Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

30 Nisan 2010 Cuma

TEYZELER GÜNÜ


Tam 16 yıl geçti yani Gamsegamse 8 yaşındayken - Teyze neden , Anneler Günü, Babalar Günü var da neden Teyzeler Günü yok diye tutturup, bu günü yani 30 Nisanı Teyzeler Günü ilan etmesinin üzerinden. Tam 16 yıldır, şartlar ne olursa olsun, nerelerde olursak olalım hiç atlanmadan kutlandı.

Zuz, Naziş'in Anne Baba demeden ilk söylediği isim olan,Gamse'nin bir şey yapmadan önce tamam teyzeme sordum izin verdi deyip , beni fıtık ettiren... Kızları sana güveniyorum bak, sakın evden çıkmayın, gözümü arkada bırakmayın diye emanet ettiğim, O da onları alıp iki gün İstanbul'da hoptrinam attıran. Kızlar henüz küçükken biri ilkokul biri ortaokuldadır sanırım. Sevmediği kıyafetlerimi, kızlara telefon açıp, onu Anneniz görmeden atın diyen, tatile gidince - hadi gelin hadi gelin diye kafamı ütüleyip, biz gelince de tatile giden... Hiç bir yerde bana hesap ödetmeyen'en sevdiğim huyu)her eve gelişinde oooh misss gibi patates kızartması kokuyo diye giren-olsa da olmasa da- Annem hemen kızartırdı.Okumadığım kitabı alıp, beş sene - daha okumadım diye geri vermeyen, küçükken üşüdüm diyeceğine soğukladım diyen... Beni en eski tanıyan... En çok güldüğümde de , en çok ağladığımda da yanımda olan Canım Kardeşim,

Teyzeler Günün kutlu olsun

29 Nisan 2010 Perşembe

Otuzlu yaşlarıma yaklaşırken tanıdığım,
Altı yıl aynı sokak da oturduğum,
Bana hep adım ve soyadımla birlikte hitap eden,
Sabah kahvaltısına davet edip, sabahın dokuzunda mangal yakıp , kocamın gözlerini pörtleten,
Yılın hangi ayında ya da gününde olursa olsun, telefona mutlu yıllar diye cevap veren,
Oğlu kız arkadaşıyla kaçıp onlara geldiğinde; bir gece yarısı evde diğer uyuyanları da uyandırıp bize getirip, bizim evin salonunda yapacaklarını ve yapamayacaklarını açıklayan...
Yaz geceleri balkonuma dondurma paketi atan
Evinin balkonunda , Babamın iş yerinden aldığı döner koltukta döne döne oturan,
Bayram sabahları sabah yedide kapımızı çalıp içeri girmeden bayram kutlaması yapıp, kızlara bayram harçlığı verip üç gün boyunca bir daha görünmeyen
Gamsegamse'nin Annemin amcası diye hitap ettiği,
Her iki lafının arasında - hayret bir olay diyen Amcam, hayatının 65.yılında
hayattaki en büyük zaafı, tutkusu yüzünden dün gece gitti...

Amca umarım orada da Anneme takılıp , O'nu kızdırmazsın...

28 Nisan 2010 Çarşamba

Dün, bu gün, bu sabah 2

Dünden başlayalım sabah kızlar gidince -izlemediğim film kalmasın etkinliği için film - Adını Sen Koy- izleyerek başladım. Tuna Kiremitçi'nin senaryosuymuş. Adamın sevdiğim bir kitabı var - Yolda Üç Yabancı- keşke onu senaryolaştırsaymış. Bir derinlik katılmak istenmiş filme ama bence hiç olmamış...

Bu yıl ne kadar Ortadoğu ve Afganistan'la ilgili kitap okuduğuma şaşırdım, bilinçli bir seçim değil, sanırım öyle rastladı. Uçurtma Avcısı ve Muz Sesleri en iz bırakanlar olmuşlar. Ay ben de böyle bir şey yapsam yılın en iz bırakanı, en kötüsü falan diye. Kategorilerim de film ve Kitap olsa...
Benim için son bir yıl içinde okuduğum en güzel kitap Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi ve Asi...Asi idi. Yabancı romanlarda ise Uçurtma Avcısı... Muz Seslerinden ise aklımda kalan bazı cümleler varki, iz bıraktı... Loksandra ise benim gibi kalabalıklarda yaşayan, kocaman bir ailesi olan hatta sülalace yaşayan , kendi felsefesi olan bir kadını buldurdu bana ve - Mutluluğu hiç aramam, o gelir beni bulur- sözünü gönlüme kazıdı. Gerçekten de mutluluk araya araya bulunacak bir şey değil.

Bu kadar kültür aşı yeter:))) şimdi asıl aştan söz edeceğim size. Dün okey grubumla buluştuk. Yediğim bir börekten söz etmeliyim. tavuklu ve mantarlı iç hazırlanıp, kreplere sarılmış ve üstüne kaşar konulup fırınlanmıştı. Nasıl hafifti anlatamam. Krep yağsız zaten, içide çok az yağla hazırlanmıştı... Valla ben bu akşama ev halkına yapmayı düşünüyorum...

Bahar bahar dedik o da kaçtı. İstanbul'da bir kaç gündür poyraz var. Dün biraz yürüyelim dedim, iliklerime işledi... Sanırım hafta sonuna kadar devam edecek. Bu yıl serin bir yaz geçirecekmişiz. Bana zaten iki üç hafta bir yaz lazım:))) tatil dışında yaz mevsimini sevmem hemen sonbahara geçiş yapabiliriz ... Sıcağa hiç tahammülükm yoktur zira...

Bu gün kuzenlerle Beylerbeyi buluşması yapacaktık ama poyraz yüzünden erteledik... O yüzden biraz ev de etkinlik yapayım, yarın Cancan'la randevumuz var...

Kitap dedik, film dedik, börek tarifi de verdik ucundan kıyısından... hava durumu bilgisi de verdik .E bundan iyisi Şamda kayısı... yine çok doyurucu, bilgilendirici bir yazı yazdım ellerime sağlık...artık gidip gönül rahatlığı ile kahvaltımı yapabilirim...

27 Nisan 2010 Salı

S.O.S



Ben dünden beri yutkunamıyorum, dilim boğazıma kaçıyor sanki...lokmalar boğazıma diziliyor. Başbakan çıkmış bir yıl önce olan bir olayı bu güne taşımak habercilik değil diyor dün akşam.
Bunlar çocuk değil, askere geç gitmesi için nüfusa bir kaç yıl geç yazdırılan çocuklar. Tecavüz eden biri çocuk olamaz zaten. Şimdi serbestlermiş... Peki kamu vicdanı nasıl rahatlayacak...Kimin ne düşündüğü umurumda bile değil, yasalmış, etikmiş. Anaları, babaları bu çocuklar cezalarını bulmalı, kimsenin ettiği yanına kalmamalı....

İki yıl boyunca ilk öğretim öğrencisi yedi kız öğrenciye tecavüz eden 100 kişi de bu ilden çıkmıştı... İlin adını yazmadım ama buraya acil hem de çok acil yardım gerekli... Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri yeterli değil bu işe... Orası insanlık açısından insani değerler açısından S.O.S veriyor.

Fatih Çekirge'nin yazısı

25 Nisan 2010 Pazar

@ Havacılık Müzesi

Bu gün Kocamın Yeğeni Ercü, eşi kankam Banu, kızları Ceren ve Gamsegamse ve de Kocam dan oluşan grupla hiç programsız dışarı atıverdik kendimizi, Boğaz köprüsünden geçtik sahil yolunda ilerlerken birden Ercü- Havacılık Müzesine uğrayalım mı dedi. Ne de iyi dedi. Gerisini resimlerde görün...









Burada ismini görmüş olduğunuz Akil Muhtar Erdem benim çocukluk arkadaşım Ferhan'ın Eniştesidir. Kocam da çok yakından tanımış. Akil Abi'nin ismini de burada görünce inanılmaz duygulandık...
Müze sonrası ise Florya da sahilde akşam yemeğimizi yedik, Florya Sosyal Tesilerinin parkında dolaştık ama aşırı kalabalıktı. Ve uçaklar o kadar alçaktan geçiyorlar ki, hangi ülkeye ait olduklarını bile görünüyor, Gamse tam altlarına girip bir kaç resim bile aldı. Yani bu gün dedik ki İstikbal Göklerdedir...
Dün akşam Gamsegamse'nin davetlisi olarak, Öğretmen Evi olarak hizmet veren, Adile Sultan Kasrındaydık. Adile Sultan yaşasaydı bundan memnun olurmuydu bize verirmiydi Kasr'ını bilinmez ama biz, pek memnunuz:))) Evimize yakınlığı nedeniyle örtmen evleri tercihimizde birinci sırayı alır. Her akşam canlı müzik vardır, geleni gideni bellidir, bahçesi büyüktür. Ve de ünlü Habababam Sınıfı filmlerinin burada çekilmiş olması nedeniyle nostaljiktir de. Yemek yerken aa bak Kel Mahmut bu merdivenin başında konuşma yapardı, Adile Naşit buradan zil çalardı, bak bu yolda tek sıra dizilmiş , tek ayak üstüne durma cezası almışlardı gibi hoş konuşmalar geçer aranızda:)) Hatta odalardan biri Hababm Sınıfı Müzesi olarak düzenlenmiştir. Benim iki yıl önceki doğum günümüde burada kutlamıştık . aç parantez , önceden doğum günü kutlaması olarak rezervasyon yapılıyor ki, pasta servisi falan da yapılsın diye. Benim pasta gelirken şarkıcı kadın beş kez anons edince , herkes de alkışlayıp happybirthday şarkısı söyleyince orkestrayla birlikte , pek mütehassıs olmuş, pek duygulanmış, kendimi ünlü biri sanmıştım:))) kapa parantez...

Havanın ısınması, tatil olması nedeniyle de çok kalabalıktı. Gamsegamse ile biz her sipariş sonrası, Kasrın bahçesindeki kermesi gezmeye giderek, siparişler gelince telefonumuzu çaldırırsınız diyerek Kocamla Naziş'i biraz fıtık etsek de hoş bir akşam oldu.

Bizim cumartesi akşamımız böyle geçti. Pazar sabahına da oldukça sakin başladık. Şimdi pusudayım, Babam çayı demlesin, hemen bir fincan çay kapıp gelicem. Havaların ısınmasıyla Babamda da gidiş hazırlıkları başladı, Mayıs15 gibi gidiyor...Klüp arkadaşları , havalar ısındı gel demeye başladılar. Artık briç turnuvaları da başlar... ben şimdi çayımı almaya gidiyorum , sonra biraz film keyfi yapacağım...

24 Nisan 2010 Cumartesi

Beyoğlu...Beyoğlu ve sonrası

Artık bahar geldi diye üstüne basa basa söyleyebiliriz. Dün İstiklal'de ki genç kızları görünce ahah dedim ağustos ayında ne giyeceksiniz. Derinizi mi? soyacaksınız :)))

Anlaşıldığı üzre dün bir Beyoğlu günüsü daha yaptım. Sabah kahvaltıdan sonra baktım herkesin gözü dışarıya düştü,Gamsegamse hatta Moda-kahvaltı programı için , kahvaltı öncesi firar etti.Naziş de Caddebostan sahilinde buluşacağız arkadaşlarla dedi, Koca baktım başka telden çalıyor eh dedim günah benden gitti. Bir gün önceden sağlamalarımı yapmışım, gıpgıcır bir ev , her ihtiyaca verecek bir buzdolabı daha ne olsun. Zaman gezme zamanıdır dedim. Bi koşu motora atla , motordan in, finüküler derken hoop Taksim'de buldum kendimi. Anıtın önünde merasim çelenkleri, çiçekçiler, böcekçiler hepsi yerli yerindeydi asayiş berkemaldi yani Beyoğlu çevresinde...

Kuzenler Terkos Pasajı ve İş Merkezi önerime sıcak bakmadılar. Doğrudan yeme içme faslına geçme taraftarıydılar... Her yer çok kalabalıktı... Yiyis içiyos geziyos anacım, Türk Halkı olaraktan.

Dönüşü İtalyan Yokuşundan başka bir deyişle Defterdar yokuşundan aşağı inerek yaptım. Bu yokuş üstünde İtalyan Hastanesi de olduğu için genellikle bu adla anılır. Bir ucu Sıraselvilerde bir ucu Tophane'dedir. Gayet manzaralı manzaralı inersiniz. Tophaneye gelince de tramvaya bineyim dedim ama hangi taraftan girdiysem kart basmadan geçmişim. Bi baktım millet ilerlerde bi yerden turnikeden geçe geçe geliyor. Ay ben oraya nasıl geçtim anlamadım, yolun karşısından geçtim işte. Hay Allahım dedim, acep vapurda iki kez üst üste mi? bassam, ama bu sefer işlermeler değişik. Yani İBB yi tam bir buçuk lira zarara uğrattım.Ama benim gibi bir şaşkın bunu bilmeden yaptıysa , sanırım bu işin müdavimleri vardır...

Akşam eve giren herkes bu gün ne kadar sıcaktı diye girdi. Akşam ortak bir tv programı yapıp, herkes kitap okuma falı için odasına çekildi. Ben de elime koca bir tas çilek alıp, Mazhar Olmak'a devam ettim.

Bu sabah Gamsegamse - kahvaltıda menemen istediğini beyan etti. Menemenli bir kahvaltı sonrası yine dağıldık ama akşam Adile Sultan Kasrındaki Öğretmen Evinde buluşup Gamsegamse'nin Öğretmen Evi kartını ıslatacağız, meslekteki ilk yılı nedeniyle...

22 Nisan 2010 Perşembe

23 Nisan da bu blog benim




Türkiye'nin en büyük kollektif sosyal medya sorumluluk kampanyasıyla blog yazarları bu yıl da 23 Nisan'da bir günlüğüne hem o günün anlam ve önemini yaşatmak, hem de çocuklara yazma ve paylaşma sevgisini aşılamak için bloglarını çocuklara bırakıyorlar.



Ben de Tohum Otizm Vakfının bana yayınlamam için gönderdiği bu resimle bloğumu bu resmi yapan çocuğa verdim bu gün. Yalnız ismi belirtilmemişti... o yüzden isim yayınlayamadım.Dilerim hayatı resmi kadar renkli ve güzel olsun.

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı hepimize kutlu olsun...

Dün, bu gün, bu sabah 2

Geçen gün Uruguaydan bile sayfama giriş yapıldığını görünce heh demiştim bu son noktadır. Ama bu gün gelen telefon beni hem şaşıttı hem de çok sevindirdi.Arayan kocamın Kuzeni Tacettin'di.

Tacettin ile tanışmadan önce Annesi Bedriye Yenge ile tanıştık biz. Babaanneme gittiğimiz bir yaz, bizi evinde misafir etti. Bir hafta boyunca iştahsız olan bizlere yemek yedirmek için, türlü oyunlar icat etti. Her günü bir şölene , eğlenceye çevirdi. Sonra bir daha görüşemedik. Yıllar sonra İstanbul'da yeniden karşılaştık. Ama bu kez kocamın kuzeni, Amcasının Oğlu olarak ... Kuzenden de öte, üniversite yıllarında aynı evi paylaşmışlar. Bir sürü ortak macera yaşamışlar. Hep sözünü ettiğim evimizin Mimarıdır aynı zamanda. Bir akşam geldi bana neler istediğimi sordu. Sonrada tripleks bir ev planı ile çıktı karşımıza.İstediklerimi ancak karşılamış demek ki:))) Villa Nazlı. Çatısıyla meşhur olan ev. Çoğunuz bu ev de yaşanan maceraları biliyorsunuz zaten... Tacettin ailesiyle birlikte yaşamını Tokat'ta sürdürüyor.Çevrenin en tanınmış Mimarlarından... Bu gün telefon açıp , yazılarımı okuduğunu söyleyince çok şaşırdım. Bir o kadar da memnun oldum. Söyledikleri günümüzü aydınlattı... renk kattı. Ayrıca hepinizin çok beğendiği ''' Bahar bacağını salladı ''' sözü Bedriye Yenge patentlidir:)))


Dün çoook Can'lı bir gündü. Cancan artık topu atıp havada vole çekiyor. Kolunuda havaya kaldırıp gool diye bağırıyor. Resimden Arda'yı tanıyor. Yürü be koçum dedim daha 22 aylıkken bunu yaparsan... Aşağıda top oynayan çocukların yanına indik. Kavga kıyamet oynadılar. Bir ara biri diğerini ısırınca bizimki gitti ısırılına cici cici dedi. Kendi, bizi ısırınca cici cici diyor ya. Kendince geçmiş olsun yani:)))

Bu gün Naziş, önümüzdeki sene , resmen Gamsegamse ile aynı okulda çalışmak üzere sözleşme imzaladı. Geçen gün sözünü ettğim müjdeli haber buydu. Artık iki kardeş hem meslektaş hem iş arkadaşı, hem servis arkadaşı, hem yol arkadaşı oldular. Umarım güzel güzel sürer beraberlikleri:))) Neyseki branşları farklı...

Önümüzde üç günlük bir tatil var. Şu an için çok bilmiyorum ama gizliden gizliden sürdürdüğüm bir Beyoğlu planım var:)))

İzlemediğim film kalmasın etkinliğinin bu sabahki filmi 2009 Oscarını Sandra Bullock'a kazandıran :The Blind Side idi. Son zamanlarda izlediğim en güzel filmdi ve bu Oscar insana boşuna verilmiyor anacım... Yeşil çayımı içe içe izledim. Sonra babamın yaptığı çaydan bir fincan çay kaptım, yanına zeytin ekmek aldım... kahvaltı saatine kadar kapımı kapatıp filmime konsantra oldum.

Mazhar Olmak çok eğlenceli bir kitap. Okurken arada Kocamın kafasınıda ütülüyorum. Bak bu bu şarkıyı yazarken şunlar olmuş falan diye, O da beni başından atmak için sonra ben de okurum - Lale diyor. Yalancıııı... Nazlı ile ikisi bu ara korku, gerilim okuyorlar. Kocamın okuduğu kitabın adını söylüyorum - Kötü Ruh , bir önceki Siyah Kan. Sonrada gördükleri rüyalardan dert yanar bu süper ikili.. Acep ne görmeyi umuyorlar denizler üstünde süzülüp, cennet gibi çayırlarda koşmayı mı:?)))) Örnek; geçen gece Naziş rüyasında kendini vampir olarak görüp, kendinden korkmuş...Bakın Gamsegamse'ye benim kızım yatarken Selindirella okuyor. Eminim rüyasında güzel güzel alışverişler yapıp, arkadaşlarıyla eğleniyordur:=))

Gittim şimdilik , 23 Nisan hepimize kutlu olsun. Hayat bayram olsun, yaşadığımız yerler bayram yeri...

21 Nisan 2010 Çarşamba

Leylak Olmak...


Bundan bir kaç ay önce , bir pazar sabahı, ''Yaşamdan Dakikalar ''izliyorum. Konuk; Mazhar Alanson. Yeni çıkan kitabından söz ediyor. Kitabın adı; Mazhar Olmak.Kitabı basan yayınevi tanıtımında şu cümleleri kullanmış,Mazhar Alanson, bugüne kadar yaptığı şarkıların sözlerinden, ilham aldığı olaylardan, çizdiği resimlerden, yazdığı günlüklerden ve fotograflarından oluşan el yapımı bir defter hazırlamış. Alanson’un tüm genç aşıklarla paylaşmak istediği bu çalışma, Alametifarika tarafından yayına hazırlandı ve kitap olarak basıldı. Kitabın içinde, efsane olmuş 14 şarkının evde kaydedilmiş demolarının yer aldığı bir de CD var. Ben tabi bunları da okuyunca meraktan öldüm kitabı.

O günkü yazımda , şunları yazmışım;
Sabah ,herkes uyurken , yeşil çayımı demledim, iki de kurabiye aldım , Yaşamdan Dakikaları izledim. Mazhar Alanson konuktu. Bir kitap yazmış, kocaman bir şey şarkılarının nasıl yazıldığı, o günkü Türkiye resimli, çizgi roman gibi bir şey. Aslı kocaman ve fiyatı biraz uçukmuş bir de küçük boyutlusu var bizim gibiler içinmiş hehehehehehehe. Aynı bu uzunlukta güldüm valla. Ben güleyim durayım D&R larda tükenmişde yeniden basılıyormuş. Galiba bizim Capitoldeki D&R a fakirler gidiyo çünkü hiç görmedim orada da:)) ama dikkatinizi çekerim bizim Capitol. Biziiim:))) Kitapta gözüm kaldı mı? kaldı.

Yazımı okuyan Leylak Dalı da şöyle bir yorum yazmış;
Leylak Dalı dedi ki... Laaaleeee:)) Mazhar Alanson'un kitabından bende vaaaar:))) Valla unutmuştum inan, Ankara'ya ilk geldiğimde aldım sonra yığınların altında kalmış unutmuşum. Okuyum yollayım sana canım, matah birşey de değilmiş, o kadar paraya değmez. Sadece eğlenceli göründüğü için almıştım. Ben böyleyim işte, kitap denince paraya kıyıyorum. Valla ben de yine hırıldamaya başladım göğsümden, bir doğumgünü yemeği hazırlığı nazik bedenimi haşat etti, o gündenberi öksürük arttı, yarın antibiyotik başlayacağım. Şu kuru dolmayı pek sever, övünmek gibi olmasın pek de güzel yaparım, sumak suyuyla falan, gel de yapayım sana. Tokat tarhanası yarma ile yapılan mı, bizim Niğde de de öyle yaparlar. Ay sana yorum yazmayı özlemişim, çenem düştü. Öptüm koçum, kızların yeni yarıyılı hayırlı olsun:)

Bu yazıyı yazdığımı , Leylak Dalının yazdığı yorumu ,bile unuttuğum dün akşam, kapımız çaldı ve bana Antalya'dan kargo geldi. Biz birbirimizin gözüne bört bört bakarken, kargonun içinden Mazhar Olmak , bu şahane ebru sanatıyla yapılmış laleleri resmeden ayraç , beni zırıl zırıl ağlatan bir yazının olduğu bu leylaklı kart ve her şeyden de önemlisi Leylak Dalıcım bana kendi lale kolyesini göndermiş. Bi de demişki düşündüm, sana daha çok yakışır. Ne diyeyim ben şimdi ,Leylak Olmak da bu demek ki...

Hep diyorum ki, bu blog dünyası sihirli bir dünya, dört yıldır yaşadığım tüm güzellikler adına bana bir dakika düşünme fırsatı bile bırakmadan şıp diye blog açan Naziş'e ve paylaştığımız her şey için hepinize çok ama çok teşekkür ederim.

19 Nisan 2010 Pazartesi

Yıllar sonra yeniden



Evvveeet çok güzel bir hafta Sonuna çook güzel bir başlangıç yaptım. Kendisini en son nişan törenimizde gördüğüm lise arkadaşımla bu gün sabah, Koruda, erguvanlar, laleler, menekşeler arasında, boğaza karşı şahane bir kahvaltı da buluştuk. Benim evlendikten sonra bir süre İstanbul dışında olmam, yazları başka yerlerde olmamız , onun evliliği , telefonların değişmesi , cep telefonu ve facebookun henüz icat edilmemiş olması falan filan. Bulduk ya birbirimizi buluştuk ya yılları biz hemen kapatırız. Bu gün ilk 10 yılı kapattık bile. Nermin benim lisedeki beş kişilik çetenin üyelerinden. Hani hep anlattığım , Yeni Kapı , Samatya Sahilindeki tüm öğrenci kahvelerini mekan tuttuğumuz yıllardan...Birlikte çok okul kırdık, harçlıklarımızı paylaştık, çok filmler izledik. Annelerimizin paketinden yürüttüğümüz sigaraları birlikte içtik. Kimseyle paylaşmadığımız en gizli sırlarımızı paylaştık. Nermin , bu gün söylemeyi unuttum, babanla gittiğin Avrupa seyehati dönüşünde bana getirdiğin takma kirpikleri hatırladın mı???


Saat 10 da Koru'da Dilruba Restoran da buluştuk. Saat 12 ye kadar sohbet , muhabbet kahvaltımızı yaptık, sonra yürüyerek Korunun sahil girişine indik. Oradaki Bordo Köşk de kahvelerimizi içtik. Konuşa konuşa yeniden acıktık, çay pasta seromonisi yaptık. Tüm arkadaşlarımızın kulaklarını çınlattık. Hocalarımızı andık. Sonrada sahilden, Paşa Limanı istikametine yürüyüp , Üsküdar' a geldik. Nermin taa Ataköyden gelmişti, o yüzden çok akşama kalmadık. Ama en yakın zamanda bu kez Florya'da bir program yapıp ayrıldık.

Bu gün bizim pazarımız, artık yaz sebzeleri ile yemyeşil bir pazar var. Birazdan çıkıp dolaşacağım. Biraz değişik otlar alacağım.


Akşam biraz dizi, biraz kitap ... dün akşam okurken aldığım alerji hapının etkisiyle uyumuşum, farkında bile değilim. Elimdeki kitap ah başlayıp başlayıp bıraktığım Limon Ağacı. Bazı kitapların buluşma vakti var geçen röportajında Elif Şafak söylemişti, ay galiba ben de yazmıştım. Neyse, işte Limon Ağacı ile sonunda buluştum. Bir kez de Orhan Pamuk'un Beyaz Kalesinde aynı olmuştum. Sonra hem de yıllar sonra bir çırpıda okuyunca neden öyle yaptığıma şaşırmıştım.

Bu akşam efsane bizim eve geri döndü... Naziş elinde koca bir çanta ile geldi, içinden kaplumbağa ve küveti müveti çıktı. Daha önceki kaplumbağa maceralarımızı hatırlayanlar var mııı? Gamsegamse onları besleye besleye nasıl azmana dönüştürmüştü, nasıl yuvalarından kaçıp evde kayboluyorlardı, kocamın adı kaplumbağa dedektifine çıkmıştı. Çünkü bir tek o buluyordu onları...

düzenleme1- Ezelden içime fenalık gelmeye başladı, hep oyun hep oyun yani nereye kadar... Türk Malı nı izlesem acaba daha mı az sinir olurdum. Ya da şartmıydı ille de bir şey izlemek... git Limon Ağacını oku kadınn.

18 Nisan 2010 Pazar

@ Kadıköy...

Dün , bi baktım, millet evden ufak ufak toz olmaya başladı. Gamsegamse'nin bir hastanede ilk yardım eğitimi vardı. Ona gitti. Naziş Neslihan'la buluşacağım dedi. Benim başım kel mi? ben de İlmiyem'le buluşurum dedim. Aradım , Kadıköy'de buluşmak üzere sözleştik. Saat üç gibi falan demiştik. Ben tam buluşma yerimize gittiğimde telefonum çaldı. - Anne, neredesin, bizim eğitim bitti dedi Gamsegamse Hanım. İlmiye ile buluşacağımı öğrenince sakın yemek yemeyin , geliyorum dedi.

Biz İlmiye'mle çarşı içinde dolaşırken de geldi bizi buldu. Yemek planımızı değiştirtip bizi Mercan'a sürükledi. Kokoreçti, midyeydi falan yemeğimizi yedik. Biraz eskici dolaştık. Şimdiki eskicilerin kendini baya baya antikacı sandığını söylemişmiydim. Sonra Hümeyra Moda Cafe'de çay molası verdik. Burasıda Kadıköyde gezerken biraz soluklanmak için verebileceğim adreslerden. Çayları porselen demliklerde demleyip, ince belli kaliteli bardaklarda servis ediyorlar. Koltuklar şıklığın ötesinde ayrıca rahat. Sturbucks ta yatmak zorunda olduğun koltuklar gibi değil . Eğer boyun iki metre değilse arkana da biri otursa ancak rahat edebiliyorsun onlarda. Ben çantamı , paltomu falan koyuyorum mesela. Hümeyra'da isteyene şarap ve bira servisi de var. Kahvaltı, makarna, omlet , tost seçenekleri de var. İstersen konsoldan bir gazete, dergi , kitap seç keyif yap. Cafer Ağa Camii ile aynı sırada ya da Barış Manço Kültür Merkezinin önünden aşağı doğru inerken tam köşede.

İkinci çaylarımızı içerken de, Naziş aradı. Onlarda Kdıköydeymiş. Sonra Neslihan'ın Annesi ve kızkardeşi Candan'la buluşmuşlar. Candan'da bizim kızlarla meslektaş. O da öğretmen yani. Dördü yanımıza geldi. Güleryüzlü çalışanlar bi de yakışıklılar laf aramızda:))) bizi daha büyük bir masaya taşıdılar. Candan ve Gamse tanışmıyorlardı ama oracıkta kanki olup, bizi bırakıp bırakıp akıllarına eseni yapıp yanımıza geldiler... Sonra sonra yok Mango yok Koton ora bura Alkım derken ben yine Home sweet home demeye başladım. Akşam dokuzda eve geldik. Üçümüzü aynı anda karşısında gören kocamın yüzü ışıldadı siz birliktemiydiniz diye... Çayımızı içtik, yeni başlayan Survivoru izledik.

Yağmur bütün gece yağdı da yağdı. Şimdi güneş var ama sanki yine yağacak gibi. Kızlar çoktan dağıldı, kocam kaçmak için fırsat kollamakta... benimse hiç niyetim yok dışarı çıkmaya...

düzenleme: Haftasonunu Capitol'de noktaladık. Biraz mağaza, biraz D&Rbiraz Migros ... Migrosta yanında kızı, alış- veriş arabasını ite ite bir kadın geçti yanımızdan. Çalışanlardanbiri, çarşamba akşamları bizi ekrana kilitliyorsunuz, gözümüzü alamıyoruz sizden deyince, baktık ki, Yaprak Dökümü'nün Fikret'i Bennu Yıldırımlar'mış.
Eve gelince de Çok Güzel Hareketler Bunlar başlamıştı onu izledik...

16 Nisan 2010 Cuma

Kardeş kardeş gezme ...

Bu gün kardeş kardeş gezdik Zuz'la. Sabah Taksim'de buluşalım diye sözleştik. Evden çıkana kadar 3-5 kez yar değiştirdik ve sonunda Üsküdar İskelesinde buluştuk. Ne güzel bir havaydı. Motorla kardiş kardiş geçtik. Bu sırada Naziş'den çok güzel bir haber aldık. Sonra söyleyeceğim size. Ama Ece biliyo unutmadıysa :))) Günümüzü daha da güzel yapan haber etrafında da konuşa konuşa finükülere geldik. Meğer Zuz ilk kez binecekmiş. Yani O^nun güzegahına uygun değil zaten. O daha çok Kadıköy bağlantılı gidip geldiği için...

Taksim'e çıktık, Zuz boynundaki fuları göstererek Galatasaray'dan ya da Tünel den dedi , şu fuların siyahını almak istiyorum. Onu bir fularcıya götürdüm, zaten yolumuzun üstündeydi. Dayımla bir şapka pazarlığı yapmışlığımız vardır orada. Yolunuz düşerse , hem çok ucuz hem de çok çeşitli fularları var. Sıraselvilere doğru yürürken Kemancı Bar'ın bitişiği.

Sohbet, alış- veriş derken biz saati unutmuşuz. Kuzen Fatma aradı, yatarken mi geleceksiniz buraya diye. Eniştem Zuz'u görünce güzel güzel dedi, bana da nasıl geldiniz dedi. E Enişte Enişte bana da güzel desene ne yapıcan, nasıl geldiğimizi , geldik ya... Teyzem yeğenleri geliyo diye, pancar çorbası yapmış, turşu kavurmuş. Börekler, pastalar, poğaçalar hazırlamış. Açılışı çorba ile yaptık. Sonrada çayla gelsin börekler , pastalar, turşu kavurmaları...

Güllü yani yedi bela dokuz katil Gülden, iş yapmamak için yine tansiyonum düştü, çarpıntım var ayağına yattı. Çay masası hazır olunca şıp diye iyileşti:))))

Akşam Zuz'la Kabataş'a birlikte indik, taksi şöförümüzün konuşmaya çok ihtiyacı vardı. Köyündeki kekliklerin azalışından tutunda, duraklarının yanındaki ev yemekleri yapan lokantaya varana kadar anlattı. Mesela bu gün dolma varmış. Zuz'la, Kabataş da ayrıldık. Ben motora bindim, yine ilk kez görüyormuşcasına atrafı seyrede seyrede geldim. Yavru martıların deniz üzerinde pike yapışlarını izledim. Seneye onlarda koca totolu İstanbul martılarına dönüşecekler, poğaça ekmek yiye yiye. Büfelerin çöp kutularını karıştıra karıştıra.

Sonrası home sweet home

15 Nisan 2010 Perşembe

Bu günün tüm aksiyonları Cancan'la ilgiliydi. Ne eğlendik ne eğlendik.Daha ben balkondayken o aşağıdan bağırdı içi içi diye. Yani benim canımın içisin Kahvaltı sonrası hemen koruya gittik. Bu yık koruda çok karga var. Cancan da karga kovalamaya bayılıyor. Erguvanlar açmış, defne ağaçları çiçeklenmiş. Defne ağacının çiçekleri aynı mimozaya benziyor. Biraz korudaki parkta takıldık, biraz deniz manzarası izledik korunun yollarında kah koştuk kah yürüdük. Artık bir küçük adam O.

Dönüşte açık havanın etkisiyle bir yemek yedi şaşarsınız, bitti diye kaldırrken mama diye bağırdı, yeniden yemek koydum tabağına. Sonrada iki buçuk saat uyudu. Ben de yattım yuvarlandım. Ona sebzeli somon pişirdim. Uyandığında da ablalar okuldan geldi ve o zamana kadar gayet derli toplu duran ev zıvanadan çıktı.

Birazdan Aşk-ı Memnu izleyeceğim. Bu gece Bihter kendini yerden yere atıyor, Nihal sonunda muradına erdi ya:))) İzlemediğim film kalmasın etkinliğinde; Okan Bayülgen'in Kanalizasyonunu izlemeye yüreğim daha fazla dayanamadı yarısında kapattım. Belki sonraya doğru iyi oluyordur ama yok bana gelmedi.

Yarın ralli dolayısıyla tüm yollar kapalı yani tüm derken bana lazım olanlar:))) ama Zuz la bir program yaptık bakalım ne olacak...

Böyle işte hayat...

düzenleme-1: raitingim yerlerde sürünüyor heheheh

Bu gün Zuz'la programımızı uygulamaya karar verdik. Rallicilere bir sözü olan söylesin. Program içinde, Teyze- Enişte ziyareti, kuzen buluşması ve Beyoğlu var.

Cancanla alt alta üst üste boğuşmaktan omuzlarım acıyor. Ama o sıkışınca ısırdığı için hep kazanıyor.

Merak etmeyin Aşk-ı Memnuda sona geldik ama Yaprak Dökümü seneye sezon finali yapacakmış. Yaprak D ökümünü bir kez izledim tam anlamıyla... O da, Bodrum- Turgut Reis de , sitenin lokalinde yaş ortalaması 65 olan kadınlar topluluğu ile. Yaş ortalamasını düşüren de bendim heheheheheheeh. O akşam başlıyormuş, geçen sezon çok önemli bir yerde kalmışmış. Ay yemek sonrası bir kahve içelim diye lokale girdik, baskına uğradık. Bir sohbet açıldı, bi de merak ettim ben de:)) izledim sonuna kadar. Şimdi ne zaman Yaprak Dökümünü görsem selam ederim o gecelik , bir gecelik arakadaşlarıma:)


Hayat devam ediyor işte böle, bu gün de ...

14 Nisan 2010 Çarşamba

dün dündü... bu gün de bitti...2

Bu günü kendimei safi kendime ayırdım. Yeşil çayımı içerken maillerime, bloğuma falan baktım. Sonra hazır bir kahvaltıya oturdum. Kahve pasta eşlğinde ''SÜT'' izledim. Yumurta- Süt- Bal üçlemesinde Bal'a gelmiş bulunuyorum. Bir paket çekirdek yedim.

Akşam da Gamsegamse ile bir film seansı daha yaptık. Yemek sonrası. Vavieni izledik.

Gelelim düne. Dün okey grubumla bizie toplanıp yiyip içip okey oynayacaktık. Gruba Zuz , Oya ve Evşen de dahil oldu. Evşen bir gece öncesinden geldi. Oya sabah saat sekizde geldi. Kocası işe giderken bırakmış. Zuz da biz kahvaltıyı hazırlarken yetişti. Biz sanki misafir falan gelmeyecekmiş gibi oturup keyif keyif bir kahvaltı yaptık. E tabiki bunda süper kadın benim, yaptığım ön hazırlıkların katkısı oldu. Sonra Evşen'i tüm ayak işlerine koşturarak, mesela masa örtülerini ütüleme gibi:)) her şeyi vaktinde yetiştirdik. Oya, bir iki Ordu yemeği attırdı. Pırasa köftesi ile gönüllerde taht kurdu:). Okeyciler gelince önce bir güzel yedik içtik sonra iki masa kurduk okey oynadık. Zuz ve Oya da hem beni çekiştirdiler hem mutfağı yerleştirdiler. Duyuyorum diyorum banamısın demiyorlar. Ben de bu arada evsahibiyim falan demedim valla aldım başımı gittim okey de.

Misafirler gidince bizim kızlar da okuldan gelip olaya dahil olunca Kahveler yapıldı herkes birbirine fal baktı. Durumlar iyi fallar çıkarsa hepimiz yaşadık. Oya'nın Kocası ve benim Kocito da gelince tam olduk . Benim klavye ve maus yine anarşik oldular. Yorumlarda bazı kayık durumlar oluyor, artık idare edin. Bir iki yerde rastla, valla bile ne demek istediğimi anlamadım:)))) Bi zamazingo var , bazen klavye ve mouse yi görmüyor , ondan oluyor bu karışıklık. Çevreye verdiğimiz rahatsızlıktan ötürü özür dileriz....

Dün akşam iki dizi peşpeşe taktım sonra kitabımla üstüne cila yaptım. Bu ara uyguladığım okuma förmülü, eğer bir de öykü kitabı varsa sırada, önce bir öykü okuyorum ondan sonra asıl kitabıma devam ediyorum. Yani aperatif ve ana yemek meselesi...

İşte böle bişe...

Düzenleme: bu sabah 2009 da göremediğim filmleri izleme etkinliğimin Peri Tozu bölümünü tamamladım. Sabah için iyi bir film oldu. Butterfly vavieni beğenip beğemediğimi sormuştu. Beğendiklerime beğendim, beğenmediklerime beğenmedim diyorum ama bir de arada kalanlar var. Hani, izlediğinize pişman olmazsınız ama izlemezseniz de bir kayıp olmaz , kitap konusunda da böyle olur. İşte böyle bir şeydi.

Bu gün Cancan geliyor. Macera dolu bir gün bizi bekliyor. Cancan için hazırlanan program da koru da karga kovalaca ve top oynama, yemekte ise yayla çorbası, sebzeli somon , muhallebili pasta var.

12 Nisan 2010 Pazartesi

E h artık yan yatmıyorum:) doğruldum biraz ama hala ağrıyan bir başa, bazen tıkalı bazen de akan bir burna , yutkunurken acıyan bir boğaza sahibim. Ama ağaçlar ayakta ölür misali kalktım.Hastalık yazım yani laleli yazım aslında cumartesi yazısı ama nedense tarih pazar günü olarak çıkmış. Bu saat ve tarih işini kaç kez ayarladıysam yine aynı haline dönüyor nedense...

Pazar gününü ev de geçirdik aile boyu. Cuma akşamından başlayarak cumartesi günü ve akşamı da gezme tozma işlerini tamamlayan kızlar da evdeydi. Güne yatakta Uzak İhtimal'i izleyerek başladım.Hep bu hafta izleyeceğim, yarın mutlaka sinemaya gideceğim diye diye , çok izlemek isteyip de izleyemediğim bir filmdi. Baktım Babam çay da demlemişti. Birer bardak ta çay kaptık karı- koca filmi izledik. Sonra uzun kahvaltı faslı. Onun dışında hiç bir aksiyon yok.

Bu gün Ordu'dan gelen kuzen Evşen'i bekliyorum. Onunla ortak yanımız, ben en büyük torun o en küçük. Huyu suyuda aynı ben:)) Ata biner , kamyon kullanır bi tek benim gibi yüzemez heheheheh. Gerekirse bir çuval fındığı sırtına alıp arabanın üstüne atar. Gamsegamseden iki yaş büyük ama aramızda yaşa bağlı olmayan çok hoş bir ilişki var. Buraya inşaatçılıktan bıkıp bankacı olmaya geldi:)) inşallah olur da, O da burada yaşamaya başlar.

Yarın okey grubumla bizde toplanıyoruz. Kuzen Oya ben de gelirim dedi, bizim Zuz valla Oya geliyosa ben de işe gitmem , gelirim dedi, e Evşen de var yani yarın bizim ev çok ama çok kalabalık....

9 Nisan 2010 Cuma

Caan

Biz bu gün meşgulüz. Çok özledik birbirimizi... dağıtılacak bir ev ... yenilecek mamalar... gidilecek parklar...peşinde koşulacak kediler , kargalar var.

düzenleme-1: Can ve topu geldiler. Çift kale maç yaptık. Gol atınca bi de dizlerinin üstüne çöküp goool diye bağırmazmı. Koşup ısırıyorum tototsundan.

Ben onu severken sen benim canımın içi içi içisin diyorum. Bir taraftan da elimle kalbimin üstüne vuruyorum. Ben yatak odasından çıktım, o da koridorun diğer ucunda salon kapısının önündeydi, oradan eliyle göğsüne vurarak, içi içi diye bağırdı. Koştum yere yatırdım öptüm öptüm, o da beni ısırdı.

Birlikte kahvaltı yaptık, o kahvaltısını yapmıştı ama yarım paket bisküviyi açık çaya batırıp batırıp yedi. Kocam bu senin yemeklerini seviyor dedi, ben de yemeklerimi değil yeme tarzımı seviyor dedim.

Dışarı çıktık, önce markete gittik. İlle oraya girmeden bir yere gitmez. Koşarak yürüyen merdivenlere binip, aşağı iner, koşa koşa pastane reyonuna , ordan tayını alır sonra doğru asansöre , yukarı çıkınca da hemen ön kapı dan dışarı çıkıp doğru parka yönelir. Bu hiç şaşmaz, bir iki kayar, iki sallanır. Sonra parkta ne kadar karga, güvercin , kedi varsa peşlerinden koşar eve geliriz. Sonra yemek ve uyku faslı. Aynını yaptık bir güzel tavuklu şehriye çorbasını yedi, güp güp suyunu da üstüne içti ooh şimdi uyuyor. Ben de muhallebili bisküvili pasta yaptım ona,uyanınca portakal suyu ile yiyecek.
Not: yukardaki ayrıntılar özellikle kaç gündür Cancan ne yapıyor da Cancan nerde yahu diyen Nalan için yazılmıştır:))

8 Nisan 2010 Perşembe

Dünün notlarında...yağmur... görümceli okey partisi ve Görümcenin şahane pırasa dolması ... Babanın salatası var.

Akşam başlanılan yeni kitap var... Zadie Smith den İmza Toplayan Adam.İlk kitabı İnci Gibi Dişler'i çok severek okumuştum. Bazı pasajları hala aklımdadır. Selindrellayı Gamse kaptı. Dantel Falcısı ise Nazlı^nın elinde. Halbuki hemen başlarım diye almıştım:)

Bu gün evin dağılan yerleri bir araya getirilecek... parçaları yerine oturtayım, gelirim ara ara

cık anam cık, bu yoruma cevap işi sarmadı. Zuz insanların yorumları havada kalıyo gibi oluyo demişti. Bir keresinde de Peren- Lale Abla bir tek Adsızlara cevap yazıyorsun demişti. O yüzden denedim ama harbiden zor iş yav.

7 Nisan 2010 Çarşamba

Sabahın içinden...

Bu günde kalktık şükürler olsun, kızlar işlerine gitti. Ben de biraz Mehmet Öz izledim, fazla sağlıklı geldi... yeşil çayımı yaptım, biraz bilgisayara tünedim... kalktım kendime earl gray çay demledim. Gamse ile benden kalanı sevmez ... bi de otlu omlet yaptım kendime; maydonoz ve dereotlu bir yumurtalı , azcık karabiberli. Bir damla yağda alt üst çevirdim. Bi de film koydum; Pandoranın Kutusunu. Artık sabahları film seansları yapıyorum. Filmi beğendim. Ama şimdi sonunu açık bırakmak moda ya, kadın'anane' dağa gitti , geri gelmedi tamam orayı anladık, torun nooldu, anasının babasının yanına dönüp mutlu mutlu yaşadılar mı? bohem dayı elektrik borcunu ödedi mi?, teyze sevgiliyle ne durumda... Ben kafamdan oğlanı eve postaladım, okuluna döndürdüm. Karı kocanın ilişkilerini bi güzel düzelttim. Teyzeyi hayırsız sevgiliden ayrılmışken bi daha barıştırmadım. O'na daha janti bi sevgili buldum. Bohem takılan Dayıyı da evini barkını topladım, ev de ne varsa dışarı attım. Bi işe soktum, iş yerinden de düzgün bir sevgili buldum O'na . Aha işte filmi de ben tamamladım, insana bu iyiliği babası bile yapmıyo bu devirde.

Bu kadar uzun bir girişten sonra , yağmurlu bir hava olduğunu , cumartesiye kadar süreceğini ve planlarınız ona göre yapın önerisinide verip gideyim evimi barkımı toplayayım...

düzenleme- yağmurlu havada yapılacak en iyi şey, aynı mahallede oturduğun görümceye çaya gitmektir. Peki ben ne yaptım,tabiki ; tahmin ettiğinizi.

6 Nisan 2010 Salı

BU GÜN

Bu gün İstanbul' da gök gürültülü ve yağmurlu bir hava beklentisi var. Sabah güneşli , pırıl pırıl olup; bana amma da sallamış meteoroloji dedirten hava, ufaktan ufaktan kararmaya, serinlemeye başladı.Ben de böylece 17 kelimelik bir cümle kurmuş oldum. Sallamakta meteorolojiyi solladım. Üstelik nesir yazısında rakam kullanılmaz diyen Türkçe hocamı da dinlememiş oldum, sözünü çiğnemiş oldum. Türkçe hocamın adını yazmıştım bir tarih, sonra bana bir mail geldi ama O olduğundan emin olamadım. Bir ip ucu isteseydim hihi. Yani paranoyanında bölesi ...Türkçe hocası kılığına girmiş bir vampir bööööööö falan. Bu bizim komplo teorileri yazan Gamsegamse'nin fikriydi. Vampir demedi tabi. Ben vampirden çok korkarım da...

Sokaktan çocuklar geçiyordu, artık pencereler açık ya, tüm sesler içerde. Çocuğun biri diyordu ki- elektrik direğine çıkıp , dondurma yemek süper fikirdi. Bir ara yetenek sizsiniz yarişmasına katılan hip hopçu çocukları pataklama isteğim bu oğlanda zirve yaptı. Hepsinin hıncını ondan çıkarabilirdim. Elektrik direğine çıkıp, oradan erik ağacına uzanmışlığım da vardır ama:)

Naziş'in geçen haftadan beri devam eden Pesah tatilinin bu gün son günü... Yabancılarla çalışmanın, bir kızının Paskalya tatili olurken diğerinin de Pesah tatili olup birbirlerini kıskanma durumunda kalmaması gibi bir iyiliği var...

Şimdi biraz gideyim, gün içinde ara ara gelirim yine...

düzenleme:1- Biraz önce, Maviaanne , Balkahve ve ve Gümüşay'ın seslerini duydum, şıngır şıngır yüreğim... Canlı yayın sırasındaki yardımlarından dolayı Zeya'ya teşekkür ederim:))))

5 Nisan 2010 Pazartesi

Kadıköy...Kadıköy

İyi bitirmiş olduğum haftaya , süper bir de başlangıç yaptım.

Bu gün Beeeen, Ece ve Magissa bir Kadıköy günü yaptık. İmrendirmek gibi olmasında nasıl güzel bir havaydı. Hani üşümezsin , sıcaklamazsın işte öyle bişe.

Eski kitapçıları gezdik önce. Sonra da Hamsi Puba oturup, açık havada bira balık yaptık. Kocaman tabak salatayı, kalamarları ve hamsileri lüp lüp götürdük.Yemek sonrası yine eskiciler ve kitapçıları dolaşmaca ve Moda'da denize karşı çay ve bol sohbet.. Modaya gittiğimizde baktık ki, depremcilerin kovboyu, Şener Üşemezsoy bizden önce oraya konuşlanmış.

Dönüş yolunda da Alkım'a girdik. Ben kitap almayayım , önce evdekileri okuyayım diyerek kendimi çocuk gibi kandırarak dolaştım dolaştım ve sonunda
Gamsegamse 'de merak ediyordu, adı ilgimizi çekmişti dedim , aldım meraktan kurtulduk işte:))) Kitabın adı Selindrella... önce D&R raflarında çıktı karşımıza. Aaa Sindrelladan esinlenme galiba dedim,daha sonra Kavak Yelleri dizisinde , oyuncular ne zaman kitap okusa bu kitap ellerinde. Meğer yazarı, dizinin senaristlerindenmiş. Kitabı ; Sex and City severler daha bi severek okuyacaklardır. Ben bu akşam önce Binbir Hayat Masallarını bitireceğim sonrada bu kitaba başlayacağım. Bu bahar havasına da yakışır ayrıca...

3 Nisan 2010 Cumartesi

Cuma cumartesi

Eve yeni geldim ama çıkışım ,dün akşam:)))) Sıcağı sıcağına anlatayım dedim...
Dün ev de yoğun bir temizlik vardı. Temizliğe dair ne varsa yapıldı. Çamaşır falan da dahil. Sonra akşam yemeği falan. Tabi bu olay benim bünyemi çökertti. İçime kaçmış olan bahar geri çıktı.

Akşam yemeğini yerken dedim ki, ben kalkıp gideyim... Baktılar ki, bağlasalar durmam , iyi dediler çaresiz. Giyindim kuşandım, dışarı baktım , yağmur sel olup akmakta. Şemsiyemi Zuz kuaföre giderken almıştı, orada bırakmış. Sanırım hala haberi yoktur, yazımı okuyumca hatırlayacaktır. Kızların şemsiyeleri de ne olur ne olmaz , Onlara lazım olur derken- Kocito, sen ne dense gidersin, benim şemsiyemi al dedi. Saat sekiz gibi evden çıktım . Kabataş motoruna bindiğimde deniz nasıl dalgalıydı, denizi yara yara, bata çıka , yalpalaya yalpalaya motor giderken; hey Allahım dedim, denizde ölebilirim ama Üsküdar- Kabataş arası gibi komik bir yerde olmasın... Sonrası Cihangir... Teyzem beni görünce nasıl sevindi, Eniştemin gözleri ışıldadı. Gülden, koptu geldi, Evine yeni gitmiş olan Fato, kocasının şaşkın bakışları altında aynı taksi ile geri döndü. Ondan sonrası şenlik...Saat gecenin dördü olmuş bizim haberimiz yok.

Sabah erken yatmaya alışmış olan benim gözler pört diye açıldı. Sağa dönsem sola dönsem yok. Kalktım kendime bir yeşil çay yaptım. Sonra biraz balkondan dışarıları seyrettim. Böyle , olmaz bana bir aktivite gerek dedim. Haşlanması için patates koydum ocağa. Yufkaları dolaptan çıkardım. Dün okuduğum bir börek tarifi geldi aklıma... zaten denemek istiyordum... kısmette kobaylarımın siz olması varmış dedim... Böreğin tarifini uzun uzadıya anlatmayayım. Tarif burada. Hiç tanışmadığım bir blogcu ; Bir Dut Masalı. Hani bazı şeyler zamanı gelince olur ya. sanırım bu da böyle bir şey oldu. Böreğinin tarifine dün rastladım, bu gün masamıza keyif kattı.
Ben haşladığı patatesleri ikiye böldüm. Yarısını ezip soğanla kavurdum. Yarısını da küçük küçük doğradım, beyaz peynir ve maydonozla karıştırdım. İkisini de çok beğendiler. Kalktıklarında börekler pişmişti bile. Hemen Teyzem çayımızı koydu. Güllü masayı hazırladı. Masada da Orduluları aradık, Bir keyif kahvaltı yaptık. Sonra Güllü Bacı, kahvelerimizi yaptı, fallarımıza baktı.

Akşam Fato ile Taksim'e çıktık. Nasıl bir kalabalık anlatılmaz...gerisi çiçekçiler...müzik... her renk insan..Heykelin çevresindeki düzenleme bitmedi hala. Dün akşam geç saatte lale bayramı hazırlıkları vardı. Kamyondan, lale şeklinde süslemeler indiriyorlardı. Valla bunu nasıl tariflendireceğimi bilemedim. Heykel desem olmadı, ağaç gibi diyeyim olmadı. Anlayın gari, yormayın beni.

Dün akşam hiç yağmur yağmamış gibi hava pırıl pırıldı bu gün. Evime geldim tıngır tıngır. Hiç kimse yok tabi :))))

2 Nisan 2010 Cuma

Henüz perdeleri bile açmadım ama hava galiba güzel. Işık içeriye sızıyor. Dünün yorgunluğu üzerimde hala. Parça pinçik durumdayım. Gece yatarken aldığım alerji ilacı da bu halimin nedenlerinden biridir diye düşünüyorum... Akşam Aşk-ı Memnu izledim , kitap , gazete hiç bir şey okumadan tumba yatak. Kızların gittiğinin bile farkında değilim. Uykumun arasında galiba bir şeyler sordular, ne cevap verdim acaba...

Bu güne dair hiçbir programım yok. Ama yarına ufaktan bir kuzenlerle buluşma programı yapıyorum. Henüz onlara söylemedim, kafamda oluşuyor.

Şimdi gideyim, bir kahve içip , kafamdaki dağılan, yerlere düşen çekmeceleri yerleştireyim, gelirim gün içinde , düzenlemelerle falan...

1 Nisan 2010 Perşembe

Şimdi kısaca günün özetini yapayım size. Dışarı çıkmak için giyinirken , kocam- bu yağmur sesi mi? dedi. Bir baktım, bir deli yağmur, hava kararmış, ama bir tarafından da sanki merak etme , açacağım birazdan demekte. Bir kaç dk sonra durdu. Ama benim çoook temkinli kocam yüzünden, kışlık palto ve şemsiyelerle çıktık. Yarım saate kalmadan hava bir yükseldi, bir güneş açtı, nasıl sıcak anlatamam. Tabi ben nişan yıldönümü mönümü anlamadan yedim O^'nu. O da susmam için paltomu ve şemsiyeyi aldı :))).

Uğrayacağımız bir iki yer vardı, uğradık. Sonra yine o tarihi pidecide pide yedik. Valla kıymalı, yumurtalısı da süper. Bu kez oturdukta yedik:))) Yolumuz üzerindeki Molla Gürani Camisi var. Molla Gürani ; Fatih Sultan Mehmet'in hocalarından. Cami yapı olarak çok güzel. Vefa'da ara sokaklara gizlenmiş tarihi bir hazine. Bir kilise camii.İstanbulun fethinden sonra camiye dönüştürlen kiliselerden biri.Bizans döneminde Hagios Theodoros Kilisesi olarak biliniyor.

Fakat bulunduğu sokak da , yapının kendisi de nasıl bakımsız anlatamam. Avrupa'da olsa hemen bir çevre düzenlemesi yaplırdı diye , düşünmeden edemiyor insan.
Minaresnii, Antalya'da ki Yivli Minareye benzettim ben.

Helvacı Baba Türbesinin Hikayesini anlatmıştım daha önce. Bu gün önünden geçerken, baktım kadınlar bir şeyler paketliyor, buyrun buyrun dediler. O paketledikleri şeyler, helvaymış. Kapalı kaplara koyuyorlar bir kısmını , gelene geçene veriyorlar. Mesela ben kapıda kadını soru yağmuruna tutarken bir çöp arabası durdu, - Abla üç kişiyiz diye seslendiler. Hemen üç paket sarıp verdiler. Yoldan o anlık geçenlere de hemen birer plastik bardak ve kaşıkla ikram ediyorlar. O semtin yüzyıllardır süren bir geleneğiymiş. Karı koca aldık elimize birer bardak yiyerek devam ettik gezimize. Mutfaklarını falan gösterdiler. Türbenin bir avlusu var. Mis gibi çiçekli, tertemiz.

Daha sonra Beyazıd Kapısından Kapalıçarşı'ya girdik. Hadi oraya bak buraya bak derken Mısır Çarşısına geldik. Ama ben bir yoruldum, artık oyalanmayalım dedim Kocama. Kendimi bir ton hissettim, bacaklarım gitmiyor. Bu arada Kocama- sen çaktırmadan yolumu uzatıyorsun diye çıkışıyorum . Sokaklarda bir kalabalık bir kalabalıktı anlatamam. Hatta Ece ve Kedili Cadı şahidimdir:))) Sanırsınız tüm İstanbullulara dedik ki, bu gün Eminönü, Kapalıçarşı civarlarında buluşalım. Olabilirse ki; olur, biraz da turist neyin de katılsın olayaki ortalık iyice karışsın. Vapura kendimi dar attım. Home sweet home derim de başka bi şey demem...

düzenleme-1: Aşk-ı Memnu iki haftada bir oynasın, özetsiz oynasın ya da biz bir hafta izleyelim bir hafta izlemeyelim...
Ezel'in senaristi beyin kanaması geçirdiği için diziye ara verilmiş...

Gördüğün gibi pek sayın okuyucu, imla yanlışları, kelime düşüklükleri, devrik cümlelerimiz, anlamda kaymalarımız olabilir. Hatta konu bazen iyice dağılıp , toplanamaz hale gelebilir. Ama şu yazıda da görüldüğü üzre, tarihi ve turistik bilgiler, güncel hayata dair dokunuşlar:) ve de magazinsel olaylar hep burada:)))) hele zaman zaman verdiğim şahane yemek ve pasta tarifleri. Ölçü vermiyorum ama olsun, o kadar kusur kadı kızında da olur.

Dün, bu gün, bu sabah

Bu gün bizim için çok özel bir gün. Nişan yıldönümümüz. Anneminde dediği gibi, kutlanacak ne varsa kutlanmalı görüşünden yola çıkarak, elbetteki bu gün de bizim ev de coşkuyla kutlanır... Kaç yıldı oldu sölemem, dün akşam zeya; neredeyse yaşım kadar dedi:)))

Dün akşam Zeya ve benim kızlarla Capitolde bir kahve molası verdik hayata... valla çok afilli bir cümle oldu. Kahve içtik bol bol sohbet ettik, hatta çıkar ayak ve koşar ayak alış veriş bile yaptık...

Ve bu gece okuduğum kitabımın ayracı çok ama çok özeldi. Amsterdam'dan adımın konulmasına sebep olan ülkeden gelen , lale şeklinde, tahta oyma , ve benim gibi bir kırmızı lale... Zeya , ne diyeyim sana , yine kendimi çok ama çok özel hissetirdin bana ve ne güzel bir güne denk geldi...Dün ayrıca, bir günlüğüne İstanbul'a gelen Mavianne'nin de , görüşemesek de telefonda sesini duydum...

Dünün programında Cancan vardı, Geçtiğimiz Cuma gününden bu güne kadar Pesah tatilinde olan Naziş ile , evde ablası olmanın keyfini çıkardı. Yedi içti, market alış verişleri yaptı, parkta kaydı, sallandı. Hatta sokakda kendi yaşıtı çocuklarla oynamaya çıktı, Annesi gelince .Fakat o yaşıtları ile oynamak yerine, büyüklerle top peşinde koşmayı tercih etti. Boyuna bakmadan, milletin ayağından top almaya kalkıp, gool diye bağıra bağıra üstelik. Bir fanatik Galatasaraylı geliyor ki, sormayın gitsin...

Bu günün programında , Eminönü, Tahtakale, Mısır Çarşısı Kapalıçarşı var...