Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

25 Haziran 2009 Perşembe

Bu gün yan gel Osman bi dönüm bostan vaziyetlerindeydik. Çünkü Can Bey konuğumuzdu. O nasıl konukluksa, o yokken mama sandalyesi salondaki masanın baş köşesinde durur. Bizim açık renkli salonda, çerçevelerin rengine bile dikkat ettiğimiz salonda cart mavi bir mama sandalyesi. Gözle görülen her yerde resmi. Mutfakta tabağı çanağı, yatak odasında havanın ısısına göre örtülecek battaniyeleri. Bu gün de merserize bir battaniye katıldı koleksiyona. Var mı? böyle bir konuk olma durumu)). Gamse'nin sınavları dolayısıyla kaç gündür gelememişti. Bu gün gelince şerefine dağıttık evi, canına okuduk. Akşam da Zuz ve Berfu biz açız, çayı koy , lahmacun yaptırıp geliyoruz dediler. Kuruldu masaya bizle, biz yerken o da elindeki ekmekle kah masanın altını doldurdu kah örtüyü çekiştirip masada ufak çapta depremler yarattı. Arada bağırdık çayları tuutuuuun diye.

Aslında bu akşam yazı yazmak değildi niyetim , ama çocukluğumun gençliğimin bir parçası daha gitmiş. Saçlarımı onun gibi yapmaya çalıştığım Farah Fawcet ölmüş. Okuyunca burkuldu yüreğim. Fındıkzade de ki evimiz geldi aklıma. Tek kanallı , siyah beyaz televizyonlar devri. Kızılelma caddesi yılları.Her çıkanın arkasından el sallayan annem. Bu alışkanlık bana da geçti şimdi, ben de her gidenin arkasından balkona çıkıp el sallıyorum. Bazen unutuyorum, kızlar köşeyi dönene kadar kafaları arkada gidiyorlarmış. Yenikapı, Kumkapı Sahilleri. Yaseminler , Nerminler, Denizler, Semahatlar. Sezen Aksu'nun Minik Serçe Yılları. Taşlık Gazinosu. Tarabya'da ki Kasis, Palet Restoranlar. Bakırköydeki, Ömür yoğurtlarına ait Ömür Restoran vay be. Ne çok gidiyor hayatımızdan farketmeden.

Yeter artık gece gece bu kadar. Hepinize iyi geceler olsun, kandiliniz kutlu olsun.

düzenleme:1
Michael Jackson'da ölmüş , balkahve'nin yorumunda görünce gittim gazetelere baktım. Flaş haber olarak girmişler hep.Dansıyla ,şarkılarıyla bir dönemi sallamıştı o da O da, tabi bir de çocuk tacizi iddialarıyla.

düzenleme 2:Sabah sabah gezinirken rastladım , en iyi bayan blogcular arasında gösterilmişim taaaa mayıs 2008 de hem de. Ay insan bi haber verir dimi. hehehehhe, sabah sabah iyi bir jest oldu. İşte burada

24 Haziran 2009 Çarşamba

sıcaktan geldim yorgunum hancı

Dışarda cehennemi bir sıcak var, ama neyseki arada esen bir rüzgar da var.
Biz bu sabah hadi Ebru gitmeden bir görüşelim sonra tatillerimiz falan araya girecek dedik veee yine bir sabah buluşması yaptık.Nalan , Zeya, Ebru ve teyzesi, siz teyze dediğime bakmayın gencecik alımlı bir hanım. Ve tam bizim kafa dengimiz. Umarım O da bizden hoşlanmıştır. Biz zaten artık blog arkadaşlığını aştık çoktan bir ailenin üyeleri gibi olduk.

Bu seferki yerimiz Kadıköy Alkım içindeki Kahve Dünyası idi. Sabah kahvelerimizi içtik, sandvichlerimizi yedik, çok güzel sohbetler ettik , bi dünya kitap aldık. Gerçi ben küçük çapta bir tartışma yarattım ama kasada olsun. Her zaman orayı zeya karıştıracak değil ya hehehehe. Her zaman yaptığım alışverişi kasadaki kadın , hayır böyle bir uygulama yok diye beni kışkırttıkça kışkırttı. Sonuçta çok istediğim iki kitabı alıp geri kalanını bıraktım. Kızgınlıkla hepsini bırakacaktım ama , kıyamadım . Güzel bir sabahı böyle bitirmek istemedim. Dönüşte Seyhan Müziğe girdim dolaştım, oradanda bir kaç bir şey aldım, sonra geri bıraktım. Yok bunun sonu, önce elindekileri tüket ededim.

Benim aldığım kitaplar Katre-i Matem - İskender Pala ve Anneler Mafyası- Kerstin Gier




Eve geldiğimde dolaptaki karpuza saldırdım. Biraz da dinlendim, şimdi ver elini iş dünyası :(((, Artık ev kadını Lale, Anne Lale kimliğime bürünme vakti:))


NOT, Bir de teşekkürüm var. Can Bey ve Annesi'ne . Doğum günüm için çok zarif bir kart göndermiş. Sayfasında teşekkür edemedim, yazdığım yorum defalarca uğraştığım halde gitmedi. Anlayamadığım bir nedenden dolayı yorum ayarı, yarım sayfa olarak işaretlenmiş sayfalara adsız bile yazssam yorum yazamıyorum. Kendisine buradan çok teşekkür ediyorum. İnsanın hiç tanımadığı biri tarafından , doğum gününün kutlanması, kart seçilmesi, yazılması, güzel dileklerde bulunulması bence büyük ayrıcalık. Can Bey ve Annesine yani Denizanasına , bana yaşattığı bu ayrıcalık için ayrıca teşekkürler.Hyatta hiç bir şey tesadüf değilir derim her zaman. Sevgili Denizanası , gönderdiğiniz kartın yağlıboya tabosu var evimiz de.

23 Haziran 2009 Salı

aaa herkes ev de

Sabah uyanınca herkesi ev de görünce ne oluyoruz leyn, yoksa bu gün cumartesi mi,??, Pazar mı?? yoksa ben uyurken darbe mi? oldu dedim. Meğer herkes kendine kafadan tatil yazmış. Nazlı, bu günkü seminere gitmemiş. Koca, kendine tatil uydurmuş. , Gamse'nin de sınavı yokmuş. Allaha şükür yarın son sınava giriyor. Çift anadal yaptı ama biz de ortamızdan yarılıp çift olduk . Bu gün ailece ev de olunca bana da hep günlerden pazarmış duygusu yaşamak düştü :)))

Baktım kimsenin kalkmaya niyeti yok, ben de aynen ev de yalnız olduğum günlerde olduğu gibi yeşil çayımı demledim, demliğim ve fincanımla salona gidip, ''Puslu Kıtalar Atlası''na başladım. Hemen girişte sardı kitap beni. Elli sayfa falan okudum, sonra it yesin bu ciğeri dedim, gidip azcık hamur mayaladım. Hamur mayalanırken , kıymalı soğanlı bir iç hazırladım. Hava sıcak olduğu için ve deee ,Görümcemin hediyesi hamur mayalama kabında mayaladığım için şıpın işi mayalandı hamur. Fırını ısınmaya ayarladım, o ısına dursun, ben de pideler yaptım , altı tane kocaman pidem oldu. Onlar pişerken de , çayımız demlendi, en bergamutlusundan, kahvaltımız hazırlandı ve süperim süperrr naraları eşliğinde kahvaltı çanını çaldım. Saat tam 11 de. Yumuldular tabiki. Kahvaltı böyle oldu ama , hiç niyetlenmeyin başka sürprizlere , öğleden sonra acıkan karpuz , peynir yiyecek dedim ve işimi de sağlama alıp , kocama karpuzu doğarattırıp , dolaba attırdım.Kahvaltıyı toplarken dolapta iki üç gündür duran kaysıları gördüm. Onları alıp yıkadım, ikiye böldüm, üstüne göz kararı şekeri boca ettim. Bir kiloluk kavanozda amber renki , kaysı reçelim var şimdi:))

Gamse biraz önce ev çok hareketli, ben dışarda çalışacağım , gider kendime bir de kocaman naneli bir limonata söyler, ağaçlar altında ders çalışırım dedi. O öyle dedi ya ben de özendim, ay ben de gelip kitap okuyayım dedim, sonra senin dersini bölerim dedim gitmedim. Gittiği yerin adı portakallı mortakallı bir şeydi galiba hatırlayamadım şimdi:))). Bizim eve yakın, akasya ağaçları altında bir yer. İçeçek servisi ve sandviç servisi yapıyor. Sıcak ve soğuk sandvichlerinin hepsi de çok güzel.

Şimdilik bu kadar kitabıma dönmeliyim, yarınki programım kitapçıda da :)))

21 Haziran 2009 Pazar

Programsız yapılan programlarla geçti hafta sonu diyebilirim. Cuma akşamı hiç planda yokken bir Beyoğlu akşamı yaptık , çok güzel oldu.

Ertesi gün geç kalktık, ailece bol kalorili bir kahvaltı yaptık. Sonra dağıldık. Akşam tekrar toplandık ve koruya gittik. Geçen de kahvaltı yaptığımız yerde oturduk , donduk, neyse şal servisi varmış, getirdiler. Ama yine de o kadar üşüdük ki, eve dönmek zorunda kaldık.

Kiralık Adam'ı bitirdim. Bu konuda biraz karışığım diyelim. Karar veremedim. Zeya oku öyle konuşalım kitap hakkında demişti, o yüzden kitapla ilgili düşüncemi sonra yazayım. Ama bir yeşilçam melodramı gibi başlayan kitap çok değişik yönlere gitti, beklenmedik bir şekilde de bitti .Aslında Kırmızı Pelerinli Kentten sonra iyi geldi. Son zamanlarda okuduğum en sert kitaplardan biriydi. Şiddet , açlık, yalnızlık duygusu , duygusuda demeyelim yalnızlığın ta kendisi var dı Kırmız Pelerinli Kent de. O yüzden Kiralık Adam da biraz kafam hafifledi.

Pazar gününü evde geçiriyoruz. İyi ki koca bir tencere zeytinyağlı biber dolması yapmışım. Bizim ev de 7/24 yenilebilen bir yemektir. Karnı acıkan bi tane alır gider.

Şimdi akşam yemeğine değişik bir şeyler düşünmeli hatta düşüncemi uygulamaya koymalıyım.


TÜM BABALARIN , OLMAK İSTEYENLERİN, KENDİNİ BABA GİBİ GÖREN HERKESİN BABALAR GÜNÜ KUTLU OLSUN


NOT


28 Haziran’da Umut Çocukları Okulunda buluşuyoruz.


Biz ailece orada olmaya gayret edeceğiz. tüm ayrıntılar zeya da


düzenleme-- FOÇA YANIYOR ,BENİM DE İÇİM....

18 Haziran 2009 Perşembe

gece gece , günün raporu

Bu gün biliyorsunuz Büyükçekmece dolaylarındaydım. Güzel bir gün seçmişiz. Hava rüzgarlıydı, ılıktı.Sabah bi güzel kahvaltı yaptık, öyle çıktık yola. Gerçi Büyükçekmeceye vardığımızda ben açlıktan ölüyorum sandım. Midemde bir garip ezilme anlayın gerisini. Kahvaltı ettik ama kocam evden çıkmak bilmediki, yok balkonda sigara keyfi yok kahve keyfi derken saat onbiri geçiyordu evden çıkarken.E ,oraya vardığımızda da trafik mrafik saat iki olmuştu.

Neyse Kocamın işinin olduğu binaya girdik önce. Daha öncede gittiğimiz için tanıyorum aradaki zevatı. Yanlarında sıkıldım bir süre sonra ben dışarı çıkayım biraz dedim. Bina içinde gezinmeye başladım. Asansörlerin önünden geçiyordum ,birileri seslendi, bayan bayan yukarı çıkacakmısınız diye,-yoooo dedim. Bir kaç kişi vardı içinde , yedi kişilermiş , sekiz kişi olmazlarsa , asansör çalışmıyormuş. Bana dedilerki, şimdi siz asansöre binin , algılasın sekiz kşi olduğumuzu sonra inersiniz. Bakın kapı kapanır mapanır, yukarı çıkmak zorunda kalırım , beni ararlar dedim.Yok yok dediler, heheh neyse bindim asansöre, biri diafona - sekiz kişi olduk, sekiz kişi olduk diye bağırdı. Bu olay tamı tamamına aynen böyle gelişiyor. Neyse asansör tam algıladı kapı kapanırken ben dışarı atladım, gittiler. Sonra kocam işini bitirdi geldi, anlattım. Tövbe tövbe , hiç yalnız bırakmaya gelmiyosun dedi.

İşimizi bitince Büyükçekmece Öğretmenevinde yemek yedik. Bina, biraz hışırcan ama manzarası deniz ve aqua park. Hem yemek yedik hem de aqua parkın dj yi tam karşımıza geliyordu , tempo tuta tuta , benim macerama güle güle yemeğimiz yedik.


Eve dönerken Gamsegamse aradı, eve geldiğini akşam için hazırladığım köftelerden yediğini, bu sebeple akşam yemeğinde köfte yemeyeceğini beyan etti. Biz de dümeni balık pazarına kırdık. Karadenizden gelme çok güzel mezgit vardı, aldık.Çok güzelde temizlediler ama ben yeniden bir güzel yıkadım tabi. Babamın usulunde yaptım. Bu sadece mezgite yakışan bir pişirme şekli, o yüzden başka balıklar için tavsiye etmem. Yıkanan , tuzlanan balıkları, önce bir güzel unladım, sonrada çırpılmış yumurtaya batırıp kızarttım. Yanına da bol limonlu roka ve domates salatası vardı. Tv de Aşk-ı Memnu seyrede seyrede yedik. İlk versiyonunu yani bunun Müjde Ar'lısnı izleyen biri olarak, bu versiyonunu da beğendiğimi söyleyebilirim. Ailenin balık düşmanı Nazlı masaya bile gelmeden odasında köfte mönü yaptı kendine.

Şimdi kitabıma dönmeliyim. Kiralık Adam'a başladım. Ebrunun isteğine uyarak.

17 Haziran 2009 Çarşamba

Azcık bizim ev ve de son kitaplar

Aslında şu anda bu klavyenin başında değil de, yerden kağıt topluyor olamalıydım. Bu yer sokak değil, bildiğin bizim ev. Gamse'nin sınavları bir gün bitecek diye beklediğim bizim ev. Bu masa örtüsü sürekli yıkamaya gelen bir örtü değil, pilot kalemlerini, dışarda oraya buraya koyduğun çantanı üstüne koyma diye sızlanıp durduğum, şu anda bulaşıkların makineye atılması, lavaboların yıkanması, ve süpürülüp silinmesi gereken bir ev. Akşama yemek yapılması gereken bir ev aynı zamanda da.

Dün akşam Gülden'in teklifini kabul etseydim Beyoğlu'nda kahvemi içiyor olabilirdim şu anda. Ama ta cumartesiye salladım. Çünkü ev şefkat bekliyor benden.

İki tane Aslı Erdoğan'ı üst üste okumak yordu beni. Kafama donk donk vurdu. Bu kadar yalnızlık bağıran hikayeler gerdi beni. Şimdi üstüne hafif eğlenceli bir şey okumam gerek. Geçen gün kocam gel sana kitap ısmarlayayım dedi , yok elimde var bi sürü dedim. Ama yalancıktan tabi, ayak yaptım. O da yemedi zaten bu ayakları. Gel hadi gel dedi, senmisin öyle diyen ben de daldım içeri. Dört kitap aldım. Yazgülü Aldoğan^dan, Kiralık Adam, dikkat edin bu kitap Türkiye de bir sektörün oluşmasına fikir verebilir. İhsan Oktay Anar'dan Puslu Kıtalar Atlası, Seyit Göktepe'den Defter ve Çikolata. Hulki Aktunç , yazarın öykücülüğü için endemik demiş. Biliyorsunuz endemik, yöreye özgü, dünyanın başka hiç bir tarafında bulunmayan canlı demek. Sırf bu yüzden aldım,çok merak ettim. Sonra da Bekarlar'ı aldım, yazarı Henry de Montherland. Bir de benim Ruhdağı'nda okuyup merak ettiğim, defalarca arayıpta kendi kitapçımda bulamadığım Kirpinin Zerafeti var. Yazarı Muriel Barbery. Bu kitabı Gamse'den tüyo alarak Meral getirdi doğum günümde.Okunmak için bekleyen kitaplar rafına beş kitap daha katıldı böylece.


Naziş yıl sonu etkinliklerini bitirdi, karnelerini dağıttı . Şimdi 26 Hazirana kadar sürecek seminerlerde. Ay sonunda hemen Bodrum'a kaçacak. Zuz'u tatil kesmedi Bozcaada planlarında. Bizde hal ve gidişat böyle böyle.

Şimdi bir Ordu kahvesi ile kendime gelip işe atılayım. Yarın karı-koca , Büyükçekmece'ye gideceğiz. Yani cumaya kadar beklemeyin beni:)))


düzenleme-1: Saat üç buçuk gibi Gamse, - Anne hadi ben derse ara vereyim, biraz dışarı çıkalım, dışarda bir şeyler yiyeylim dedi. Yani duramadık yine ev de . Hava da hafif bir rüzgar var, efil efil . Bilmiyorum her yeri böylemi İstanbulun. Yoksa biz biraz Boğazın, biraz Çamlıca'nın mı ferahlığını mı? yaşıyoruz. Yemeğimizi yedik, biraz mağaza dolaşıp geldik.

16 Haziran 2009 Salı

Fethi Paşa Korusuna bloglama dalış:))) ve Ordu'dan gelen kahve keyfi











Gün hakkında ne desem az, nasıl güzel başladı ve devam etti, resimler anlatıyor her şeyi. Günün en sevindirici özelliği Ece de katıldı bize arkadaşı Serpil'le. Evet biz blog ahalisi Zeya, Nalan, Ebru ve Ece ve de fasulyeden blogcu Zuz, blog camiasının yakından tanıdığı Cancan, Cancan dan torpilli Berfu ve Marmaristen gelip bize katılan Serpil Hanım ile şahanemi şahane bir kahvaltı yaptık. Benim meşhur korum da.Çam Ağaçları ve eşşsiz Boğaz manzarası karşısında yedik içtik güldük konuştuk. Pek keyifliydi pek.

Kahvaltı sırasında tüm terası işgal ettik , bizi gören başka yerlere gitti :)). Sabahın dokuzbuçuğunda başlayan kahvaltı öğlen yarımda sona erdi. Zuz işe gitmekten vaz geçti, Ben Cancanla oynayacağım sen işe git dedi Berfu'ya.
Hadi bir kahve içelim biz de de öyle git dedim ben de . Eve geldik Apartman girişinde koca bir zarf karşıladı bizi. Ordu'lu blogcu arkadaşım Nazpek hem doğum günümü kutlayan zarif bir kart yazmış, hem de eşşiz Ordu manzarası resmi göndermiş. Ama ne yalan söyleyeyim en hoşuma gideni de Ordu Kahvesi oldu. Zaten O da özlemişsinizdir Ordu Kahvesini , yazmış. Ordu da kahve ağaçları falan yok tabi. Ama tarihi bir kahvecimiz var ,çarşı içinde. Gidersin kahveni orada çektirir, alırsın. İçimi bildiğimiz kahvelerden biraz daha yumşaktır.Bunun sanıyorum kahvenin çıkış yeri ile ve kavrulma şekliyle ilgisi var. Ama her Ordu'dan misafir geldiğinde bu aaa bu kahve ne kadar acı muhabbetini yaşarız. Eve, kahve içmeye gelip de kapıda bizi bu sürprizin karşılaması muhteşem oldu. Kaymaklı ekmek kadayifi oldu. SAna canı gönülden teşekkürlerimizi gönderiyoruz Sevgili Nazpek. Temmuzda balkonunda ki kahve hakkımı saklı tutarak:)).


Eve geldik kahveleri içtik, çilek reçeli yaptık , sonra çayımızı demledik, akşamdam buzluğa yapıp, attığım mozaik pastayı da çıkardık. E daha ne olsun her gün böyle olsun.