Bir film izledim. Sabahattin Ali'nin ''AYRAN'' adlı hikayesinden sinemaya uyarlanan; Karbeyaz...Film; babası hapse girince ,annesi kasabada çalışmaya başlayan 12 yaşındaki bir çocuğun ayran satarak ailesine destek olma çabaları anlatılıyor. Film görsel açıdan süper. O kar manzaraları doyumsuz. Çekimler insana Nuri Bilge Ceylan'ın Bal filmini hatırlatıyor. Verdiğim linkte Sabahattin Ali'nin ''AYRAN'' hikayesini de okuyabilirsizniz. Film eleştirmenlerce görsel açıdan çok iyi fakat bu kadar kısa bir hikayenin uzun metralı bir filme dönüşme kısmını başarısız bulmuşlar.
“Kar Beyaz”; 47. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Film Müziği Ödülü’nü, 15. Sofya Uluslararası Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’nü, 22. Ankara Uluslararası Film Festivali’nde Mahmut Tali Öngören Özel Ödülü (En İyi 2. Film), Umut Veren Yeni Senaryo Yazarı ve En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödüllerini kazandı. Ağustos Film’in ilk projesi “Kar Beyaz” ayrıca, 46. Chicago Film Festivali’nde de Dünya Sineması kategorisinde sinemaseverlerle buluştu.
Film izledikten sonra, akşam yemeği için kuru fasulye, pilav pişirdim. Artık bakliyat yiyebildiğim için bunu özellikle kendim için pişirdim. Valla kendim yaptım diye değil ama süper olmuştu:)) tabi pilav yemedim. Yanında roka salatası yedim, sadece bir dilimde ekmek.
Yemekten sonra tiyatro grubumuzla buluşmak için yürüyerek Üsküdar-İskeleye indik. Grup kalabalık olduğu için servisle gittik.Ama Üsküdar'da bu akşam binbir ayak bir kapta desem yeriydi. Servise bakınırken ,o ara ben hah orada dedim ve gittim, meğer kocam duymamış. Adam bi bakmış , karsı birden yel yuf olmuş hehe , sağa bakıyorum, sola bakıyorum, birden yok oldun diyo, kalabalık içinde kalmış. Telefon açtı, sesimde gitmiyormuş. Neyse anlaştık sonunda ama bana biraz gıcık kapmıştı:))
Neyse sonunda tiyatroya gittik. Hüseyin Rahmi Gürpınarın, Şıpsevdi adlı eserini Enis Fosforoğlu ve arkadaşlarından izledik. Bizimle birlikte Hüseyin Rahmi Gürpınarın ikinci kuşak torunları da izledi. Çoktandır dönem oyunu izlememiştim, hoşuma gitti. Bacı kalfalı, Zeynel Ağalı, kostümlü ,müzikli üç perdelik bir oyundu. Enis Fosforoğlu'nun alkışlar karşısında hala gözlerinin dolması benim de gözlerimi doldurdu.
Tiyatrodan eve gelirken, Boğazın ışıltısı, Kız Kulesi, Selimiye Kışlası, karşı kıyıların görüntüsü bana yine iyi ki İstanbul'da yaşıyoruz dedirtti. Ve karar aldık, havalar ısınınca sahil yürüyüşlerimizi arada gece de yapacağız.
Burda nasıl güzel bir hava vardı ama işe gitmek yokmu çok zor geldi.Kuru fasulye :) gece gece canımı çektirdin..İstanbulu gece çok severim,gözlerimi kapadım biran düşledim o manzarayı...iyi geceler çok öpüyorum.asis
YanıtlaSilAaaa..Hani dedim ya sana hastahanede "Demiryolu Hikâyeleri"ni okuyorum diye..Bu hikâyesi o kitapta vardı Lâle'm.Etkileyiciydi her zaman olduğu gibi..
YanıtlaSilEce
Dünle bugün arasında dağlar kadar fark var Zonguldak'ta da. Karakış ve pırıl pırıl bir güneş 24 saat içinde yer değiştirdi.
YanıtlaSilEtkinliklerini hayranlıkla izliyorum Sevgili Lale'm...
Gece yürüyüşü mü dedin? Süper olur valla. Hele sıcak yaz günlerinin gecelerinde. Hem de sahilde püfür püfür.
YanıtlaSilNe güzel özledim İstanbul'u ...
YanıtlaSilKarbeyaz'ın yönetmeni Selim Güneş aynı zamanda çok iyi bir fotoğrafçı. Ben onu ilk İstanbul fotoğraflarıyla tanımış ve hayran olmuştum. Bir röportajında İstanbul'dan başka bir yerde fotoğraf çekmeme kararı aldığını söylemiş. Çünkü yaşadığı, en iyi bildiği ve hissetiği şehir İstanbul'muş. Filmi beğendim ama tekrar bir fotoğraf sergisi açmasını da çok istiyorum. www.selimgunes.com'dan fotoğraflarını görmenizi çok isterim.
YanıtlaSilAyran hikayesini okumuştum ve etkilenmiştim, filmini de geçen gün izledim, durağan ama sıkıcı değildi...
YanıtlaSil