Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

12 Haziran 2013 Çarşamba

 Yazacak bir şeyim, söyleyecek bir sözüm yok sanki...Ruh halim çok garip bir çok mutlu, umutlu  bir çok kızgın...Hop oturup hop kalkıyorum...Uykularımız kuş uykusu gibi, acaba şu an ne oluyor,birilerinin canı yanıyor mu? acaba, yarın nasıl bir sabaha uyanacak ülke sorularıyla  cebelleşe cebelleşe sabah ediyoruz.

Utkulu Halk


Yüreğim bu kavgada,
Kazanacak halkım. Bütün halklar
kazanacak bir bir.
Bu acılar
sıkılacak mendiller gibi
Ta ki bütün gözyaşları akana dek
çöllerin yeraltı dehlizlerinde, mezarlarda,
insan şehadetinin merdiven basamaklarında.
Fakat utkunun saati yakın.
Bırak nefret ayarlasın
cezanın ellerinin titremesini,
bırak saati çalsın temiz lahzanın
ve bırak halk doldursun boş sokakları
yeni ve keskin boyutlarıyla.

O gün için alın benim hoşgörümü.
Biliyorsunuz. Başka bayrağım yok benim.

Türkçeye çeviren: İsmail H. Aksoy
('La arena traicionada' / 'İhanete Uğramış Kum';
'Canto General'den)
Pablo Neruda

7 Haziran 2013 Cuma

Aşk ve Gurur

Hepimizim malumu 11 gündür'' Gezi Parkı'' ile yatıp ''Gezi Parkı'' ile yatıyoruz. İlk gün, ne güzel dedik,çocuklar çevreye, haklarına sahip çıkıyor.Haklarını demokratik yollardan istemeyi biliyorlarmış meğer  derkenn sabah daha kargalar bile kahvaltı etmeden polis,kahvaltı niyetine çocuklarımıza biber gazı ikram etti.Durmadı bi de çadırlarını ateşe verdi ve olaylar patladı.Olaylar patlarken tabi, birikmiş gaz nasıl bir gürültüyle patlarsa öyle patladı ve bugünlere gelindi.

Peki sen bu olayın  neresindesin derseniz, hayatı boyunca bu şehrin yollarında kah lay lay lom yürümüş kah da  hakkını istemek için  yürümüş biri olarak olayın ''Gezi'' tarafındaydım tabiki. İki ihtilal, sayısız muhtıralar görmüş,  seçim günü doğum yaptığı için oy verememiş,bu yüzden  kucağında çocuğu ile savcı karşısına çıkmış ifade vemiş, Kocasının bu yüzden oy veremeyişi mazaret sayılmış, ama kendisine ceza kesilmiş, cezası sonra para cezasına döndürülmiş biri olarak demokratik hakkın.  ekmekden sudan bile önemli olduğunu bilirim.Bilirim de hep internet çağı çocuğu dediğimiz bu çocukların bildiğini bilmezdim. Onlar, bizim gözümüzde ''dünya yansa,bir halbur samanı yanmaz'' rahatlığında olan veletlerdi... Meğer ,söz sırası onlardaymış. Hem bizim gibi de yapmadılar. Sen sus küçüksün demediler bizim gibi.Büyükleriyle elele verdiler.Bu uzanan eli tutmamak olur muydu?. Olmadı tabiki de, ana ,baba,çoluk,çocuk düştü yola...Bu arada bizim evde bir sağlık vakası yaşandı,kocamın taşları hep birlikte isyan ettiler bu gidişe ve düşmeye karar verdiler. Biz kah dahiliye  kah üroloji servisleri arasında mekik dokurken,kulaklarımız bir taraftan da sokaktayken geçirdik bugünleri...
Nihayetinde ancak kandil günü, katılabildik aralarına, kitaplarımızla, kandil simitlerimizle gittik.Ecem ve Magissa ile.Ve Ütopyanın içine düştük.Thomas More 1516 da ''Ütopya''yı yazarken, bir gün gerçek olabileceğini düşünemezdi elbet...Bence artık sözlüklerde Ütopya karşılığı yerine geçen olmayan yer silinsin yerine Gezi Park yazılsın... Gezi Park'da para geçmiyor. Herkese açık kitaplığı var, kitaplar geliyor,gidiyor.Acıkan,paranın asla geçmediği yerden yiyecek alıyor. Ben daha susadım derken,susyan çapulcuya su diye başımda biten gencecik çocuk hiç unutmayacağım o muzip halini. Benim Gezi Park'da gördüğüm en marjinal kşiler oturmuş tesbih çeken iki teyzeydi:))


(Gaz gözlüğü satan,küçük çocuk)




Keşke ,tamam çocuklar,önemli olan sizssiniz denebilseydi...Bu kadar mizah dolu bu kadar estetik bir direnişi dünya görmemiş olacaktı. Hani aşkda gurur olmazdı...Biz milletimize aşkla bağlıyız diyorlar ya hep hani....Onu diyorum işte.


Not: Demokrasi dedikse, bu yazıya abuk subuk bir yorum gellirse acımam silerim:)) Yani demokratik hakkımı kullanırım.Yorgunum anam hiiiç polemiğe gelemem.



Az sonra geliyo''Gezi''li anılarla,anlarla, gecelerle, sabahlarla

4 Haziran 2013 Salı

1 Haziran 2013 Cumartesi

GEZE GEZE

Taksim Gezi Parkı direnişi beşinci günününe girdi...Bunu üç beş ağacın sökülmesi olayı olarak tanımlayanlara çok şaşırıyorum...Bu yaşam hakkına sahip çıkma, ben buradayım  bir yere gitmedim, bu ülke benim demenin artık bunu anlamayanlara, cevabı...

Bu seni yok sayanlara cevap, başka bir şey değil...

 Çayır çimen geze geze  ''Diren Gezi''





Biz buradayız... Gerekirse yürüyerek


29 Mayıs 2013 Çarşamba

Lağımlaranası ya da Beyoğlu

Başlık  14 Temmuz 1995'te yitirdiğimiz Bilge Karasu'nun, ölümünden sonra yayımlanabileceğini düşündüğü Füsun Akatlı'ya teslim etmiş olduğu metinlerden oluşan kitabın adı....  Okunacak, taranacak, ayıklanacak, bazen yeniden düzenlenecek bir bavul dolusu kağıdı; Füsün Akatlı  tam iki buçuk yıl çalıştıktan sonra böyle bir anlatı olarak yayınlatmış...





Beni en çok etkileyen yeri,teyzesi vefat ettiğinde,evindeki konsolu  kendi evine götürmek istemesi,birlikte baktıkları aynaya ,bakmaya devam etmek istemesi...Hasta bir insanı yaşatmak istiyorsanız,ona anılarını anlatın demesi...Yaşamın   bir anılar bütünü olduğunu söylemesi...Koruda,ağaçların altında,çayımı ,kahvemi içerken okuduğum  bu satırlar şimdi sadece bir anı oldu artık. O güzel hava,saçlarımı uçuran rüzgar, ayağımın altından geçen kedi desadece bir anı artık...Emek Sinemasının sadece bir anı olması gibi...Tommy,Avcı,Rocky,Affedilmeyenler,Otobüs,Zafere Kaçış,Şampiyon  o sinemada izlenen filmlerin isimleri sadece artık...Bilge Karasu'nun bu  anlatısını okurken ben de kendi anlatımı anlattım ona sanki...


(arasıra da bu manzaraya baktım))

Koruda saat ikiye kadar  kah kitap okudum,kah karı koca sohbet ettik,kahvaltımızı da orada yaptık,saat iki gibi de artık  kalabalıklaşmaya başlayınca kalktık.Tam dönüşe geçtiğimizde görümcem aradı,okey oynayacağız gel dedi.Ben de doğruca oraya gittim. Valla günümdeydik çaktım da çaktım okeyi:))


Akşam  eve geldim. Henüz yarım saat olmmaıştı ki,kızlar aradı,biz arkadaşlarla yemeğe Beylerbeyi'ne geçiyoruz,sen de gel dediler. Taksiyi çağırdığım gibi soluğu Beylerbeyi'nde aldım.Mekanımız; daha önceleri de sözünü ettiğim Yakamoz Balık... Buranın,servisinden,yemeklerinden,mezelerinden çok memnunuz .Her türlü balık,balık ürünü çok lezzetli..



.Geç saatlere kadar kaldık,sohbet ettik. Artık üşümeye başlayınca eve döndük.




Böle işte








27 Mayıs 2013 Pazartesi

Günlerin Köpüğü

Başlık ,son okuduğum kitabın adı... Boris Vian'ın iki günde yazdığı söylenilen başyapıtı... Üç kez sinemaya aktarılmış...Üçüncüsü de bu hafta vizyona girdi... Bu kitabı bir yıldır okumak istiyordum ama basımda yoktu üstelik soruşturduğum tüm sahaflarda da yok cevabını alıyordum. Ama en son uzun uzun sohbet ettiğimiz sahaf, ama gerçek bir sahaftı...Yeniden basılır ''o ''dedi...Aynı fikirde olduğumu çünkü  mayıs ayında  filminin vizyona gireceğini söyledim...Bu konuşma sanırım iki ya da üç ay önce falandı...Cumartesi günü Capitol D&R a gittim.Yine bir kitap peşindeyim,yine basımdan kalkmış bir kitap ve Can Yayınlarının internet sitesinde yeniden basıldığını okudum. Tabikitleri de henüz gelmemişti...10 gün sonra falan dediler... Neyse geziniyorum,yeni çıkanlara bakıyorum, ortalığı karıştırıyorum derken bişi raftan bana göz kırpıyor,olmadı gözümün içine bakıyor cöm cöm...Günlerin Köpüğü ınınınnnnnn karşımda...niye peki...çünküüüü  film dün vizyona girdi... Yaaaa bişi biliyoz da söylüyoz di mi?)) Aldım hemen bağrıma bastım, bi oturayım ''Kitchnette'' de bir zencefilli limonata söyleyeyim,en azından sunuş yazısını okuyayım dedim ama sonra baktım her yer fıkır fıkır kalabalık. Seni ev paklar dedim,eve döndüm.

Kitaba dönersek yine alt metinden bir müzik sesi geliyor...Ama bu kez caz...Bize bol bol Duke Ellington dinlemek düşüyor...Çılgın icatlar yapan ve hayatı boyunca çalışmadan yaşayabilecek bir servete sahip bir adam,aşcısı,avukatı,dansçısı bir başka bir adam, Jean Paul Sartre hayranı bir başka adam daha ve ciğerinde zehirli bir nilüfer büyüten bir genç kadın...Fantastik,romantik,dramatik bir hikaye...Günlerin köpüğü gider geriye acısı kalır gibi bir çıkarımı var...Yalnız kitabı okuyanların az biraz caz seviyo, az biraz Jean Paul Sartre biliyo olmasında fayda var:))



Dün akşam yeni bir kitaba başladım ve ikinci sayfada hiç hoşlanmadığımı anladım ve rafa kaldırdım. Artık bir kitaptan hoşlanmadıysam okumuyorum...Hayat kısa ve okunacak çok şey var...

Gelelim son günlerde ben ne yaptım...Biliyorsunuz benim dizim ile ilgili bitmeyen bir hikayem var, son gittiğim doktor kıkırdak nakli deyip beni çökertti ama Ataletim Canım Benim  ve Gamse bir operasyon düzenleyip beni  hastaneden kaçırdılar...Ama evlere şenlik bir operesyondu ben elimde iğneler ters tarafataki merdivenlerden kaçtım, Gamse'de acilen eve gitmemiz gerek, sonra geleceğiz deyip vınladı... Ataletimin çizdiği yol haritasında ilerleyeceğiz şimdi...Önce klasik tedavi dedi..O ne diyorsa odur:)

Evimiz yaz için hazırlandı, kışın biriken neyi varsa bir ekip tarafından temizlendi...Her şeyi indirdiler,kaldırdılar pir-ü pak yaptılar gittiler...Gerçi biz en kısa zamanda onu eski haline getiririz ama:)

Bu hafta biraz dinlendim ,pek dışarıya çıkmadım bol bol okudum,izledim...

Pazar günü  akşam çayı için bir şeyler yapma arayışı içindeyken,birden gözüm buzluktaki lavaş paketine takıldı,içinden bir iki tane kullanmışız  geri kalanını buzluğa atmışım.  Hemen çıkardım onları,çözüle dursunlar,biraz kıyma kavurdum,soğanlı,yeşil biberli,domatesli bir iç malzeme yaptım,yalnız biraz suluca bıraktım ki,lavaşları ıslatsın..Hatta azcık salça ile sulandırabilirsiniz... Karabiberini,tuzunu serptim. Yeşil biberlerimiz de biraz acıydı... Lavaşların büyüklüğünde bir tepsiye bir lavaş ,bir malzeme,bir lavaş bir malzeme sırasıyla dört kat yaptım beşinciyi üste kapattım. İki kaşık yoğurt,yarım fincan zeytinyağ ve bir yumurtadan oluşan sosu da en üste döktüm. Biraz çekemsini bekledim. Sonra önce dörde böldüm. Sonra her bir  parçayı tekrar ikiye böldüm ki,sos iyice işlesin ve servisi kolay olsun...Fırına attım üstü kızara kadar pişirdim... Breh breh valla bayıldılar,hatta daha sonra bir tane daha yaptım.
 Tabakta gördüğünüz yeşil yemek isefasulye diblesi...Muhteşem bir yaz yemeğidir.İster sıcak ister soğuk yeyin.İster meze olarak isterseniz çayın yanında...Sol üst köşedeki blog içi arama kutusuna fasulye diblesi yazarsanız onyüzbin kez verdiğim tarife ulaşabilirsiniz...



Hadi    biraz da tv konuşalım....
Survivor izleyen var mı?...Biz ailecek izliyoruz. Dün akşam Duygu,Irmak'a yenilince amma yaygara yaptı... Dağhan çok dedikoducu...Doğukan favorim ama son dörde bırakmazlar O'nu... Bi de arada sırada ezik ezik konuşuyo ya o zaman sinir oluyorum:))

Hürrem kaçtı biliyosunuz:)) ne zaman döner belli değil...Dayanamadı ,şartlara...Ne de olsa Avrupa kültürü almış kız... Önce can sağlığı dedi kaçtı...Her ödül töreninde çalışma şartlarını şikayet etti, en son konuşmasında; böyle bir ülke yok diziler 10 yıl sürüyo dedi...hey gidim 10 yıldan az sürene biz dizi demiyoruzz,bilmiyo:))

Şimdi de 90 lar başlıyor,umarım Seksenler kadar başarılı olur...

Hayde gittim ben...