Sabah bizim kuzen Ebrunun telefonuyla uyandık, hoo hoo hala yatıyomusunuz tatilde bu kadar uyunur mu, hadi atlayın Kumlucaya gelin diyo. Heee aynen öyle tatildeyiz dedim, Kaşla Kumluca arası 2 saat falan, onun da orada yazlığı var, gelince görüşürüz diye sözleşmiştik. Kısmet değilmiş.
Biz telefona uyandık hadi az daha uyuyalım derkene benim kabile atağa geçti, önce teyzeler aradı radı Ordudan, sonra Zuz havaalanından son bi kez derken , benim bağıra bağıra konuşmamı da bu aksiyona eklersek ev halkı isyan etti .
En iyisi çayı koyayım dedim, çay olurken dolaptaki kırmızı biberleri fırında ızgara edip kabuklarını soydum, üzerine sızma zeytinyağ gezdirdim, yumurtalar haşladım, bilumum kahvaltılıklar ve fonda havuçlu kek eşliğin de kahvaltımızı yaptık.
Kahvaltı sırasında Gamsegamse, ben öğretmenevinden denize gireceğim deyince annaaaa örtmenevi kartlarımızın bandrollerinin olmadığı aklıma geldi. Nazlı da bizimle gelmiyor. E ne yapalım gidip hem bandrol işini halledelim hemi de biraz takılırız orda dedik. Biz Beşiktaş Öğretmenevine bağlıyız. O yüzden geçtik karşıya.
Neye niyet neye kısmet , bu gün Kaş da olmak yerine Beşiktaşı turladık. Müdürümüz pek nazikti, işimizi hemen halletti. Sonra tesiste oturduk yedik içtik. Emmeeee , beni her yerde bi şey bulacak ya. Avon satışı yapan kadın öğretmenler, bölge toplantısı için burayı üs seçmişlerdi car car kafamı şişirdiler. Gazetemi okurken bi taraftan da onlara diş biledim:)). Sonra da nazik nazik gelip bize de katalog verdiler.
Dönüş yolunda Zuz aradı Londraya indik, havaalanındayız dedi.
Nalan, zeya , Ece kulaklarınızı çınlattım bol bol. Yedi Sekiz Hasan Paşadan çay kurabiyeleri aldım. Süt-İş'önünden geçerken Nalan seni biraz daha fazla andım:)).
Motorda üst kata çıktık dönüşte, oh artık açık havada gideyim derken , başkalarının içtiği sigaranın dumanını yutmak da yok nasılsa. Zeya motorda seninle yaptığımız yolculukta , hani dedenin hikayesini anlatmıştın bana onu anlattım kocama ve Nazlıya. Kazım Karabekir Paşa işgal yıllarında vapurla boğaza girince , boğazın iki yanına asılı işgal kuvvetleri bayraklarını görünce çok üzülmüş, sonra gözü tarihi yarımadadaki Sultan Ahmet Camiine, Topkapı Sarayına , Ayasofya ya takılmış gözü ve bize kimse bir şey yapamaz demiş. Zeya aklımda böyle kalmış, lütfen eksiklerimimi tamamla ve sen yaz bu hikayeyi.
Lalenin bahcesi İstanbuldan seslenmeye devam ediyor gördüğünüz gibi. Şimdilik gidiş tarihi 10 ağustos hehehe İnşalah Maşallah
NOT- Bilmeyenler için 7-8 Hasan Paşa Kurabiye Fırını hakkında bilgi ekleyeyim dedim. Malum herkes İstanbulda oturmuyor. Hem nerden geliyor paşanın adı onuda öğrenmiş oluruz. Örtmen evine gittim ya bu gün öğretesim, bilgilendiresim tuttu:)). Sabah gazetesinin bir yazısından alıntıladım sizin için sırf sizin için))
Gurmelerin gözü bu fırında; Beşiktaş Çarşısı'ndan geçerken burnunuza çalınan o
mis gibi kurabiye ve kek kokularının adresi yıllardan beri değişmez. Semtin
müdavimleri, kaynağın Yedi Sekiz Hasanpaşa fırını olduğunu bilir. Fırın,
gurmelerin vazgeçilmez mekanıdır. Biz de fırını ziyaret edip, yenilerine inat,
ayakta durmasının sırrını soralım dedik. Ve nesilden nesile anlatılan hikayeye
biz de kulak verdik: Okuma yazması olmayan HasanPaşa, imzasını Osmanlıca 7 ve 8
rakamlarıyla attığı için de 'Yedi Sekiz Hasanpaşa' olarak anılır. 1905 yılında
Beşiktaş Köyiçi mevkiinde, şimdiki yerinde bulunan fırını kurar. Ancak yıl
1980'lere geldiğinde işler bozulur ve fırın 10 ay kapalı kalır. Varisleri, işin
peşini bırakmaz ve kolları sıvayarak modern fırınlarla rekabetin püf noktalarını
öğrenir. Bu kez kuru pasta imal etmeye başlarlar. Bazı küçük değişikliklere
uğrayan işletmeyi ayakta tutanın, ürünlerinin kalitesi kadar müşterilerin eskiye
duyduğu özlem olarak ifade etmek pek de yanlış olmaz. Alışveriş yapanların
memnuniyetlerinden bunu anlamak hiç de zor değil. Eski Beşiktaşlıların uğrak
yeri olan Yedi Sekiz Hasanpaşa Fırını, uzak semtlerden gelen müdavimleriyle de
ününün perçinleşmesini sağlıyor. Portakallı kurabiyeleri, galetaları, yağlı
halkaları, kandil simitleri, köy ekmekleri; sabah faslında börek ve pizza
çeşitleri çok seviliyor.Ben bu gün portakallı, tarçılı, üzümlü ve muzlu kurabiyeler, minik pizzalar, ıspanaklı, zeytinli, peynirli tuzlulardan bir potbori yaptım. Eve gelince de çayı koyduk yumulduk))
canım yaa!
YanıtlaSilsenin için siteme Dubai resimleri koydum gelmemişsin neyse öğrendimki yorgunmuşun affetdim
hayırlısıyla tatile çıkarsınız inşaallah
sevgiler
filiz paşaoğlu
Öncelikle geçmiş olsun, herşeyin başı sağlık...
YanıtlaSilİstanbul'da yaz keyiflidir her ne kadar Kaş gibi olmasa da... hadi en yakın zamanda sağlıkla....
lale abla, eşine çok geçmiş olsun, tatil hazırlıklarınız başlamış size kolay gelsin...sevgiler
YanıtlaSiltaş kırıcı dostlarım var..=P..
YanıtlaSilhem su içiyo mu o yeterince ??..
zıplıyo mu??..
taşı yerinden oynatmak için hı??..
tatile ta götürmek iyi fikir olmaz .. bence...
sevgilerimle..
ataletinnnn
Kulağım çınlayıp duruyordu, senmişsin meğer..
YanıtlaSil7-8 Hasan Paşa kurabiyelerine düşkünlüğümü anladın di mi..Afiyet-bal-şeker olsun.
Taşı tatile götürmeyin tabi ama çıktığında atmayın da..Kaş'da denizde taş sektirmece oynarsınız.
O musibet taş düşmediğine göre o kadar sancıyı yaratan şey yerinden oynamasıydı belki..İnşallah siz gitmeden düşecek o.
Tekrar geçmiş olsun diyorum,sevgiyle öpüyorum
zevkle okudum yazını ,ben de gezmiş gibi oldum kalemine sağlık. ve tarihi anlatım için de teşekkürler,ilginç bi hikayesi varmış paşanın.Öğretmen evi de pek bi güzelmiş,yeşillik içinde. Ordu'ya ve İstanbul'a sevgiler...
YanıtlaSilLale abla;
YanıtlaSilNe güzel anlatmışsın :)
Teşekkürler.
portakallı kurabiye istiyorum ben :)
Zuz'a yaptığım isteği okudun mu???
İngiltere anılarını konuk yazar olarak bekliyoruz senin sayfanda :)
Herşey de bir hayır vardır ,geç olsun güç olmasın,bunlar bulunduğunuz konum için tam cuk oturan atasözleri değil mi....:)
YanıtlaSilkurabiye kısmı ve alıntıyı boğaz meselelerinde coşan biri olarak zevkle okudum....
Çok geçmiş olsun...
YanıtlaSilher şeyde var bir hayır...
ayakkabılara bayıldım...
böyle gelinim olmalı benim:))))
:)Balkahve dedi ki...
çok özlüyorum bu akıcı yazıları ancak pek bir yoğun geçiyor bu yaz...
bu ülkeye hizmet eden herkes büyük bir aşk ve inançla hizmet etmiş..
beni duygulandıran bu dizelere
ilaveten ben de 13 Kasım 1918'de Atatürk İstanbul'a geldiğinde deniz ortasında demirlemiş düşman donanmasını gördüğü zaman
yaveri Cevat Abbas Gürer'e
GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER diyerek
duygularını ifade ediyor...
ruhları şad olsun...balkahveden sevgiler..................
06 Ağustos 2008 Çarşamba 13:17