Evin bu sabah sessizliğini nasıl özlemişim, meğer en büyük lüksüm buymuş da haberim yokmuş.Herkes uyuyor umarım iki saat daha uyurlar. Yeşil çayımı içtim, sonra bir karışık tost yaptım kendime,bir film seçip sakin sakin izlemek istiyorum.Sakin...sakin...bu kelime en sevdiğim kelime bu günlerde ...Babamın yeni modası, her su içtiğinde genzine kaçırıp bizi başına toplaması. Dün iki kez yaşadık böyle bir macera...Gerçek hastalığını unutup buna daldık şimdi.Biraz önce bir blogda gördüm ,çok mutsuzum herkes ne kadar mutlu mutlu yazılar yazmış diyordu blog sahibi. Valla bu aralar ben de kendimi hiç mutlu hissedemiyorum,kendini yalnız hissetmesin.Elle gelen düğün bayrammış ya.Ne garip bir söz,sanırım başkalarında da aynı şeyleri görünce daha mı katlanılır oluyor olay demek istiyor...
Bu günlerde okumadım da sanmayın.İki ara bir derede, hastanede ,uykuya dalmadan biraz önce gibi okuma saatlerim oldu.Hastanede okumak için,okunmamış kitaplar arasından rastgele seçtiğim kitabın konusu hastanede ve de nöroloji servisinde geçiyordu ben de hastanenin nöroloji servisinde oturup ;roman kahramanı İsveç'de bir hastanede, ben Türkiye de bir hastanede mülteci bu kitabı okudum.Zülfü Livanelli'nin ''Bir adam bir kedi bir ölüm'' adlı kitabıydı bu. Yazdıktan 29 yıl sonra yeni eklemelerle yeniden basılmış.2001 Yunus Nadi ödüllü bu kitap, Serenad'dan sonra en beğendiğim Livanelli kitabı oldu diyebilirim.Kitaptaki bir sürü yan hikayenin içinde en çok Yoriko'nun hikayesini sevdim.Kayıplık, yalnızlık, mültecilik, yabancılaşma duygusunu uzun yıllar yurtdışında sürgün yaşayan Zülfü Livanelliden başka kim daha böyle güzel anlatabilirdi.Zaten kitabı yazmaya başladıktan sonra , karakterlere ve olaylarla kendini çok yakın hissedip yazmaya ara vermiş.Kitapdan çok hoşuma giden bir alıntıyla bitireyim bu kitapla ilgili yazdıklarımı.
***Çok hoş bir insandır annem. Arkadaşları gibi o da her olayı mutfak zamanlamasına göre anlatır: "Tam fasulyemi ayıklayıp, soğanımı soymayı bitirmiştim, tencereye koyacaktım ki sokaktan bir gürültü geldiğini duydum." O sırada, iki kişinin ölümüyle biten bir trafik kazasından söz etmektedir ama sizin bunu anlamanız biraz zaman alır. "Sabah kalktım. Geceden ıslattığım barbunyayı süzeyim de kara suyu çıksın diye mutfağa gidiyordum ki, tam o sırada askerler bizim sokağa daldı." Annemin arkadaşları da böyle konuşur. Eminim insanığlunun aya ilk olarak ayak bastığı saniyeyi bile, tencerede soğan öldürmeyle birleştirerek anlatır bunlar. Ve yaptıkları yemekten birinci tekil kişi mülkiyetiyle söz açarlar: Etim, fasulyem, barbunyam, soğanım, pırasam, kıymam, böreğim.... (76)
Sözünü edeceğim ikinci kitap ise İlhami Algör'ün Müzeyyen ile Nezahat adlı kitabı daha doğrusu iki kitabı. Fakat Müzeyyen Derin Bir Tutku Bu ve Albayım Beni Nezahat ile Evlendir adlı iki kitabı tek kitap olarak basılmış. Kitabın en önemli özelliği dili...Sokak dili desen değil, argo desen değil...Dile gelip nereye diye soran, eve geldiğinde nereden diye soran kapı kilidi,dile gelen ateş böceği...gerçekle gerçeküstünün karışması...Müzeyyen'in ile kahramanımızın allengirli aşkı, karısını özlemek için sokaklarda dolaşıp, hikayeler uyduran adam ...Müzeyyen ile açılan parantez Nezahat ile kapatılır ve sırf adı için bile insana okumalıyım dedirten bir kitap,bu kitap.
Size 25 kasımda vizyona girecek olan bir Çağan Irmak filminin haberini vermek isterim. Dedemin İnsanları...Babam ve Oğlum tadında bir film olacak sanırım. Fragmanını izledim ve bu kanıya kapıldım ve de faragmanından filme şimdiden vuruldum. Babam hastalanmadan bir gün önce izlediğim film BİR GÜN ise çok beğendiğim bir film olmuştu yine.Tavsiye ederim.Kitabını okumamak için direndim,kitabı okuyanlar ;kitap daha güzel dediler ama ben kitabı okumadığım için filme bayıldığımı söyleyebilirim.
Oooo iki kitap iki film önerisi daha ne olsun be yav...Gittim ben
Lale'cim seni okumak zenginleştiriyor beni.
YanıtlaSilZülfü Livaneli'nin kitabını alacağım hemen, Müzeyyen ve Nezahat'i de. Yeniden düzenlenmiş kitapları okumak ilgimi çekiyor nu aralar. Mutsuzluğa gelince, tadımız bir kere kaçtı mı, geri gelişi zor oluyor, babacığna acil şifalar getirsin bu bayram, sevgiler :))
Nedense bende mutsuzum, bir nedeni de yok, öyle işte.
YanıtlaSilAma yazını sevdim bayramın sıkıcılığını biraz olsun aldı, dedimki "yanlız değilim"
Livaneli'nin bu kitabını canım çok çekti sağolasın Lalecim...
Dedemin İnsanları filmini bende merakla bekliyorum,umarım güzeldir ki Çetin Tekindor u sinemada seyretmek güzel olacak.
YanıtlaSilGeçen gün elim gitmişti dost'ta gezinirken Müzeyyen ve Nezahat'e. Demek ki alınacak:)
YanıtlaSilMutluluk o anki durumu kabul etmekle başlıyor sanırım...
YanıtlaSilumarım babanız, normale donmustur.
YanıtlaSilask fılmını bende cok merak edıyorum. cagan ırmak'ın yenı fılmının kocaman bır roportajı vardı, mıllıyet sanattın bu ay kı sayısında...
slm lalecim yazıların ve blogun çok içten ve samimi geldi bana, takibe aldım sevgiler banada beklerim:)
YanıtlaSil