Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

20 Ağustos 2018 Pazartesi

Hey Gidi Karadeniz 3

Trabzon'da kaldığımız gecenin sabahında deniz manzaralı kahvaltımızı aldıktan sonra  düştük Zigana'nın yollarına... Benim çocukluğumda mahalle arkadaşım Nimet yaz tatiline girmeden başlardı bize Zigana Geçidi'ni anlatmaya... Memleketlerine giderken buradan geçmek zorundaydılar ve çok çok yüksek, iki tarafı korkunç ucurumlarl olan yollardan gidipbu geçitten geçmek zorundaydılar. Ödüm kopardı, o taraflara gidersek de Zigana Geçidinden geçmek Zorunda kalırsak diye.Zigana Geçisi yaklaşık  2000 metre yükseklikte bulunuyor Ve en ilginç yanı geçidin iki tarafında da farklı bitki örtüsü var. O yüzden geçmeyen bilmez derler. Trabzon yönünden geçide gelirken ormanlardan geçiyorsunuz geçitten çıktığınızda ormanlar artık makilik alana dönüşüyor neredeyse...Asagıdaki fotonun sagına ve soluna baktığınızda bile anlayacaksınız.




Zigana geçidi Trabzona 120, Gümüşhane'ye 60 km uzaklıkta... Hani başta demiştim ya Karadeniz'de bir yeri görmek  için kilometrelerce gidip sonra aynı yere geri dönmek zorundasınız diye.Biz Zigana Geçidi için 120 km gidip tekrar o kadar km geri döndük. O yüzden Karadeniz gezileri neden diğer gezilerden pahalı anlıyorsunuz. 

Öğle yemeğimizi yine çok merak ettiğim yerlerden biri olan ve sütlacıyla ünlü Hamsiköy'de yedik. Bu 1500 metre yükseklikteki dağ köyüne hamsi adı ne alaka derken biz yine turun en tezcanlıları olaraktan...rehberimiz hemen açıkladı. Hamsi Köy aslında beş köyden oluşuyor ve adı da  eski Türkçe beş anlamına gelen hamse kelimesinden geliyor. O sonradan hamsı oluvermiş.😍




Hamsiköy'deki yemeğimiz mangaldı. İsteyene kuzu eti isteyene dana etinden mangal yapıldı ve tabiki de Hamsiköy sütlacı. Bence ününü hak ediyordu. Lezzetini veren sütü ve üstüne bolca konan  kavrulmuş fındık.Karnım çok doymuş olmasa bir kase daha yerdim.

Aslına bakarsanız çok yere uğradığımız ve  ben yazımı geldikten günler sonra yazdığım için unuttuğum çok sey var.

Ardeşen - Çamlıhemşin yolu girişine yapılan atmaca heykelinden söz etmedim mesela. 


Yöre halkının atmacaya karşı özel bir ilgisi var. Bu vesile ile size rehberimizden de söz etmek isterim. Bu gezideki en büyük şansımızdı.Hiç yorulmadı, hiç bir şeye üşenmedi... Bir kere Karadenizli oluşu ve 14 yıldır bu yöreye rehberlik ediyor oluşu ve tam donanmlı oluşu bize doyumsuz bir gezi yapmamızı sağladı. Mesela tam bu atmaca heykelinin önünden geçerken "atmacayı vurdular bir avuç kanı için" türküsü çalıyordu. Diyelim Maçka'ya doğru çıkıyoruz Maçka yolları taşlı, geliyi galem gaşlı  türküsü çalıyordu. Yöreye ait anekdotlar, fıkralarla yol boyunca ilgimizi hep canlı tuttu. Bir şey kaçırmayalım diye öyle onu dinledik. 
Herkes herkesle kaynaşsın diye otobüste rotasyon yaptı. Her gün değişik yerlerde oturduk ve bu bile çok eğlenceliydi.Ve evde kendini bekleyen iki yaşında bebeği vardı. Herkesle aynı mesafede ve  hep çok nazikti.Yani rehber deyince gözümün önüne hep Perihan Hanım gelir diyeyim anlayın.

Yollarda yine küçük molalar vererek  tekrar Ordu'ya döndük. Ordu'daki otelimiz bizi otel sahibinin bahçesinden toplanan eriklerden yapılan erik şerbetleriyle karşıladılar, Akşam yemeğinde Ordu türkülerinden oluşan repertuvarın yer aldığı canlı müzik eşliğinde yedik.  Açık büfenin başında duran şık aşcımız tüm yöresel yemekleri bize anlattı. Tabi ben biliyorum yav😍 Ordu Balıktaşı Otel bizi çok güzel ağırladı. Ben akşam otelden çıkıp Ordu'yu gezeceklere  kayantılırken dibi tutturulan sütten yapılan Ordu Denizciler dondurmasını mutlaka yemelerini tavsiye edip milleti dondurma peşine düşürdüm. Tabiki kendimde😻

Yazıda yer yer boşluklar olma nedeni bazı şehirlerde örnegin  Trabzon'da  Ayasofya Camii ve gümüşcü gezimizi giderken Sümela ve Atatürk Köşkü gezimizi ise dönüşte yaptık. Ben İlk Ordu konaklamasında Dayımla Boztepe'de buluştum, otel Ordu dışında olduğu için kardeşim bizi görmeye otele geldi. Dönüşteki Ordu konaklamasındaki otelimiz Ordu Merkezde idi ve o akşam kuzenim Evşen bizi otelden aldı köye gittik mesela ve dönüşte de Denizciler'e dondurma yemeye gittik gibi...

 Ordu' da kaldığımız gecenin sabahında en erken kalkış verildi ve sabah altıda kalktık. Çünkü çok uzun bir yol bizi bekliyordu. Sizin üç  defada okuduğunuz bu geziyi biz  yedi günde yaptık. Beş gecemizde otelde yattık, iki gecemiz otobüste geçti. 27 temmuz akşamı başlayan gezimiz 3 Agustos saat gecenin 003 ünde bitti.  

Ordu'dan ayrılırken korkun bir yağmur başlamıştı. Bu Ordu'nun tarihinde karşılaştığı en büyük  sel felaketinin habercisiymiş ve biz aynı bizden sonra kapanan Ayder yolunun ve Rize'de yaşanan Sel felaketi  gibi bunu da teğet geçmişiz. 

Ordu'dan ayrıldıktan sonra  tarihi Bolaman Kalesi'ni görmek için Bolaman'a uğradık. 

Bolaman çok güzel bir yer...



Samsun'a uğradık tekrar.  Bandırma Vapurunu ziyaret ertik. Ben  yazının başında dediğim gibi karışıklık olmaması için  aynı şehirlerdeki gördüğümüz yerlerden birlikte söz ettim.

Samsun'dan ayrılıp Batı Karadeniz'e doğru gitmeye başladığımızda artık çay ve fındık tarlalarının yerini tütün tarlaları almaya başlamıştı. Evlerin duvarlarında tütün dizinleri asılıydı. 

Sinop'a geldiğimizde öyle acıkmıştık ki Sinop gezimize öğle yemeğimizi yiyeceğimiz  mantıcıda başladık. Valla mantı varmış mantı varmış ve bir de Sinop mantısı denilen bir olay varmış. Yarısı  yoğurtlu yarısı tereyağlı cevizli olarak servis ediliyor. Masaya üzümlü cevizli ve kıymalı olarak iki ayrı çeşitte gelen nokulu da çok beğendik.
Mantıcıdan sonra serbest zaman dedi rehberimiz ve dağıldık. Allah'tan rüzgarlı  bir gündü. Gemi maketi yapım atölyelerini gezdik, çarşıyı ve kalesini gezdik ve marınada yani bırakın beni burada kalayım diyebileceğimiz bir çay bahçesindeki ağacın altına kurulduk. 





Serbest zaman bitiminde rehberimizle buluşup Sinop Cezaevine gittik. Açıkça söylemek gerekirse ben burada çok hüzünlendim. Zindanlara glremedim. Giriste gördüğüm tek kişilik hücreler beni allak bullak etti. Bilindiği üzre burada yatan ünlü çok. Bunlardan biri de Sabahattin Ali... Burada yatarken  yazdığı "dışarda deli dalgalar, gelir duvarları yalar" siirinin şarkısını Sabahattin Ali'nin yattığı koğuş önünde hep bir ağızdan söyledik.





 Hapishaneden sonra sıra Türkiye'nin tek fiyordu olan Hamsilos Fiyordu'nu görmeye gelmişti. Beni bazı yerler büyülüyor.... İşte burası da öyle yerlerden biri oldu. Oturdum karşısına baktım da baktım.



Burası artık Karadeniz gezimizi noktalama yeriydi ve çok güzel bir nokta koymuş olduk.
Dile kolay tam yedi gündür yoldaydık. Otobüse oturduk, yerleştim ve İstanbul için derin bir nefes aldım.

Karadeniz gezisine çıkacaklar için bazı minik tüyolar vereyim.
Bütün turların programları hemen hemen aynı. Fakat siz konaklanacak merkezleri ve otelleri mutlaka inceleyin.Bazı turlar gece konaklamalarını ucuza getirmek için merkezin çok dışında ayarlıyor o zaman akşam yemeğinden sonra çıkıp şehri dolaşmak sıkıntılı oluyor. Çok yorucu bir yolculuk olduğu için kalınacak oteller çok önemli.  Geziler için en ideal ay temmuz hatta sonuna bile kalmayın. Bakmayın bize Allah yardım etti şansımız yaver gitti de sele yakalanmadık. Bu sel felaketi her sene Karadeniz'in alnına yazılı. Karadeniz'e gidiyorum diye bavula hırka kazak basmayın ama bir hırka ve bir ince yağmurlu ve bir outdoor ayakkabı mutlaka alın. Ve belki de hayatınızın en yorucu ama en farklı en güzel seyahat deneyimi için çook derin bir nefes alıp, başlayın.
Bak bu sefer gerçekten de bittu...







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

içinizden geldiği gibi yorumlayın ama unutmayın ki keser döner sap döner gün gelir hesap döner:))