Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

27 Temmuz 2012 Cuma

işte böyle böyle

Günler geçiyor valla, su gibi akıyor... Kızların tatilinin bitmesine neredeyse 15 gün kaldı. Naziş tatilin hemen hemen tamamını Cunda'da geçirdi zaten. Şaka maka 4 temmuzdan beri görüşemedik.Bu sene tatiller , babamın hastalığı dolayısiyle biraz garip, bölük pörçük oldu. Hadi ,İstanbul'un tadını çıkarayım desen sıcak da senin canını çıkarır.Neyse önümüzdeki maçlara bakacağız artık.

Ramazan tüm haşmetiyle sürüyor. İftardır, sahurdur yuvarlanıp gidiyoruz. Çarşamba akşamı görümcemgili:) iftara çağırdım. Bir gayret bir kıyamet hazırlandım. Eteğimde ki tüm taşları döktüm:))Her yıl onlara aynı çorbayı ikram ederim iftarda...Çünkü; Meral ille de bu çorbayı ister. Klasik tarhana çorbası, üstüne küp küp doğranıp tereyağda iyice kıtırlaştırılmış ekmek ile servis ediliyor. Laf aramızda benim de en sevdiğim çorbadır.Hep birlikte iftar yapıp, gırgır şamata okey oynadık.
Her gece sahura kadar otururuz, o gece yatalım dedik. Gece ben bir ara sıcakladım, salona gittim klimayı açtım, arkamdan Gamsegamse geldi , uyumuşuz... Birden kafamda kocam belirdi- Lale, saat altı olmuş...saati duymamışız, sahuru kaçırmışız... İyi de adamceyizim , madem kaçırdık , daha beni niye uyandırıyosun:) Dün o yüzden oruç tutamadık.
Dün yine en sıcak gülerinden birii yaşadı İstanbul. Biz de öğleden sonra sıcağı en keyifli sinema salonunda geçirilir dedik ve çarşamba gününün iftar ekibi ile birlikte Capitol'e sinemaya gittik. Öncesinde ben sinemanın bitişiğinde D&R'a dalıp D&R ve Can yayınlarının birlikte yaptığı D&Rda yaz kampanyasını bir güzel kampayaladım. Geçen yıl bu kampanyadan bir kitap bile alamamıştım ne yalan söyleyeyim abidik gubidik kitaplarla doldurmuşlardı. Ama bu seferki gerçekten de çok güzel.
Filme gelince, hepimiz filmi çok beğendik. Tarihi kurgulu ve kostümlü bir filmdi... Damimarka'da 18.yy da gerçekleşen bir skandaldan uyarlanmış. Jan Jack Russeu, Voltaire nin tam yayıldığı dönemler, aydınlanma çağından tüm Avrupa ülkelerinin etkilendiği yıllarda, saray doktoru ve Danimarka kraliçesinin aşkları ve bu aşk etrafında gelişen olaylar... Filmin cümlesi '' Aşkları bir ulusun kaderini değiştirdi'' şeklinde. Yalnız bu film mutlaka ama mutlaka sinemada izlenmeli ki, o görselliğin tadına varılabilsin, bir atın soluğunu hissedebilmek, o uçsuz bucaksız uzanan çayırların, onların ortasındaki şatoların, sarayların keyfini çıkarabilmek gerek diyorum.


Danimarka kralı VII. Christian akli dengesi tam da yerinde olmayan, kafasına göre hareket eden, uçuk-kaçık bir karakterdedir. Asabidir, alkolü, fahişelerle eğlenmeyi ülke yönetiminden daha önemli görmektedir; zaten kendisine bağlı olan konseyde kralın tescilli deliliğini fırsat bilerek ülkeyi istediği gibi yönetmektedir. İngiltere prensesiyle politik çıkarlar için evlendirilir; Prenses Caroline ülkeye gelirken sanatçı bir ruhlu bir kral ile evlendiğini sanarken, karşısında hala büyümemiş bir çocuk bulur.
Danışmanları tüm ülkede seçkin isimler arasından krala uygun doktor ararken, sıradan bir kasaba doktoru olan Friedrich Struensee çatlak kralın gözüne girer ve sadece kraliyet doktoru olmakla kalmaz kralın en iyi dostu, danışmanı olur. Bu süreçte de kralın çoktan gözden çıkarttığı, sıkıcı bulduğu Kraliçe Caroline ile de aralarında karşı konulmaz bir çekim oluşur. Doktorun ve kraliçenin yaşadığı gizli aşk, bir ulusun da aydınlanmaya giden yoluna öncülük edecektir…


İşte böyle böyle...