Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

22 Ekim 2015 Perşembe

Lalece Tavsiyeler

Hadi başlayalım.
   Benim önerdiğim kitapları, filmleri beğenenler bu dört bölümlük mini diziyi de çok beğeneceklerdir... Çünkü bana önerenin önerdiklerine çok güvenirim ben...
     İyi kalbini çelik bir zırhın içinde saklayan Olive Kittterigge'nin 20 yıla dayanan hikayesi...

Size  şöyle bir şey de  anlatayım bu vesileyle, şu önerilerine güvendiğiniz kişilerle ilgili...
Benim bir dayım var. Benden topu topu altı yaş büyük olduğu ve biz aile apartmanında oturduğumuz için birlikte büyüdük sayılır. İlk dansettiğim erkek odur mesela... O yıllarda Ordu'da öyle kız erkek arkadaşlığının  rahat olmadığı yıllarda az sürüklemedi peşinde beni sinema sinema, parti parti... Kız arkadaşı nerede biz orada anlayacağınız... Üniversiteye gittiğinde ödevlerimi telefonda yaptırırdı bana... Hafta sonları arkadaşlarımla sınıf gezisine gitmeyeyim diye beni Uludağ'a görürürdü... Serde Karadenizlilik var ya 😍her neyse bu dayım bana hep şöyle derdi;Kendi deneyimlerinden faydalanmak insana pahalıya patlar ama başkalarının deneyimlerinden faydalanırsan bu sana bedavaya gelir 😍😀😃anladınız sanırım ne demek istediğimi...
Ben bu BBC' nin mini dizilerine sardırdım bu ara ve dört bölümlük bir başka diziyi de iki sabah kahvaltısında hallettim  :)

Tavsiye ettiklerim arasına bunu mutlaka koyun... Bizde olsa 444  bölümde ancak toplarlardı... Yaprak Dökümü gibi bir kitabın dizisini senelerce çekip çekip uzattılar... Sanırsınız rahmetli Reşat Nuri, bunlara ahiretten yaprak yaprak senaryo gönderdi... Her neyse bu mini dizi benim gibi dönem dizisi sevenler için... Dawnton Abbey izleyenlerin hayranı olduğu Mr. Bates' de önemli bir rolde oynuyor. Dizi, romantik bir konuya sahip olması yanında o zaman ki kuzey ve güney arasındaki farkları ve o yıllarda ki sendika hareketlerine de yer vermiş...

Bu dizilerin yanında Dawnton Abbey devam ediyor, onun yeri ayrı bende..6. Sezonda şu anda...

Filmlere gelirsek...

..Sundance Film Festivalinde büyük ödülü almış...
Ben, Earl ve Ölen kız...
Bu hikayeyi nasıl anlacağımı bilmiyorum dedi ve başladı anlatmaya.16 yaşındaki Earl'ü annesi  okullarındaki kanser hastası bir kızla arkadaş olmaya zorlar...Earl bu arkadaşlığı anlatıyor bize...
 Bu filmden size söz etim mi bilemiyorum ama bu film de biraz ağır ilerlese de sevdiğim bir film oldu...Çirkin bir kızın bebekliğinden itibaren sırf bu yüzden  evde,okulda, sosyal yaşamında dışlanmasının hikayesi...Yıllara uzanan bir hikaye...Evliliği, çocukları ve evlerine gelen bir fotoğrafçı ile değişen yaşamı...Bir Arjantin filmi...


Kitaplara gelirsek;
Bu ara e-kitap daha çok okudum.

"Bayan Pelligre'nin Tuhaf Çocukları" filminin de çok yakında vizyona gireceği bir kitap...Başta çok güzel başladı ama sonra  bir yeni ergen kitabına dönüştü...

Bu kitap bitince ben kendimde şunu hissettim.Bir okur olarak edebi bir doygunluğa ihtiyaç duyuyordum. O yüzden yine e- kütüphanemden Dublinliler/ James Joyce seçtim.  

1914 yılında yazmış bu kitabı Jmes Joyce.  Bir hikaye kitabı gibi görünse de hikayeler arasında bir bağ var. Çocukluktan başlayıp, yetişkinliğe doğru giden hikayeler. Ben şu anda ergenlik hikayeleri okuyorum mesela... Dublin'de yaşayanların hayatlarını, ruhsal yapılarını inanılmaz bir sadelikle anlatmış... Ben bu kitabı okurken Leylak Dalı; çok güzel bir kitap okuduğundan söz etti... Bir de baktım ki kitap ben de var...Hemen Dublinliler'e ara verip onu okudum yani Carlos Mario Dominguez'in yazdığı Kağıt Ev ve  başlamamla da elimden bırakmadan bitirdim. kitapda , kitap sevgisinin çıldırttığı bir adam var. Banyosuna koyduğu kitaplar rutubetlenmesin diye yaz kış soğuk duş alan, kitaplarla neredeyse evcilik oynayan bir adam sonra bunu nerelere vardırdığını kitapta okumalısınız.Ama enteresan olan, daha kitaba başlamadan bir kaç saat önce kendime sorduğum soruyu kendine sormasıydı.. Toz alırken; kitaplığa takıldı gözüm ve bir faha okumayacağım bu kitapları böyle biriktirmek'gözünden esirgemek nasıl bir şey demiştim ben de aynı hikayedeki gibi...



Bugünlerde genellikle evdeyim ve sıkıldığımda da bu boyama işine merak sardım...Tavsiye  ederim

Yetmez bu kadar tavsiye derseniz bir de ağız tadı tavsiyesi o zaman, benim lise yıllarımda deliler gibi dolaptaki bitmeden yenisini yapıp dolaba koyduğum mozaik pasta...Bizim Zuz  hala nefret eder sırf o yüzden...
Seferberlik Yemek Tarifleri facebook sayfasında da vermiştim bu tarifi... orada ne yazdıysam aynen kopyaladım buraya da...
Alt tarafı "mozaik pasta" deme bacım.  Onda koskoca  lise bitirme sınavının hatıraları var...
Biz o zamanlar, bütün sene yazılılara çalışır, iyi not olmak için kendimizi paralar bu yetmez gibi bir de okulu bitirmek  için bu derslerden yeniden sınava girerdik.Olmadı eylüle kalırsın, elimde tek ders sınavları olur falan. Ama benim için haziranda bu sınav işinin birmesi şarttır.Peki niye, çok mu idealist bir öğrenciyim evde beni kötü muamele mi bekler? Tabikitleri de hayır...Beni Kumburgaz' da sahiller bekler, arkadaşlar bekler, tekneyle yanından geçip hohohoho diye taciz ettiğimiz Hotel Marin'in  salda çıplak güneşlenen turistleri bekler. İşte! Ben de yazdan kışa hazırlanan karıncalar misali kıştan  işi sıkı tutardım. Böyle sınav dönemlerinde benim en büyük destekçim; mozaik pastaydı.Zaten de tek yapabildiğim şeydi. Buzdolabındaki girmeden  hemen yenisini yapar koyardım. Fakaat bu durumdan memnun olmayanlar vardı.Her dolabı açtıklarında mozaik pasta gören kardeşlerim; bööööö yine miii demeye başladılar. Hatta  kız kardeşim hala ağzını sürmez ve hep senin yüzünden -belki de çok sevebileceğim bir şeyden beni nefret ettirdin, der.😇😍😎 Evet böyle şahane bir şeyi kaçırmasına neden olduğum için üzgünüm ama yaptıklarımdan hiç pişman değilim.O sene bizim sınıftan haziran döneminde bir tek ben mezun oldum ve bunda en büyük pay mozaik pastanındır 😍😇😎
Şimdi gelelim tarife...
2 paket pötibör büsküvi
50 gr margarin ya da tereyağ
1 su bardağı toz şeker
1 paket vanilya
3 çorba kaşığı kakao
1 büyük su bardağı süt

Yağı eritin,sütü,şekeri ve kakaoyu ilave edip iyice karıştırın...Biraz ılık olabilir ama sıcak olmasın.
Büsküvileri çok fazla ufaltmadan parçalayın...
Sıvı karışımı ve vanilyayı büsküvilerin içine döküp iyice katıştırın...Hatta ben elimle son bir kez karıştırıyorum...Streç film ya da buz dolabı poşeti kapladığınız kalıba yerleştirin. Ve dondurucuda bir kaç saat bekletin...( benim tarifimde yumurta yok)

Ha bir de Gamsegamse'nin öğrencileri benim adımı yazmayı öğrendiler, bi de resmimi yapmışlar  :)Beni göbeği açık ve mini etekli çfit bir kadın olarak çizen öğrenciyi çok takdir ettim. :)

HAYDİ EYVALLAH ŞİMDİLİK

13 Ekim 2015 Salı

Biz eskiden

Bundan 12 gün önce bir cuma gecesi biz karı koca kabuslar içinde uyurken, meğer canım Filiz'de kabus bir gece geçirmekteymiş...Bizim bundan ertesi sabah haberimiz olabildi...Telefonda haberi aldığımda yüzümde nasıl bir ifade oluşmuş ki o sırada kahvaltı yapmakta olan Gamse ağzındaki lokmayı eliyle dışarı çıkardı, çiğneyemedi yutamadı...
 Filiz o gün bugün uyuyor biz de o gün  bugün uyumuyoruz...Bakırköy Sadi Konuk Hastanesi'nin bahçesinin dili olsa da anlatsa size bizi.Neredeyse 30 kişi sabahtan akşama kadar orada bekliyoruz...Filiz uyanana kadar da oradayız...Filiz uyansın kulağının arkasına taktığı gül gibi gülüşünü yüzüne taksın ve yine geçip ortamıza böyle güzel poz versin...

Biz bunları yaşarken Ankara'da patlayan bombaların haberi geldi.Bomba Ankara'da değil hepimizin içinde patladı.

On yıldır yazıyorum,belki on yıldır beni takip edenler vardır. Hiç bir zaman bu kadar  karamsar olmamıştım...
Bugünleri nasıl atlatırız bilmiyorum, barışla kan yanyana olur mu bilmiyorum...Yalnız merak ediyorum Biz artık eski biz olabilecek miyiz? Mutlu olmak diye, gülümsemek diye bir şey vardı diye masallar mı anlatacağız gelecek nesillere...Güzel olan her şey masallarda mı kalacak?