Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

29 Mayıs 2015 Cuma

Bir yemek iki kitap

Necip Mahfuz'un Nobel Edebiyat Ödülüne sahip olan bu romanını e- kitap olarak okudum...Kahire'nin ara sokaklarından birinde ,Midak Sokağı'nda, yaşananları konu alan roman Abbas adlı genç bir berberin sokaktaki kavgacı ve geçimsiz dilber Hamide'ye aşkını anlatır.
Yazar bu romanı yazmak için onlarca kahve dolaşmıştır. 1947 yılında yazılan bu roman Arap edebiyatı açısından çok önemlidir. Kahire'ye o kadar bağlıdır ki Necip Mahfuz,ödülünü almak için bile oradan ayrılmaz ve ailesinden birini gönderir...
İkinci kitabım ise yine çok ilginç bir kitap...Sovyet Mutfak Sanatı/Anya von Bremzen...1960'lar Moskova'sında yirmiye yakın ailenin tek bir mutfağı paylaştığı bir komün apartmanın mutfağından o zamanların Sovyetleri anlatılıyor kitapfa...
Stalin'in sofra alışkanlıkları, Kızıl Ekim Çikolataları ya da uzun ekmek kuyrukları ve Bolşevik Devriminden sonra kadınları mutfaktan kurtarma politikaları gibi ilginç şeyler var üstelik bunları bir yemek yazarı anlatıyor... 

Haydi şimdi gelelim yemeğe...
Taze fasulyeli bulgur pilavı...bulgur pilavı bu usulde bizim evde çok sevilir... Çünkü bu biraz da Zehra demektir. Biz Nİksar' da otururken daha kızlar çok küçüktü...Canları sıkılınca hemen Zehra Teyzeme gidelim derlerdi... Elele tutuşur, kanal boyunca yürürdük...

Gördüğünüz ev o tarihlerdeki bizim ev...alt fotoğrafta da yürüdüğümüz kanal yolu...yandaki duvar da bizim bahçenin duvarı....


  Yürüdüğümüz yollarda  kıvırcık marul bahçelerini talan eden bizim tavuklara rastlardık...Kızlar- anneeeeee bunlar yine  kaçmış derlerdi... Tavuklar, bahçeli evin tavuğu olmadan olmaz diye kocamdan alış veriş eden bir köylü tarafından  hediye edilen siyah,bodur, paçalı Çin tavuklarıydı...tavukları desem de bir tavuk bir horoz... Ama günde iki kez yumurtlayan cins bir tavuktu... Tavukların sahibinin biz olduğu anlaşılmasın diye çabucak kaçar Zehra'nın evine varırdık...Zehra bize fasulyeli bulgur pilavı yapardı... Akşam Nazlı yerken ayyy Zehra Teyzem deyince hemen aradık hasret giderdik...
Haydi bu kadar laf yeter şimdi gelelim tarife..

Üç su bardağı bulgur, yarım kg taze fasulye, iki çorba kaşığı tereyağ,bir çorba kaşığı zeytinyağ, dört beş  adet domates, tuz , karabiber...
Taze fasulyeleri yemeklik olarak kırın, yıkayın ve tencerede kızdırdığınız yağda bir güzel kavurun, fasulyeler mesela biber gibi kızarsin :)... Kızaran fasulyelerin üstüne doğradığınız domatesleri ilave edin ve soteleyin. Bu malzemenin tuzunu ilave edin ve beş bardak sıcak su  ve bulguru ekleyin... Bulgur pilavı kıvamına gelene kadar pişirin artık...en son bir kaşık tereyağı iyice kızdırıp pilavınızın üstüne dökün ve karıştırın...Yarım saat kadar dinlendirip servis yapın...

Haydi gideyim ben size iyi hafta sonları dilerim...

27 Mayıs 2015 Çarşamba

Kuşlar gibi

Dünkü yazımı okuduysanız; bitirirken yarın sabah beşde beni çok değişik bir macera bekliyor diye yazdığımı hatırlarsınız...

Düğün bitti otelimize döndük ve ben hemen cuppa yatak dedim... Dedim ama siz deyin heyecan ben diyeyim günün yorgunluğu belki bir saat falan uyuyabilmişimdir ki telefonumun alarmı 0.4.20 de çaldı... Hemen kalktım giyindim ve kocam mışıl mışıl uyuya dursun ben lobiye indim...Lobide beni bekleyen iki cesur kadına katıldım... Bir iki dk sonra bizi maceramıza taşıyacak olan "Kapodokya Baloon Tur" servisi geldi...Anladınız değil mi balonla uçacağız :)

Servis minübüsü Koreli,ispanyol, Çinli gibi 72 milletten insanı otel otel dolaşarak topladı ve bizi bir kahvaltı mekanın önüne döktü :) e aç karnına uçuracak değiller ya milleti...Oradaki kalabalığı görünce heyecanım tamamiyle yatıştı... 
Ama balonların havalanacağı vadiye gelip de bizden önce uçan birinci tur balonları ben havada görünce... Ayyyyyyy ben bu kadar yükseleceğimizi düşünmemiştim, benim yatak odamın penceresinden gördüklerim kımıl kımıl  peri bacaları arasında geziyordu.

Sanırım ben uçamam diye feryadı bastım...Nasıl basmayayım  balonlar havada sepetler altlarında sanırsınız üzüm sepeti gibi sallanıyorlardı...

...O sırada bizi uçuracak olan balonun ekibi balonu şişiriyorlardı...

 Balon şişti ben ay sanırsam binemeyeceğim derken, uçuş ekibinden bayan lütfen acaele edelim, balon şişti çabuk olmamız gerek falan derken ben hooop bi baktım balondayım :) 

 Bizim  şirin pilotumuz , balonun uçaktan bile güvenli olduğunu  anlattı sonra bu havada gerekmez ama yine de  anlatalım , iniş sırasında eğer gerkirse kayakçı pozisyonu alıp önünüzdeki kırmızı iplere sıkıca tutunun ve sırtınızdaki tüm güçle sepete yaslanın dedi... Bİz bu tatbikatı yaparken 200-3000 metre yükselmiş de haberimiz olmamış...o andan itibaren içimde korkunun, heyecanın bir zerreesi kalmadı... O keyfe kendimi tatmiyle bıraktım...
 Balondaki tüm kadınlar pilota yükselelim daha yükselelim derken tüm erkekler -aman kaptan  kadınların gazına gelme,iyi böyle alçaktan alçaktan uçalım derken birinin karısı - ha 500 metreden düşüp ölmüşsün ha 5000 metreden deyince hepimiz çok güldük....
Bu fotoğrafı çektiğim sırada pilotumuz 6000 fit yükseklikten uçtuğumuzu söylüyordu...görünen yerleşim yeri ise Ürgüp...
Balonlar Aşk Vadisi üzerinde


Yüzümdeki ifade uykumun henüz açılmadığı ya sa azıcık heyecan ya da keyiften mahmur şeklinde yorumlanabilir... Gül vadisine al aldığımız sırada çekildi...

Yine aşk vadisi üzerinden bir foto


Balonla uçarken şuradan uçalım , buraya gidelim diye bir şey söz konusu değil...HEr şey rüzgara bağlı...Pilot bizim çok şanslı bir grup olduğumuzu söyledi...biz hiç görmediğimiz vadiler üzerinde uçtuk Avanos ve Ürgüp'ü havadan gördük...


Balonun gölgesi artık toprağa düştüğüne göre artık yere çok yakınız ve nasıl indiğimizi anlamadan hooop yerde bulduk kendimizi... Uçuşa başladığımız yerin 30 km uzağına inmişiz...o sırada servis araçları yerden izliyor ve sürekli telsizle konuşuluyor 


Biz yeree indik, her şey bitti derken bizi meğer çok güzel bir seronomi bekliyormuş.Şampanyalar patladı... Biz gelene kadar toplanan kır çiçekleri ile sepetimiz  süslendi ve uçuş sertifikalarımız verildi...



Benim içim hayatımın en farklı deneyimiydi...her şey bir rüya gibiydi... Şimdiki hedefim Kapodokya karlar altındayken uçmak. :)

Otele döndüğümde kocam hala uyuyordu... birlikte kahvaltı ettik... Grup terasta toplandık,ballandıra ballandıra gelmeyenlere anlattık...

Bu artık gezimizin son günüydü... 

Tekrar Nevşehir'e gidip düğün evinde bizim için verilen veda yemeğine katıldık... Nevşehir tavalı, çiçek bamyalı, kabak çiçeği dolmalı o minik minik köfteler nasıl yapılmıştı bilemediğim şahane bir yemekti...
 Her güzel şey gibi bu da bitti...artık önümüzdeki toplara bakalım. :)
T






26 Mayıs 2015 Salı

"Güzel Atlar Ülkesi"nde


Olmadığım  günlerde çok ama çok keyifli bir gezideydim...


Kocamın askerlik arkadaşının oğlunun düğününe katılmak için Kapodokya'ya gittik...Bu sayede de 59/3 Bilecik 9.Jandarma Alayı 6.Bölük 2. taburun 6 elemanı da yıllar sonra kavuştular ama ne kavuşma 6 kocaman beyaz saçlı adam çocuklar gibi eğlendiler...

Ama önce yolculuk boyunca gördüğümüz güzel manzaralar var...Tuz Gölü'nde güneşin doğuşuna şahit olmak,Göl kıyısında kahvaltı etmek var...o uçsuz bucaksız dingin manzara var...Baktığımda gördüğümüm sadece gökyüzü ve yeşil alan olması...o sessizlik...
sadece bu iki rengin mavi ve yeşilin dışında başka bir renk bile olmaması ruhuma bedenime kısaca bana çok iyi geldi...

Sabah erken saatlerde Göreme'ye kalacağımız otele geldiğimizde gruptan üç aile gelmiş,yerleşmişti... Dha sonra iki ailenin de katılımıyla 13 kişi olduk...Ooo  Zeki komutan nidaları ile karşılandık...Birbirini tanımayan kadınlar tayfası da bu coşkunun da etkisiyle çabucak kaynaştı.Birlikte kahvaltı ettik..


Sonra akşam Nevşehir'de olacak  kına gecesi için hazırlanıp düğün evine gittik...Bu erkekler asker arkadaşlığına  değer verir bilirdim ama bu kadarını tahayyül bile edemezdim... Düğün sahibine sizin düğünününüz var, bizi bırakın dedikçe O, -benim en önemli işim sizsiniz diye cevap verdi, her seferinde...Evde bizi muhteşem bir masa karşıladı... Salatalıktan yapılmış zeytinyağlı dolma sofranın yıldızıydı bence...

Yemekten sonra, ben ev sahibine nooooluuurrr  bana bir yer gösterin bir saat yatayım dedim ve o yatış iki üç saat uyumuşum bu sayede kına gecesine zıpkın gibi fişşek gibi dinçleşmiş olarak gittim. :)
Gece çok eğlenceli geçti ben daha geleneksel bir tören bekledim ama artık her şey gibi bu da modernleşmişti...Hatta gelin ile damat dansla açınca geceyi, düğünün küçük  bir provası şeklinde sürdü tören ama neyseki kına yakma merasimi oldu da kına gecesinde olduğumuzu anladık...

Gece tekrar Göreme'deki otelimize döndük... Düğün sahibimiz, kahvaltımızı erken yapmamızı çünkü;bizler için rehberli bir tur düzenlendiğini haber verdi.
Sabah tam 10 da minübüsümüz ve rehberimiz bizi otelimizden aldı ve turumuz başladı...Uç Hİsar, Göreme Açık Hava Müzesi,Avanos ,Ürgüp,Orta Hİsar, Çömlek atölyeleri, Mücevher atölyeleri,Kızıl Irmak üzerindeki sallanan köprü,Asmalı Konak,Üç Güzeller... 
Bunların yanında rehberimizin hem çok detaylı hem çok esprili anlatımı ile çok güzel bir gün geçirdik... Her cümlesinin sonundaki kelimeyi ikinci kez tekrarlayan,eğer o volkanlar patlamasa ve Kapodokya oluşmasaydı ben şimdi açtım diyen, bastığınızı toprak sanmayın o volkandan savrulan küller diyen Selim rehber seni hiç unutamayız sanırım ...biz yorulduk sen yorulmadın...dikkatlerimiz  dağılıp başka yerlere baktığımızda hiç alınmadın...sağol varol...

Uç Hisar Kalesine doğru tırmanıştayım...
Ürgüp'ün simgesi olan Üç Güzeller..
Hayal Vadisi...
Göreme Açık Hava Müzesi...
İlk Hristiyanların yaşadığı yerler, kiliseler ve Şapellerin olduğu bir yer... Daha önceki yıllarda geldiğimiz halde yine sanki hiç görmemiş gibi hayranlıkla gezdik...

 
Ben bir ara geziye gelen öğrenci grubuna öğretmenlerinin; Martı Grubu buraya gellll diye seslenmesini Mantı grubu anlayınca heeee acıktım dedim...Hemen rehberin tepesine bindim :) ben artık martıyı bile mantı anlıyorum dedim,  o da valla ben de çok acıktım dedi :) ve bizi tekrar Göreme'ye geri döndürüp kapıda el pençe divan beklendiğimiz "Sedef Restaurant" a götürdü... Buranın en özel yemeği testi kebabıymış...gerçekten de çok lezzetli idi...Garson kızımız benim dikakt kesilip nasıl kırdığına baktığımı görünce; ille size kırdırayım dedi... Ben önce valla testiyi parçalar, buradaki herkesin üstünü başını berbat ederim dedimse de o bana tekniğini gösterdi ve başarı ile kırdım testiyi...

E yedik içtik hatta üstüne künefeleri de götürdük ve düştük Avanos'un yollarına...Avanos demek çanak çömlek demek ,Kızıl Irmak demek... Hatta bir söz var " Kör de bilir Avanos'un yolunu...çanak bardak kırığından belli"diye... Önce Kızıl Irmak üzerine kurulmuş sallanan köprüden geçtik...köprü üzerindeki gençler grubu da extra sallayınca,köprü bittiğinde hepimiz sepet gibiydik :)rehbere çare bul, dönüşte buradan geçmeyelim diye baskı yaptıysam da yine salla sepet geçtik tabi :)

Önce çömlek atölyelerini geçtik, usta yaptığı çömleğin aynısını yaparsak dükkanı üstümüze yapacağını söyledi :)


Avanos'un bir başka özelliği de sahip olduğı kıymetli madenler...Gİttiğimiz mücevher atölyesinden kızlarıma pırlanta kesimli, ışığa göre beş renge dönüşebilen zultanit taşından kolye aldım...Şu altta gördüğünüz vitrinlerin önünde durdum ve bizim grubun tezehüratları eşliğinde çatır çatır pazarlık yaptım,üstelik de zincirlerini hediye ettirdim :)


Avanos'dan Ürgüp'e devam edip önce Üç Güzelleri ve Hayal Vadisini gördük sonra da bir zamanların fenomen haline gelmiş dizisi Asmalı Konak'ın platosu olan Asmalı Konak' a gittik...üzerinden bir kaç yıl geçmiş olmasına rağmen hala korkunç bir rağbet vardı...Ne yalan söyleyeyim üst katlara çıkmadım bile avluda biraz dolaştım...
Hatırladınız mı Asmalı Konağı?..Seymen Aga'nın dolaştığı balkonları. :)
Avanos sonrası hızla otelimize dönüp akşam için düğüne hazırlanmak için otelimize döndük...


Düğün için Nevşehir Dedeman Oteline geçtik...
Gündüz böyle olan bizim 6. Bölük
Gece düğünde gelinin karşısına geçip içtima verdi...

Düğünün gözdesi 6.bölüktü sık sık anonslarla sahneye çağrıldılar...
Gecenin sonunda artık yorgun argın Göreme'ye otelimize döndük...Hemen yattım çünkü sabah beşde otelden alınıp hayatının en farklı deneyimini yaşayacağım maceraya atılacaktım...

20 Mayıs 2015 Çarşamba

Çakmak çakmaya kına yakmaya geldik :)

LBiz bugünlerde tatlı koşturmalar içindeyiz çok şükür...Böylece uzun ve soğuk geçen bir kışın da etkilerini atıyoruz üstümüzden yavaş yavaş...
Dün gece görümcemin torunu Gizem'in kına gecesini yaptık-Bambi Garden- de... Bir araya gelince yine çok feci eğlendik :)
Şimdiki kına gecelerini organizasyon şirketleri yaptığı için bize sadece oyuna katılmak kalıyor"biz yedik içtik,oynadık, ellerimize kınalar yaktırdık ...bolca eğlendik ve çok keyifli bir geceden çok mutlu ayrıldık...


Artık kınalar modern, ilk kına yaptıran bendim, benden sonrakilerin eline tavus kuşu bile çizildi...yani her zaman ilk olmak iyi bişi değil. :)



Bı sabah baş ağrılı ve yorgun uyandım tabiki neyseki komşum kahveye geldi de onunla sohbet ederken kendime geldim...

Bugünlerde sabahları yaptığım film izlemelerimi yapamadığımın farkındasınızdır...ne oldu bilmiyorum halbuki kayıtlı bir sürü filmim var...Ama şükür ki kitap okumalarımla ilgili bir sorun yok...bu arada size daha önce sözzünü ettiğim; Human Form- Gerçek ikinci kitap Human Form-Güven/Aslı Levent ile devam ediyor...bir sabah uyandığınızda insan değil bir denek olduğunuzu öğrenseniz ne yapardınız demişti Aslı Levent ikinci kitap "Güven" de ise "Güven,ihaneti unutmaz" diyerek bambaşka solıksuz bir maceranın içine sokuyor bizi...hiç düşmeyen tempo ve tertemiz anlatımıyla bambaşka bir okuma deneyimi sunmuş bize...


Şimdi okuduğum kitap ise; Keşke Kendimle Karşılaşmasaydım/ Herta Müller...2009 Nobel Edebiyatı Ödülü almış...Faşizmin gölgesinde bir kadın her sabah tramvaya biner ve sorgulanmaya gider...her sabah aç karnına cevi yerse sorgu daha kısa geçer ve kolay olur gibi totemler yapıyor kendine...yolculık boyunca kendiyle konuşuyor..Erik rakısının etiketindeki yanak yanağa duran erik resmini kendi düğün fotoğrafına benzetiyor...kısaca bu kitabı iyi ki okudum bana da Lale'nin Bahçesi tavsiye etmişti diyebileceğiniz bir kitap...Sabahları Philip Wesley dinleyerek okuyorum...



Hadi gideyim şimdi...okursanız bi selam edin anacım...yoksa bu ara acaba blogu askıya mı alsam diye şünmeye başladım...Sanırın artık başka sosyal platformlar zamanımızı çokça alıyor ve bloglar ihmal ediliyor gibi...

Bugün "mayıs yedisi" ...Karadeniz'in Hıdırellezi...Hızır ve İlyas Peygamberletin su kenarında buluştuğu gün...çocukluğumun en güzel renklerinden biri...günler öncesinden heyecanı sarar,acaba yağlı direk yarışını kim kazanacak...bu çok enteresan bir yarıştır...teknenin direği yağlanır ve sahilden izleyenlerin  görebileceği bir yere demir atar...gençler tırmanmaya başlarlar.ama kolay değildir pıt pıt  denize düşerler...ama biri mutlka en tepeye çıkmayı başarır...
Bugün dilekler dilenir denize atılır,yedi dalgadan geçilir...akşam da fener alayımile gün sona erer...
Şimdi yeni moda havayi fişek gösterileri de yapılıyor...

Hadi bugün siz de fırsattan yararlanın bi deneyin bakalım...Dİleklerinizi bir kağıda yazıp demize, herhangi bir suya atın...

İşte fotoğraflarda da ne kadarrrrr geleneklere göreneklere bağlı biri olduğumu görüyorsunuz ...foto önceki yıldan...

Gelenekleri anlatan blog yazım da aşağıdaki linkte...

http://laleninbahcesi.blogspot.com.tr/2009/05/bu-gun-20-mays-anneanemin-deyimiyle.html
Kalın sağlıcakla

18 Mayıs 2015 Pazartesi

Bahçelerde börülce oynar gelin görümce

Tüm pazar gününü görümcelerimle hem de hepiciğiyle birlikte geçirince bu başlık şart oldu...
Pazar günü DSİ Çamlıca Sosyal Tesilerinde, gelinli ,görümcelİ çoluk çombak çamlar altında çiçekler arasında bir gün geçirdik... İsteyen yürüyüş yaptı, isteyen gitti basketbol sahasına, isteyen  havuz başında çaylı kahveli sohbete daldı. Ancak yemekte bir araya gelebildik...




Akşam olunca grup iyi olunca yanımızda olamayan, çat çat çatlayıp arada telefonla bağlanarak bize katılan Gamsegamse ve Naziş de bu muhabbetten yoksun kalmasın diye topluca bize geldik...
E sabahtan evden çıkanın  ikramı da ne olsun simitli , peynirli   Survivor eşlikli akşam kahvaltısı olur...
Bu kızlar yerde oturmuş ne yapıyor derseniz görümcemin gökyüzü gözlü kızı Nurdan'ın el emeği göz nuru bandanaları ve fularlarından kapışıyorlar :)



Önce pazara geçtik ama cumartesi günü de boş durmadık...Önce Naziş ile Akasya' ya gidip görümcemin kızının yaklaşan düğünü için elbise baktık... Midpoint' de yemek yedik... Bunu neden söylüyorum çünkü orada diyet yapanlar için kalori hesaplı özel mönüler var ...DÜğün dernek var ya ben yine diyet peşindeyim...Hatta bugün " Seferberlik Yemek Tarifleri"nde diyet yemek tarifi var...Sayfadaki aşcı şapkalı fotoğrafıma tıklayıp bakabilirsiniz tarifine...Turşulu tafik tarifi var ki damaklara ziyafet....



Cumartesi akşamı babamın davetlisi olarak "Beylerbeyi Yakamoz Balık"daydık...Biz burayı çok seviyoruz hem fiyatlar makul hem de servis iyi...içkisiz olduğunu belirteyim çünkü hemen yanında Beylerbeyi Camii var...


Haydi şimdi biraz da kitap...


Kayıtsızlık Şenliği/ Milan Kundera hafta sonu kitabımdı...Milan Kundera; varoluşculuk akımının en önemli yazarlarından...Bizde daha çok "Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği "ile tanınır... Kitapta en etkilendiğim bölüm; intihar ermek için nehire atlayan kadının kendini kurtarmak için arkasından atlayan adamı altına alıp boğup,kendisinin de intihardan va geçerek dönmesiydi ki tüylerimi ürpertti...ben kitabı çok beğendim...minnak bir kitap zaten bence alın okuyun...
Hayde artık akşam oldu gideyim ben. :)