Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

26 Ekim 2016 Çarşamba

İşte geldim buradayım

Uzun zaman yazmayınca, nereden başlayacağımı bilemiyorum.
İlk önce  şunu söyleyeyim, kendime  bu sene koyduğum hedeflerden birine pazartesi itibariyle başladım. Uzun yıllardır bir koroya katılıp şarkı söylemek istiyordum. İki gündür çok keyifliyim o yüzden.İki gün üst üste dörder saatten toplamda sekiz saatlik bir koro çalışmasına başladım. Hocamız çok eski ve bilmediğimiz eserler yanında günümüz eserlerine de yer vermiş repertuarda. Mayıs ayında da konser verecekmişiz:)

Bu arada yazmadığım film,kitap birikti.Sizi de foto zehirlenmesine maruz bırakmamak için filmleri,kitapları tek fotoda toplamaya çalıştım.
 
Innocents/Masumiyet, Handmaide/Hizmetçi ve Julietta'yı Filmekimi festivalinde izledim. Pedro Almodovar Julietta'da yine şahane bir iş çıkarmıştı.Bu filmi mutlaka izlemenizi öneriyorum.Bir anne kız ilişkisini anlatıyordu. Handmaide ise tam bir entrika filmi Kore yapımıydı.Masumiyet ise; Savaş sırasında tecavüze uğrayan ve hamile kalan rahibelerle onlara yardım etmek isteyen bir kadın doktorun hikayesiydi.
Maggies Plan çok güzel ve çok eğlenceliydi. Herkesin hayatını planlamak isteyen Magggie'yi çok seversiniz. Answer Man da yine çok eğlenceliydi. Tanrının kendisi ile konuştuğunu ve sorularına cevap verdiğini iddia eden yazarın çevresindeki insanlarla ilişkileri konu edilmişti.Bu son iki filmi Zuz ile izledik pek eğlendik ve sevdik.
Nejat  İşler ve Serenay Sarıkaya'nın filmini Zuz ve Gamsegamse ile birlikte  sinemada izledik.
Zerrin Tekindor matmazelim yine çok iyiydi.Bir Kudret var bayıldım arkadaş. Nejat İşler tabikitleri de bir nümero.Yalnız son sahnede işi çıkmış ya da Gümüşlükspor'un maçı varsa ona gitmiş olabilir.😂
Seranay'ınsa tokaları çok güzeldi ve iyi oynamıştı neme lazım.
Üsküdar Sahaf Festivali başladı ve bitti. Haber veremediğim için üzgünüm çünkü bu kez gerçekten çok iyiydi. Sahaflığın hakkı verilmişti. Ben de takdir edersiniz ki epey bi hakkını verdim. İki gün üstüste gittim.

Hatta epeyce bir kendimi tuttum bazı kitaplar karşısında ama Muazzez Tahsin Berkant'ın ve Kerime Nadir'in Yeşilçam filmlerine konu olan kitapları almadığıma hala pişmanım.
Aşağıda ki fotoda da son okuduğum kitaplar var.

Erişteci çok ilginç bir kitap. Uzun süredir aradığım sonra da unuttuğum bu kitap; Sahaf Festivalinde daha ilk gün girdiğim ilk dükkanda kitapların en üstüne oturmuş beni bekliyordu,canım benim:) Biri
partinin  istediği kitapları yazarak diğeri ise kan simsarlığı yaparak hayatını kazanan iki arkadaşın sohbetlerindeki inanılmaz hikayeler... Ölüleri müzik eşliğinde yakan bir krematoryum sahibi genç,yazar karısı tarafından aşağılanan bunun acısını da metresini aşağılayarak çıkaran dergi editörü gibi ilginç karakterler var.
Mario Vargas Llosa'nın yazdığı Üvey Anneye Övgü; bir erotizm klasiği haline gelmiş. Tablo gibi betimlemeleri olan ve yazarının diğer kitaplarına bayıldığım vir kitap. Ama bu kitaptaki pedofililk öğeler yüzünden çok rahatsızlık duyarak okudum.
Günebakan/ Gyula  Rudy, bu kitabı okurken sanırım günümde değildim bir türlü kendimi veremedim içine giremedim. Hep dışarı attı beni:)
 Kuşlar Yasına Gider/Hasan Ali Toptaş  bir yaz yolculuğuydu ve çok beğendim. Hasan Ali Toptaş zaten yazım dili eşşiz ve Allah'ın yaz diye yarattığı romancılardan. Spotify kitapta geçen türkülerden bir ,alma listesi hazırlamıştı. Onun eşliğinde okumak şahane oldu.
Aşure ayını da eda ettik. Herkesin bir yoğurt yeyişi vardır  misali benim aşure pişirme olayım da şu; Buğdayı iyice piştikten sonra içinden bir kase alıp el blendırı ile bi bızzıtt yapıp tekrar içine katıyorum sonra iç malzemelerini ilave edip devam ediyorum pişme işine...

Bu sene iki kez pişirdim ve çok kişiye yemesi kısmet oldu. Hem bize hem de gittiği evlere bolluk bereket getirsin inşallahhh...

Geçtiğimiz hafta dört ülkeyi beş günde ayağı yanık kedi misali gezerek yorgunluktan bizim eve pes düşen Zuz ile geçirdik. Pazar günü ise iki kardeş, çocukluk, gençlik, yetişkinlik arkadaşlarımız olan diğer iki kardeş Aysel ve Ayten ile kahvaltı için buluşup akşam yemeğinden sonra zor ayrıldık. Ne çok konu birikmiş. Aynı anda beş konuyu konuşa konuşa daldan dala atlaya atlaya halİmize güle güle  fevkaledenin de  fevkinde bir gün geçirdik. 
Havanın güneşli olduğu günlerde tine Üsküdar sahil yürüyüşlerine ve arada verdiğim çay molalrına devam.Ama havalar artık serinledi, bunu ısınmak için bana yanaşan kedicikten anlayın  :)

Ayyy hadi bi git deyin bana yahu:)