Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

3 Aralık 2010 Cuma

Saçlarını dağıtırsııın rüzgarlarla yarışırsııın



Bu başlıktaki tarif bu günkü Ben oluyorum... Bu günkü program kardeş kardeşti... Günler öncesinden yapılmıştı...Kahvaltı sonrası çıktım... Çıktım ama çıkmadan önce kabak tatlısı pişirdim hey gidii...Hava derseniz limonata gibi...miss gibi...Üsküdara indik tık tık Motora bindim... bir hafif rüzgar var saçlarımı uçuşturuyor güneş tepede pırıl pırıl, çiçekçiler böcekçiler... renk renk kedi oyuncaklarını havalara fırlatıp tutan satıcılar...cızır cızır köfte kokuları hele o sucukçu^nun yaydığı koku, bi yanım deniz işte böyle bir güzergahtan yürüyüp, Kabataş oluyo burası:) Finükülere revan oldum...Bu ara İstanbul'u Koreliler bastı, Erenköy pazarında bile fırsat vermediler bana ... sahi ben perşembe günü Erenköy pazarındaydım da...Neyse uzatmayayım... Taksim -tramvay durağına vardığımda ; Zuz , kısa kollu t-Shirtlü, gözünde güneş gözlüğü oturmuş, atmış bacak bacak üstüne beni bekliyor... sanırsınız temmuz ayındayız... Benim üstümde kalın sayılmaz ama , ince bir pardesüm var... beni görür görmez ne o üstündeki çıkarsana diye bağırdı:)

Buluşma sonrası ilk iş aile fularcımıza gittik... Bu sözüm boşa değil, Ankarada oturan dayım bile buradan alır şapkasını beresini... Sonra kardeş kardeş alış veriş yaptık... Teyzemin yolunu tuttuk... Kuzen tayfasıda oradaydı... Teyzem'de yeğenleri için bir güzel masa hazırlamıştı daha doğrusu hazırlatmıştı... Gürcü yardımcıları Sira, enfes şeyler yapıyor yedik içtik bol bol
konuştuk... Teyzem bize 'hatıralarım' diyor, bu sözü beni bi acaip yapıyor her seferinde...

Akşam Zuz Taksim' de daha doğrusu Tüneldeki programı için o tarafa ben İtalyan yokuşundan aşağı Tophaneye doru yol aldım... İtalyan Yokuşundan aşağı inince , tam Tophane'ye açılan cadde üzerinde Züccaciye firmalarının showroomları vardır... Ben her seferinde vitrinlere yapışırım... bir kalem mal bile vermezler parakende... Bu dükkanlardan birinin vitrininde tombik mayolu bir kadın figürü var diye size daha önce sözünü etmiştim hatta... Gamse her görmede - Ane sen sen der hehehehhe...Bu kez açtım kapılarını dedim ki- ürünlerinizi parakende nerede bulabilirim saydı işte D&R, YKM falan filan... oralarda yok dedim... Şimdi hiç bir yerde yok ama üç hafta sonra uğrayın size söz ben size vericem dedi:)))

Bir de Erenköy Pazarı maceram var... Viskoncu İbo ile ilgili... Eşofmanları hoşuma gitti bakıyorum... bana diyor ki, bak abla bu şimdi şöle giy, altına spor ayakkabı giydin mi oldun sportif, şimdi de şöle giy, altına klasik ayakkabı giy oldun şık, nası ama... bak pazara geldin mi burası Migrosun arka sokağı , bulamadın sor ... Viskoncu İbo de... ben de bu çene var ya , bi 12 yıldır buradayım herkes tanır... Biz ayrıldık oradan ağzımızda Viskoncu İbo şağı Viskoncu İbo yukarı eve gelene kadar... eşofmanı da sattı bana ha , hemde pazarın en pahalı eşofmanını:)))



Sonunda Elif Şafak- Firarperest eve giriş yaptı Gamsegamse kanalıyla... Kendi öğrencileri içinde - Sor Bakalım Nasıl Çalışır - Profosör aklı çabuk Dr abuk subuk adlı eğlenirken öğreten bir kitap almış... İşte o kitabı seçerkende Annesi için de Firarperesti alıvermişş...

Bu akşamlık da bu kadar... Kızlar firari... Ben kitap okuyacağım Koca Maçda...Hadi size iyi akşamlar olsunnn... keyifli olsun...

not nazarlık ağrıyan dizim için konulmuştur... iki gündür iyide, maşşallahhh diyorum kendi kendime....

Üff ya tam kapatıyordum , anlatmadığım bi sürü şey geldi aklıma... motorda iki kadın oturdu karşıma, ikisi de oturur oturmaz kitaplarını açtılar... Birinin kitabını göremedim , diğeri Göklere Anlat diye kalınca bir kitap okuyordu ve yarılamıştı kitabı... Orhan Pamuk çok haklı , Türkiyede ki okuyucu profili kadın derken. Sonra motordan indim otobüs kuyruğunda bekleyen kız akşam karanlığında arabaların , sokak lambalarının , vitrinlerin ışıklarının aydınlattığı o ortamda evindeymişcesine rahat rahat kitabını okuyordu... Geçen hafta Naziş'le akşam kaçamağı yapmıştık hani Kadıköy'e ... Alkım Kitabevine doğru yürüyoruz,, karşımızdan bir genç kız geliyor, kitap okuyarak yürüye yürüye... Nasıl ya demişiz ikimizde... Nazlı dedi ki- bu kadar bırakılamayacak, sokakda yürürken bile okumaya çalışılacak kitap ne olabilir ki , aynen dedim valla aynen senin gibi düşünüyorum... Kamera şakası gibiydi...

Eve gelince hemen Göklere Anlat nasıl bir kitap diye baktım , şöyle bir tanıtım yazısı vardı...


Erica James'in duyarlı öyküsü, otların üzerindeki çiğin parlak tazeliği gibi... Baştan sona keyifle okunuyor.

-Sunday Express-

Komik, üzüntülü ve sinirlendiren ama elinizden bırakmadan okuyacağınız mükemmel bir başyapıt.
-Woman's Realm-

Okuyucular, duygusal ve iğneleyici bir üslubun karışımı olan bu enfes romana bayılacaklar. -Daily Mail-

Skandal, öfke, suçlamalar ve öç, hepsi Erica James'in bu sürükleyici romanında bir araya gelmiş. -Stirling Observer-

Çocukluğunda Lydia ve kız kardeşi, daha önce hiç tanımadıkları büyükannesiyle büyükbabasının yanına gönderilir. Bu, onlar için acımasız ve sevgisiz yeni bir dünyadır. Yaşadıkları Lydia'yı büyümeye zorlar. Lydia sırları saklamayı ve kimseye güvenmemeyi öğrenir. Suçluluk duygusu ve ıstırapla yaşamına devam eder.

Bir yetişkin olduğundaysa, güzel Venedik şehri Lydia'ya huzur, başarı ve hatta aşk sunar. Fakat bir yabancının yüzü onun, son yirmi sekiz yıldır kaçtığı geçmişine yolculuk yapmasına neden olu

Tamam bitti gidiyorum zaten Leylak Dalıcımın tarifiyle aynen koridor yolluğu gibi bir yazı oldu...

Kuzguncuk Gecesi






Çarşamba akşamı Zuz , Zeya ve Ben bir Kuzguncuk akşamı yaptık...Önce Hayat Kahvesinde oturduk, yemeğimizi yedik , sohbetimizi ettik... ilerleyen saatlerde de çay ve mozaik pasta ile şahane bir final yaptık... Zuz, dehşetle mozaik pastaya bakarken biz ne güzel diye diye yedik. Ben lisedeyken mozaik pasta yapmayı yeni öğrenmiştim sürekli yapardım, dolaptan hiç eksik olmazdı... Yağlı kağıtlara sarar sarar buzluğa atardım... Zuz Hanım , ben o kadar çok yaptığım için nefret etmiş, bakamıyomuş bile bak bak:)) Etli yaprak sarma ve iç pilavıda çok yapıyorum onlardan niye nefret etmiyosun he:)) Neyse ben konuyu sulandırmayayım. Saat 10.30 gibi falandı oradan çıktık, özellikle saati söylüyorum... Düşünün 1 Aralık gecesi , dışarısı nasıl ılık , üstümüzde hafif bire ceket veya mont... Hadi deniz kıyısına yürüyelim dedik...
oturup yemeğimi yediğim divanı görüyorsunuz değil mi, aynı ev gibi..




Bu bir eczane vitrini:)

Eski kitaplar ve dergiler satan kitapçı...


Ve kocamla benim mekanımıza geldik... Şu Süper Babadaki Fiko^nun arkadaşlarıyla ourduğu yer, meşhur İsmet Baba lokantasının yanı burası... isterseniz oradan çay kahve servisi yapılıyor hemen deniz kıyısına, şipşak bir sehpa açıyorlar önünüze hemen..
Kedi sanki dünyanın en doğal işini yapıyormuşcasına çıktı Zuz'un kucağına oturuverdi...
.
Köprü tüm haşmetiyle renkten renge girip bize eşlik etti ben en çok mor renge büründüğü zaman seviyorum...
1 Aralık 2010 da kayıtlara böyle geçsin...

Bunları dün akşam denedik... Nazlı markette görünce çok komiğine gitmiş ama tatlarını beğendik... özellikle kurabiyeli olan..Madem yaşamdan yazıyoruz alın size yaşamdan yeni bir tat...

Bu günkü program Zuz ile kardiş kardiş Taksim...