Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

28 Şubat 2010 Pazar

Hafta sonu güzelleri

Hafta sonumu güzelleştiren detaylar. Tabak daha doğrusu tabak takamı:))) kocam tarafından hediye edildi. Meral Uyanık'ın İstanbul Rüyası kolleksiyonundan. Her tabakta ayrı bir semt resmedilmiş. Üsküdar , Galata Kulesi gibi.
Kitap ;Zaman Yolcusunun Karısı. Bu yıl filme de çekildi. Nazlı dün akşam D&R dan aldı.


Son resim Babaannesi tarafından Türkmenbaşı kılığına sokulmuş CANCAN. Yarın Kartalkaya'ya kayağa gidiyor. Bu hafta görüşemeyeceğiz.Dün akşam biz Capitol'de dolanırken aradı, abaaa , abaaaa diye bir bağırışı vardı. Sanırsınız yıllarca görüşmedik.

Biraz önce Tepe Natiulus'dan geldik. Evin alış - verişini yaptık. Cılkımız çıktı. Gelip bir de onları yerleştirdik , dik diyorum çünkü Aslan Koca da eşlik etti bana . Naziş de vardı... Bir ara bir şeyler yemek için mola verdik o kadar. İlginenler için söylüyorum Penty deki yeni sezon çorapları gördünüz müüü? çook güzeller...

Bu hafta sonuda hızla geçti, bu hafta sanırım yoğun olacağım. Alplerden bir konuk bekliyorum... Yarın , karı-koca Eminönü, Mısırçarşısı, Tahtakale de sahne alacağız heheheheh. İzleyin anacığım hiç boşluk yok bu hafta:))))

26 Şubat 2010 Cuma










Öğretmen olmak işte bazen böyle kılıktan kılığa girebilmek de :)))

Hafta sonu biterken....2

Sanırım haftanın son yazısı olacak. Sabah içtimamızı tamamladık çok şükür. Herkes işine gücüne gitti. Akşam yemeği meselesi de yok , çünkü kızlar dışardalar bu akşam.

Kahvaltımı yaptım çoktan ama çay keyfi yapmak için Zuz'u bekliyorum... Bu gün dr kontrolü vardı, işe gftmeyecek, doğru dr dan bana gelecek. Kardeş kardeş oturacağız yine:)))

Hava kapalı bu gün, galiba biraz da soğuk.

Dün akşama Aşk-ı Memnu yayıldı. Bir şey bu kadarmı çekip uzatılır. Hadi bakalım daha nereye kadar çekeceksiniz. ülen bütün gece Adnan Efendinin eve gelip gelmeyeceği ile geçti. Ha böyle konuşuyorsan seyretme diyeceksiniz dimi, iyi de dengesizlik parayla satılmıyor ki, gidip çarşıdan alayım...

Yeni yol arkadaşım Haruki Murakami'nin Sahilde Kafka'sı. Kitap ilk sayfalardan iyice sardı beni. Zeyaaaa hani hiç sayfa kıvırmamışsın, valla kitabı alınca ilk ona baktım :)).Zeya ve Cancan kitaplığıma en çok katkıda bulunan kişilerdir.

Bu gün fikri mühim den bir yıllık diş macunumuz geldi . Colgate'in yeni çıkardığı Sensitive pro-relief , diş hassasiyetine karşı olan diş macunu bu. Fikri mühim üyelerine firmaların çıkardığı ürünleri ilk çıktığında gönderiyor. Bir yıl önce kedilicadı' dan duymuştum heheheh belki kendi bile unutmuştur. Nalan'dan dönerken durakta bekliyorduk o zaman söylemiştin canım benim:)))

Ben Zuz'u dr dan gelsin diye beklerken onun sesi Natilius Zara dan geldi, hey Allahım.

Şimdilik yazı bitsin ama yeni yeni düzenlemelerle karşınızda olucam yine.
Zuz geldi mi? Zara dan ne almış, Naziş'in Purim etkinliği nasıl geçmiş. Cadı oldu yine. Bir cadı bir kralice o da ortasını bulamadı heheheh. Gamse'nin semineri vardı kurumsal davranışlar ve iletişim hakkında , ne yapmışlar, yani bizim ev de hareket bitmez. Aylin, yıllar önce her anınız bir olay deyip teşhisini koymuştu bize zaten:))))

25 Şubat 2010 Perşembe

yaza yaz geldi çarşıya kiraz geldi.

Bir başlık uyduramayınca böyle oldu. Yaz gelmedi belki ama ,İstanbul'a bahar geldi. Açmış mimozalar gördüm.

Dün Cancan dahil, Naziş hariç herkes evdeydi. İki makine bulaşık, bir makine çamaşır çıkarttık. Çamaşırların hepsi masa örtüsü...

Evi dağılabilecek en son noktaya getirdik , mutluyuz , gururluyuz... bu gün temizlik var o yüzden

Dün Cancan yine süperdi, ne oyunlar oynadık... pudrayı döküp, elektrik süpürgesinin uç kısmını alıp süpürmeye çalışması günün en tatlı olduğu zamanıydı.Yol kenarına park eden arabaların hepsine dkunup tek tek onların araba olduğunu bize anlatması da...Sulu boya çalışmamızın sonunda boyanın tadına bakmak istemesi de...Giderken bir hafta nasıl geçecek dedik...

Bu gün Gamse okula başladı ama Naziş saat 12 de gelecek sanırım Purim nedeniyle, artık karıştırıyorum ...Yarında Zuz dr kontrolünden sonra bize gelecek hiç boş kalmıyorum ama cumartesi Beyoğlu planım var.

Dün akşam hiç bir şey okuyamadan sızmış kalmışım.

Mutfak da boşaltılacak bir bulaşık makinesi, yıkanmış ama bir şekle şemale sokulması gereken ıspanaklar:))) var. Ama bunun yanında gözü sokaklara kayan bir de kadın var...

Not:Benden tesisat ve tamirat işlerini yapacak birileri için yardım isteyen Bahar hanım; Bizim Zuz , yorumunuzu okumuş, her konuda yardımcı olabilirim dedi. Tesisatçı, badanacı, kuaför, hatta raylı kapı konusunda bile. Bir mail atarsanız size bilgilendiririm, hatta Zuz'a yönlendiririm.

Düzenleme: Kendimi tuttum:)) dışarı çıkmadım. Hanımcık canımcık evimde oturup ıspanağımı pişirdim. Kızım okuldan geldi ona sıcak çikolata yaptım. Akşam Kandil malum, irmik helvası kavurdum. Anam bi irmik helvası için yüzlerce tarif var. Sonuçta içine konulacak şey irmik yağ şeker süt veya süt değil mi? ben de bildiğim gibi kavurdum. Yani atmasyon. Portakal kabuğu rendesi ve vanilya bile koydum. Kavururken fıstıkla kavurmuştum zaten. Kocam gelince ceviz kırdı kırdı yoksa üzerine biraz da tarçın ekler öyle yeriz.

Düzenleme: Günün mana ve ehemniyetine uymadı ama şu anda şunu dinliyorum.

23 Şubat 2010 Salı

Blogspot çok gıcık iki gündür... Ama maşallah herkes yazılar eklemiş, banamıydı sadece dedim ama Zuz, ben de açamıyorum dedi.

Dün Zuz işi kırdı. Kendi işini kıran bir bunlarda gördüm zaten. İki ortak bu konuda çok uyumlular. Diğer ortak Cancan'ın Annesi Berfu , artık biliyorsunuz. İşte Zuz dün işi kırınca, hadi gel diye tuturdu. Aman geç oldu, erken haber verseydin falan dedim ama yine de gittim . Evlerimiz aynı yakada ama ters yönde . Kocam evdeydi ben çıkarken, kimseye bulaşmadan güzel güzel git gel dedi. Bana , benim gibi bir hamfendüye hem de:)). Lüzumsuz hareketlere gıcık olup arıza çıkarabiliyorum bazen de o yüzden :))

Neyse gittim sonunda, kardeş kardeş oturduk, kısır yaptık, çay içtik. Enfes köy sucuğu, ay nası demeyin Çatalca'nın bir köyünden almış. Kasap kendi yapıyormuş. Ama enfes bir şeydi. İşte o sucuğuda ızgaraladık , yedik içtik anlayacağınız. Benim kızlar okuldan çıkıp bir bir arayıp da Zuz da olduğumu öğrenince feryat figan ettiler; haber verseydiniz, servisle oraya gelirdik diye. Zuz akşam spora gidecekti altı gibi ondan çıktık birlikte taksiye bindik. Onu Natilius daki spor merkezine bırakıp ben taksiyle eve devam ediyordum ki telefonum çaldı, Gamse- Anne teyzemin çantası arabadamı kalmış dedi, bir baktım ki yanımda duruyor. Spor çantasıyla birlikte tutuyormuş, bir inmiş elinde spor çntası ve bu çantanın sapı var. Tekrar geri döndük taksiyle, çantayı verdim eve geldiğimde Ezel başlamıştı.

Ezelden sonra odama gidip kitabımı bitirdim. Muz Sesleri bitti. Umarım Beyrut hep portakal çiçeği kokar ve duyulan tek ses MUZ SESLERİ olur. Bu akşam başlayacağım kitap ya Haruki Murakami den Sahilde Kafka ya da Zadie Smith'in İmza Toplayan Adam.Belki de bir Sofi Kinsella sokarım araya beynimi boşaltma niyetine. Bazen bir romantik -komedi tarzı okumak hoş oluyor çünkü. Bu ara İstanbulun Tramvayları Dan Dan da arada gidiyor. Selim İlerinin bu İstanbul serisini çok seviyorum zaten.

Bizim kızlar bu ara sürekli falso vermekte. Bu gün de Gamsegamse ile dr daydık. Gastrolojik bir durum yüzünden. Yalnız biz , kızların çocukluklarından beri ne zaman dr a gitsek ; ilk iş kan tahlili isterler. Akça pakça, ilk günkü bembeyaz , kar gibi kızlarım var :))) ne desek boş illede isterler. Bu günkü dr hanıma da izah ettim ama yok ben göreyim çok merak ettim dedi. Gördü sonunda gayet de kanlı canlı çıktı. Bir Pelin Batu'dan duymuştum bir de bunu beyaz ten yüzünden sürekli kansız sanıldığını. Neyse , gitmişken bir de göz muayenesi oldu, o da 0.75 miş. Gözlüğe bile gerek yok dedi. Geçen yıl ki kontrol de gözlük vermişti aynı dr hehehehehe,almıştık hem de.

Balkondaki sardunyalarım dondu bu kış. Çok hüzünlü bir görüntü oluşturuyorlar. Onların arasından da mor sümbüller kafalarını uzatmış. En sonunda bu gün sardunyaları dibinden kestim. Babam belki kökleri sağlam kaldıysa yeniden çıkarlar dedi. İnşalah ya, çok güzel bir cinstiler, ithal demişti çiçekçi,büyüdükçe aşağlara sarkan cinstendiler:)))

Bu günlük de bu kadar. Yarın Cancan günü. Gamsegamse de ev de raporlu , şenlik var yani.

Not. Ayakkabı işi tuttu ...

21 Şubat 2010 Pazar

Hafta sonu biterken....

Türkiye de ne çok rapçi ne çok hip hop cu varmış meğer. Bu son yarışmada anladım. Bir taraftan aman böyle şeylerle uğraşsınlar, şarkı söylesinler , dans etsinler diyorum, bir taraftanda elimle ağızlarını kapamak istiyorum:)). Sanırım bir kaç yıla kalmaz televizyona çıkmayan kimse kalmaz ,Türkiye de. Valla kendi adıma konuşmak gerekirse biz dördümüz de boy gösterdik hehehehe. Ben bir sokak röportajına yakalanmıştım. O gün Milli Güvenlik Kurulu toplantısı vardı. Önemli bir gündem konuşulacaktı hatta yabancı tv ler bile yayın yapıyordu. Benim yakalandığımda, bir Alman Tv siydi zaten. Beşiktaşta büfeden su alırken, tepeme çökmüşlerdi. İşin gırgır tarafı onlar bana soru sorarken büfeci sürekli tık tık omzuma vurup yan durunda büfe de çıksın diyordu:))) Bunu daha önce yazmıştım zaten...Kocam da iş yerinde çekim yapılınca , hatır için Türkan Şoray' la accık bi görünmüştü ama Naziş anlı şanlı bir çocuk programı yapmıştı , sabahları yayınlanıyordu ve tüm sülale teyakkuza geçmiş, sabahın köründe Nazlı uğruna kuklalı muklalı bir çocuk programı izliyordu , Gamsegamse ise koroda çıktı ama ufak tefek olması neden,iyle en önde arzı endanm eyledi. Yani biz sıramızı ailece savdık :)))

Ben geçtiğimiz bu günlerde okey partisi yaptım, bİr gün Cancanla sokkalarda oynadık, alış-verişti efenim parktı...Alış - veriş sırasında nasıl bir beyefendi görseniz, hoşuna giden bir şey olunca ; baba baba diyor. Yani baba alır. Öyle öğrenmiş .
Dün Annesinin şantiyeye uğraması gerekiyormuş ,O da bize geldi. Kahvaltıyı birlikte yaptık. Ablalar henüz uyuyordu , hemen odalarına koştu, kafalarına top attı uyandırdı onları. Öğleden sonra da Annesi gelince birlikte Özgürlük Parkına gittik. Hava çok güzeldi, yürüdük , Cancan top oynadı kaydı. Sonra Özgürlük Parkı içindeki Restoran-Cafe de yemek molası verdik. Tavsiye ederim gitmediyseniz. Hem açık hem kapalı yeri var. Servis, ortam, yemeklerin lezzeti süper. Mesela körili tavuk tabağını tavsiye ederim. Biz açık havada oturduk. Cancan yemeğini kedilere atttı, onlar yiyince de ağladı geri istedi mamama mamaaa diye ağladı bağırdı, sonra yine attı, yine bağırdı. Kedilerle resmen kavga etti, bizi de gülmekten öldürdü.

Bu gün yaşamdan dakikaları izledim yatakta , bir dilim kek ve çay eşliğinde. Keki dün akşam yaptım. İçine ne bulduysan koy keki oldu yine. Muzlu frappe bile koydum valla.Vanilyalı puding, pirinç unu ve hatırlayamadığım bir sürü şey. Üstüne de çikolatalı sos döktüm servis yaparken. Tabi sabah sabah böyle soslu moslu yemedim:))) Yaşamdan Dakikaların reklam aralarında da , dün Kocamla , Nazlı Erhan Afyoncu'nun imza gününe gitmişlerdi. Bana da kitap imzalatmışlar , onu inceledim. Erhan Afyoncu Osmanlı Tarihi konusunda çok yetkin bir isim çok da beğeniriz ailecek. Tarihin Arka Odasını Murat Bardakçı ile birlikte yapıyorlar.

Gelelim bu güne, Naziş erkenden gitti. Tiyatro oyunları vardı. Daha önceki yazımda da demiştim. E her zaman öğrenciler mi hazırlanıp, gösteri yapacaklar. Bu kez öğretmenler hazırlandı , oyun oynadılar ve veliler , öğrenciler ve değişik izleyici grupları izledi. Tam beş kez oynadılar oyunu.
Bu da kraliçe Nazlı hazretleri, tahtında :)))

Bu günün içine bir de Gamse ile Capitol sığdırdık ve hafta sonunu noktaladık. Birazdan bir çay faslı yapıp yatakta kitap okuma faslına geçeceğim. Muz Seslerini okuyorum. Orta Doğu'nun romanı. Bir zamanlar Altın Şehir Beyrut denilen Beyrut'un hikayesi. Bence bu kitapta baş kişi Beyrut.

17 Şubat 2010 Çarşamba

Bahar Bacağını Salladı:))

Hayat akıyor, patada kütede. Bu haftaya Naziş raporlu başladı, cumaya kadar evde. Biz de anne -kız keyifleri yaptık. Kek yaptık, mercimek köftesi yaptık, az yapmışım herkes eve gelene kadar bitirdik. Daha doğrusu Dr Ötker den denedik, aciil ihtiyaç da çok iyi ama arkadaş yedi sekiz köfte ya çıkıyor ya çıkmıyor. Sonracığıma film izleyemedik hehehe çünkü biz ne izleyeceğimize karar verene kadar canımız film izlemeyi ,istemez hale geldi.

Bu gün Naziş bir ara okula gitti, tiyatro oyunları için kostümlü prova varmış. Kızım kraliçe olacak , tahta oturacak:)) Ben de okey grubumla buluştum. Yemek yedik önce sonra oyuna oturduk. Derken oldu akşam .

Gamsegamse ile görüşemiyoruz, dün sabah beş dakika gördüm okula giderken akşamda geç geldi beş-10 dakika sonra yorgunluktan sızdı. Sabah -ben uyanamadım-Anne gidiyorum dedi , şimdide henüz gelmedi...

Asi ...Asi, bitti. Okurken yanı başımda Asi ırmağı çağladı sanki... içimde korkunç bir Antakya'ya gitme arzuzu var. Ayla Kutlu yazarken sanki Antakya tablosu çizmiş. O sokaklara birlikte girdik çıktık. Evlerin her odasına girdim, perdelere dokundum... tekrar teşekkürler Balkahvecim bu kitapla beni buluşturduğun için. Bu akşam bir dizim var sonrasında, Ece Temelkuran'ın ''Muz Sesleri'' ne başlıyorum.

İlk cemre düştü gözlerimiz aydın. Bahar bacağını salladı yani. Kocamın amcasının karısı; Bedriye Yenge kulakların çınlasın emi... O'nun lafı bu cemre düşünce, bahar bacağını salladı der. Nazlı gülmekten yerlere yatar bu söze.

üstteki resim sufi için. Taflan ağacı.

Yarını tamamiyle Cancan'a ayırdık. Bir haftadır görüşemedik, nasıl özledik nasıl anlatamam.

Eveeet bu günlük de bu kadar , keyifli bir akşam olsunnn...

15 Şubat 2010 Pazartesi

Ah Mualla...

Aslına bakarsanız bu gün yazı yazmak niyetinde değildim. Çok işim vardı ama az önce gelen bir yorum bu yazıyı yazmama neden oldu.

Yorumu yazan kişi Mualla. Bizim Zuz'un çocukluk arkadaşı, benim çocukluk arkadaşım Canım Nimet'in kızkardeşi. Beni hatırladınmı diye sormuş. Yazılarımı takip ediyormuş. Hiç ama hiç unutmadım ki...Annelerimiz arkadaş, biz çocuklar hepimiz arkadaş.O Zuz'la kapının önünde çizgi oynar, biz başka heyecanlar peşinde koşarız.. Ben hala rüyalarımda Mualla'ların evinin üstüne çıkar çam ağacına taş atar kozalak düşürür, oracıkta taşla kırar içindeki fıstıkları çıkaırırım. Ya da boğazımız ağrır , annem git Ayten Teyzenlerin taflan ağacından yaprak al gel der.Ben iterim tathta kapıyı- Ayten Teyzeee diye bağırırım. O kauçuk gibi yapraklar boğazı nasıl ısıtır şıp diye geçirirdi hastalığımızı.Nimet, Ben , Ayşegül üçümüz. Evlerimiz bir üçgen oluştururdu. Geceleri ıslıkla haberleşirdik, sigara izmaritinden fal bakardık. Annelerimizin paketinden sigara çalardık. Ama Nimet'in yöntemi süperdi. Sigarayı alttan açar, bir iki tane alır, geri yapıştırıdı. Defalarca yazdım di mi buradan. Zaferi Milli Mahallesini...Hepimiz bir yerlere dağıldık. Görüşemedik ama her Ordu seyahatinde birbirimizden haber aldık.Çook yıl geçti , çok sular aktı., çok şey değişti hayatlarımızda. Kocaman kocaman çocuklarımız oldu. Artık hepimizin annesi cennette komşu...

Dünü anlatmayacağım bu yazının üstüne , yine gezmeli tozmalıydı sadece onu söyleyeyim:)))

13 Şubat 2010 Cumartesi

Cumartesi CUMARTESİ cumartesi CUMARTESİ

Gece iyi uyudum, yağan yağmur tıp tıp camlara vurdukça nasıl hoşuma gitti anlatamam. Yatarken oh yarın öğlene kadar yatalım dedim herkese.,sonraa sabah saat altı- altı buçuk gibi, doing gözlerim açıldı.Daha çok erken uyuuuu uyuuu diye totem yaptım, kendime ama nafile... TV açtım iki tane dadı dizisi üst üste izledim, yok. Kalktım hamur mayaladım , hamurum mayalanırken, bir kıymalı , bir patatesli iç malzeme hazırladım. Onlar soğurken kek yaptım , kekin içine ne bulduysam koydum; gazoz, yarım paket kalmış vanilyalı puding, keki kalıba döktükten sonra yine yarım kalmış çikolatalı pudingi de içine biraz sütle karıştırıp üstüne döktüm. O fırında pişerken , mayalanmış hamurumdam patatesli ve kıymalı rulolar yaptım. Kek pişince , onları attım fırına, onlar pişerken de mutfağı temizleyip, saat dokuz buçukda geri yattım , onikiye kadar uyumuşum. Kocam kalkmış çayı koymuş, kahvaltıya ne yapalım dedi - fırına bak dedim. Kızlar kalkınca bayıldılar, - Anneeee müthişsin dediler. Valla biraz öyleyim galiba dedim:)))

Kızlar tüm programlarını yarına yapmışlar, malum:)) . öğleden sonra birlikte bir şeyler yapalım dediler, hiç bir ortak nokta da uyuşamayınca Gamsegamse, hadi Üsküdar'a inelim, biraz takı malzemesi alıp, takı yapalım dedi. Gittik , önce yolumuzun üzerindeki kitap -kırtasiye mağazasına girdik. Dolaştık her tarafı karıştırdık :)) alacaklarını aldılar , tam mağazadan çıkarken gördük ki , çıkış kapısının önünde bir yazı tahtası , tahtada bir soru var. Cevabını yazana hediye. Soru da, Atatürk ilk cumhurbaşkanı seçildiğinde kaç milletvekili evet oyu kullnamıştır. Bizimkiler hemen 158 yazdılar. Görevli yakın bir rakam ama , doğru cevap 155 dedi. Bizim kıslar - hayır 158 diye direttiler, bakıldı ki 158 . Adam, nasıl bildiniz ya dedi. Çünküüü biz öğretmeniz dediler. Bir de baktık incelik yapıp iki hediye paketi getirdiler , bizim örtmenlere. Kırtasiye malzemelerinin olduğu hoş bir paketti. Hafta sonumuza hoşluk kattı. Çıkışta biraz da COTTON'un altıı üstüne getirdiler, sonra da acıktık dediler. Bir yere oturduk bir şeyler yedik, sohbet ettik çıkışta da balık pazarından balıklarımızı alıp eve geldik.Bu kadar Üsküdar deyince , bir de Üsküdar resmi koyayım dedim. Doğduğum, yaşadığım yer...Resim kaynak

Koşturmacalı bir cumartesi geçirdik. Akşamın programı biraz kitap okumaca ve Tarihin Arka Odası izlemece şeklinde ...

12 Şubat 2010 Cuma

Koca çıldırtma yöntemleri

Bu bir MİM. Günün Çorbası Yeliz'den geldi. Konusu ; kocanız nelere çıldırır.
Doğrusunu söylemek gerekirse , benim kocam özel olarak çıldırtılmadıysa kolay kolay çıldırmaz. Ama ben onu her gece itinayla çıldırtırım. Yataktan 20 kez kalkıp ışığı yakıp söndürerek.
o uyurken yatak odasındaki tv yi açık bırakıp , gidip saatlerce bilgisayarda oturarak.

Aradığında cep telefonunu duymayarak, onu meraktan çatlatarak.

Beşiktaş son dakikada gol yiyerek. Kıl payı şampiyonluklar kaçırark yine kıl payı kupadan elenerek.

Kızlar , maç sırasında önünden yüz kez geçerek, tam gol olacakken dikkatini dağıtıp bir şey sorarak.Bir şey değil gol kaçarsa suç da bizim heheheheh. Gamse her gün servise son dakikada yetişerek.Filmin tam ortasında gelip n'oldu baba n'oldu baba diyerek. Nazlı evde hep bir şeyini kaybedip toplu aramalar yaptırarak. En son siyah t-shirti kayboldu mesela. Nedense onun hep bir şeyi kaybolur. Bulana kadar söylenir. Toplu aramalar O sussun diye yapılır zaten.

Aşağıdaki lüzümsuz adam, abuk subuk sorular sorarak ,

Bunların dışında yumuşacık kalpli , pambık gibi bir adamdır:)))

11 Şubat 2010 Perşembe

çoook CAN'lı bir dün

Dün Can bizdeydi. Ablalarını göremeyince çok şaşırdı çok üzüldü. Oda kapılarının önünden içeriye doğru bir abaaa abaaa diye bağırışı vardı ki içler acısıydı. Bir ara baktım Naziş'in t-shirtini almış eline aba aba diyor. Neyse akşam üzeri bir market buluşması yaptık Naziş gelirken. Gamsegamse toplantısı varmış geç geldi. Ancak yarım saat oynayabildiler. Öpücüklere boğdu ablasını.
Markete girince soluğu pastanenin önünde alıyor. Büyümesini şaşkınlıkla izliyoruz. Bir küçük adam büyüyor gözlerimizin önünde. Eline kitapları alınca açıp oooooo diyor beni taklit ederek. Yemek yerken mımmm diyor eliyle çok güzel işareti yaparak.
bu resme çok gülüyoruz. Gamsegamse yakalamış. İki şaşkın kocamla Can birbirlerini kaybetmişler:)))
Bu gün sayfamın baş konuğu Cann. Başka söze de gerek yok:)))

fonda mihriban var... Musa Eroğlu söylüyor.

9 Şubat 2010 Salı

Sabahın körü.-2

Valla bizim koğuş , kalkıyo ama yatamıyo bir türlü. Ama yakındır bir iki gün böyle giderler sonra sapır sapır dökülmeye başlarlar.

Saat sabahın körü, çayımı içtim , fırından yeni çıkmış simitimi , beyaz petnirle yedim. Ayıptır sölemesi, özendirmek gibi de olmasın:) çok güzeldi....Sabah haberlerini izledim, memleket havası aynı ... Türkan Şoray'la Göksel Arsoy'un bir filmini izledim ; Kenarın Dilberi. Türkan Şoray iki rolde biri kötü biri iyi. Filmlerde iyiler hep iyi olur kötüler hep kötü. Sanki iyinin kötü bir tarafı olmaz ya da kötünün hiç iyi tarafı yoktur. Ne garip , bi de iyiler hep salaktır. Başkalarının suçunu üstlerine alırlar, kendilerine yapılan haksızlıklara hep boyun eğerler, lüzumsuz sırları ölene kadar saklarlar. Yani kısaca salaktırlar diyecekler de diyemeyip iyi diyorlar heheheheh. Ay sabah sabah saçma sapan bi felsefe yaptım. Gamse'nin felsefe öğretmeni, benim bile bir felsefem yok ama Gamse'nin bir hayat felsefesi var demişti.Ben de hemen bir tane edinmelisiniz demiştim :)))
Asi...Asi... devam ediyor. Kitabın insanı içine alan bir havası var. Diyelim ki, roman kahramanlarından Beylan ve Atik derin pencerenin içine oturdular diyor, hoop bende gidip yanlarına oturuyorum. Çünkü biliyorum derin pencere ne denek. Ordu' da ki bizim ev de vardı ve biz üç kardeş kar yağarken oturur dışarı bakardık...Okuduğum her şey gözümde canlanıyor. Ayla Kutlu bu konuda çok başarılı. Bağ evini tarif ederken siz de çıkın yanında merdivenlerden mesela...Roman kişisinin açtığı kapıdan birlikte girin içeri ya da ...

Yeter sabah sabah bu kadar muhabbet biraz daha tv takılıp belki biraz daha uyurum...

8 Şubat 2010 Pazartesi

Koğuuuuuş KALK!

Sabah saat 05.30 itibariyle ayaktayız. Dün gece saat kaç da yatmış olmanın bir önemi yok. Gece yarısı uykunun bir yerinde zırt diye uyanmış bir daha uyuyamamış olmanın bir anlamıda yok. Ailecek uyandık, giyinildi kuşanıldı ve yavrular yuvadan uçuruldu... Hayırlı olsun vatana millete ikinci dönem eğitim öğretim yılı...

Gece birden bire uyandım. Sanki saatlerdir uyumuş, uykumu almış gibi... Biraz döndüm döneledim ıııııh. Tv açtım. Tam o sırada bir film başlıyordu baktım... hah dedim baka baka uyurum...filmi sonuna kadar izledim :))) Neyseki güzel bir filmdi. Demir Perde Ülkelerinden ABD ye kaçış filmleri modası vardı bir zamanlar. Pek iş yapardı. Eh Demir Perde de ülkeleri de yerle yeksan olunca bu moda da demode oldu tabi. Filmin adı;Amerikan Rapsodisisi(Baskıcı macar rejiminden kaçarken kızlarını (suzanne) feda eden bir çiftin öyküsünü anlatır. Suzanne daha sonra köylü bir çift tarafından evlat edinilir. 6 yıl sonra anne ve baba kızlarını amerikaya geri götürü ancak suzanne 15 yaşına geldiğinde Macaristana dönerek gerçek kimliğini bulmaya çalışır.)

Şimdi kahvemi aldım, bir tane de portakallı pop kek :) aldım yanına. Ama bu keyif uzun sürmeyecek... Eve nereden başlasam diyorum... banyodan mı, mutfakdan mı? seç beğen al...

7 Şubat 2010 Pazar

Bu hafta sonu evci çıktık. Dün hummalı bir temizlik vardı. Halı silmeceli falan hatta:)) Sonra yemekler yapıldı Tokat usulu tarhana çorbası, kurutulmuş biberden etli doloma ve domatesli makarna.
Akşam Zuz da geldi. Kızlar yoktgu, Kocam da askerlik arkadaşlarıyla buluştu, biz ailece yemek yedik , dışardan kimse yoktu heheheheheh Babam , Zuz ve Ben . Kızlar ve kocam geldiğinde Zuz acxıkmıştı bile:)) Kurabiye yaptık birlikte. Süper bir un kurabiyesi oldu. Naziş de gelirken sıcak şarap almıştı, geçenkinde yoktu. Ben yazınca canı istemiş:))Bu hazır tabi, döküp tencereye ısıttık.Zuz gece bir gibi gitti,biz de Tarihin Arka Odasını izledik yatak odasında, uyumuşum. Osmanlıda isyanlardan devam ediyoruz..

Sabah ,herkes uyurken , yeşil çayımı demledim, iki de kurabiye aldım , Yaşamdan Dakikaları izledim. Mazhar Alanson konuktu. Bir kitap yazmış, kocaman bir şey şarkılarının nasıl yazıldığı, o günkü Türkiye resimli, çizgi roman gibi bir şey. Aslı kocaman ve fiyatı biraz uçukmuş bir de küçük boyutlusu var bizim gibiler içinmiş hehehehehehehe. Aynı bu uzunlukta güldüm valla. Ben güleyim durayım D&R larda tükenmişde yeniden basılıyormuş. Galiba bizim Capitoldeki D&R a fakirler gidiyo çünkü hiç görmedim orada da:)) ama dikkatinizi çekerim bizim Capitol. Biziiim:))) Kitapta gözüm kaldı mı? kaldı.

Kızlar ve Koca Bey uyanınca simitli falan kahvaltı yaptık. Sonra ben bütün gün yattım , tv izledim.

Ben böyle yazınca arada bir gelip soran oluyor, sen hiç kızmazmısın, bi yerin ağrımaz mı?, kimseye küsmezmisin. Yok anam ben demirden yapılmışım, hiç bir yerim ağrımaz sızlamaz, derimin kalınlığı 17 cm hiç bir şey işlemez.

Hadi sizide memnun edecek bir şeyler yazayım. Dün geceden beri göğüs kafesim çok ağrıyor. Ağrı kesici içtim bengaylandım. O yüzden yattım bu gün malak gibi.Buram buram bengay koktum. Kızlar stresli okul açılıyor yarın. Sabah beş buçukda kalkmaya başlayacağız yarından itibaren. Kombi arada cırtlayıp sinirimi bozuyor. Kocam simit almaya gitti bir saat gelmedi, simitleri o yapıyor sandık. Sinir tepeme çıktı.

5 Şubat 2010 Cuma

bu gün...

Dün Cancan lı bir gündü. Çook Can^lıydı çok güzeldi.

Elimdeki kitap bitti... Günhan Kuşkanatîn Evvel Aşklar Masalı. Başlamış, araya başka bir kitap sokmuştum. İşte okumasam çok üzülürdüm diyebileceğim bir kitap .
Osmanlı'yı bir başka yanı ile ele alan Günhan Kuşkanat'ın romanı Evvel Aşklar Masalı . 16. yüzyılda 3. Murat kız kardeşi Nagehan Sultan ve dönemin büyük bilgini Mihran Takiyuddin arasında geçen ve aşk günah nefret gurur kıskançlık ve aldatma üzerine kurulu bir roman.. İmkânsızı seven ruhlar fırtınaya kapılmış bedenler. Korkunç bir veba salgını kıyamet alameti bir kuyruklu yıldız ve uğursuz bir kule. Saray soytarıları cariyeler suikastler şeytanlar cinler mekanik aletler simya formülleri sonsuz hayat arayışları ve şehrin altında birbirine açılan yüzlerce galeri
.
Balkahvecimin hediyesi Asi... Asi... var şimdi elimde. Okuduğum kadarıyla yine çok güzel bir kitapla karşı karşıyayım. Ayla Kutlu'nun okuduğum üçüncü kitabı olacak bu...

Bu gün Dayımla kolkola girip bir Beyoğlu yaptık. Hava serindi ama güzeldi. Üsküdar'a yürüdük. Motorla Kabataş'a geçtik. Oradan da finükülerle Taksim... Dayım la aramızda bir kaç yaş fark vardır. O Üniv. öğrencisiyken ben lise öğrencisiydim. Ne sinema tiyatro , Uludağ maceralarımız vardır. Hafta sonları o okuldan gelir ben okuldan çıkar e ve gelirdik. Bakardık daha hiç kimseler yok evde. Hadi derdik, bi not bırakıp doğru Bursa , Uludağda mangal keyfi, düşmeler kalkmalar... Kocam Bilecik de askerlik yaparken, hadi derdi bana, Zeki'nin yanına gidelim. Bazen öyle olurdu ki, izinden yeni dönmüş adamcağız, daha potinlerini bağlamamış:)) bi bakardıi biz karşısında... İşte öyle bir dayı - yeğen ilişkisi. Çok da kavga ederdik ha, Annem yaka silkerdi bazen... Dolaştık biraz, şapka aldık O'na, Eniştem'i ziyaret ettik, Eniştem beni görünce; eliyle işaret etti gel diye, gözleri parladı bana bakarken. Geçen gittiğimde Annemin adıyla seslenmişti bana. Daha iyi gördüm bu kez... Teyzem şahane börek yapmıştı, dolmalar sarmıştı. Hemen çayı koyduk, kuzen Gülden'de geldi, çok sevdiğimiz iki ahbabımızda geldi. Yıllar sonra dayımla karşılaşınca onlar da çok sevindiler. Sohbet muhabbet , eski günler derken geçti saatler. İtalyan yokuşundan yürüyerek Tophane^ye indik, Kabataş'a kadar yürüdük. Yüzüm üşüdü ama güzel bir yürüyüş oldu.

Bu hafta sonu kızların son tatil günleri. Pazartesi okullar açılıyor. Sabah dinlendiniz mi? diye sordum, eh dediler. Tabi , dedim ayağı yanık kedi gibi gezerseniz dinlenemzsiniz heheheheh Annemin bana söylediği sözdür ama Zuz'un eline su dökemem bu konuda:)))

Gittim ben artık, iyi bir hafta sonu olsun hepimize...

3 Şubat 2010 Çarşamba

dün dündü... bu gün de bitti...

Altta gördüğünüz resimdeki tencerede sıcak şarap var. Dün gece aklımıza düşünce Zeya ve Zuz o kara rağmen dışarı çıkıp şarap aldılar, Ebru ve Gamsegamse tarifi buldu. Sonra yine Zuz ve zeya imalata geçtiler. Ben mi? izledim ve içtim. Muhteşemdi . Anladığınız gibi dün gece biz yine toplanıp çok güzel saatler geçirdik. Zeya'dan Ankara notlarını aldık. Ankara seyehatinde Balkahve, Mavianne ve Gümüşay ile buluşmuştu. Balkahve, bana almayı , okumayı çok istediğim bi r kitabı; Ayla Kutlu'nun Asi...Asi..
ve çok zarif bir gümüş kolye göndermiş, o ucundaki lale şeklindeki mineyi görünce içim bir hoş oldu. Canım Balkahvecim sesini duyabildim sonunda, ama seni hiç görmedim, umarım bir gün o da gerçekleşir çok ama çok teşekkür ederim.Kolyeyi hemen dün gece taktım boynuma, tesadük ki Zuz'un Prag' dan getirdiği lale kolye de boynumdaydı. İki kızkardeşimden dedim...

Biz geceyi tamamlamadan Berfu aradı; Cancan'ın Annesi olur:))) eve dönmesinler, kar var , işe gitmeyelim:))) ne yaparsın işte böle bi işleri var:)))). Kahvaltıya gelin, güne bizde devam edelim dedi. Gece Zeya ve Ebru^yu yolcu ettikten sonra bizim yatmamız üçü geçti. Sabah Cancan'lar arayıp hadi hadi dediler. Kalktık giyindik çıktık, kar devam ediyordu, ağaçlar öyle güzel görünüyordu ki...Gittik çayımız demlenmiş bir güzel, kahvaltı masası hazırlanmış, sucuklar ızgara edilmişşş. Cancan bizi görünce havalara uçtu, hemen sevdiği müziği açtık Gamsegamse ile danslar etti, kendi evinde tüm hünerlerini döktü bize...

Alttaki resimde ise biz mutfağa geçmişiz, acıkmışız yeniden, börekler yaptık, fırında kabak mücveri yaptık. Cancan^da mutfakdan çıkmadı çok yardım etti bize çook...Resimler de Zuz yok , çünkü çeken O :)))

Akşam çayımızı içtikkkk çıktık, hep beraber, Cancan da tabi. Beni eve bırakıp Capitole gittiler. Ben geldim akşam yemeği masasını kurdum,bi çorba yaptım . Tam dinlenmeye çekileceğim hadii Gamse aradı gelin beraber dönelim. Nazişle yeniden giyindik çıktık. Capitolünde altı üstüne geldi bende de derman kalmadı gayrı. Yorgunluk çayımızıda içtik şimdi tumba yatak Asi... Asi... ye başlayacağım...





1 Şubat 2010 Pazartesi

İstanbul içinde Hoptirinam:))) -2

Bu gün İstanbul'un tozunu aldım kabaca. Tüm Tarihi Yarımada ve Haliç kıyıları...Tahtakale, Mısır Çarşısı... Kapalıçarşı... Sahaflar Çarşısı... Ayın Biri Kilisesi... Fener... Balat... Eyüp Sultan...

Naziş şimdi de Babasının gözüyle , Babasının önderliğinde keşfediyor İstanbul'u... Bilmediği İstanbul'u görüyor.

Tarihi Çınaraltındaki sıra sıra dizili tespihçilerde bir tesbihin 10bin 20 bin dolardan gittiğini görünce anaaaam dedi.Herhangi bir işportacı sanmıştı onları:))) Sahaflar benim ona anlattığım sahaflar değildi artık... KPPS ci olmuştu hepsi... müşterileri de ona keza... yüz kez gittiği Kapalıçarşı^ya Örücüler Kapısından girmemişti hiç.. Hasırcılar çarşısını, Veznecileri bilmiyordu...Valla Tahtakale ye o kadar gider gelirim o gititğimiz yerleri ben bile bilmiyorum...

Günün duraklarından biri de Ayın Biri Kilisesiydi. Çoğu kimse burayı Ayşe Arman'dan öğrendi. Bu kilisenin diğer kiliselerden farkı, her ayın ilk günü açılır ve gidenler dilek dileyip, kilisenin içindeki Ayazma suyundan içerller...
Bizans zamanından kalan ve camiye dönüştürülmemiş tek kilisedir.Junstuniaus'un theodora için inşa ettirdiği kilise ve bu kilisedeki din adamlari direkt olarak Vatikan tarafindan atanmaktaymis.

So0nra Haliçe doğru yol aldık. Ben buraları genelde vapurla geçtiğim için sadece denizden gördüğüm güzelliklerle kalırdım ama karadan geçince viraneleri de görmüş oldum. Viranelerin çoğu sanırım vakıf binalarıydı. Nerede böyle virane görürseniz büyük bir ihtimalle bunlar vakıf binalarıdır. Nereden mi biliyorum. Üsküdar ve Kuzguncuk tarafında bunlardan o kadar çok ki, artık görür görmez hemen anlıyorum...

En son Eyüp'e geldik. Burada caminin içine girdik dua ettik. Naziş hiç gelmemişmiş hayran kaldı o görkeme. Sokollu Mehmet Paşa'nın türbesi de bu külliye içindedir. Şu anda okuduğum kitap tam bu atmosfere uygun. İstanbul ve Bizans, yeraltı dehlizleri, Sokollu Mehmet Paşa , o zamanlar Ceneviz Kalesi denilen Galata Kulesi. Gezerken bir taraftan da kitabımı anlattım. Ay çok zevkli bir gezi oldu benim açımdan. Sanki kitabın içine doğru girdim.

Eyüpten sonra Mısır Çarşısına geldik. Bitki ve Evcil hayvanların olduğu yerden başladık. Sonra KapalıÇarşıya girdik, Örücüler Kapısından... Bedesten falan derkeeeen Sahafların girişinin olduğu dokuz numaralı kapıdan çıktık. Sonrası Çınaraltı, Mahmutpaşa yokuşu... Naziş pek eğlendi burada ...

Nasıl da güzel bir hava vardı, inanılmazdı. Ama akşam bir fırtna bir kıyamet attık kendimizi Üsküdar'a

Evim evim güzel evim, geldik sonunda... yemeğimizi yedik... çayımızı koyduk... şimdi Ezel seyredeceğiz müsadenizle... Yarın büyük program var, karda geliyormuş ama bizi durduramaz dedik... kim mi biz e, o da Çarşamba gününe...