Martı çığlıklarından uyunamayan geceler yaşıyorum,resmen pencereyi açıp kavga ediyorum onlarla. O nasıl bağırışma ,sanırsınız ortalık yangın yeri...Bir taraftan kızıyorum bir taraftan da; önceki yıllarda,aynı olayla Ordu'da karşılaşınca,dayımın dediği geliyor aklıma...Balık yok,aç kaldılar.Ondan böyle bağırıyorlar demişti.
Boş Koltuk okuyorum hala, araya ^^Dönüş^^ü sokmuştum, bir Feride Çiçekoğlu kitabını aradan çıkarmıştım.Boş Koltuk daha önce de dediğim gibi ''Harry Potter'' serisinin yazarının yetişkinler için yazdığı ilk romanı...Bence başarılı...hatta artık yetişkinler için yazssın... Çeviri bi kere süper...Yazım dili çok akıcı... O kadar yan hikaye var ve birbirinden kolaylıkla ayrılıyor ,iç içe geçmesi gereken yerde ise başarı ile birleşiyor hikaye...Hikayeden söz etmiştim daha önce,bir kasabanın belediye başkanı ölüyor ve bir koltuk boşalıyor...Ama okuduğumuz sadece bir koltuk hikayesi değil,bir kasabanın tarihi ve bu kasabada yaşayan herkesin romanı...Kitapta artık şafak sayıyorum... Daha kitap bitmeden de, sonra hangi kitaba başlasam diye düşünüyorum. Şimdilik iki seçenek koydum önüme...Dan Brown/Cehennem ya da İsabel Allende/ Maya'nın Günlüğü...İkisini de gözümün önüne koydum,hangisi daha çok göz kırparsa:)
Yıllardan hatta çook yıllardan sonra ilk kez İstanbul içinde denize girdim... Fenerbahçe- Orduevi plajından...Çok garip bir duyguydu...En son İstanbul içinde denize girdiğimde sanırım ortaokuldaydım...Denizin içinde ve İstanbul'un göbeğinde olmayı çok ama çok özlemişim.
Perşembe akşamı Ordu'dan gelen Aysun ve kızı Öykü ile buluştuk. Aysun eski blogculardan,kendisi ile blog sayesinde tanıştık. Bu blogu iyiki de açmışım dedirten nedenlerden biridir Aysun'u tanımış olmak. Hem de tek korkmadığım diş hekimi:)) Öykü ve Gamze'nin şahane organizasyonu sayesinde Moda'da buluşacakken Bostancı'da buluştuk:)) Bostancı sahilde Beer's da yemek yedik, sohbet ettik... Tam iskele karşısındaki bu yere ikinci gidişim. Yemekleri çok güzel,fiyatları makul... Dört ayrı yemeğin servisini aynı anda yapıyor mesela ki, ben buna çok önem veririm. Bazı yerlerde biri yer biri bakar yapıyorlar gıcık oluyorum.Özellikle Çiya bu konuda çok ama çok kötü...Sadece yemeklerin lezzetli olması yetmiyor. Burada tek işlemeyen şey çay servisi...ramazan dolayısıyla ya cola ya çay ya da ayran mayran içiyoruz zaten. Yemeğini yedin,servis eş zamanlı ve tam olarak yapıldı,ambians güzel. Hava kararınca mumlar yakıldı,masaya geldi... Ama abi ben ne yersem yiyeyim, ne içersem içeyim sonunda çayımı içerim... Çayları da güzel,demleme,ince belli bardakta,kaliteli çay kullanıyolar ama ah bi gelse o çay bi gelse:))) Birer çay,kahve içtik hadi adam gibi çay içebileceğimiz bir yere gidelim dedik...Gide gide,bula bula bir nargile cafeye oturmuşuz...Fokur fokur nargileler,nargile kokuları içinde gülmekten öle öle çay içtik... Ooooo baktık gece yarısı olmuş,hadi dağılalım dedik....Aysun ,gelmişken bi gazımızı yemeden bırakmadık seni öyle de misafirperverizdir:)
Ülke gündemi hala kaynayan kazan gibi... Ben kısık ateşten yanayım...Yani yemeği yakmadan ama altını da söndürmeden yemeği devamlı sıcak tutabiliriz...Bundan nemalanan ,bu sayede kendi reklamlarını yapanlardan rahatsız oluyorum .Bu konuda da konuşmuyorum da yazmıyorum da , o kadar çok konuşan var ki bir de ben konuşmayayım artık.
Artık yaz rehaveti çöktü...Kimler okuyor,okumuyor bilmiyorum ama güzel olsun pazarınız...
Lale ablacım,
YanıtlaSilgaz yedirmeden misafir ağırlamak çok yakında örf ve adetlerimize göre ayıbın alası sayılacak zaten :)
Kısık ateş iyidir ama arada ateşi açıp şöyle köpürte köpürte taşırmadan kaynatmak şahanedir diye düşünüyorum ben.
Gerçi taşsa bile şöyle bir siler temizleriz, yeter ki yemek pişsin, lezzetli olsun.
Herkes o kadar çok ve sık söz söylüyor ki bu konuda, ilk haftalarda duyduğum ''her şeyi söylemek, hiçbir şeyden eksik kalmamak'' isteğim yerini ''olanı-biteni iyice izlemek, her şeye hemen zıplamamak'' isteğine bıraktı.
Hemen her olayda olduğu gibi bu olaylardan da nemalananlar var. Twitter'da bile sırf izleyici sayısı yükselsin diye göz göre göre yalan söyleyenler var; delirmemek elde değil.
Neyse.
Boş Koltuk iyi diyorsun yani.
Ben Harry Potter serisinden sonra bir anda yetişkinler için yazmaya geçtiğinde hayal kırıklığı yaşamaktan korktuğum için almayı bile aklımın ucundan geçirmemiştim ama sen sevdiysen okuyabilirim demektir.
Sevgiler benden, kucak kucak.
Tarihsel dokusunu ve burada yaşayan arkadaşlarımı seviyorum,İstanbul'un.Seminerlerden arta kalan zamanlarımı bu şekilde değerlendirmek beni adeta yenilemekte:))Evet,İstanbul çok güzeldi ama,hiç dahlim olmadan gazıyla tanıştırıldım.Hani astım krizim tutmasaydı,gazın tadı fena sayılmazdı.Kalp rahatsızlkları olanlar ve çocuklar için felaketle sonuçlanabilecek etkileri söz konusu.Nefes alamamak nasıl bir şey diye kimse merak etmesin.Gaz hariç çok güzeldi herşey,sana ve kızına çok teşekkür ederim ayrıca.Çok zarif bir arkadaşımsın ve de çok esprili.Okumak ve dinlemek çok keyifli,rahatlatıyorsun insanı.Ordu'ya geldiğinde bu sohbeti tekrarlarız inşallah.
YanıtlaSilBu aralar hangi kitabı alsam ıhh ilerlemiyor. Bir rehavet sorma gitsin. Zaten bütün gündem gezi olunca haliyle keyif olmuyor.Bende Dan Brown'a başlamayı düşünüyorum :) bakalım. Öperim...
YanıtlaSilMartılar burada da sabaha karşı ayaklanıyorlar. Sizi bi elime geçirirsem diye söyleniyorum, korkuyorum da,martılar nerdeyse küçük bir çocuk boyunda.Galiba kargalarla işbirliğindeler.Ama yine de ülke gündeminden nemalanan akbabalara tercih ederim onları.Aysel
YanıtlaSilherkeste yaz rehaveti mi desem ramazan rehavetini mi var
YanıtlaSilevet eli gitmiyor insanın yazmaya
kaiken i okudun mu.ben de onu merak ettim
cehennemi de okuyayım sen beğenirsen
çocukluğumun martı filmi geldi aklıma sen anlatırken :))
Kankim Kaiken, Nazlı okuyor şu an da...Ben çok bu tarz okumam biliyorsun ama Dan Brow'un tüm kitaplarını okudum...Şimdilik iyi gidiyor.
YanıtlaSil