Ne güzeldi hava yine bugün. Sonbaharın bugünlerini kaçırmayı hiç istemiyorum , o yüzden elden geldiğince dışarlarda olmaya çalışıyorum. Sabah, kalkmış yeşil çayımı içmiş, evi şöyle bi gezmiş, denetlemiş, günlük iş olarak şunları yap, şunları geç demiştim kendime de, sonra dahi de kahvaltı olayını geçmiş, Leylak Hatun'un salık verdiği; Ki-duk Kim'in ''Boş Ev'' filmini izliyordum.(İsmin güzelliğine bakın yav Ki-duk Kim) hah tam izlerken telefonum çaldı ve Memo -Yenge, yürüyelim mi? dedi... Yürümezmiyiz dedim. Salacak sahiller daha bir güzelleşti bizim sayemizde bugün:)) Çay molamızı Salacak Simit Evinde verdik. Ben buranın hep önünden geçerdim, sahillere yayılma , yatma yuvarlanma, kitabını okuma, hey garson çayımı tazele , şu şarkıyı bi daha çalsan peşinde olduğumdan burayı hep atlardım. Meğer ne güzel bir terası varmış. Yaz akşamları gece ikiye kadar , kışında gece onikiye kadar açıkmış. Manzara desen en sevdiğim İstanbul manzarası. İstanbul'u İstanbul yapan tüm simgeler, objeler karşında...Kız Kulesi, Galata Kulesi, Tarihi Yarımada... dolayısıyle Topkapı Sarayı, Ayasofya ....Martılar uçar, vapurlar geçer... hem çayımızı içtik hem de manzaralandık...
Akşam gelirken, balık pazarına daldık, balıkçıların önü tıklım tıklımdı... Üç palamut kaptım, kuzu gibi... Geldim eve birazını sebzeli olarak fırına attım, ama çoğunu mısır unlayıp unlayıp tavaya attım... Altına da piyazlık kuru soğan doğradım. Masaya koydum saldırın dedim:))Henüz palamutlar tam yağlanmadığı için bu sıra tavasını öneriyorum sizlere...amma ille de mısır unlayın...
Akşam , Ayşe Kulin'in ''Veda'' romanından aynı adla uyarlanan ''Veda''yı izledik. Ben uyur uyanıktım ama, bir ağırlaşmaışımki gözlerim dalı dalı verdi. Hatta bu arada, tepemde arkadaşıyla telefonda konuşan Gamze'ye benimle konuşuyo sanıp ne anlıyosam artık abuk subuk cevaplar vermişim de gülmelerine ayıldım.
Bu gece bir de Metin Kaçan'ın yine aynı adlı romanından uyarlanan ''Ağır Roman'' başladı... Edebiyatçıların kapışması vardı, anlayacağınız...İki yıldır moda ya, yeni başlayan diziyi, aynı gece iki kez üst üste yayınlamak, şimdi hem bu yazıyı yazıyor hem de ikinci kez yayınlanan ''Ağır Roman''ı izliyoruz. Onur Saylak ve Sumru Yavrucuk bu diziyi ben de ağır bastırıyor ama bakalım bakalım hangisinde karar kılacağım...
Not: Bu arada filmi atlamayın, mutlaka izleyin... Kensine ait bir hayatı olmayan, başkalarının hayatın
yaşayan bir adamla, hep aşağılanan bir kadının hikayesi...Bir genç adam...Hayatını, tatile gidenlerin boş evlerinde gizlice girip, yaşayarak
hayatını sürdürmektedir.Orada kaldığı sürece de bozuk aletleri tamir eder, çamaşırlarını yıkar amaaa boş sandığı evlerden birinde bir kadın girer hayatına...
its hard to tell that the world we live in is either a reality or a dream...İçinde yaşadığımız dünyanın gerçek ya da rüya olduğunu söylemek zor...Filmin son cümlesiydi...
Geri kalanını da izleyin artık:)
Film nasıldı ama Lalem, şiir gibi değil mi? Ben şimdi sırayla Kieslowski'nin Dekaloglar'ını izliyorum, izlemedinse hemen al sıraya...
YanıtlaSilamanin ben nefret ettim o filmden yahu :( ki ben Kore filmlerine dizilerina bayilirim, icimi karartti ruhumu baydi o film benim. daha da Kim ki duk falan izlemem dedim biraktim :)
YanıtlaSilFilmlerinize ve kitaplarınıza zaten yetişemediğim için ben sadece işin, sen uyuklarken konuşma haline takılıyorum. Aslında o diyasloğun ayrıntılarını da bilmek isterdim doğrusu :)
YanıtlaSilSenin İstanbul manzaralı, gezmeli, görmeli yazılarına bayılıyorum...
YanıtlaSilçook merak ediyorum bu filmii.
YanıtlaSil