Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

9 Şubat 2013 Cumartesi

SUYUN ÖTE YANI

Biz dün ''Suyun Öte Yanı''na geçtik...Türkiye'nin suyun öte yanında ki tek kara parçasına,'' Lozan Antlaşması''nın imzalandığı Edirne-Karaağaç'a gittik...Niye gittik uzun ve hoş bir hikaye,hoşluğu bizim programa dahil olmamızda:)))














Biz Karaağaç'da gezinirken Naziş ve arkadaşı Hülya sınır kapısından yürüyerek Yunanistan'a geçtiler...İlk rastladıkları yerleşim merkezinde oturmuşlar, soba başında çay içip kahvedekilerle sohbet etmişler. Tesadüf bu ki, sohbet ettikleri kişi de öğretmenmiş ve  önümüzdeki ay öğrencileriyle birlikte İstanbul'a  bir bilgi yarışmasına gelecekmiş...Kahvehane sahibi   çaylar ikramımız size demiş, pek memnun pek mesut geldiler:)






Karaağaç'da  Trakya Üniveristesi'ne ait  bir fakülte var,içinde Lozan Anıtı, Lozan Müzesi ve eski tren istasyonu var... Kızlar, çıkış yapınca onları da alıp buraları gezdik... Meriç kıyısındaki kahvelerde çay molası verdik ve Edirne'ye geri döndük...Biz karı koca Meriç üstündeki köprüyü yürüyerek geçtik. Koca Sinan öyle bir yerleştirmiş ki Selimiye'yi,şehrin ortasına, nereye giderseniz gidin başını her çevirdiğinizde karşınızda tüm haşmetiyle Selimiye...Ayasofya bir, Selimiye iki, Ordu'da ki Kurul Kayası ve de Erciyes Dağı gözümü alamam bunlardan... Bulundukları şehirlerde olunca büyülenmiş gbi onlara bakarım hep. Dün de öyleydi valla...Önüm arkam sağım solum Selimiye idi....



Edirne sokakları, Selimiye gezisi, ciğerciler, Bedestenler ve Edirne Kapalı çarşı , Sevda Çeşmesi ,Kavala kurabiyesi, baderm ezmeleri....


















 (bu uygulamaya bayıldım, ailece geldiler, çantaları açtılar, çocuklar oyuncakları bu kumbaraya attılar)












 



Ve İstanbul yoluna düşüş , bomboş otobanda keyifli bir yolculuk ama bize Mecidiyeköy'de kapan kuran trafiği bilmeden... Üç saat  süren Edirne-İstanbul yolculuğundan sonra Mecidiyeköy'den eve de tam iki satte gelmek üstümüzde gezimizin hoşluğu olmasa bizi   daha çok gererdi...










Eve ulaşır ulaşmaz ilk iş çay suyumuzu koydum, ve hemen bir kavanoz menemen açtım, iki yumurta ile de karıştırdım, kendimize geldik.

7 Şubat 2013 Perşembe

Bugünün hikayesi ama artık dünün hikayesi

Bendeki koştur koştur durumu devam ediyor. Bu sabah da aleacele bir şeyler atıştırıp fırladım evden...
Önce,Üsküdar iskelesi ardından da Beşiktaş motoruyla karşıya geçiş...Motorda giderken,çantamdan Orhan Veli'nin '' Hoşgör Lokantası'' adlı öykü kitabını okudum. Hep şair olarak tanıdığımız Orhan Veli'nin  kısacık öykülerinden oluşan minnacık bir kitap...Vapurla karşıdan karşıya geçmelik...Ben tam da  Üsküdar-Beşiktaş arasında yol alırken,yüzümü Beşikta'a vermişken okuduğum satırlarda -Senin paran Üsküdar'da geçmez diyor,hikayede ki kahramanlardan biri, gözünü pırıl pırıl parlayan Beşiktaş sırtlarına bakarak...Ben de kaldırıp başımı bakıyorum,o sırtlara ama gördüğüm pırıltı,güneş ışınlarının,yüksek beton  binaların camlarına vuran ışıltısı...Enseyi karartmamak lazım ışıltı ışıltıdır.




Beşiktaş'dan  Ataletime yöneldim, beni Ece ile birlikte beklemekteydiler... Kahve üstüne kahveler içtik, sohbet üstüne sohbetler ettik...Ataletimin bizim için hazırladığı hediyelere bayıldık ve  onu daha fazla meşgul etmemek adına oradan ayrıldık.




 Biz Ecekuşumla tekrar Üsküdar yaptık ve ''Közde Biga Köftesi'' yemeye gittik. Oy oy köfteler yine süperdi...Ve yeni bir tatlı denedik, tadı damağımda , galeta unuyla yapılmış, hafif şerbetli bol cevizli, ve üstünde incecik bir kat muhallebi vardı...Ev tatlısıymış. Ben çok ama çok beğendim.Resmini çekmeyi unutmuşum ne yazık ki...



Yemeğimizi yedikten sonra, hadi sana bir Üsküdar çeşitlemesi yapayım dedim. Aziz Mahmut Hüdai'ye gittik ama benim asıl göstermek istediğim bölüm tadilattaydı   geri kalan kısmı ise aşırı kalabalıktı. Bunaldık resmen, kendimizi dışarı attık. Aziz Mahmut Hüdai Külliyesini dört  ya da beş sokak geçtikten sonra, sağdan yokuş aşağı indiniz mi? Uçurtma Müzesi var,çoktandır aklımdaydı... Özellikle çocukları olanlar için uçurtma yapacakları atölye de var içinde...Mutlaka  görmelisiniz. Tüm ülkelere ait çeşit çeşit uçurtmaları...






Müzeden çıktık, biraz aşağı doğru yürüyünce Valide Gülnuş Sultan Camiinin arka tarafına indik. Gitmek isteyenler için bu daha kolay bir yol. Üsküdar iskeleden , Doğancılar yönüne doğru yürürseniz  cadde üstündeki bu kocaman camiyi görürsünüz zaten. Müzeye giriş ücretsiz Web sayfaları da var...

Sayfama'' Google Crome'' dan girenler zararlı içerik yazısıyla karşılaşıyorlarmış, anam bildiğiniz ayile blogu burası, ne zararı:))

Kadıköy'de dün

Bu aralar bir koşturmacadır gidiyor. Birazdan yine çıkmam gerekiyor evden. O yüzden uzun uzadıya anlatmaya vakit yok.

Dün Kadıköy'deydik...







Hayde gittim ben

4 Şubat 2013 Pazartesi

Anlat İstanbul uzun uzuuun anlat

Dün İstanbul bahar gibi bir gün yaşarken biz yollara düştük. Sabah kahvaltımızı görümcem'in oğlu Ercü ve ailesi ile yapacaktık. Gecenin bir buçuğunda planlamıştık:)) Kahvaltı yerimiz planlıydı ama ondan sonrası  için kocam ne gele ne gele dedi,her zamanki gibi...




Sabah saat:10 da evden çıktık,Koruda güzel bir yürüyüş yaparak korunun en aşağısında bulunan  Beyaz Köşk'e gittik...Burası yaz için de kış içinde kahvaltı ve yemek için çok güzel bir mekan. Tek kötülüğü rezarvasyon almaması... Gittiğinizde boş yer yoksa,telefon numarası bırakıyorsunuz,siz koruda biraz yürüyüş yaparken,sağa sola bakarken telefonunuza mesaj atıyorlar...Sayın  misafirimiz, yeriniz  hazır diyorlar:)) Biz sekiz kişi olduğumuz halde 10 dk falan bekledik... Ercüler geldi, sarılıştık,öpüştük ne haber,nasılsınız falan derken,telefonuma mesaj geldi bile... Açlıktan kırılmış gibi kahvaltı ettik:) Burada kahvaltı için fiyatlar oldukça makul,hem de oldukça ama bizim gibi yok paçanga böreği yok sucuklu yumurta yok menemen derseniz bunlar ekstraya giriyor...Çay sınırsız zaten masaya termos bırakıyorlar...Bir kaç okuyucum gittiğim yerlerle ilgili fiyat bilgisi de vermemi istedi ,bu bilgiler onlar için...

Kahvaltı bitti ne yapalım bundan sonra derken  kocam ,hadi Sarıyer'e  doğru geçelim bi sonrasına bakarız dedi... Sarıyer deyince aklımıza Telli Baba geldi hadi oraya da uğrayalım dedik. Kızlara giderken anlatıyorum, çok kalabalık olur,yüzlerce gelini bir arada görürsünüz falan diye ama tıssss....Bir tane bile yoktu ilaç için... İki tane yaşlı  teyze vardı dua eden...Neyse en azından  görmüş oldular.





  E buralara gelmişken, Karadeniz havasını özledik,Karadenize doğru akalım dedik. Rumeli Kavağına geldik ıııh çok gezdik buralarda, hadi Rumeli Feneri Köyüne, ama önce Garipçe adını duyarız ama görmedik,bi orayı da görelim buralara kadar gelmişken dedik ve önce Garipçe'ye gittik.Burası küçücük bir balıkçı köyü. Bir bakkalı,bir kahvesi ve üç restoranı var. Biz karnımız henüz acıkmadığından bir çay  kahve içelim dedik,kahveden isteyin verirler dediler:)Anadolu yakasındaki Poyraz Köy'ün tam karşısına düşüyor.  Biz kemençe sesine doğru gittik,adam kıyıya atmış sandalyeyi kemençesini çalıyordu. Balıkçılar ağlarını tamir ediyorlardı...Köylülerin ürünlerini pazarladıkları yerel bir pazarı vardı...Genelde motorsikletçilerin rağbet gösterdiği bir yerdi.Sarıyer'den sonra 10 km.













Garipçe'den Rumeli Feneri Köyüne geçtik. Burada Cenevizlilerden kalma bir kale var. Kızlar buraya bayıldılar,taştan taşa zıp zıpladılar,resimler çektiler. Deniz kıyısına kadar indik. Gözünü sevdumun Karadenizu uyyyyy dedik.Balık çoktu galiba denizde ki martılar denizin üstünü silme kaplamışlardı. Balık demişken ,buralara kadar da gelmişken hadi balık alalım  fikri doğdu kafamızda... Balıklar da   denizden çıkalı henüz bir saat olmuşmuş. İki balıktan anlayan Ercü ve ben yani balıkçıdan içeri girdik. Balıklarımızı seçtik,aldık.
















O sırada acıkmaya da başladık ama Cero ve Naziş biz balık yemeyiz,siz de balıklarınızı aldınız zaten başka bir şey yiyelim dediler. Ora mı? bura mı? derken  Sarıyer'e kadar geldik. Ercü madem buraya kadar geldik hadi Dragos'a demez mi? hemen rezervasyonu da yaptırmaz mı?...Kızlar feryat figan biz oraya kadar dayanamayız diye bağırışıyorlar. Neyse sonunda Göztepe D.S.İ   ye gidelim, hem istediğimiz gibi yer içeriz hem de kızlar onların da iki kızı var,onlar dinlenirler,sohbet ederler  biz de salona geçer  ellibir çeviririz  dedi. Hadi  ona razı olduk.Rezarvasyonu oraya çevirdik.








Göztepe D.S.İ tesislerine ulaştığımızda artık açlıktan gözümüz dönmüştü... Çorbadan başladık:) Yemeğimizi yeyince gözümüzün önündeki perde kalktı sanki...Kahvelerimizi içip ellibir partisi çevirmek için aşağı salona indik. Kızlar kanepelere yayıldılar biz eşler  oyunumuza başladık. Ercü ,şimdi size 400 yedircem diye diye oyun sonuna kadar bir kez bile açamayarak bizi gülmekten kırdı geçirdi...

Sabahın onunda çıktığımız eve gecenin on birinde  yorgun ama çok keyifli döndük.




Bugün Zuz'la Capitol^de buluşup ''Hükümet Kadın''ı izledik sinemada...Sermiyan Midyat'ın ailesine ait gerçek bir öykü...Güneydoğu Anadolu'nun ilk belediye başkanının hikayesi... Tamamiyle bir Demet Akbağ show diyebiliriz. Hikaye çok güzel... O beş dakikalık rolünde Cezmi Baskın yine harikaydı...

Bu kada...