Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

11 Eylül 2012 Salı

Dağlar Dağlar

Tatilin üçüncü günün hedefinde Kaz Dağları vardı...Önce bizi gezdirecek bir tur şirketi aradık.Ama Zuz, bize şahane birşey yaptı ve sadece bize özel bir araç kiraladı.Ararken kriteri şuymuş, şoförümüz güler yüzlü olsun efendi olsun biz onu bir güzel de ağırlarız demiş. Gerçekten de dünyalar iyisi bir kaptanımız oldu. Ve Zuz'un arkadaşı bizim de kendisine bayıldığımız Petek Hanım'ın da bize katılımıyla sekiz kadının Kaz Dağları yolculuğu başladı.Programda, Adatepe, Zeus Altarı,Yeşilyurt ve Tahta Kuşlar köyleri vardı.

Çanakkale yolunda , Burhaniye, Edremit, Akçay, Güre, Altınoluk, Küçükkuyu güzergahında yaptığımız yolculuk sonucu başladık tırmanmaya... İlk durak Adatepe Köyü idi. Köye varır varmaz hadi önce kahvelerimizi içelim dedik ve Dut Dibi Kahvesine çöreklendik.
Zuz'un dillere destan kahvaltısını yaptığımız için, sakın bir şey yemeyelim, doğru dürüst bir şey yeriz derken baktık ki birer ikişer çiğ böreklere yumulmuşuz bile,yanında da mis gibi ayranla hem de... Yeme içme faslından sonra köyü gezmeye başladık.Hünnap Han'ın önüne geldiğimizde hadi resim çekelim derken yanımızdan geçen beye rica ettik o da meğer oranın işletmecisiymiş.Hadi kahveleri burada içelim dedik. İçeri girdik ki cennet, hünnap ağaçları altında maslar, hamaklar ağaçlardan sallanan kuş kafesleri. Bittik yahu... Kahvelerimizi içtikten sonra, köyü gezmeye devam ettik. Hiç kimsenin çıkmaya cesaret edemediği kayalıklara Zuz çıktı ve köyün kuş bakışı resmini çekti.

Sonraki durak ''Zeus Altarı''...Burası orman içinden yaptığınız 750-800 metrelik bir tırmanış sonucu vardığınız bir yer, ama nasıl bir yer...Breh breh , tüm Edremit Körfezi ve Altınoluk ayaklarınızın altına seriliyor bir anda... İnanışa göre Zeus, Truva savaşını buradan izlemiş. Belki de benim oturduğum yere oturdu izledi kim bilebilir:))Bıraksalar o manzaraya karşı hayatımı geçirebilirim gibi geldi bana.

Zeuz Altarından aşağı indik Nermin dedi ki- güzel bir şeyler yiyelim:)) Ben de manzaralı olsun, açık hava olsun, bir başkası balık olmasın çok balık yedik derken Zuz atlayın arabaya Şelale'ye gidiyoruz dedi ve tamamem program dışı bir yere gittik. Burası Altınoluk'un ''Doyran Köyü''nde ki, Lalezar Su Başı Resteuranttı... Gitmeden de aradı, bizi kapıda karşıladılar, en manzaralı yere oturttular. Düşünün yüksek bir köydesiniz, yanınızdan gürül gürül şelale akıyor, bir yan orman ama karşınızda ki manzaranız Altınoluk koyu...Biz uuuuu dedik zaten manzarayı görünce ...
Mönü sayılınca herkesin herşeyde aklı kaldı, karar veremedi derken , garsonumuz ben size her şeyden azar azar sırayla getireyim. Kendi özel mezelerimizle de donatayım burayı... Biz atladık, süper fikir diye. Edirne ciğeri ile başladı olay ama böylesini Edirne'de yememişsinizdir. Sonra sırayla tüm ızgara çeşitleri geldi ve dondurmalı irmik tatlısı ile final yaptık. Bu fasıl bitince yine arabaya binip doğruuu Yeşilyurt köyünde aldık soluğu. Buraya Küçükkuyu Çanakkale yolu üzerinden çıkılıyor.


Yeşilyurt köyü, Adatepe'ye göre biraz daha turistik. Zaten Karadağlar dizisine plato olmuş.Köyü gezdik. Otantik eşyalar satan yerlere girdik çıktık ve kahvemiz geldi yine:))Ben yeter otantik takıldığımız kahvemizi şık bir yerde içelim dedim.Ve o anda, bir konağın verandasında kitap okuyan bir genç kadın gördüm. Veranda nasıl şık, mor kadife minderli sedirler, koltuklar. Sonra da bir baktım Mela Cafe yazıyor. Tamam bura dedim. Sahibesi ressam ''Melahat Düzağaç''mış.İçerisi yaptığı resimlerin sergi alanıydı. Bize elleriyle kahveler yaptı. Yaz aylarını burada, kışları yurt dışında ve İstanbul'da geçiriyormuş. Biz bir daldık sohbete Tahta Kuşlar yalan oldu. Geceyi yapmışız orada. Hadi dedik o da başka bir zamana kalsın. Üstelik bunu da ben dedim düşünebiliyormusunuz.

Cunda'ya döndüğümüzde saat oniki olmuştu, biraz dinlendik bir şeyler yiyelim ama hafif olsun bu sefer dedik:)) Ben çorbaaaa deyince Zuz bizi çorbacıya götürdü. Çorbacımızın yanında bir sokak meyhanesi var. Adı Fofo &Engin... Engin Hanım aynı zamanda benim çocukluk arkadaşım Nimet'in görümcesi olur. O'nun şarkıları eşliğinde çorbalarımızı içtik.At kadehi elindeni söylerken tam at kadehi kısmında yaşlı bir teyze, kadehini attı Engin hanımın önüne ve bizde hoş bir anı bıraktı.Sonra koşa koşa eve pardon pansiyona döndük ve hemen sızdık.

Dünden beri cayır cayır yanıyor Kaz dağları o güzelim zeytinlikler, üzüm bağları...Ölmez ağacı denilen zeytini bile öldürür bunlar...Oraları da gördükten sonra üzüntüm kat kat daha fazla...

Yarın tatile katılan Cancan'la geçirilen günün hikayesi var...

10 Eylül 2012 Pazartesi

Ayvalık'da

Tatilin ikinci gününün programı önce Ayvalık pazarı, sokakları gezisi, Sonra Sarımsaklı'ya gidip orada denize girme ve Şeytan Sofrasında gün batımını izlemekti.

Biz o gece Zuz ile evde kalmıştık biliyorsunuz. Ben sabah kalktım yeşil çayımı içtim ve kahvaltı için börekleri ve sakızlı lorlu kurabiyesi ile meşhur Gülen Pastanesine gittik. Kahvaltımızı edip, pazara daldık. Tabi ben alışmışım, müşteri tezgahta istediği malı bulamayınca tezgahın ortasına atlayıp, malın içine balıklama dalıp istenileni anında bulan tezgahçı modeline bu Ayvalık pazarcıları bana biraz renksiz geldi:)))Neyse pazar işini bitirip , artık bir Ayvalıklı olan Zuz'un arkadaşı Nükhet hanımın kahve davetine icabet ettik. Ama kahve kocaman bir şeftalili tart ile taçlanmıştı. Kahveler içildi, tart tadıldı ve arkadaşlarla buluşmak için Şeytanın Kahvesine gidildi.
Şeytanın Kahvesi eski İzmir yolunda... Tam köşe başında bulunuyor. Önü, küçük bir meydan. Kahve, şimdilerde burada içilen koruk suyu ile biliniyor. Şeytan'ın Kahvesi denilmesinin sebebi Midilli'ye dayanıyor . Miübadelede Midilli Adası'ndan Edremit'e gelen kahve sahibi Suat Beyin dedesi, çok yaramaz bir çocukmuş. Bir gün bahçede oturan yaşlı bir kadına yaramazlık yapıtığında, kadın tarafından , ''seni gidi şeytan seni ''diye azarlanınca, bu lakap dededen toruna sirayet etmiş. Bu kahve aile tarafından 1950 yılında satın alınmış. O günden bu yana da aynı ailenin değişik fertleri tarafından işletilmeye devam ediliyor.Kahve şimdilerde koruk suyu ile meşhur. Özel küçük bardaklarda ikram ediliyor ve enfes...Kahvenin bişiğinde'' Çöp M(adam)''ın yeri var. Burada atıklar, yeniden kullanıma dönüştürülüyor. Ayvalıklı kadınlar çalışıyor. Mudo ve Beymen'de destekliyormuş.Kahve civarı hemen hemen dizi, film platosu gibi. Benim önünde oturduğum yer; İki yaka bir İsmail adlı dizideki fotoğrafçı. Vitrin fotoğrafçı ama içi zahire dükkanı...Buranın bitişiğinde kahvesini içtiğimiz Nükhet Hanımın eşi Tahsin Bey'in antikacı dükkanı var. Ben sokağa girdiğimde dükkanının önünde Cahillikler Kitabını okuyordu.Zuz kızları almaya gittiğinden yalnızdım. Siz Zuz'un TAHSİN abisisiniz dedim O da siz de ablasısınız dedi:)) nerden tanıdık birbirimizi bilin hehehheh tabiki de Zuz'un facebook resimlerinden. Millet gelene kadar birlikte çay içip sohbet ettik. Ayvalık'a yolunuz düşerse Tahsin Bey'in dükkanına, Çöp M(adam) ve Şeytanın Kahvesine uğramadan geçmeyiniz. Abi buraları görmeyecekseniz ne işiniz var Ayvalık'da:))

Arkadaşlar geldi, koruk sularımızı içtik Şeytanın Kahvesinde... Çöp Madam'dan alış verişler yaptık ve bodoslamadan Ayvalık sokaklarına daldık.
Aşağıda gördüğünüz resimde ki cadde, Atatürk'ün Ayvalık'a geldiğinde bu caddeden girişi anısınaq o günkü tarih olan 13 Nisan Caddesi. Cadde üzerinde yürürken yanımızdan geçen üzüm kasalarıyla dolu station arabayı görünce biz hep bir ağızdan öyle bir üzümlere bakınnnn diye bağırmışızki adam arabayı durdu bize üzüm verdi.Sokaklarda dolaşa dolaşa acıktık, yorulduk ve sokak gezisini bitirdik. Ayvalık tostlarımızı yedik, denize Sarımsaklı'da girmek için Zuz'dan ayrıldık.


Biz üzüm arabasına üşüşmüşken Zuz fotolamaya devam etmiş)
(Zuz'un evinin sokağındayım)

Gezinin her anını fotoğraflayan Zuz, biz taksiye binince bile arkamızdan resmimizi çekmiş:))

Sarımsaklı yolunda baktıkki bindiğimiz taksi tam bize göre yedi kişilik... Hemen pazarlığımızı yaptık. Sen bizi tekrar gel buradan al Şeytan Sofrasına götür, orada da bekle tekrar Cunda'ya bırak dedik. Sarımsaklı'da doğruca Deniz Beach'e gittik ve bizi Cunda Adali Pansiyondan Zuhal gönderdi didik hihihi... Bize dev gibi bir şemsiye açtılar, buzlu meyvalarımız geldi. Akşama kadar denize girdik, sohbet muhabbet derken taksicimiz geldi. Şeytan Sofrasına çıktık. Gün batımını izlemeye gelenlerle dolmuş taşmıştı orası. Neyse efenim uzatmayalım, kenara oturduk bekliyoruz güneş batsın diye... Burası oldukça yüksek bir yer tabi, etraf kazalara karşı çelik tellerle korumaya alınmış. Oturduğumuz yere bir karı koca geldi.Adam hesapta karısının resmini çekiyor. Kadını tellerden dışarı çıkarttırdı, daha güzel çıkar resim diye, bir de durmadan biraz daha geriye biraz daha geriye git diyor. Salak kadın da gidiyor. Biz ay ayyyy diye bağırışınca kadın arkasına bir baktı, kocasına sen beni öldürmek mi? istiyorsun diye bağırdı. Valla iyi senaryoydu, kadın düşşse bi sürü şahit var, kazara uçurumdan yuvarlandı diye. Yemezler dedim ben doğru gider, adam itti diye ifade verirdim.
Güneş en şahane batışını yaptı benim için benim için:))) Herkes alkışladı. Oradan bir dangalak güneşe tapıyosunuz dedi, alkışlayanlara. Ama kendi de saniye saniye resim çekti, güneş batarken sevgilisini öptü:))
Taksicimiz şahane insan Dursun Bey bizi Cunda'ya götürdü Zuz'a teslim etti... Duşlarımızı aldık , süslendik püslendik hadi şimdi de bizi müzikli bi yere götür dedik:) Moshos adlı Yunan tavernasına götürdü. Ablam ve arkadaşları diyerektanıştırdı, pazarlığını da yaptı heheh Yunan tavernasında kişi başı 25 liraya, balıklarımızı yedik, biralarımızı içtik, zeytin tabağımız, salatamız, vişneli lorumuz ve de fırınlanmış tahin pekmezimizle kah tabak kıranlara güldük kah şarkıcı Yunanca söyledi biz yasssuuu dedik ve geceyi bitirdik.
Ama güya bitirdik, dışarda başka pansiyoncu arkadaşları ile oturan Zuz'a biz yorgunuz pansiyona dönüyoruz dedik ama yolda aklımıza sufle yemek düştü... Cunda Meze Dünyasının suflesi gibi bir sufle yok abi.
Gittikki, her yer toplanmış, Yusuf Usta( e artık tanış olduk, tüm mezelerinden sipariş edince masamıza gelmiş bakmıştı bunlar kim acep diye)))...üstünü giymiş gidiyordu. Biz a gidiyormuydunuz biz de sufle yemeye gelmiştik deyince baaşımmm üstüne dedi geri döndü ve sufleyi yaptı ama o ne lezzetti.Sufleleri de yedikten sonra pansiyona döndük çünkü ertesi gün Kaz Dağları gibi çok yoğun bir programımız vardı.

Hayde şimdi Kaz Dağları maceralarında buluşmak üzere bu yazı bitsin.

9 Eylül 2012 Pazar

Dönüş

Ayvalık sokaklarındaki arnavut kaldırımları, Cunda ve Sarımsaklı plajlarında ayağıma yapışan kumlar, benimle yarış yarış yüzen balıklar ki; bazen size akşam yemeği gözüyle bile baktığım oldu , özür dilerim. Taş Rum evleri, bahçede yalnızken miyyyyuuuuk diye yanımda bitiverip beni korkutan kedi, başıma düşen yapraklar,Taş Kahve, Mosmos Taverna, Fofo-Engin,Cunda Meze Dünyası, Aşıklar tepesi, restoranlarda sır sırta verip oturduğumuz insanlar,Türkiye'nin ilk boğaz köprüsü, bizim için gece yarısı sufle yapan Yusuf Usta, kıran kırana pazarlık yaptığımız taksiciler,Beyaz Balina, Doğa Plajı,Şeytan Sofrası, Şeytanın Kahvesi, Çöp M(adam),Gülen Pastanesi, Kaz dağları,Burhaniye, Edremit, Güre, Altınoluk, Küçükkuyu, Zeus Altarı, Adatepe, Yeşilyurt köyleri,Dut Dibi Kahvesi, Cafe Mela ve daha aklıma gelmeyenler ben döndüm haberiniz olsun:))

8 Eylül 2012 Cumartesi

Unutulmasın

Son iki gün o kadar hızlı geçti ki, artık her şey birbirine karıştı.Artık eve dönünce resimlere bakıp bakıp hatırlayacağım.Unutmamam gereken binlerce anı var anlatmak istediğim.Mesela ,Ayvalık sokaklarında gezerken yanımızdan geçen üzüm yüklü arabayı görünce-aaa üzümlere bakın diye biz hep beraber bağırınca, arabayı durdurup bize üzüm veren Ayvalıklı...Şeytan sofrasında uçurumun kenarında karısının resmini çekerken git git biraz daha git diyen adam...biz ay ay diye bağırınca;beni öldürmek mi? istiyorsun diye bağıran kadın.Durmadan yaptığımız pazarlıklar...Gecenin birinde dükkanı kapatıp giderken ama biz yarın gidiyoruz diye kendimize acındırıp bize baaşım üstüne diye sufle yapan Yusuf Usta...Sarımsaklı da , hem Zuz'dan torpilimiz olduu için hem de yeme içme performansımızı çok beğenip bize indirim yapan Deniz Beach işletme sahibi...Restoranda ki tüm mezelerden sipariş edince masamıza gelip bize bakan meze ustası ve daha neler neler...

Bu gece dönüyorum inşallah,yarından itibaren resimli anılarla görüşmek üzere

6 Eylül 2012 Perşembe

Cunda Cunda 1

Dün sabah itibariyle Ayvalık-Cunda'da cenahlarındayım:)) Ben ve beş arkadaşım Zuz'a geldik.
Yine tabi ben bir güne beş günlük planlar sığdırma gayreti içindeyim...
Dün, valla kardeşim diye söylemiyorum şahane bir kahvaltı ile karşıladı bizi...Bir kekikleri elleri ile dağdan toplamamıştı...Kahvaltılık ezmeler, çingen pilavı denilen lorlu biber kızartması...yine kendi yaptığı reçeller marmelatlar...Enfes zeytinyağ içinde yüzen dal kekikli köy peynirleri, pembe pembe domatesler.Yedik içtik odalarımıza çekildik. Ben Lapis'de kalıyorum... Yan taraftaki Cunda Adali Pansiyona tıklayın görün odamı:))Neyse efenim ben hatta gecelik bile giymiş yatmıştım ki Nermin- hadiii denize diye bağırdı, Zuz - ne komik kadın gecelik bile giymiş dedi. Anlamadım yani, yoldan geldiğim üstüm başımla mı? yatacaktım yatağa... Neyse kalktım giyindim ve denize gittik. Akşama kadar deniz kıyısında kah güneşlendik, kah denize girdik kah yedik içtik. Şu yan tarafta gördüğünüz vişne reçelli , manda yoğurdu , sıcak havada süper bir lezzet oldu. Zuz bize bunun lorlusunu yapacak, yarın sabah. Ha niye bu sabah yapmadı derseniz arkadaşları pansiyonda bıraktık gece bir buçukta Ayvalık'a döndük. Döndük, çünkü bugün Ayvalık'ın pazarı...Yani bu yazı Zuz'un evinden yazılıyor.

Akşam deniz faslımız bitince Zuz bizi pansiyona dönmeden direk Aşıklar tepesine çıkardı. Burası Rahmi Koç tarafından satın alınmış, restore edilmiş ve Muhtar Kent'in babası Necdet Kent'in kitaplarını buraya bağışlaması ile şahane bir kütüphaneye dönüşmüş. Hemen önünde bir seyir terası ve burada çayınızı yudumlaya yudumlaya şahane manzaranın keyfini çıkarabilirsiniz.E'biz de öyle yaptık.

Akşama Zuz'un bizim için yaptığı plan gereği Cunda Meze Dünyasına gittik ve bi dünya meze eşliğinde süper bir gece geçirdik. Tadına bakmadığımız meze kalmadı. Abi o neydi ya.. Bizimkiler seçerken usta bile yeter demiş. Zaten gecenin sonunda bizi kontrole geldi ve çoğunun hala durduğunu görünce ama küseriz biz dedi:))Bu arada biz kimlermiyiz. Nermin, Gamze( bu Gamze^yi lütfen bizim Gamse ile karıştırmayınız) Nezahat, Nimet ve Nazan... 4N bir Gve bir L'de diyebilirsiniz kısaca ha bir de Z var... Dün geceden aklımda kalan bir ara konrolden çıkan gülmeler bir de masada duran mezelere bakıp Gamze'nin ohhhh gözüm de doydu gönlüm de demesİ:)) Bizden sonra Ada'nın kedileri iyi bir ziyafet çekmiştir. Yanda gördüğünüz resimde ki karides sarmaymış... bir adı da karides mantı...Beğendili ahtapot , marine levrek, sıcak ot ve Girit ezmesi en favori mezelerimdi.

Gece saat biri geçerken arkadaşlara pansiyon size emanet dedik biz Ayvalık'a döndük. Biraz kardiş kardiş oturduk sonra ben yattım. Gece baktım Zuz hala yatağında yok. Burası üç katlı bir Rum evi ve ben üçüncü kattayım. O en alt katta, telefon açtım neredesin diye, beni araba ile aldılar sen neredesin dedi... Anaaaa bi korktum, manyakmısın len noluyoo dedim. Meğer ben Ayvalıktayım dermiş heheh, uyumuş kalmış, beni de İstanbul'dan arıyo sanıyo. Ben hiiiii diye korkunca, ay sen yukardaydın di miiii? deyip koşa koşa geldi.

Ben yine erkenden hortladım tabi, yeşil çayımı içtim. Birazdan Ayvalık Pazarına gidiecez, sonra Zuz bizi bi yerlere götürecek öğlene doğru da bizi Sarımsaklıya postalayıp kendi pansiyona dönecek.Biz akşama kadar Sarımsaklıda akşama kadar denize girip akşam güneşin batışını izlemek için Şeytan Sofrasına geçeceğiz.

Hadişimdilik gideyim. İlk günün özeti bu kadar.

3 Eylül 2012 Pazartesi

bugünkü gün...

Bugün nasıl geçti hiç anlamadım. Bir koşturmadır gitti. Önce karı koca Üsküdar'a indik. Kocam- hadi gel bugün değişik yoldan inelim dedi, yıllardır kullanmadığımız bir yola sürükledi beni. Burası merdivenlerden inerek Üsküdar'a ulaşılan bir yol. Çok da güzel bir yoldur, merdivenlerden inerek Üsküdar'a göbekten dalarsınız . Tabi o kadar merdiveni inince benim diz hortladı. Bunu Cunda öncesi bir suikast sayıyorum...

Önce PTT'ye uğrayıp bir kargo gönderdik ardından, Ulusoy'a gidip benim bileti teslim aldık. Poyraz öyle güzel esiyordu ki, hadi bir yerde çay molası verelim dedik, Balık pazarının yanında ki havuzlu bir çay bahçesine oturduk. Daha ne olsun yav dedim, havuzun başına kurulmuşuz, çayı da güzelse ne ala olmazssa mualla... Çay güzel değildi ama ne gam, içmiştik , gitmişti artık.
Eve gelince anladım yorulduğumu, Akşam'da kızlarla Capitol'de buluştuk, Gamse'nin pantolonlarını terziden aldık, biraz Migros alışverişi yapıp geldik.

Evde kalan kabilem için yemek hazırlıkları yaptım. Bir tepsi kıymalı bir tepsi peynirli börek yapılacak. Acıkan atıştırsın diye... Et sote, barbunya, patlıcan musakka ve kabak kemane pişecek. Buzluğa yerleşecek. Barbunya buzluğa girmeyecek tabi, o iki günde yenir, zaten uzun bir gezi olmayacak bir kaç gün havalanıp dönerim:)

Durun anlatacaklarım bitmedi. Naziş bugün yeni öğrencileri ile ilk gününü yaşadı. Anaokulları malum bir hafta önce başlıyorlar eğitim öğretim yılına... Bu seneki sınıfının adı kuzular... Geçen seneki timsahlar , gerçekten de timsah gibi yaramazdılar:)) Öğrencisinin biri- hey öğretmen, biraz daha kalırdım ama, suluk almaya gitmemiz lazım demiş. Gülmekten öldük.

Bir de öneri... bir kayısıyı ikiye bölün, yarısını ağzınıza atın diğer yarısını yüzünüze sürün:)) Kuruyunca yıkayın. farkı görün bana teşekkür edin.

Tamam bitti artık:)

hafta sonu bildirgesi


Bir de baktım ki 3.eylül'ü gösteriyor takvim, eylülün ilk hafta sonunu yemiş bitirmişiz bile. Bu ilk hafta sonu süperdi. Cuma akşamı Gamse ile koştur koştur bir Capitol yaptık. Malum yeni eğitim ve öğretim yılı başlıyor. Ona okulda giymesi için iki siyah pantolon aldık, ben D&R a uğrayp kitap listesi yaptım. Bir yıla yakındır, kitap alış veriş şeklimi değişitirdim. Önceleri Alkım kitap evine gider, kırmızı sepetimi koluma takar, içini kitapla doldurur sonrasında ya Kahve Dünyasına ya da orta katta ki Balzac Cafe'ye çöreklenir, çayımı kahvemi içe içe kitaplara bakar, alacaklarımı seçerdim. Fakat sonra Gamsegamse D&R'ın internet sitesinden alış veriş yapmanın çok daha avantajlı olduğunu keşetti. Öyle ki neredeyse üç kitapta bir kitap bedavaya geliyor, karşılaştırma yapıldığında... Ama şu da var ki, ben kitapları karıştırmayı, raflardan seçmeyi severim. Dokuna dokuna almalıyım yani. Bizim oturduğumuz yerde de biri Capitol'ün içinde diğeri cadde üstünde iki tane D&R var. Önce gidiyorun yine kitapları dolduruyorum, sonra oradaki puflardan birine oturup inceliyorum , defterime not ediyorum alacaklarımı eve gelince de sipariş veriyoruz. İki gün içinde de kargo ile gönderiyorlar. 25 lira üstüne kargo ücreti yok. Neyse cuma akşamı aynı işlemi yaptık eve gelince de siparişlerimizi verdik.

Cumartesi günü yani Eylülün ilk günü akşamı ailecek yine bir Kadıköy klasiği yaptık. Önce akşam yemeğimizi Çiya'da yedik.Kahvelerimizi ve pastalarımızı Kahve Dünyasında yedik. Nezih Kitap Evinden dergilerimizi aldık. Türk Kahvecileri sokağında çaylarımızı içtik ve evimize döndük. O gece Kadıköy ünlü akınına uğramıştı . Yanımızdan geçerken son anda Yiğit Özşener'i farkettik. Ezel'in ve Kaybedenler Klübü'nün yakışılısı... Çok da beğenirim laf aramızda:))

Pazar gününü evde geçirdik. Bir ara kızlar dışarı çıktılar ama erken döndüler.

Bu arada bendeniz salı akşamı Ayvalık yolcuyum inşallah maşallah. Cunda Adali Pansiyon'un şeref konuğu olacağım heheheh. Ayvalık^dan beni takip eden okuyucularım var. Eğer yolda görürseniz seslenin arkadaşlar:)))) Kız kıza bir seyehat olacak bu. Altı kadın yollara düşüyoruz bu kez. Lise arkadaşlarım ile birlikte. Nermin'i anlatmıştım bir kaç kez . hani bana lisedeyken kocaman takma kirpikler hediye eden Nermin, okulu kırıp Yeni Kapı sahillerindeki öğrenci kahvelerinde soluğu alıp, güllü Eve sigaralarını paylaştığımız Nermin...

Bunların dışında yeni bir kitabım var. tam bir yaz kitabı ama sonbahara denk geldi. Olsun yaza veda tatiline yetişti en azından. Benimle Ayvalık'a gelecek. Cunda sahillerinde arzı endam eyleyecek. . Sex and City dizisi ve filmleri bu kitaptan ilham alınarak yapılmış. Kentli kadın öyküsü yani. Zeya^nın hediyesi...Rona Jeffi'den '' Her Şeyin En İyisi''...

Şimdilik gittim ben. Yarın ola hayr ola, yeter ki gönlümüz şen ola...