Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

30 Kasım 2013 Cumartesi

Hafta Soncuğu önerileri

Hafta  sonu öneriler bu kez geç kalınca, öneriler de hafta soncuğu önerilerine dönüştü haliyle....

İlk öneri film. Biz dün gece izledik ve çok beğendik. Fazla söze ne hacet bir Çağan Irmak filmi...Bu kez arkadaşlarına adamış filmini...Gidin,izleyin ve siz kiminle tamamsınız karar verin.

Nerede ne yiyelim önerisi:

Bu kez Beşiktaş'da bir köfteci. Benim defalarca köfte yediğim, her seferinde de hay maşallah bu nasıl porsiyon dediğim köfteci...MANGALHANE...Valla köfte dediniz mi tepeleme  bir tabak dolusu köfte gelir önünüze... Yanında ızgara sebzeleri ve kendi özel sosları eşliğinde...




 Beşiktaş deyince siz hiç Karadeniz Dönercisinden döner yediniz mi?... Ama önce sırada beklemeyi göze alacaksınız, kuyruğun resmini çekenlere göğüs gereceksiniz, hatta tv çekimine bile rastlamanız olası... Sahibi resimdeki Rizeli Asım Usta... Vedat Milor'da geldikten sonra burası almış başını gitmiş.Dönerin eti Samsun'dan geliyormuş.


Kokinalar ise kendinize yapacağınız bir hoşluk öner

isi... Bu yıl erken çıktılar ve kokinasız yeni yıla girilmez bilesiniz:)) Ben bu akşam çatır çatır pazarlık yaptım ve tanesini 10 liraya dediği kokinanın ikisini 7,5 liraya aldım...1 Aralık itibariyle de ağacımızı süsleriz.
Bi de akşamları bundan örün çaydanlığınıza ,kupanıza...Ben bu akşam öreceğim mesela:))

Kitap önerisi yapmadım di mi? Ama ben hala Güneş Çavması okuyorum...Şarkı,türkü dinleye dinleyeee ancak okuyorum işte...

Hadi Adios














28 Kasım 2013 Perşembe

Çorbalı, ponponlu yazı

Bir kaç gündür süren bir garip uyku  düzenim vardı.Sabahları erken kalktığım için, geceleri de kolaylıkla uyuyordum. Ama bir iki gün yatarken alerji ialacı almak zorunda kalınca, sabah yataktan jiletle kazınacak hale geldim. Böyle olunca gece geç saatlere kadar uykum gelmedi. Ben öyle uykum gelmeden, hadi geç oldu,yatalım modunda olamam hiç. İlle de uykum gelmeli.Önceki akşam, aynen böyle aaa çok geç olmuş artık yatalım dedim. En son baktığımda saat 04.22 idi...Dün akşam biraz itinalı davrandım, çay,kahve içmedim. Kitabımı uykum gelene kadar okudum, iki kez kitap elimden düşünce hemen başucuma gözlüğümü ve kitabımı bıraktım ve bingo....Bi baktım sabah olmuş.

Kitabın adı, yazarının adı ilginç bir kitap okuyorum.Bir kaç güvendiğim insandan da referanslı olunca hiç çekinmeden almıştım...Daha önceki yazımda söz ettiğim, ''Güneş Çavması''...Satır altlarından sürekli  müzik sesi gelen bir kitap... Bu açıdan keyifli ama  daha ilk sayfalarda ağlatmıştı beni... Şimdi daha keyifli gidiyor. Kahramanı okuduğum kitapları okuyor, başucu kitaplarımız neredeyse aynı...Sayfalar ilerledikçe daha söz ederiz bundan zira biraz tuğla kalınlığında... Yayınevlerinden  rica ediyorum ricaaa, böyle kalın kitapları iki cilt olarak basıp, tek ambalajda satın noooolurr...



Bu örgü işine başladığım  iyi oldu, akşamları hem tv izliyorum, hem örüyorum...Bilgisayarla daha az uğraştığım için kocam pek memnun:))Çünkü nerem ağrıyo desem bilgisayara bağlamak gibi bir  huy edinmişti:)Bütün kış örücem ben de...Hatta şu yeni gördüğüm iplerden almak için bugün Üsküdar'a gidicem...

Bir de çorba tarifi verip gideyim. Dün pişirdim. Piştikten sonra da bir kavanoza  doldurup görümcemgillere de götürdüm:)...Çayımı içtim, sohbetimi yapıp evime geldim.



Çorbanın tarifi...
Hiç bir yerden bakmadım. Doğaçlama:))
Brokolileri önce haşladım. Sonra çorba pişireceğim tencreye bir büyük havuç rendeledim. Zeytinyağ ile onu biraz çevirdim. Sonra içine iki çorba kaşığı un koydum. Un kokusu çıkana kadar birlikte kavurdum. Dolabımda yarım litrelik kavanozda et suyu vardı, bu karışımı et suyu ile karıştırdım, un topak kalmaması için iyice ezdim. Brokoliler(yarım kg kadar vardı) içinden bir kaç çiçek ayırdım geri kalanını kendi suyunda el blendırı ile iyice çırptım. Et sulu karışıma ekledim. Birlikte 20 dk kadar pişirdim. Ayırdığım brokolileri çiçek çiçek içine attım, cest olsun diye:))
Bir kaç yerde süt ile pişirildiğini okudum ama brokoli zaten sasuk susuk bişi:)) süt ile düşünemedim. Et suyu olmasaydı mesela unlu havuçlu karışımı tereyağ ile kavurur, normal su ile pişirirdim



26 Kasım 2013 Salı

Naber

Sanırım yazmakla ilgili bir tutulma geldi bana...Kelimeler birbirine bağlanamıyor sanki.

Hafta sonu  şöyle  geçti diye başlayayım:))
 Cumartesi günü gecesi  Kuzenimin oğlunun düğününe katıldık. Tabi düğün kuzenin oğluna ait olunca, biz yine tüm akraba-yı  talukat bir araya geldik ve kendi aramızda eğlendik. Gelin çok güzeldi bizim oğlan çok yakışıklıydı daha noolsun.... Damat televizyoncu olunca televizyon camiası oradaydı...Karadayı ekibi tam kadro mesela:) ve kuduralım anasını satayım diye diye şarkı söyleyen bir solistimiz vardı:)

Biz pazar günü, sinemaya gittik ama filme giremedik... Çünkü Capitol öğretmenler günü nedeniyle biletleri ücretsiz veriyordu öğretmenlere ama hafta içi kullanın diyordu:)  Bizim de işimize geldi, girmek istediğimiz seans saatini kaçırmış, diğer seans için de geç olur mu diye düşünüyorduk. Bedava sirke baldan tatlıdır misali biletlerimizi aldık.Meral'de bizimleydi...Hep birlikte önce yemek yedik sonra alış veriş yaptık. Beta her yıl öğretmenler gününde %50 indirim yapar.Ben de ayakkabı konusunda mızmız olduğumdan başka yerden ayakkabı neyin almam ''Beta'  öğretmenler gününü beklerim. Ayol niye beklemeyeyim, bir hafta önce 340 liraya alacağım botu yarı fiyatına hemen indira gandi yaptım.Kendim öğretmen olmayabilirim ama o iki örtmen kimin eseri:)) Hatta D&;R dan kendime bir de öğretmen anası olma  hediyesi kitap bile aldım...Dün gece de başladım ama  daha ilk sayfalardan ağlattı beni hayırlara vesile olsun inşallah....Kitap aşağıda kolajda minnacık görünüyor, o yüzden adını yazayım. Güneş Çavması/ Dünya Varmış... Güneş çarpması değil ha Güneş Çavması...
Kitapta adı geçen şarkıları da dinleye dinleye okuyorum...




İstanbul ışıl ışıl olmaya başladı, yeni yıl hazırlıkları başladı.Ben de kendime yeni yıl hediyesi bir atkı başladım:)) gerekli uzunluğa gelince iki ucu birleştirip dikeceğim, hem atkı olacak, soğuk havalarda da kafama çekicem  başımı ve kulaklarımı koruyacak. Valla bi yerde gördüm 40 liraydı... Bir çile yünden çıkacak bişi... Pirinç örgü ile örüyorum. Dün hazır evde temizlik varken ,ağacımızı  çıkarttım. Henüz süslemedik. Aralık ayı da bi girsin ,süslemeye başlarız.


Dün genel temizlik günümüzdü. Ev  gıcır gıcır misler gibi oldu. O yüzden bugün tembelliğin dibine vurdum. Akşam da bir yemek programım var dışarda.

Haayd, gittim ben...

22 Kasım 2013 Cuma

Hafta Sonu Önerileri

Ne çabuk geldi hafta sonu ayol:)

İlk önerim kahvaltınız için.Otlu  omlet.2 yumurta, bir tutam maydonoz, 2 sap taze soğan, bir tutam dereotu , tuz, karabiber... Ecem sen sadece dereotu koy:))Otları ince ince doğrayın,tuz ve karabiber ile çırpılmış yumurtanın içine koyun karıştırın.Yanmaz tavada altlı üstü pişirin...Kızarmış ekmek üzerine alın... Ben kepekli sandviçi ikiye bölüp onun üstüne aldım bu sabah...Kalabalık kahvaltılarda kişi başı bir yumurta kırın ve kabak mücveri gibi kaşık kaşık dökerek pişirin..




Hava yağmurlu   en güzeli sinemaya gitmek. Bizim programımızda bugün vizyona giren ''Erkek Tarafı'' var...




Kitap, kendi okuduğum kitabı önereceğim Anne, Tut Elimi/Uygar Şirin ya da ''Bibliyomanyaklar'' aralık ayının kitabı olan Venüs/Şebnem İşigüzel...Yorumlarımızı karşılaştırırız...


Yağmurlu havada yürüyüş de tavsiye ederim. Biz bugün karıkoca pek güzel yürüdük. Sonra da lahmacun yedik ama olsun:))' Hacıoğlu''nun kapalı balkon kısmına kurulduk, üşütmeyen yağmurlu havayı içimize çeke çeke yedik ,içtik. Bir taraftan bu bekleyen ama verilen lahmacunları yemeyen kedicik ile uğraştık, bir taraftan da yağmurdan kaçışanları izledik.





Benim bu hafta sonum yine çok yoğun. Yarın akşam kuzenimin oğlunun düğününe katılacağım, artık sülalelemle muhabbet diz boyu olur:)) pazar günü de  bir doğum günü brunchu var...













Hayde  gittim ben şimdilik. Çok güzel olsun haftasonunuz...
 

21 Kasım 2013 Perşembe

BUGÜN

Dün gece alerji ilacı alıp yatınca saat taaa 11.30 da uyandım,  uyandırılmasam sanırım öylece akşama kadar uyurdum. Uyku ilacı alsam uyumam ama bu alerji ilacı beni zom ediyor.

O yüzden  bugün   akşama kadar, aşağıda gördüğünüz resimlerdeki olayları gerçekleştirdim. Akşam beşten sonra da mutfağa girdim,kıymalı,bulgurlu acı biberli bir ıspanak yemeği pişirdim. Bolonez soslu makarna( valla havalı olsun diye böyle yazdım, bilidiğiniz salçalı ,kıymalı makarnadır bu) ve kendi usulümce yeşil mercimek pişirdim.
Şimdii yeşil mercimeği tarif edip gideyim.Neyse ki bir arkadaşa tarif etmiştim bugün de,hemen kopyaladım:)
1 su bardağı yeşil mercimek, yarım su bardağı dövülmüş buğday, bir çay bardağı haşlanmış nohut, iki acı sivri biber, iki domates, kuru nane, biraz tereyağ... Yeşil mercimeği önce biraz haşlayın, çıkan siyah suyu döküp, içine buğdayı koyup üstüne su koyup yeniden haşlayın. İçine haşlanmış nohutları da atın. Pişme işlemi sona erince; sivri biberleri ince ince doğrayın, tereyağda soteleyin, üstüne küçük doğranmış domatesleri de ilave din birlikte sotelemeye devam edin, bu sırada yarım çorba kaşığı kadar salça ilave edin. Salça ile de biraz karıştırdıktan sonra kuru nane ekleyip çorbanın üstüne dökün... İki diş sarımsağı da ezip yine tencerenin içine atın.Çorbanın altını kapatın:) Biraz kıvamlı bir çorbadır.Niksar'da bunun içine  biraz erişte atıyorlar ve adına çatal çorba  diyorlar.




20 Kasım 2013 Çarşamba

Saraylara layık aşure:)))

Bu sabah kalktım, yeşil çayımı içtim ve vira Bismillah deyip aşure kazanını ocağa oturttum...Kazan diyorum çünkü pişirince yedi mahalleye yetecek kadar  pişirir ve dağıtırken de evdeki kişi sayına göre kase koyarım. Dört kişi varsa dört kase...Ben de usul bu...

Şimdi 1kg buğdaya göre vereceğim tarife gelelim....
1kg buğdayı yıkayıp, pişireceğim tencereye koydum ,üstünü suyla doldurup bir iki tık kaynattım ve altını kapatıp yattım. Sabah kalktığımda iyice yumşamış ve şişmişti ve hiç su kalmamıştı. Üstünü tekrar su ile doldurdum ve pişirme işine başladım. Bugday iyice pişince içinden beş altı kepçe kadarını başka bir tencereye alıp el blendırı ile bzzttt bztttt yaptım, macun gibi oldu. Onu tekrar tencereye geri koydum. İçine koyacağım üzümünü, kayısısını, fasulye, nohut(önceden haşlanmış) ve incirini ilave ettim.Bu kuru meyvaları küçük küçük doğruyorum. Meyvalar da iyice yumşayınca bu kez 1kg kadar şeker koyup biraz daha pişirdim. Kıvamı muhallebi kıvamı hatta biraz daha suluca kalsın. Çünkü koyulaşıyor sonra. Kaselere böldükten sonra üstünü süsleyin istediğiniz gibi...

Yukarıdaki resimde buzdağının görünen yüzünü görmektesiniz:))

Pişen aşureler böyle  en yeni esbaplarını giydiler, aşure  servisine uygun olarak dizayn edilmiş, anne elinden  çıkma örtü üzerinde servise çıktılar...
Önce apartmana  dağıttım, ondan sonra da görümcelerimin paylarını aldım,onlara gittim. Ohhh misss gibi çaylarımızı içtik, ben Van'da ki bebelere ördüğüm örgümü  örmeye devam ettim, görümcelerimle sohbet sohbet oturdum  akşam olunca da  hadi bana müsade deyip evime geldim.

 Bu akşam yeni bir kitaba başlıyorum  biline:) Anne Tut Elimi/ Uygar Şirin... Bi okuyalım konuşuruz nasılsa hakkında...

Hadi ben gideyim, kendinize iyi bakıyosunuz ve öpüyosunuz...Güzel olsun akşamınız...

19 Kasım 2013 Salı

Fenni Edebiyat falan filan...

Ne yaptınız hafta sonunda,ben ne yaptığımı unuttum bile desem inanır mısınız?...İyi ki şu önerileri yazıyorum,kendim için de kayıt oluyor aynı zamanda...

Aşure hala pişiremedim iyi mi?...Komşulardan idare ediyoruz... Geçen akşam Gamsegamse pastaneden alıp getirdiği aşuresiyle mesajını verdi... Kısmetse yarın ,bu gece buğdayımı ıslar ,yatarım yarın da kollarımı sıvarım....

 Hava az biraz serinlese de pırıl pırıl bir sonbahar yaşıyoruz.Dün karıkoca biraz yürüdük, hurma ağacı altında çayımızı içtik,gazete ,kitap okuduk. Kitap derken; ben yanıma  ''Kitapçı'' dergisini almıştım.

Emre Gürcan'ın yazdığı bir kitap tanıtım yazısına gelince orada kaldım...
 Osmanlı Bilim Kurgusu:Fenni Edebiyat/Seda Uyanık''  hakkında yazdığı yazı benim çok ilgimi çekti, yazıdan pasajlar okuyunca kocamın da çok ilgisini çekti ve bunun üzerine  4 er çaylık bir sohbet ettik:) Seda Uyanık 8 eserde bunu incelemiş.Yazıda Osmanlı zamanında teknoloji  roman kurgusuna ne kadar girmiş...Jules Verne'nin bu konuda Osmanlı edebiyatına etkileri göz ardı edilmemiş.''Rüyada Terakki'' adlı kitap ikimizin de çok ilgisini çekti... 2012 yılında Boğaziçi Üniversitesi Yayınları  ve Kapı Yayınları taraından yeniden basılmış. Kitapta yazıldığı tarihten 400 yıl sonrasını anlatan bir rüya anlatılıyor. Yani 23.yy...Ama okuyunca  şimdi kullanılan sokak kameralarının tarif edildiğini, polisin bunlardan yararlanacağını ,x-ray cihazlarını neredeyse tarif ettiğini  görüyoruz.Bu kitabı en yakın zamanda edinmeyi düşünüyorum.


Şimdi kitap demişken ,okuduğum kitaba gelelim, Venüs bitti ama onunla ilgili görüşlerimi, yorumlarımı ''Bibliyomanyaklar '' da okuyacaksınız... Arada bakıyorsunuz değil mi oraya da.. Bu hafta Ataletim yazdı,kaçırmayın...Şimdi okuduğum kitaba dönersek Memleket Hikayeleri/ Ayfer Tunç okuyorum... Kısa kısa hikayelerden,anekdotlardan,deneme yazılarından oluşan memleketimizden insan manzaraları... Dün akşam okuduğum  hikaye beni çok etkiledi mesela... Sırf inancı  kendilerininkinden farklı diye, can komşularını,arkadaşlarını, öğretmenlerini bir gecede dışlamalarını,onun ve ailesinin hayatında onulmaz yaraların açılışını  anlatan acı bir hikayeydi..Sanki bir Ku klux  klan hikayesi okuyorum sandım...


Film oalyına gelirsek arkadaşlar  valla süper bir film izledim. ''Mao'nun Son Dansçısı''... Filmi izlemenizi öneriyorum. Hele bir  sahne var ki  yani spoiller vermek pahasına  anlatacağım:)) Çinli muhafızlar, ABD' ye iltica eden  dansçının anne ve babasının köyüne gelip aileyi aşağılıyorlar.  Yetiştirdiğiniz çocuktan utanın falan diyorlar. Annenin onları- çocuğumu benden 11 yaşından aldınız, onu nasıl yetiştirdiniz verin bana çocuğumu, bunun hesabını vereceksiniz diye koca bir sopayı kapmasıyla bunları bir kovalaması var, gülmekten öldüm....



Yarın aşure yapıcam azıcık farklı bir formülüm var, izlemede kalın:)




 Şimdi bu linke tıklayıp, Leylak Dalı'nın  yazısını okumanızı istiyorum. Bir kadına en iyi bir kadın yarım edebilir, erkek okuyucum var mı bilemiyorum. Varsa onlar da yardımcı olurlar diye düşünüyorum. Sahi var mı erkek okuyucum,merak ettim şimdi...
 TIK...




Şimdi ben çoktandır aradığım ''Hala'' adlı kısa filmi buldum ki Fından sayesinde kendime bir latte yapıp onu izleyeceğim....Latte dediysem cafecrown çıkartmış, çok da başarılı... Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derlermiş hesabı,idare ediyoruz işte... Bu arada ne kada kalender, ne kadar tevazzu sahibi biri olduğumu da anladınız umarım hehehhe ay gideyima rtık yoksa buraları su basacak....

15 Kasım 2013 Cuma

Hafta Sonu Önerileri

Ne çabuk geldi hafta sonu,yazının başında acaba bu hafta sonu neler önerebilirim dedim. Çünkü önerilerim, hafta sonunda kendimin de  yapacağım şeyler oluyor.

Mesela bu hafta sonunda benim planımda Özcan Deniz'in yeni filmini izlemek var.





Kitap ise Şebnem İşigüzel'in son kitabı ''Venüs''ü okuyorum. Şu ana kadar çok keyifli geldiğini söyleyebilirim.




Yemek ise az önce kuru fasulye ıslattım. Şimdi size bir tavsiye; kuru fasulyeniz piştikten sonra  küçük güveç kaplarına bölün, ve üstlerine birer dilim pastırma koyup fırında pastırma kızarana kadar tutun  aniii valla demedi demen yok böyle bir lezzet. Yanına bu kez  domatesli biberli bulgur pilavı ve ayran var. Ha bir de düğün çorbası pişireceğim. Hatta şu an et suyunu çıkartmak için ocağa oturttum kemikli eti...


 Haaa bi de aşure yapacağım kısmetse, dün komşu getirdi pek güzeldi...Ama ailede kaç kişi varsa kişi başı olmalı bu, bize iki kase geldi, hadi birini ben yedim,geri kalan tas kaça bölünecek mecbur kalıp onu da yemek zorunda kalıyorum:))) Ay şaka tabi ama içimden geçtiği de doğrudur, bende yalan yok.

Şimdiii, film,kitap, yemek önerisi yapıldı e yeter bence, zaten hafta sonu yağışlı geçecekmiş, azcık da evde dinlenin.

E peki yok mu, sizin  öneriniz. Şu film çok güzel, şu kitabı mutlaka oku, şu yemeği bi dene ama bana da yazık hep benden beklemeyin:)





14 Kasım 2013 Perşembe

perşembedir perşembe

Bugünün perşembe olduğunu, biraz önce ''Aramızda Kalsın''ın fragmanını görünce anladım.

Dün bütün gün evdeydim.Hamsili pilavımı yaptım, onu yaparken uzun süre mutfakda kalacağım için ''Yalan Dünya''nın izlemediğim son bölümünü açtım. Arkadaş, hamsiler ayıklandı,yıkandı. Pilav pişti, tepsiye döşendi, fırına kondu,pişti hala  ''Yalan Dünya'' devam ediyor, düşünün bir de reklamsız izledim. Yuh dedim ya yuh.


Sondan geriye gidiyoruz,geldik salı gününe.Salı günü; Hüznün Tadı-Mihriban- ve Hamdiyefiliz blogunun sahibi Filiz ile Kadıköy'de buluştuk. Artık bizimki blogcu tanışması tarzında değildi, daha önce tanışmıştık zaten. Eski arkadaşların buluşması havasında geçti. Kahvelerimizi içtik, ''Otantik'' de  yöresel yemekler çeşitlemesi yaptık. Çerkes  mantısı hıngal, keşkek ve siirt usulü içli köfteden oluşan  Otantikmix tabağını tavsiye ederim, herşeyi azar azar tadabileceğiniz bir tabaktır.,tulum peyniri  ile servis edilir. Sohbet,muhabbet yedik içtik. Havanın güzelliği de eklenince kaymaklı ekmek kadayıfı gibi oldu...



Kitap;  Daha/Hakan Günday bitti...Ama  ne bitti kardeşim,ben bunda bişi eksik bişi eksik derken  gerildi gerildi  suratımın ortasına yumruğu indirdi...Hakan Günday kitapları genelde iki bölümden oluşuyor, bunun en yakın örneği '' AZ'' olay böle böle giderken birden şöle şöle oluyor, bambaşka bir mecrada akıyor. Konu değişti, o hikaye bitti falan sanıyorsunuz. Yani lafı dolandırmanın bi alemi yok, Hakan Günday; kendi okuyucu kitlesi olan bir yazar. Ben de böyle yazarlara bayılırım:)

Dün yeni bir kitaba başladım. Yeni kitap; Venüs/ Şebnem İşigüzel. Çok sevdiğim kitapları olduğu kadar hiç sevmediğim kitapları da olan çok sevdiğim bir yazardır. E biz adamı pazara kada değil mezara kada seviyoz  malum... Mesela Özcan Deniz, tüm filmlerini izlemişimdir, yapıcak bişi yok ,gönül bu:)) Mesela yeni bir filmi girecek vizyona ve biletleri de ön satışta...
Film falan demişken, Capitol Spectrum sinemaları 14 salondan birini 'Başka Salon'' adı altında, gerçek sinema seyircisine tahsis etti... Benim niye yok ,o niye yok, bu niye yok maillerimden birinin cevabında bana;  bunun müjdesini vermişlerdi:))Artık o salonda,festival filmleri, kısa filmler ve sürpriz film geceleri olacak...Allahım Allahım ya, ben de her festivalde yalanıp durmayacağım artık....Filmekiminde en iyi filmlerden biri olarak gösterilen ''Mavi En Sıcak Renktir'' şu an da bu salonda oynuyor ve bendeniz cennet kuşu bugün olmazssa yarın bu filmi izleyeceğim...

A  gitmeden Van çadırkentte yaşayan bebeler için  yaptığımız kampanyayı hatırlatayım. Ben bir bere ördüm,Van'daki bebeden önce bizim evin bebeği taktı. Bu sanırım iki ,üç yaşında bir bebeğe olacak, atkı bitsin daha büyük yaşlar için başlayacağım hemen.Eğer katılayım, bir  çocuğun başını ıstayım, sevgiyle boynuna dolanayım, elimi yüreğinin üstüne koyayım derseniz  şuraya bi TIK

 ( benim ördüğüm bere, bizim koca kafalı bebeğe bile yakıştı)
E hadi yeter bu kadar muhabbet, sabah kalkınca hemen bi toparlama işi yapmıştım, akşam yemeği de şöyle böyle, takviye ister yani...Ben şimdi bi kahvemi yapayım, sonra  kocamın özlü sözünde olduğu gibi ne gele ne gele...

13 Kasım 2013 Çarşamba

HAMSİLİ PİLAV

Hamsili pilav tarifini isteyen arkadaşlar olmuştu. Ama şöyle detaylı bir resim olsun da öyle yapayım diye bekliyordum. Geçtiğimiz cumartesi Ece ile yaptığımız ve Atalet ve Begüm'ün de katılımıyla  bi güzel yediğimiz  hamsili pilavın aşama aşama resimlerini çekmiştik. Hadi bakalım şimdi , sabah sabah da yazdım ki, hemen hamsileri alın ,akşam yemeğine yetiştirin:)



Bu gördüğünüz küçük fırın tepsisi için yaklaşık  2kg hamsi kullandım. Onu baştan söyleyeyim.
Malzeme:
 2kg hamsi
2,5  su bardağı pirinç
1 adet kuru soğan.
bir çorba kaşığı kadar çam fıstık
2 çorba kaşığı kadar kuş üzümü ve yine aynı miktarda kuru nane
tuz, karabiber, 3 adet kesme şeker...ve sıvı yağ

Hamsileri, temizleyin,kılçıklarını çıkarın.yıkayın,tuzlayın ve sularının süzülmesi için süzgeçte bırakın. 

Soğanı incecik doğrayn sıvı yağda  ,fıstıkla birlikte kavurun, fıstıklar pembeleşince yıkadığınız pirinci ilave edin ve kavurma işlemine devam edin. Aynı zeytinyağlı dolma içi gibi anlayacağınız. Sonra üzümlerini koyun. Ve sıcak su ilave edip aynen pilav gibi pişirin. Pirinç diri kalmasın aynen pilav gibi pişsin. Pişme işlemi sona erince nane ve karabiberini serpin karıştırın. Biraz ılımasını bekleyin.

Gelelim hamsileri dizme işlemine. Bu işlem aynen resimde gördüğünüz gibi...Biraz ince kenarlı tepsi tercih ederseniz, daha rahat edersiniz. Tepsinin altı hamsiyle kaplansın, hatta biraz sıkışık koyun çünkü; pişme sırasında hamsiler küçülüp, birbirinden ayrılıyor. tepsi kenarlarından da aşağı sarkacak gibi dizme işlemine devam edin.



 Alt  ve yanlara dizme işlemi bitince ,pilavı ortasına dökün ve eşit şekilde yayın.







Yan kısımları da üstüne getirin. Yine en üstü de , alt kısımda yaptığımız gibi sıkı sıkı boşluk kalmayacak şekilde hamsi ile kapatın. En üste ben biraz mısır unu serperim ki, kızarma işlemi daha güzel olsun.
 

 Fırını önceden biraz ısıtın ve 220 derecede pişirin.
Afiyetler olsunnnn...

12 Kasım 2013 Salı

Uzaylı Zekiye

Sonbaharın son günlerini yaşıyoruz artık. Hava  nasıl yormuyor insanı, sıcaklatmıyor, terletmiyor, üşütmüyor üstüne üstlük yürürken önüne  ya bir meşe palamudu, ya bir at kestanesi düşüyor, sonbahar ; selam veriyor, iyi günler diliyor size....Konuşuyor yav bu mevsim insanla resmen....
Dün işte böyle günlerden biriydi... Karıkoca karıkoca koru içinde, Paşa Limanı kapısından çıkıp deniz kıyısındaki Paşa Limanı Kafeye çöreklendik. Neyse deniz kıyısında bir masacık boştu...
Anlayacağınız İstanbul'a dün  oradan baktım. Önce karnımızı doyurduk, sonra çaylarımızı  söyledik. Koca gazetesine ben kitabıma gömüldüm. Ne okuyorsunuz derseniz, efenim Leylak Dalı'mın hedayesi olam Memleket Hikayeleri/ Ayfer Tunç okuyorum.Kendi içimizde iyi olan bizlerin bize benzemeyenler hakkındaki düşüncelerimizi anlatan bi hikaye vardı ki içimi kan kan etti... Ama durun daha ortalarındayım kitabın hele bi bitsin konuşuruz ,söyleşiriz hakkında...


 Akşam örgümü ördüm, hanımcık canımcık  ''O SES''izledim, çayımı içtim. O  '' gavat'' diyen Vali Bey'in ben kavas demiş olabilirim şeklindeki açıklamasına, aha da  keserin sapı döndü mü yoksa? diye kendi kendime düşündüm,açık açık söylemedim ama yok ayapmam öle şeyler...Ben haberlerin karşısına oturur nası yani, nassııı yaniiii diye gözlerimi bört bört açar, olmaz yav böyle şeyler der,Uzaylı Zekiye moduna girer bu işleri benden daha iyi anlayan ablalara abilere, kardeşlere bırakırım.


Bugün hava yine çok güzel, yarından itibaren artık bozuyormuş.Bu güzel havada ben de güpgüzel bir programla Kadıköyünde olucam...

Bu arada  Van çadırkentte ki bebeler için düzenlenen kampanyadan ve Bibliyomanyaklarda yazdığım yazıdan haberiniz var di mi... Yazımı okumak için buraya bi TIK...Örgü kampanyası içinse buraya bi TIK  reca edeyim ve ben artık gideyim.
 
Benim  bere ve atkımın renkleri de bu...

11 Kasım 2013 Pazartesi

Yıldızlı hafta sonu

Bu haftanın ilk haberi, ''Bibliyomanyaklar'' da yayınlanan ikinci yazı ile ilgili...Kaçıranlar için tekrar söyleyeyim hemen...  Bir kitabın dört ayrı görüşten  değerlendirilmesini okuyacağınız bir yer burası...İlk değerlendirmeyi geçen hafta Leylak Dalı yapmıştı. Bu hafta ise benden okucaksınız. Kitabımız; Buralar Bıraktığın Gibi/ Murat Uğurlu... Bu haftanın değerlendirmesi bana ait...Bir de benden okuyun bakalım bakalım nası bi kitapmış. Hepinizi , özellikle sessiz okuyucularımı mutlaka orada görmek istiyorum...






Gelelim hafta sonuna...Hafta sonum inanılmaz hızlı geçti... Cuma akşamı Zeya'nın evinde başlayan örgü örülmeye fırsat bulunamayan örgü gecesi , örgüt üyelerinin bir kısmının saat bir gibi gitmesinden sonra Ebrucuk,ben ve Zeya ile  gece üç buçuğa kadar  terasta, ellerimizde çay kupaları, battaniyelere sarılmış halde yıldızların altında devam etti... Karşı adaların ışıklaır da yıldızlar kadar güzeldi. Kayan yıldıza rastlayamadık bu kez ama büyük ayı ve küçük ayı çok net görünüyordu. Biz kutup yıldızıydı, demir kazıktı şuydu buydu derken geceyi sabaha döndürüyoruz bir baktık ki, hemen yataklara koştuk. Öyle bir uyumuşum, sabah uyandığımda Zeya, çay suyunu koyuyordu... Ebru çatıdan günaydııın diye bağırıyordu... Hava çok güzeldi, kahvaltıyı yine terasta yaptık. Kahvelerimizi Ebru yaptı...Valla kızlar sayenizde hafta sonu tatiline çıkmış gibi oldum:)) Hatta evdekilere kızarsam annesinin evine kaçan gelinler gibi ben de Zeya'nın evine kaçıcam:))
Saat öğlenin onikisine doğru ben başka bir maceraya doğru yola çıktım. Bu maceranın kahramanları, Ece, Atalet, Begüm ve Zozo idi... Kırmızı dipli balmumlu bir davetti... Davetin baş kahramanı Ataletim canım benim gelene kadar, biz Ecemle hamsili pilav yaptık. Hatta o gelene kadar ben biraz yattım.
Biralı, hamsili pilavlı, tulumba tatlılı  bol kahkahalı ,sohbetli bugün de,   çilekli turtalı  ve çay ile son buldu ve gece 11 gibi evdeydim. Amanın beni ne özlemişlerdiii...Arada böyle kaçmak iyi oluyor:))
Tek tek resim koysam,buralar dolardı,o yüzden bir kolaj yaptım ama lütfen ve lütfen Ataletimin getirdiği mor çiçekleri koklamaya  doyamayan Zozo'yu gözden kaçırmayın...




Pazar günü, akşama kadar yattım, kitap okudum, tv izledim. Akşam üzeri yemek için dışarı çıktık. Öyle uzağa değil bizim maallenin kebapçısına:)... Akşam dönüşte ,eve doğru yürüken sokak ortasında pişmaniye shova rastladık. Tazecik pişmaniyelerimizi de aldık eve geldik.




Bu kadar keyiften sonra artık yararlı bir şeyler yapma zamanı diyerek, Van çadırkentte kalan çocuklar için Ataletimin başlattığı kampanya katılmak için, yünümü şişimi aldım ve atkı örmeye başladım...Kimler katılıyo?

10 Kasım 2013 Pazar

Buzları ilmek ilmek eritmek

Bugün bir iyilik hareketinin duyurusuyla geldim,karşınıza...

Ataletim'in  başlattığı bir hareket. Benim uzun uzadıya,şöyle yapıcaz böyle yapıcaz gibi anlatmama gerek yok. Şu afişler bile her şeyi anlatıyor zaten.



Kısacası akşam tv karşısında otururken elimize yünümüzü şişimizi alıcaz, küçük çocuklar için atkı bere,örücez. Başlarını okşamış gibi, boyunlarına sarılmış gibi olucaz. Bu kadar kısa ve net.
Geçen yıl hep birlikte bir ana sınıfı yaptık, katılım o kadar çok olmuştu ki, hem sınıfı yaptık hem bir kaç yıllık stoklarını yaptık hem de fazlaları Milli Eğitim kanalıyla diğer ilçe okullarla paylaşıldı,bizim adımıza...Ben bu işi en çok da kendim için içimde iyilik yapmanın hazzını duymak için yapacağım.

8 Kasım 2013 Cuma

Hafta Sonu Önerileri

Bu hafta sonunun film önerisi Zero'dan geldi... Böyle bir filmi izlediğimi bile unutmuşken yeniden hatırladım ve hatta bugün yeniden izledim. İzlemezseniz küserim kategorisine koyabileceğim kadar güzel bir film...Kitaptan filme uyarlanmış... Pablo Neruda'nın Şili'de ki karışıklıklar sonucu sürgüne gönderildiği İtalya'da ki adada geçen bir hikaye... Neruda'nın Postacısı...
 


Aslında bu sürgün Şili'de bir adadaymış. Neruda,İtalya'da bir arkadaşında  misafir olmuş.Filmde 30 lu yaşlarda olan Mario ,kitapta 17 yaşındaymış...Önce radyo oyunu olarak sonra da roman olarak yazılmış.Ama bunlar sizi hiç bozmasın,filmi izleyin mutlaka...Filmde başrolü oyanayan Massimo Troisi film için kalp ameliyatını ertelemiş ve film bittikten bir hafta sonra 41 yaşında hayata veda etmiş. Filmden bir replik size hediyem olsun...

 « Neruda: Benim şiirimle kızı baştan çıkarmışsın.
Postacı: Senin yazdığın şiirle kızı baştan çıkardığım doğru. Ama o şiir sana ait değil.
Neruda: Benim yazdığım şiirin bana ait olmadığını mı söylüyorsun?

Postacı: Evet. Şiir, yazana değil ihtiyacı olana aittir. »

İlk gösterimi 1 Eylül 1994'te Venedik Film Festivali'nde yapılan "Postacı", "en iyi film", "en iyi yönetmen", "en iyi senaryo", "en iyi erkek oyuncu" dallarında Oscar'a aday gösterilmiş, "en iyi orijinal şarkı" dalında bu ödülü almıştır. Ayrıca filme çeşitli yarışma ve festivallerde, aralarında 3 BAFTA, 1 David di Donatello ödülünün de bulunduğu tam 20 ödül verilmiş, 10 ödüle de aday gösterilmiştir. Kaynak: Vikipedi
.




Pablo Neruda demişken kitap olarak size Neruda'nın şiirleriyle ilk kez karşılaştığım '' Kara Ada Defteri'' ni önerebilirim. Filmi izlerken , ben kitabın eve ilk geldiği günü, kapağındaki  o karışık renkli resmi anlamlandırmaya çalıştığımı , kitaplığa onu ayrı bir özenle koyuşumu hatırladım. Ordu'da Zaferi Milli Mahallesi ,Zafer Sokaktaki 4 numaralı evin ikinci katında, kitaplıklı odadan  izledim filmi sanki, elimde '' Kara Ada Defteri'' ile...

Film dedik kitap dedik pikiii ne yiyip ne içicez...Valla ayıptır söylemesi ben tüm hafta sonu davetliyim. Ne ikram edilirse onu yiyeceğim,içeceğim:)) 

İyi olsun hafta sonunuz...








6 Kasım 2013 Çarşamba

Limon Ağacının altında

Hava misler gibi,en uzun pastırma yazlarından birini yaşıyoruz. Dün karıkoca bi yürüyüş yaptık,çay molası içinde hurma ağacının olduğu meydana gidelim dedik. Gitmeye gittik de , ilk sözüm yuhh oldu,kusuruma bakmazsanız. Çünkü meydanda ki tüm çayhaneler dolmuş taşmıştı ve kimselerin de kalkmaya niyeti yoktu. Hele de benim kanepeme kurulmuş olan bağyan grubunun... Bizi tanıyan ve iyi bir hasılat bırakarak oradan ayrıldığımızı bilen çaycımız koşturdu geldi, ben size çok güzel bir yer ayarlayacağım dedi ve bu limon ağacının altına oturttu bizi...Kocam da bi koşu yan taraftaki simit evinin yerken sanki tahinliymiş hissi uyandıran çıtır simitlerinden aldı. Ben tabletimi açtım, o gazetesini  sanırım beşer çaylık falan oturmuşuzdur:))


(bu da altında oturduğumuz limon ağacı)
Dönüşte balıkçılar çarşısına uğradık. Balıkçımız belli, ne balık alacağımıza bile o karar verir bazen... Ataletim çok güzel bir yazı yazmıştı dün...Çoğumuzu ,çocukluğumuzun kollarına atacak kadar  hepimize ait bir yazı gibiydi... Balıkçı tezgahları,çocukluğumuzun balıklı anıları falan aynı bugünkü hava gibi mis gibi bir yazıydı...Bana sorarsanız serde Karadenizlilik olduğundan, balıklı anı; gani... Sepme balık ağını kafasının üzerinde çevirip onu denizin üzerine tül gibi seren bir babanın kızıyım ben...Sabah kahvaltısında  balık yiyebilen bir dayıya  ve balıksız da durulmuyor ki diyen bir enişteye sahibim. Balığın çorbasından,ızgarasından, tavasından,buğulamasından, fırınından, sebzelisinden, tuzlamasından, turşusuna, yumurtalısına, mısır ekmeklisine,pilavına  kadar her çeşidin yapılıp yenildiği bir kültürden gelmeyim. Tek sevmediğim balık çeşidi zarganadır ki, görsem yerimde zıplarım, olduğu yana bakmam. Kılçığı yeşil, uzun ince bir balıktır.

Hadi ille de bi balıklı anı derseniz burada anlatmışımdır ama hadi yine hatırlayalım, okumayanlar da  okusunlar...

 Henüz,yeni nişanlıyız.... Nişanlıya, melmeket gezdirmeye gittik. Hayatında ilk kez Ordu'ya giden bizim uşak,önce bi hiç ortaya çıkmayan güneşine şaşırdı:))...İnadına da güneş anca bulutlar arasından gerdan kırdı... Bir sabah ,başına çöreklendim, haydi kalk ,balık ağları çekilecek birazdan böyle şenlik görmemişsindir dedim. Şu aşağıda resmini gördüğünüz yere indik. Burasının bir tarafı balıkçı barınağıdır aynı zamanda, diğer tarafından da denize gireriz,hatta barınakların önünden de girerdik. Neyse aşağı indik ki, ağlar çekilmeye başlamış. Martılar çığlık çığlığa, ağlarda  yüzlerce kilo balık havalara zıplıyor, balıkçılar da bir taraftan bağırış çağırış ağları çekiyor. Hiç şahit oldunuz mu bilemem ama görülesi bir manzaradır. Neyse ağlar çekildi, gözlerine çarpan küçük balıkları tutup tutup denize attılar... Bize de bir torba balık hediye ettiler. Bizim ki hala kaç lira kaç lira, borcum ne diyo:)) Onun adı göz kirası dediler ,bizi yolcu ettiler. Elimizde bir torba balıkla ,kahvaltıya yetiştik.



O gördüğünüz, havuz, Belde Otel'e ait...  Mahallenin çocukları yandan kaynak yaparlar buraya:)) Evlendikten yıllar sonra bir kez bu otelde kızlarla birlikte kaldık. Anneannnem kıyametleri kopartmıştı,senin evin yok mu diye?...Hatta bardabaş demişti...Bardabaş; hesabını bilmeyen, savruk falan anlamında galiba:))

Bu ara film izleyemiyorum,çünkü ''Downton Abbey'' e fena takıldım...Dördüncü sezonu bitirmek üzereyim,işalahhh maşallah....

Kitap  Daha/ Hakan Günday okuyorum... Ama ne yalan söyleyeyim ''AZ'' gibi değil... Beğendim,evet beğendim ama bu çorbanın tuzu bi eksik...

Bu kada...

3 Kasım 2013 Pazar

Okuma maceraları falan işte

Bir hafta sonunu daha devirdik. Bu hafta sonu ben evde yan geldim devrildim.Bir tek bugün yarım saatliğine görümceme hasta çorbası yapıp ,götürdüm o kadar. Kitap oku,dizi izle, yemek yap,ye ama iliğim kemiğim dinlendi.

Bu arada ''Bibliyomanyaklar''ı  takibe aldınız mı bakayım?...Her ayın 15 ine kadar okuyacağımız kitabı açıklayacağız. Belki de hep birlikte okuruz. Sizler de bizimle eş zamanlı okursanız tadınmaz yenmez bir oluşumun içinde oluruz.

İki gündür , okuma maceralarımızı yayınlıyoruz... Ben de bugün anlattım kendi okuma yolculuğumu...

''Marmaray'' başka bir ülkede olsa böyle mi gündeme gelirdi... Bedava binmek uğruna yapılan bu izdihamdan inanın utanıyorum. Hiç inmeden 15-20 kez gidip gelenler varmış.Geçen gün bu başkalarının yaptığı hatalardan utanmanın bir adı olduğunu yazmıştı. Hay Allah ya aklıma gelmedi. Umarım burayı okursa yazar bize...

''Fenerbahçe '' ye Aziz Yıldırım hayırlı olsun. Bu koltuk sevdası garip bişi herhalde, oturan bir daha kalkmak istemediğine göre. Kaybetmemek için nerdeyse kıçlarına zamk yapıştırıp koltukla dolaşacaklar:)

Benim ağzım bozuldu,gidip biber falan süreyim....


2 Kasım 2013 Cumartesi

Hafta Sonu Önerileri

Yaşlılığı, yaşlılıkla birlikte gelen problemleri, yer yer hüzünlü yer yer dramatik bir dille ele alan bir yetişkin animesi...31. İstanbul Film festivalinde gösterilmiş.2012 Yılı Goya Ödülleri’nde En İyi Animasyon ve En İyi Uyarlama Senaristi seçilmiş.
Kitap, şu anda henüz 82. sayfasında olduğum Daha/ Hakan Günday... Hakan Günday, kendi okuyucu kitlesine sahip yazarlardan... Geçen yıl yazdığı ''AZ'' yılın romanı seçilmişti...İnsan kaçakçılığına  9 yaşında başlayan 'Gaza''nın romanı...Kaçakların bildiği tek Türkçe kelime olan ''daha'' dan alıyor,roman adını... Ve ilk sayfadan başlayan, olmaz ,olamazlara başlıyorsunuz. Hakan Günday'ın yazdıklarını okurken  böyle birinin gerçekte var olduğuna inanasım gelir. O kadar gerçekçi bir yazım dili var ki...Gaza'ya yani roman kahramanımızın 13 yaşında öğrendiği yaşam teorisi önderlik eder hep...''Bir umut ya da amaca gerek yok, hayatta kalmak için. Öleceğini bilmek yeter. Hayatın anlamı işte bu: Ölüm korkusu...
Yemek ise ben kurufasulye pilav pişirdim... Üstüne de taze nane koydum yerken... Nane, mideyi de rahatlatıyor bir taraftan...hem de tahmin edemeyeceğiniz kadar çok yakışıyor.



Yemek demişken,bizim bu sabah kahvaltımızda Çengelköy böreği vardı... Çengelköy'e gitmeye gerek yok ille de yemek için. Çünkü her tarafa motorlu kuryeleri var... Sanırım kalkıp Kütahya'dan falan sipariş vermezssiniz:))Bir merkez şubeleri var, oradan İstanbul'un her yerine servis yapıyorlar.
Valla biz hapırhupur dalmışız,resim  çekmeye kim sabreder ama  almışız böreklerimizi bir gün gitmişiz Kuzguncuk'a ... Siz de yapabilirsiniz. Hemen  Kuzguncuk'da cadde üstünde Çengelköy börekçisi var...Alın börekleri doğru deniz kıyısına,söyleyin çayınızı...oooh misss...O zaman öneriyi değiştirdim. Doğru Kuzguncuk'a gidilecek,börekler orada yenecek.Böreğin kutusunun kapağında görünen de Benim:))

Şimdi gideyim ben, ha bu arada önerilerimden hangilerini  uyguladığınızı bana da yazmaya devam lütfen... Çok hoşuma gidiyor bu geri dönüşler. E2 sonuçda biz de insan evladıyız değil mi?))

1 Kasım 2013 Cuma

Bibliyomanyaklar

Artık kış kapıda...Kış demek sanki daha çok okumak gibi... Yazarlar beklenen kitaplarını bir bir çıkartmaya başlarlar...Kitap fuarları başlar...Kitap kafelerde oturmaya yer bulamazsınız...Ben bayılırım mesela bi fondü söyleyip,meyvalarımı çikolataya batıra batıra yerken bir taraftan da kitabıma gömülmeye...

Blog dünyası bugünlerde biraz daha canlanacak. İçinde benim de olduğum bir proje bugün itibariyle ''MERHABA'' yazısıyla ve yazarların kendini tanıttıkları tanıtım bölümüyle yayınına başladı... Her ay bir kitabın  ele alınacağı bu blogun dört yazarı var... Hepsi de size çok tanıdık. Bir kitabı dört ayrı görüşten  tanımak sanıyorum çok keyifli ve meraklı olacak. Mesela ben,benim dışımdaki üç kişinin kitabı nasıl bulduğunu ve neler yazdıklarını çok merak ediyorum.

Uzun lafın kısası Bibliyomanyaklar  huzurunuzda...Tık