Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

10 Aralık 2009 Perşembe

Dün sana bir tepeden baktım ey Aziz İstanbul

Dünkü yürüyüş etkinliğimi yazamadım . Bu kez önceki yazımda da dedğim gibi menzilim de Kız Kulesi vardı. Ama önce Sultantepe'ye çıkıp, oradan sahile indik. Üsküdar-Eminönü İskelesine kadar her şey çok iyiydi ama oradan sonrasında Marmaray çalışması yüzünden zevkli bir yürüyüş olmadı. Hatta gıcık bile oldum denilebilir. Neyse sonunda sahile çıkabildik. İncecik bir çise eşliğinde Kız Kulesine kadar yürüdük. Kız Kulesi İstanbul'un en ama en sevdiğim objesi. Ben, Kızkulesine karşı doğmuşum. Annemle Babam beni oynatmak için Şemsi Paşa Çayırına getirirlermiş. Gerçi şimdi o çayırda cafe bozuntuları var. Kız Kulesi kullanıma açıldığında en çok feryat edenlerin başındaydım. Tüm büyüsünü bozdular. İçinde fast food bile varmış. Varmış diyorum, içine büyük konuşmamyım da gitmem sanıyorum. Ben O^na yanından motorla, vapurla geçerken bakmalıyım, karşısına geçip oturmalı kitap okumalıyım hadi hadi oradi bir çay bahçesinde çay içmeliyim. Onun dışında padişah kızın sığınağı olmalı orası hala. Yanaşan sandal, ona yiyecek getiren sandal olmalı. Çay içecek, yemek yiyecek başka yer kalmamıştı sanki, Kız Kulesi'ne de uzaktan baksak , hikayesini anlatsak n'olurdu.

Dün sanırım boğaz da istavrit akını vardı. Oltayla balık tutanlar, hiç boş çekmediler oltayı. Satanlarda vardı ama yürüyeceğiz diye almadık.

Daha sonraKız Kulesinin tam karşısından, yolun karşı tarafına geçtik. Marmaray zımbırtısına yeniden takılmamk için. Yeşil alandı orası da, ben dört yapraklı yonca aradım, bulamadım. Bizim meeşur dört yapraklı yonca hikayemizi kaç kez anlattım ama hadi bi daha hatırlayalım, napiim çok seviyorum:))Naziş daha 4-5 yaşlarında falan, otomobille yolculuk ediyoruz. Tokat - Turhal yoluna girdiğimizde yol kıyısında durduk. Koca sigara molası verdi diyelim. Biz de Naziş,le arabada oturuyoruz ama yan oturduk , ayaklarımız dışarı sallladık. Baktım yol kenarı yonca dolu, aaa Naziş- gel dört yapraklı yonca arayalım, uğurludur dedim. O da bana- nasıl o dedi. - Tüm yoncalar üç yapraklı olur, onun dört yaprağı vardır, çok ama çok zor bulunur dedim. Eğildi yerden aldı, böyle mi? dedi. Anah sahiden de dört yapraklı yonca. ülen yoksa burdakilerin hepsi mi? dört yapraklı dedim. Hani şimdi aşılı dört yapraklı yonca dolu ya, parklar bahçeler, herhalde öyle dedim. Eğildim aradım taradım yok yok, hepsi üç yapraklı. Zaten durduğumuz yer bildiğin yol kıyısı. İşte böle bi hikayemiz bu da.Yeniden hatırladık, yeni arkadaşlar da eksik kalmadı hehehehehhe.


Yürüyüş dönüşünde balık pazarına uğradık,hamsi aldık. Babama buğulama bize tavasını yaptık. Nazlı yine sağa sola kaçıştı:)))O balık yemez ,yese de allengirlisini yer. Ispanaklı , püreli levrek yada aynı usulde yapılmış mezgit fileto. yani balık balıklıktan çıkacak bi kere:)))Balık dışında da tüm deniz ürünlerine bayılır, favorisi kalamardır.
Dün akşam Türkmax de ''Hoşcakal Güzin''i izledik. Biz karı koca çok beğendik. Dün akşam zaten pek hüzünlüydüm iyi oldu formatıma uydu. Film bitince Leyla'nın Evi ni okumaya devam ettim. Gece bir buçuğa kadar okumuşum. Sonra bu gün Cancan'ın geleceğini hatırlayıp yattım.

Cancan geldi, tozu dumana kattı şimdi uyuyor. Bu yazıda oradan yazılabildi zaten. Bundan sonra O sahne alacak çünkü...
Biz, dün akşam Babamla mutfak da balık yaparken bizi gördün mü? Anne....