyoruz... kilometre taşlarımız olan kişiler ya da... kader değişitirilebilir mi?, değişitirilemez mi döngüsü... ben oyumu değiştirilebilir yönünde kullanmıştım ama değiştirilebilir bir şey olsaydı bu kez adına kader dermiydik...Ve uyumak için değil, uyandığında okumak için yazılan bir masal...Gala programı dün akşam CNN Türk de yayınlandı... 5n1k da...Bana mail gelmişti yayın saati ile ilgili bu arada Zeya 'dan da kaçmamış görmüş beni:))
Dün akşam iki diziyi üst üste çakınca( Fatmagül ve Türkan) bünyeye fazla geldi, hiç bir şey okuyamadan uyumuşum...
Dün benim okey grubumla buluştuk..İlk parti iyiydim ama ikinci parti dağıldım gittim.O da fazla geldi... Dönüş yolunda rastladığımız binlerce kuşun aynı anda ğaca konup aynı anda belli bir düzen içinde havada şekiller çizip tekrar aynı ağaca konmasını şaşkınlıkla izledik... fotoğraf çekecektim ama yanımdaki amca rahat vermedi ki. Ayol nasılda bulurlar beni, - ben resim çekmeye kuşların kadraja girmesini bekliyorum, O gözünü sevdiğim ak sakallı amcam, nasıl çekeceksin, çekilmez ki, onlar şimdi uçar gider, ta orayı nasıl çekicen. Amca sen gidip ağacı bi sallasan onlarda uçsa çekerim dedim... Çekemedik netekim.
Sabah kalktığımızda bizi digitürk yayını mefta olmuştu. Servisi aradım bişeyler yaptırdılar bana, kartı tak çıkar, fişi çek 15 sn bekle falan filan olmayınca teknik servise yönlendirmişlerdi.Teknik servis arayıp randevu istedi... şimdi dışarı çıkıyorum ama akşamda Fatmagülü izleyeceğim ona göre bir plan yapın dedim... Sanki dünyanın en komik şeyini söylemişim gibi neredeyse yerlere yatacaktı gülmekten.. Akşam eve geldiğimde adam kapıdaydı. Sizi Fatmagüle yetiştireyim dedim dedi. Neyse bizim diji kutu ömrünü doldurmuş. İyi de olmuş şimdiki kutular küçücük hem de daha hızlıymış.
Kızlar bu gün tatile giriyorlar artık... önceki akşam Gamse ara karneleri yazdı... özel düşüncelerini el yazısı ile yazıyor... ben de hepsine çok iyi yaz, motive olurlar hem diyorum... peki Anne dedi- şimdi çok iyi yazssam çocuk da okuyamasa veli bana hani hocam çok iyiydi dese n'olocak dedi. Heee dedim ...
Bu gün Cancan gelecek, yarında vira bismillah bayram hazırlığına başlıyoruz...yemekti temizlikti, gezme programıydı... ikinci gün ben Dayımla program yaptım... çünkü Ankara'dan bir hafta önce aradı program yaptık.Adam beni tanıyo ne de olsa:)
düzenleme: Biraz önce kapı çaldı ve kargodan enfes lorlu kurabiyeler çıktı... İzmir'e has bu kurabiyeyi hiç tatmadığımı söyleyince kuzenim-halamın kızı- Funda artık tanışma vaktiniz geldi diye göndermiş. Daha kargocu kapıda koca, gönderiyi imzalarken ben bi tane yedim bile:))) Uffff nasıl kaçmış bu lezzet benden şimdiye kadar...
Prensesin uykusunu izleyeli iki gün oldu... ama aklıma kazıdığı şeyler var düşünmeden edemediğim... Ne çok hayata değiyoruz...etkilenip etkiliyoruz... kilometre taşlarımız olan kişiler ya da... kader değişitirilebilir mi?, değişitirilemez mi döngüsü... ben oyumu değiştirilebilir yönünde kullanmıştım ama değiştirilebilir bir şey olsaydı bu kez adına kader dermiydik...Ve uyumak için değil, uyandığında okumak için yazılan bir masal...Gala programı dün akşam CNN Türk de yayınlandı... 5n1k da...Bana mail gelmişti yayın saati ile ilgili bu arada Zeya 'dan da kaçmamış görmüş beni:))

Dün benim okey grubumla buluştuk..İlk parti iyiydim ama ikinci parti dağıldım gittim.O da fazla geldi... Dönüş yolunda rastladığımız binlerce kuşun aynı anda ğaca konup aynı anda belli bir düzen içinde havada şekiller çizip tekrar aynı ağaca konmasını şaşkınlıkla izledik... fotoğraf çekecektim ama yanımdaki amca rahat vermedi ki. Ayol nasılda bulurlar beni, - ben resim çekmeye kuşların kadraja girmesini bekliyorum, O gözünü sevdiğim ak sakallı amcam, nasıl çekeceksin, çekilmez ki, onlar şimdi uçar gider, ta orayı nasıl çekicen. Amca sen gidip ağacı bi sallasan onlarda uçsa çekerim dedim... Çekemedik netekim.
Sabah kalktığımızda bizi digitürk yayını mefta olmuştu. Servisi aradım bişeyler yaptırdılar bana, kartı tak çıkar, fişi çek 15 sn bekle falan filan olmayınca teknik servise yönlendirmişlerdi.Teknik servis arayıp randevu istedi... şimdi dışarı çıkıyorum ama akşamda Fatmagülü izleyeceğim ona göre bir plan yapın dedim... Sanki dünyanın en komik şeyini söylemişim gibi neredeyse yerlere yatacaktı gülmekten.. Akşam eve geldiğimde adam kapıdaydı. Sizi Fatmagüle yetiştireyim dedim dedi. Neyse bizim diji kutu ömrünü doldurmuş. İyi de olmuş şimdiki kutular küçücük hem de daha hızlıymış.
Kızlar bu gün tatile giriyorlar artık... önceki akşam Gamse ara karneleri yazdı... özel düşüncelerini el yazısı ile yazıyor... ben de hepsine çok iyi yaz, motive olurlar hem diyorum... peki Anne dedi- şimdi çok iyi yazssam çocuk da okuyamasa veli bana hani hocam çok iyiydi dese n'olocak dedi. Heee dedim ...
Bu gün Cancan gelecek, yarında vira bismillah bayram hazırlığına başlıyoruz...yemekti temizlikti, gezme programıydı... ikinci gün ben Dayımla program yaptım... çünkü Ankara'dan bir hafta önce aradı program yaptık.Adam beni tanıyo ne de olsa:)
düzenleme: Biraz önce kapı çaldı ve kargodan enfes lorlu kurabiyeler çıktı... İzmir'e has bu kurabiyeyi hiç tatmadığımı söyleyince kuzenim-halamın kızı- Funda artık tanışma vaktiniz geldi diye göndermiş. Daha kargocu kapıda koca, gönderiyi imzalarken ben bi tane yedim bile:))) Uffff nasıl kaçmış bu lezzet benden şimdiye kadar...
10 Kasım 2010 Çarşamba
Ata'ya saygı ziyareti ve Prensesin Uykusu








10 Kasım da Dolmabahçe Sarayında olmak... Prensesin Uykusunu Çağan Irmak ve Attila Dorsay ile birlikte izlemek... fırından yeni çıkmış çıtır çıtır simiti lodosun azdırdığı dalgalara karşı yemek... günün blançosu...
Bu gün Dolma Bahçe Sarayındaki insan selini , o çocukları , o yaşlı kadınları , erkekleri o gençleri gördüm ya yok yok bu ülkede umut var hep de olacak dedim...O ortamı anlatmanın imkanı yok... küçücük çocukların sarayın ihtişamı karşısındaki şaşkınlıklar- olummm Atatürk burada kaybolmuştur lan, ne kadar büyük bir ev burası demeleri... Nöbet değişimi yapan askerlerin karşısına geçip tezahürat yapmaları , turistlerin bu coşkular karşısındaki hayranlıkla , şaşkınlıkla karışık yüz ifadeleri...
Çağan Irmak yine yapmış yapacağını ağlatırken güldürmüş, güldürürken ağlatmış. ve yaşama baktığım pencerenin çok doğru bir pencere olduğunu bana gösterdi ... yaşamdan aldığım işaretleri doğru değerlendirmiş iyi takip etmişim... bu kadar ip ucu yeter... izleyip görmelisiniz... Bu gün Prenses'in Uykusu filminin galasındaydık... Çok güzel bir organizasyondu... çok güzel ağırlandık ve çıkışta da prenseslere layık bir günlük tutabilmek için defter armağan ettiler, içinde filmin müziklerinin olduğu iki cd ile birlikte...şarkıyı buradan dinleyebilirsiniz
Bu gün Dolma Bahçe Sarayındaki insan selini , o çocukları , o yaşlı kadınları , erkekleri o gençleri gördüm ya yok yok bu ülkede umut var hep de olacak dedim...O ortamı anlatmanın imkanı yok... küçücük çocukların sarayın ihtişamı karşısındaki şaşkınlıklar- olummm Atatürk burada kaybolmuştur lan, ne kadar büyük bir ev burası demeleri... Nöbet değişimi yapan askerlerin karşısına geçip tezahürat yapmaları , turistlerin bu coşkular karşısındaki hayranlıkla , şaşkınlıkla karışık yüz ifadeleri...
Çağan Irmak yine yapmış yapacağını ağlatırken güldürmüş, güldürürken ağlatmış. ve yaşama baktığım pencerenin çok doğru bir pencere olduğunu bana gösterdi ... yaşamdan aldığım işaretleri doğru değerlendirmiş iyi takip etmişim... bu kadar ip ucu yeter... izleyip görmelisiniz... Bu gün Prenses'in Uykusu filminin galasındaydık... Çok güzel bir organizasyondu... çok güzel ağırlandık ve çıkışta da prenseslere layık bir günlük tutabilmek için defter armağan ettiler, içinde filmin müziklerinin olduğu iki cd ile birlikte...şarkıyı buradan dinleyebilirsiniz
9 Kasım 2010 Salı
@ Kadıköy
İstanbul pastırma yazının son günlerini yaşıyor artık... Ama öyle güzel öyle doyumsuz ki... ben de elimden geleni ardına koymuyorum tabi. Babamın gelişiyle iki üç günlük bir sekteye uğradı ama bu saat 9.90 da evden çıkıp akşamın köründe geri dönerek birazını geri alabildim.
Bu Ece-Ecenin Balkonu- ve Magissa ile anlı şanlı bir Kadıköy günü yaptık. Sabah çaylarımızı Beyaz Fırının önüne atılan masalarda içtik. Girmedik bir kitapçı, karıştırmadık tezgah bırakmadık... Hümeyra'da soluklanma molası verdik... Hamsi Pub'da hamsi tava bira yaptık... kalamarları lüplerken bir yandanda ahtapotların güzelliği hakkında konuşmak ne derece oldu ama oldu işte:) Karnımız doyunca bu kez sıra geldi kendilerine antikacı diyen eskici dükkanlarına... Magissa dükkanların içine dala dursun biz Ece ile kapıların önündeki tezgahlara atılan siyah beyaz resimlerin içinde acaba bizim resmimizde çıkar mı? telaşına düştük. Resimlerdeki insanlar şimdi nerelerdeler ne hayatlar yaşadılar acaba... o gülümseyerek poz veren insanların resimleri neden buralarda diye üzüm üzüm üzüldük... Biblolardan istenen astronomik paralara gözlerimiz fal taşı gibi açıldı. Sonunda ben Annemin evini Ece'de Kayınvalidesinin evini bir kez daha gözden geçirmeye karar verdik.
yukardaki bebek kafası biblo aslında bir vazo, ben şimdi buna en az 150 lira derler dedim... Ece de yok onu sormayalım, başka şeyler sorup , onu farketmiş gibi yapalım dedi... öyle yaptık ... adam 225 lira dedi:))
bu oyuncağın aynısından vardı benim... fiatını sormadık bile:)
Girmedik eskici karıştırmadık tezgah kalmayınca bu kez kahve molası verdik... Adı Galiba Yavuz Kahveydi...(Burger Kingin yan tarafı) orada da miss gibi Türk kahvelerimizi içip bu kez Alkım'ın yolunu tuttuk. Bir iki saat önceki kitapçı gezmelerinde Ben ve Magissa yine yükümüzü tutmuştuk ama burada da yine durmadık... neyse ben çıkarken aldıklarımı bırakıp bir tanede karar kıldım. Marguerite Duras'ın 1984 Goncourt Ödülünü alan ve 34 dile çevrilen ünlü "Sevgili" (L'Amant) romanını aldım bir tek. Bu yazarın geçen yıl ''Yazmak'' adlı deneme kitabını okumuştum. Geveze Kalem'in hediyesiydi. Önce aldığım kitaplar, Sunay Akın'ın Kule Canbazı, Onlar hep Oradaydı... Selim İleri'nin Hepsi Alev...İnci Aral'ın Gölgede Kırk Derece. Bunları okudukça sırasıyla söz ederim zaten... Şu anda Ruhlae Evini okuyorum ve elimden bırakamıyorum.
kitabın üstünde duran bebek ayıptır söylemesi bir kitap ayracı... Ece ve Magissa bunu görünce tam benlik olduğunu düşünüp hemen almışlar, esnek yapısı olan bir kumaş bebek, kitabın arasına koyup böyle kıvırıveriyorsunuz... nasıl beğendim anlatamam... Gamse benim olsa keşke dedi hattta...
Alkımdan sonra finali Hacı Bekirde yapıp evin yolunu tuttum. Bu akşam Öyle Bir Geçer Zaman ki gecesi...
Bu Ece-Ecenin Balkonu- ve Magissa ile anlı şanlı bir Kadıköy günü yaptık. Sabah çaylarımızı Beyaz Fırının önüne atılan masalarda içtik. Girmedik bir kitapçı, karıştırmadık tezgah bırakmadık... Hümeyra'da soluklanma molası verdik... Hamsi Pub'da hamsi tava bira yaptık... kalamarları lüplerken bir yandanda ahtapotların güzelliği hakkında konuşmak ne derece oldu ama oldu işte:) Karnımız doyunca bu kez sıra geldi kendilerine antikacı diyen eskici dükkanlarına... Magissa dükkanların içine dala dursun biz Ece ile kapıların önündeki tezgahlara atılan siyah beyaz resimlerin içinde acaba bizim resmimizde çıkar mı? telaşına düştük. Resimlerdeki insanlar şimdi nerelerdeler ne hayatlar yaşadılar acaba... o gülümseyerek poz veren insanların resimleri neden buralarda diye üzüm üzüm üzüldük... Biblolardan istenen astronomik paralara gözlerimiz fal taşı gibi açıldı. Sonunda ben Annemin evini Ece'de Kayınvalidesinin evini bir kez daha gözden geçirmeye karar verdik.


Girmedik eskici karıştırmadık tezgah kalmayınca bu kez kahve molası verdik... Adı Galiba Yavuz Kahveydi...(Burger Kingin yan tarafı) orada da miss gibi Türk kahvelerimizi içip bu kez Alkım'ın yolunu tuttuk. Bir iki saat önceki kitapçı gezmelerinde Ben ve Magissa yine yükümüzü tutmuştuk ama burada da yine durmadık... neyse ben çıkarken aldıklarımı bırakıp bir tanede karar kıldım. Marguerite Duras'ın 1984 Goncourt Ödülünü alan ve 34 dile çevrilen ünlü "Sevgili" (L'Amant) romanını aldım bir tek. Bu yazarın geçen yıl ''Yazmak'' adlı deneme kitabını okumuştum. Geveze Kalem'in hediyesiydi. Önce aldığım kitaplar, Sunay Akın'ın Kule Canbazı, Onlar hep Oradaydı... Selim İleri'nin Hepsi Alev...İnci Aral'ın Gölgede Kırk Derece. Bunları okudukça sırasıyla söz ederim zaten... Şu anda Ruhlae Evini okuyorum ve elimden bırakamıyorum.

Alkımdan sonra finali Hacı Bekirde yapıp evin yolunu tuttum. Bu akşam Öyle Bir Geçer Zaman ki gecesi...
Kaydol:
Yorumlar (Atom)