Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

31 Temmuz 2009 Cuma

her şeyin bir bedeli var

Onca güzelliği yaşamanın da bir bedeli oldu. Koştur koştur denize gitmeler, dalgalara atlamalar, gece yarısı köye gitmeler, gece yarılarına kadar balkon sefaları, Denizcilerde dondurma keyifleri , Boztepe de kendini rüzgara vermeler, bana yol su elektrik ve Susurluk olarak geri döndü:)))

Ordu^dan geldim geleli enerjimde bir düşüklük vardı. Bunu oradaki yorgunluğuma ve uzun yola bağlamıştım. Kocama da- aynı çalıştığım dönemlerdeki , koleksiyon dönemlerindeki gibiyim diyordum. Bu gün Nazlı , - Anne gel markete gidelim dedi. Gittik biraz dolaştık. Ben birden sanki uykum gelir gibi hissettim. Her tarafım ağrımaya başladı. Sanki boğazımda saçaklı bir şey var da, boğazımdan aşağı sallanıyor gibi hissettim. Nazlı'ya - boğazıma bi bak , dedim. Anneee iltihaptan bademciklerin görünmüyor dedi. Eve kendimi zor attım. Tedaviye acilen başladık. Yarına kadar iyileşmem gerek çünkü; yarın Beyoğlu ekibimle randevum var.

Biraz iyileşeyim, size Denizciler dondurmasını anlatacağım. Yanık sütten yapılan, tadını hiç bir yerde bulamayacağınzı bir dondurma. Zuz ağzına hiç dondurma koymaz mesela ama buna bayılır. Yağlılarımızı anlatacağım. Ege otları Ege otları diyoruz ya, bayılırım da ayrıca onlara da amma bizim meloycanı, hoşkıranı, sakarcayı anlatacağım size. Ve Sipahioğullarının Orduya taaa Rum Pontus İmparatorluğu zamanında yerleşmesini ama neden Sipahioğlu olarak sadece bizim olduğumuzu da anlatacağım. Ama önce bir ada çayı içmeli, antibiyotiğime başlamalıyım. İnanın bana dönüşüm muhteşem olacak ama pazartesiye.

düzenleme 1: Hastayım hastayım dedim, ilacımı içtim, bir saat yattım, hatta uyumuşum. Sonra kalktım pasta yaptım.

3 yumurtayı , iki su bardağı şekerle çırptım, yarım paket margarini erittim( zeytinyağlı margarin). Bir pakette kakao koydum, bir bardakta yoğurt koyup iyice çırptım. Vanilya ilave ettim, bir bardaktan biraz fazla un koydum , yeniden çırptım. En son da bir bardak pirinç unu ve kabartma tozu ilave ettim ve yuvarlak bir borcama döktüm. 180 derecede pişirdim. Çıkınca 10 dk bekletip , üstüne bir su bardağı süt döktüm. Ha bu arada fırında kek pişerken herhangi bir marka çikolatalı sos pişirdim. İkisi de ılık olunca kekin üstüne döktüm. Benim kızların çocukluklarından beri en sevdikleri pastadır. Bir komşumdan almıştım tarifi. Kızıyla, Nazlı aynı sınıftaydı. Nazlı kızdan nefret ederdi, hatta kapılarının önünden geçerken tükürürdü. Ödüm kopardı biri görecek diye.


düzenleme2:Dışarda ne güzel yağmur yağıyor. Ay ne anlamsız cümle, dışarda değilde içeride mi yağacaktı:))

30 Temmuz 2009 Perşembe

Ordu Olay Gazetesinde Lale'nin Bahçesi

Ordu seyahatim sırasında blogcu dan tanıştığımız , Ordulu hemşehrim S. Aysun Furtun ile tanıştığımı yazmıştım. Aysun Hanım Ordu'da diş hekimliği yapıyor. Bize verdiği kahvaltı daveti sırasında çok tesadüfü bir şekilde bir röportaj gerçekleşti. Röportajı Ordu Olay Gazetesinden Nuran Çöl Hanım yaptı. Tanıştıktan bir süre sonra foto muhabiri arkadaşını çağırdı ve kayıt cihazını önüme koydu. Röportaj sırasında buradan size anlattığım şeyleri konuştuk. Eğer okursanız zaten ne kadar doğru söylediğimi anlayacaksınız:)). Nuran Çöl ve foto muhabiri arkadaşına buradan bir kez daha teşekkürler.

Bu resimde neyi tarif ettiğimi valla ben de bilmiyorum:))))


Resimde, en başta oturan teyzem Şaziye, yanında Nuran Çöl ve Gamze. Tam karşıda oturan, Aysun Hanımîn Kızı Gül ve benim yanımda sarı bluzlu hanım da Aysun Furtun.



Dedem Ahmet Sipahioğlu

İşte röportaj.





ORDULULARIN BULUŞTUĞU ...ORDULULARIN BULUŞTUĞU ADRES: LALENİN BAHÇESİ
Bir yazar değil, çalakalem yazdığını söylüyor.. Ordu’nun köklü bir ailesinin ikinci kuşağı desem, eh sayılır.. Ordu’nun yakın tarihinin sosyal tanığı desem, evet evet diyebilirim. Haliyle benden epeyce büyük Lale CELEPOĞLU.Tesadüfi bir tanışma oldu Lale Hanımla. Bir blog siteden tanışmış ve ilk kez bir araya gelen Ordulu bir grup kadın Moda Kafe’de öyle iştahlı konuşuyorlar ki.. İçlerinde gazetemizde Ordu’nun eski ailelerine ilişkin arşiv yazıları ile tanıdığınız diş hekimi Aysun Furtun var. Davete icabet ettim, masanın bir kenarına oturdum. Efendim, masadakiler kim mi, hemen sayayım; Aysun Furtun’un kızı Gül, Ordu’nun ilk fındık tüccarlarından Ahmet Sipahioğlu(1915-2005)’nun torunu Lale Celepoğlu, onun kızı Gamze ve teyzesi Şaziye Sipahioğlu. Çözmeliydim bu buluşmanın nedeni, Lale Celepoğlu’nu diğerlerinden farklı kılan neydi ki ilgi odağı olmuştu.

Soruyorum; LALE CELEPOĞLU, KİMDİR? Aslen Orduluyum, İstanbul’da yaşamımı sürdürüyorum. • Ahmet Sipahioğlu’nun torunuyum. Dedem Karadeniz’in ilk fındık ithalat ve ihracatçılarından, aynı zamanda ilk maden fabrikasını kuran kişidir. • Uzun yıllar yaşadım burada. İsmetpaşa ilköğretim ve Fatih ortaokulunda okudum. Ordu Lisesi’nde yarım dönem okudum. Faal bir öğrenciydim, basketbol oynadım. Fatih ortaokulundayken bir şampiyonluk yaşadık. Çok eskiler bilir, İsmetpaşa İlköğretim okulunun çok büyük bir bahçesi vardı. Onun bahçesi sonradan Fatih Ortaokulu yapıldı.
ORDU KÜLTÜRÜ İLE BÜYÜDÜM
1974 yılında Ordu’dan ayrıldım İstanbul’a gittik. Babam Tokatlı. Annem Ordulu Artıklı köyünden. Kültürden anneden çocuklara daha çok geçer. O yüzden ben bir Ordulu olarak büyüdüm. Tokat ile çok fazla ilişiğimiz olmadı. Ordu kültürü ve yemekleri ile büyüdüm. Her yıl mutlaka geliyorum. Özellikle vefat eden annemin mezarını ziyaret etmek için. Evliyim. İki kızım var. Eşim emekli kimya mühendisi. Büyük kızım öğretmen, meslekte 5. yılını yaşıyor. Küçük kızım İstanbul Üniversitesini bitirdi, çift dal yaptı. Sınıf öğretmenliği ve üstün zekalılar öğretmenliğini aynı anda bitirdi.
AYAĞIM KIRILINCA MODELİSTLİĞİ BIRAKTIM
Eğitimini aldım, 10 yıl kadar modelistlik yaptım. Ayağım kırıldı ve mesleğe geri dönmedim. Bilgisayara yaklaştım bu süreçte, ilk başlarda korktum. Büyük kızım hatta ‘annem korkma bozulmaz bu’ şeklinde espriler yaptı. Önceleri bilgisayarda fal bakardım. Sonra kendime bir site kurdum ‘Lalenin Bahçesi’. (www.laleninbahcesi.blogspot.com) Orada yazmaya başladım. Burası bir nevi benim günlüğüm oldu. Günlük hayatımızın tanığı. Güzel şeyler yazıyorum, çünkü çocuklarıma güzel anılar kalmasını istiyorum. Sevdiklerim, kızdıklarım, gördüklerim, okuduklarım blogumun alt başlığı zaten...

KENDİ KENDİME YAZACAĞIMI DÜŞÜNMÜŞTÜM
Ben orada blog açtığımda kendi kendime yazacağımı düşünmüştüm. Orada günlüğüm olacak ama dünyanın her yerinden arkadaşlarım oldu. Japonya’dan misafirlerim geldi. Annemin 20 yıl önce bana yaptığı yemeği uçakla gönderen oldu. 2005 yılından bu yana çalakalem, içimden geldiği gibi yazdığım için yazılarımı henüz kitap aşamasına getirmeyi düşünmüyorum. Bu adres, hayatımın bir kısmını kapladı. Birçok arkadaşlarım oldu, reel hayata döktüklerim oldu. Diş hekimi Aysun Furtun da onlardan biri oldu.

ÜSKÜDAR’DAKİ PANCAR KOKUSU
Ordu’yu çok seviyorum. Ordu’nun usulca sokulan denizi çok güzel. Balkona çıktığımda ışıkların denize yansımasını, Ordu’nun doğasını, Boztepe’ye çıktığımda manzara muhteşem. İnternet sitemde de Ordu’nun resimlerini, yemeklerini, sözlerini ve kültürünü yansıtıyorum. Pancar çorbasını çok sık yapıyorum. Üsküdar’da bir köy pazarı var. Beykoz’un kıyısında yaşayan köylülerin pazara getirdiği melocan, kaldirik, pancar satıyorlar ve alıyorum. Eşim turşu kavurması dışındaki her şeyi seviyor, turşunun pişirilmesine hâlâ bir anlam veremiyor.

ADIMIN VERİLİŞİ TAMAMEN TİCARİ
Dedem Ahmet Sipahioğlu ile en güzel anım ismimi koyuş şeklidir. Benim doğduğum yıl Türkiye’den Hollanda’ya lale tohumu ihraç edilmiş. 1959 yılında ilk defa Türkiye’den Hollanda’ya lale tohumu ihraç edilmiş. Yani şu anda Hollanda’nın ekonomisini lale soğanı ilk defa ülkemizden gitmiş. Dedem de ilk ihracatçılardan olduğu için o gün onun anısına adımı lale vermiş. Adımın konuluş şekli tamamen ticari. Dedeme köyde İspoo Ahmet derlermiş, bana verdiği isim için çok mutluyum. Cumhurbaşkanlığı yazlık köşkü vardır İstanbul Tarabya’da Huber Köşkü dedem onun ilk sahiplerindendi. Benim çocukluğumun bir bölümü orada geçmiştir.
ŞARLO FİLMLERİ İLE BÜYÜDÜK
Dedem Amerika’dan film makinesi getirmişti. Onunla Şarlo filmlerini izlerdik. En büyük torun bendim. Dedem yurtdışından geldiğinde hediyeler getirirdi, önce ben seçer kalanı anneannem diğer torunlarına dağıtırdı.

DOKTOR DİKRAN’IN EVİNİN ÜSTÜNE ÇIKAN DİŞLERİMİZİ ATARDIK
O günkü Ordu ile bugünkü Ordu artık çok farklı. Her yıl geliyorum ama ilkokul, ortaokul arkadaşlarım vardı; bando ve basketbol takımından arkadaşlarım vardı. Bir tane bile tanıdığıma rastlamıyorum. Herkes gitmiş. İsmetpaşa İlköğretim Okulunun müdürü Mahmut İşbakan’dı. Aynı sokakta iki okul vardı: Cumhuriyet ve İsmetpaşa İlkokulu. İki okul öğrencileri kıyasıya rekabet halinde idi. Sınıfımızda bir çok Ermeni arkadaşım vardı. Onların Ermeni olduğunu başka bir dinden olduğunu bilmezdim. Onun ki Vilma’ydı benimki Lale idi. Çıkan dişlerimizi doktor Dikran’ın evinin üstüne atardık. Çıkan ilk dişi kimin evinin üstüne atarsın mesleği o olurmuş, denilirdi. Bizde mahallede bütün çocuklar dişlerimizi Dikran Amcanın evinin üstüne atardık. Eğer bu söz gerçek olsaydı hepimiz bugün doktorduk. Paskalya bayramında paskalya çöreği yaparlardı ve dağıtırlardı. Onlardan yerdik. Mahallede o kim, bu kim demezdik insandık sonuçta. Sadece isimlerimiz farklıydı.

ZAFERİ MİLLİ, KÜÇÜK BİR KÖY OLMUŞ
Değişim güzele giderse insan üzülmüyor ama Zaferi Milli artık o eski Zaferi Milli değil. Orayı satanlar köyden gelenlere satmışlar. İneği, tavuğu, danasıyla birlikte gelmişler. Oyun oynadığımız yerleri mısır tarlası yapmışlar. Küçük bir köy olmuş, orası.

MAHMUT İŞBAKAN, UNUTULMAZ BİR MÜDÜRDÜ
Mahmut İşbakan’dan bahsetmek istiyorum, çok değişik bir insandı. Kaleminizi güzel kullanın, defterlerinizi yırtmayın; bir Fransız çocuğu silgisini 6 ay kullanır, bir Alman çocuğu kalemini şu kadar kullanır diye tekrarlar dururdu. Disiplinli ve tutumlu olmayı öğretirdi. Her Çarşamba filmler kiralardı; okulun salonunda Ayşecik filmleri izletirdi. Okulumuzun bahçesinde tavuk, hindi, tavşan kümesi vardı. Her sınıfın bu kümeslere dair beslenme ile ilgili görevleri vardı. Bir hayvanın bakımını ve sorumluluk bilincini bize öğretmiş.

MEDENİ CESARETİMİ ORDU’DAN ALDIM
• Ordu’nun hayatıma kattığı çok şey var. Mesela medeni cesaretimi Ordu’dan aldığımı düşünüyorum. İlkokulda müzik, ortaokulda basketbol, bando takımında yer aldım. Bunlar benim sosyal çevreye katılımımı ve o çevrede yer almamı sağladı...
Yazı dün yayınlandı.

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Melekler Korusun ama mümkünse bu Melek değil


Show TV de yayınlanan Melekler Korusun yayınlanmaya başladığı zaman, Hümeyra'nın baş rolde oluşu benim için referanstı.İlk bir kaç bölüm iyi gitti. Oyuncu olmak isteyen bir genç kız. Onu yalnız büyüten ve kendince daha saygın bir meslek edinmesini isteyen anne. Sonunda kızını kıramayarak , evet diyen ve arkasına düşüp gelen , Onu her şeyden korumaya kararlı anne modeli. Buraya kadar iyi güzel. Ne olduysa İstanbul'a gelince oldu. Ve anlaşıldı ki bu dizinin misyonu, Anadoluda yaşayanlara aman kızlarınızı büyük şehirlere okumaya göndermeyin. Çünkü üniversite de okuyan erkek öğrencilerin baş görevi kızları ya yatağa atmak ya da abileri olmak. Arkadaşlık diye bir kavram yok.
Hele bir süt anne var, dağlara taşlara, düşman başına. Eve beş dakika geç kalsan, eve giremiyorsun. Geceyi artık nerede geçirirsen geçir. Bu nasıl namus korumaksa. Kadının en küçük küfürü zaten höst. Höst aşağı höst yukarı.Evlerine girip çıkan kıza , hızmasından dolayı taktığı isim; Nallı. Nallı gel, Nallı git. Yani eşek falan demenin kibarcası galiba. Dizide birbirine yalan söylemeyen yok. Üniversite hocaları baş yalancı. Okulun baş gişisi, artık dekan mı ne bilemem, kıytırık Melek Hanım aşkı yüzünden dolaplar çeviriyor.Okulun kostüm işini , O'nun çalıştığı yere veriyor. Okulun öğretim üyesi kadın hoca, eski sevgilisini , sevgilisinden ayırmak için yapmadık numara bırakmıyor.Dizideki tek düzgün kişi Salih Bey'e düzgün imajı verilmek için neredeyse salak yerine konmuş. Sigara kesin kes yasak, buzlanıyor ama rakı balık muhabbeti gırla. Hoş bence mahsuru yok rakı balığa bayılırım da.


En ucuz kafa yapma yolunu öksürük şurubu olduğu kafalarımıza bir kaç bölüm boyunca kazındı. Hem de reçetesiz de alabiliyorsun oh ne güzel.Senin canın yeterki kafayı bulmak istesin. Geçen bölüm deki bekaret testi son damlayı taşırdı. Kocam bu ne ya, niye izliyoruz, mağara devrindemiyiz? diye sordu.Bihter le Behlül yatağa girdi diye Kanal D yi kapatmaya kalkan RTÜK nerede çok merak ettim. Sezon finalini yaptı ama bence toptan bitiversin .


Ay Ordu muhabbetinin arasına bu girdi , çoktandır yazmak istiyordum kalmıştı.

28 Temmuz 2009 Salı

Ordu Halleri

Baştan söyleyeyim her şey muhteşemdi. Daha önce ki yazımda da dediğim gibi, yağmur bize değmeden geçti. Rahat rahat denize de girdik, istediğimiz gibi de gezip dolaştık. Ama bizim yola çıktıktan bir saat sonra başlayan yağmur, aralıksız devam ediyormuş. İnanılmaz bir şeydi, Ordu'ya beş dakika mesafeli yerleri sel götürdü, bize bir şey olmadı. Biz burada yokken İstanbul yanmış kavrulmuş. Geldiğimiz gün sıcaklık 27 dereceye düşmüştü, rüzgarlı ve ve hafif serinlemiş bir havada İstanbul'a girdik.

Şimdi Ordu'ya yolculuğumuzla başlayalım. Bir kere çok uzun bir yol 14 saat kadar))). Havaalanı da Ordu'ya iki saat uzaklıkta. Yani buradan bir saat havaalanına git, bir saat de önceden git, indikten sonra bagaj magaj bir saat daha oyalan, sonra iki saat daha yol yap. Anlayacağınız bizim ellere , uçakla gitmenin bir esprisi yok.Hep otobüsle giderim ve çocukluğumdan beri de tek firmayla. U.L.U.S.O.Y la. Şimdi bunu neden yazdığımı anlatacağım. Biz her zaman Ordu'ya giden dönüşte de Ordu'dan kalkan otobüslere bineriz. Bu kez bilet almakta gecikince ,Giresuna giden otobüse binip Ordu'da indik. Hostlarımız uzaylıydı, Gamse internet var mı? dediğinde hayatlarında ilk kez böyle bir şey duyuyormuş gibi baktılar. Sonra gidip sordular, yokmuş. Tuvalet kilitliydi. Sevis sıfırdı. İki teelvizyon vardı ve canları istediği gibi kapatıp açtılar.Araba dökülüyordu. Yolda da iki kez kayış koptu. Hatta biri Ordu'nun içinde.

Dönüş biletlerimizi hemen Ordu^dan kalkan otobüsten aldık. Ordu'dan kalkan otobüs biletleri 20 lira daha pahalı. Ama bindiğiz araç da son sistem. Her koltuğun arkasında dört ulusal kanallı tv, bir son vizyon filmlerin olduğu/yerli yabancı, internete bağlanacabileceğiniz ya da oyun oynayacağınız bir monitör var. Uyanık olduğunuz sürece çay kahve servisi var. Geceleri yastık ve mis gibi kokan battaniyeler dağıtılıyor.Mola verdiğimiz yerler büyük alış veriş merkezleri.Yolculuk boyunca üç tane film izledim. Yani Karadenize giderken bu uyarımı sakın sakın unutmayın.


Gittiğimiz de Dayım garajda bekliyordu. Bütün teyzemler yengemler ve kuzenlerde balkondaydılar. Bizim apt dışında oturanlar da geceden gelmişlerdi. Kocaman bir kahvaltı masası kurulmuştu. Biz kayış kopara kopara gittiğimiz için, herkes de çok acıktığı için kahvaltıyı köyde yapmadık. Ordu'ya gidince kendimi hep özel hissetmişimdir , bunu bir kez daha karşılanış biçimimden anladım.

Yaz olduğu için Ordu dışında yaşayan kuzenler de gelmişti. Cümbür cemaat bir 10 gün yaşadık. Masalara sığmadık, denizleri taşırdık, kumsalları işgal ettik. Kocam kuzen Evşen'e tavla dersi verirken. Ama sonrasında Hakan'dan iyi bir ders aldığı kulağıma geldi, ben kumsalda gümneşlenirken ama hiç sözünü etmedi:))))
Gamsegamse Mavi Dünya plajında.Burası Giresun tarafında Gülyalı'da.
Burası Çaka.Küçükken en büyük zevkim bu iki kayanın arasından geçmekti. Foto: kuzen Hakan ve Gelin Ayşe:))



Harmanlara okey masaları kurduk, mangallar yaktık, köy gecelerinde ışığın sadece dayınım feneri olduğu yürüyüşler yaptık. Ağaçların arasından geçerken bir ara korkunca, dayım beni öne aldı. Yanında olduğu halde hala korkunca kocam bozuk attı:))


Bir gece yine cümbürcemaat köyde toplanıp akşam yemeği yedik, yemekten sonra helva partisi yaptık. On kişi sırayla çevire çevire karıştıra karıştıra helva kavurduk.

Boztepe'ye çıkıp Orduya baktık. Boztepe'ye çıkmalı, şu Ordu'ya bakmalı, böyle güzel kızları, zil çalıp oynatmalı diye türkü söyledik. yemekten kalkıp gittiğimiz halde oranın havasını alınca yeniden yemek yedik. Boztepe'den bakarken Gamze, aynı Googleearth de gibiyim dedi. Greçekten de sokaklar bile o kadar ayrıntılı
görünür ki oradan

Siz yanarken ben Boztepe de hırka giydim böyle:))
kuzen Hakan ve eşi Ayşe ile
Boz tepede başım üşüyünce, Gamse'nin saç bantından yaptığım tepelikle
Gamsegamse Ordu'yu arkasına almış Boztepe de

Gece yarılarından sonra karı- koca balkon sohbetleri yaptık. Ordu'da yaşadığım belki de en güzel olay. Blog dan arkadaşım Safurtun ile tanışmam oldu.Kendisi Ordu'da diş hekimi. Yazılarımdan Ordu^da olduğumu okuyunca , yazıma not ve adres bırakmış, kahve içmeye davet etmiş. Bzi Efirli de denizdeyken, Zuz aradı söyledi. Ertesi gün cumartesiydi, pazar günü de yola çıkacaktık. Denizden eve dönüşte de kuzen Hakanîn davetlisiydik. Adresten anladık ki dönüşte muayenehanesinin önünden geçiyoruz. Ne yapalım ne edelim derken ben arabadan indim , denizden çıkmış halimle altım da mayo, saç baş darmadağın muayenehaneden içeri daldım. Aysun hanım hastasıyla meşguldu, ama kafasını kaldırıp beni görünce hemen tanıdı.Spontan oluşu nedeniyle , çok sıcak bir karşılaşma oldu. Bir kahvesini içtim. Keşke zaman olsaydı daha uzun görüşebilseydik dedik , ayrıldık. Ammmaaaa Aysun Hanım bunu burada bırakmadı. Bizi sabah kahvaltısına davet etti. Ordu Modasimit de çok güzel bir kahvaltı masasıyla bizi ağırladı. Bu kahvaltı sırasında Ordu Olay Gazetesinden Nuran Çöl Hanım benimle röportaj yaptı. Ona ve foto muhabiri arkadaşına da çok teşekkürler. Yazı yayınlanınca payşaırım buradan. Yine Ordu'lu blogcu Nazpek ile sadece telefonda konuşabildik. Artık İstanbul yakınlarına çıkmış tayinleri, inşalah burada görüşürüz. Aysun Hanım'ın muayenehanesinde, ben altım da mayo, saçlar henüz kurumamış , ıslak.

Bir gün de Annem, Dedem ve Anneannem için Kur'an okuttuk ev de. Ben her zamanki gibi helvamı kavurdum, pilavları yaptım.

Son gün koştura koştura köye gittik. gençlik taifesi gece üç de eve geldiği için onlar uyur vaziyette bindiler arabalara.
Köye giderken pazar yeri molası, yengem mangala için biber domates seçemekte. Kuzen Sinan ve kuzen Evşen ve ben de yardım ediyoruz güya:))


Köy de kocaman bir mangal yaktık, mangal sorumlusu erkekler oldu biz okey masası kurduk.Mangalın sonuna doğru Kuzen Sinan''ın çevre mühendisi arkadaşları aradı. Kars'dan gürültü ölçümünden geliyorlarmış. Köye uğradılar ve şansım bir kez daha yaver gitti. Günlerdir karı- koca bileti yanlış güne aldık, gittiğimiz de pazar kurulmuş olacak, arabayı nasıl evin önüne sokacağız diye düşünüyorduk. Sinan'ın arkadaşları İstanbul'a devam edeceklermiş bize büyük eşyanız varsa götürelim demezler mi??. Kulaklarıma inamadım, sonra da en iyisi her şeyi bize verin, siz de otobüse binin gelin dediler. Yengem bunu duyar duymaz bizim yükü çoğalttı, yufkalar, mısır unları, bahçeden toplanmış taze fındıklar arabayı doldurdu. Eşyalarımız sabah beşte İstanbul^day dı. Nazlı teslim aldı evden. Yukarı da çıkarmış, eve yerleştirmişler.Biz sabah 9,30 gibi olduk burada. İçeri girdim önce duş sonra yatak. Öğlene kadar uyudum. Akşam Zuz ve Berfu geldi. Onlara Ordu^dan getirdiğimiz yufkalarla börek yaptım. Tirmit kavurdum. Fındık ezmeleri ikram ettim. Kışın da köydeki ağaçtan toplanan ıhlamurları içeriz dedim. Cancan yarın gelecek. Biz biraz yerleşelim de bu gün.


Dayımla vedalaşırken. Kulağıma kötülüklerimizi yazma , ,yiliklerimizi yaz derken. Ben de ilahi Dayı derken:)))
Uğurlama ekibinin bir kısmı. Kuzen Hakan duvaraın arkasında durduğu için biraz absürd çıkmış heheheheh. Resim de yoklar ama büyük dayım ve yengem el sallamkta bize karşı balkondan.

İşte gittik geldik şen olasın Ordu şehri. Diğer resimler ve Sipahioğlu ailesinin neden Ordu'da olduğunun hikayesi de başka yazıya

21 Temmuz 2009 Salı

Ordu'dan haberler



Hiç bir yer bu kadar bu kadar yeşil değil

Ordu tatili yoğun bir biçimde geçmekte. Geçen gece merdivenlerden çıkarken yengeme, sabah neredeydik diye sordum. Anlayın artık halimizi..

Karadenizi alt üst eden yağmur, çok ilginç bir biçimde Ordu'yu teğet geçmekte. Ordu dışında her yerde sel olmuş hatta can ve mal kayıpları bile var. Biz denize girdik hatta Gamze yarın denize ara verelim biraz dedi. Denize gidip cayır cayır yandığımız gün, Ordu merkez de şakır şakır yağmur yağmış. İnanılmaz bir koridor oluştu sanki, yağmur bize değmeden geçiyor. Dün gece Giresun da sel olmuş, burada da gece yağdı ama şu an günlük güneşlik.Bu gün kahvaltıdan sonra, Gamsegamse ve Kocamla dışarı çıktık, fabrikaya gittik, kaç gündür dayımı ertelemekteydim kaçınılmaz sonu sonunda yaşadım:))). Kaç gündür fabrikaya gel sana anlatacaklarım var diyordu. Gamze ,Anne bir ara uyayacaksın sandım dedi:))). Zuz çok akıllı, Dayıma, bana söyleyeceklerini de ablama söyle deyip, işi yırtıyor heheheheheh.
Şu ana kadar her şey muhteşem .Hadi gittim şimdi,akşam daveti için hazırlanmalıyım

15 Temmuz 2009 Çarşamba

ORDU YOLCUSU KALMASIN

Mezuniyet balosunu yaptık, kepi havaya fırlattık. Cancan'ın ve Zuz'un doğum gününü de yaptık. E hadi bize müsade. İstikamet Ordu. Gamsegamse yapılan organizasyonlara dayanayıp, son dakikada karar verdi, bizimle geliyor.

Aşağıya resimler koydum, ben buralardayım yani:)))







Deniz işte ; böyle usulcacık sokulur şehrin içine.


Gece böyle ışıldar Ordu. Balkonda gece yarısı ederim, anlamam saatin kaç olduğunu.

Bu bank, yürüyüşten yorulduğum da, ya da birini beklediğimde oturmam için bekler beni hep.

Hiç böyle balıkçı barınağı gördünüz mü???
Evin karşısındaki yürüyüş parkuru. Sabahları çok kalabalık olur, hatta trafik tıkanır:)))



Çoook eski Ordu. Henüz kıyılar dolldurulmamış. Denizin ortasındaki evin, köşk haline yetiştim. Bu kadar ortada değildi ama, dalgalar eve çarpardı. Deniz doldurulunca ortada kaldı, sonra yıkılıp apartman yapıldı. Köşk Apartmanı.
Şimdilik Allahısmarladık.Fırsat buldukça oralardan yazmaya çalışırım .












12 Temmuz 2009 Pazar

bak şu adsızın yaptığına

Adsız dedi ki... sizin evde hiç kavga çıkmaz mı? tartışılmaz, kapı çarpılmaz mı?12 Temmuz 2009 Pazar 02:34

Eve yeni geldim ve yazıma yapılan bu yorumu okudum. İyi demiş güzel demiş. Adsız ama eminim sürekli okuyanlardan biri., Neyse orası bize lazım değil. Yorumu okuyunca haklı yav dedim, valla da sonuna kadar haklı, böyle ev mi olur. . Kapıları bi çarpasım geldi, aşağıdaki gök gürültüsü gibi esneyen adamın kapısına dayanasım geldi. Sabah işe giderken, yetişmek için merdivenlerden yüksek topuklu ayakkabısı ile apartmanı ayağa kaldıran genç kızı paylayasım geldi. Bi gün şu topukların kırılır inşalah diyesim geldi. Neden elbiselerini yatağımın üzerine koydun diye , birbirlerine kızan, bundan da ufak çapta bi tartışma çıkaran kızların üstüne gaz döküp , ortamı alevlendiresim geldi. Eve geç gelen kocaya , hadi şimdi neredeysen oraya git bakalım diyesim geldi. Üle böle de gaz vermek olur mu:)))). Delikanlı kadın gaza gelmez dedim, oturdum. Kendime bir fincan kahve aldım. Karnım tok diyen kocama , ay ne iyi ben de tokum, kızlarda yemek yeyip gelecek dedim. Yemekler yarına kaldı diye sevindim.

Şimdiiii, eve neden yeni geldim. Sabah kahvaltıdan sonra çıktım evden. Çünkü, eniştem yeniden hastaneye yattı, artık bu strese dayanamayan teyzem de karşı yatağına. Şimdi kar- koca hastanedeler. Eniştemin hastalığının üzerinden 8 ay geçmiş. Bu zaman zarfında tek ilerleme artık gözleri açık, biraz biraz tanıyor bizi, ya da bize öyle geliyor. Burnundan besleniyordu, şimdi karnından beslenme yolu açılacak. O zaman konuşması daha da düzelecekmiş ve enfeksiyonlara bu kadar açık olmayacakmış falan. Teyzem içinse yarın konsültasyon yapılacak. Kanındaki bazı değerler , doktorları kuşkuya düşürmüş.

Eh adsız bacı ya da adsız abi , bak bu olumsuzluklar neşeni yerine getirmiştir umarım. Bu her iki insan benim annem ve babam gibidir. Bir de günde bir kaç kez kaybettiğim Annem gelir aklıma, kalbim duracakmış gibi olur, gırtlağım sıkılıyormuş gibi olur. Her yerim sızlar.

11 Temmuz 2009 Cumartesi

Çok ama sıcak bir gündü yav. Klimanın dibinden ayrılamadım. Kayınvalidem, cehennemin kapısı açık kaldı herhalde derdi. Çoook esprili bir kadındı, nur içinde yatsın. Gamse'ye bir gün yaramazlık yapınca,''' kız sen kime benzedin böyle '' demiş. Gamse de O'na '' Annem ; yüzün aynı bana, huyun aynı Babannene benziyo ^^ diyo demiş. Yıllarca aramızda espri konusu oldu, ama böyle bir söz söyledim mi hatırlamıyorum valla. Hem pek güzel huyluydu , kayınvalidem, Allah için söylemek gerekirse.





Sabah Gamze ile yürüyüş yaptık, dönüşte kocamın hazırladığı kahvaltı masasını görünce pek bi sevindik ama, görünüşte hazırmış. Çay suyu kaynamış, ama çay demlenmemiş. Şekerlik masada fakat boş, bıçak konmamış. Tereyeğ var reçel yok, ama masa hazır mı hazır:))))



Öğleden sonra Onlara pizza yaptım. Akşam yemeğimiz vardı ama annemin usulu patlıcan kızartma yaptım. Şöle oluyor kendileri. Patlıcan ve biberi kızartıyorsunuz, bir kaba alıyorsunuz. Üzerine minik minik domates doğrayıp karıştırıyorsunuz sıcağıyla. Domates çiğ olacak hee. Sonra da sirkeli sarımsaklı bir sos hazırlayıp iyice ezer gibi karıştırın ki sebzeler iyice alsın sosu. Biz , Naziş hariç pek bi severiz.



^Dün Beyoğlundaydım. Sabah erken çıkıp püfür püfür bir rüzgarla gittim. Kuzilerimle simitli, beyaz peynirli, domatesli Türk usulu kahvaltı yaptık. Türk usulu dememin nedeni geçende bir yerde kahvaltıda Rus salatası bile vardı da.





Kısmetse ayın 15'nde yolcuyuz. Dayım , herkesi arayıp 16 temmuz da Ordu'da olacağımı, kahvaltıyı köyde yapmak istediğimi, o yüzden sabaha herkesin köye gitmek için hazır olmasını söylemiş. Yanıma bir kitap alıyorum, ancak okurum , belkide okuyamam bile. Anneler Mafyası'nı seçtim. Eğlenceli, hafifi bir kitap olduğunu düşünüyorum. Bu ara , Hayat Bir Kumsaldır'ı okuyorum. Filme de alınmış ve en iyi yaz kitabı seçilmiş. Sanıyorum çeviri ile ilgili benim çok hoşlandığım , okurken çok eğlendiğim söylenemez.



Size Kiralık Adam^dan söz etmişmiydim. Yazgülü Aldoğan'în ilk romanıymış. Bence şimdiye kadar yazmadığına iyi etmiş. Bu kitabı okuma nedenim Mine Kırık Kanat^tır.Kendisini çok beğenirim, tüm yazılarını okurum. Bu kitabı öyle bir anlatmıştı ki, hemen almalıyım, demiştim. Okuyup bitince eeeee dedim , n'oldu ya. Belki kitap yazamam tamam, ama iyi bir okurum ben, bu kitap çok kötüydü.



Yarın Cancan'ın doğum günü. Gamze çok güzel bir slayt gösterisi hazırladı. Bir yaşında koca bir herif oldu artık. Bizim sokağı , evi tanıyor. Merdivenlerden çıkarken çığlıklar atıyor. Biz Ordu'dan gelince Babannesi İngiltereye gidecek, o gelene kadar Cancan bize daha sık gelecek. Ağustos ayı çetin geçecek yani:)))



Bir gece yarısı yazısı daha son buluyor hadi iyi ve serin geceler.

8 Temmuz 2009 Çarşamba

Baştan söyleyeyim çook uykum var ve bu yazıda neler yazacağımı ben bile bilmiyorum. Başladık bir kere ne gele gele.

Pazar gününden başlayalım. Pazar günü gözümüzü Can'la açtık. Çünkü Berfu'nun şantiyeye gitmesi gerekiyordu.Zuz'un da pikniğe:))).Bazen de Zuz işe gider, Cancan pikniğe, onların tarzı bu:))) Cancan saat 10 gibi geldi bize. Oy öpüştük koklaştık, Naziş Ablası da Bodrum^dan dönmüştü. Yorgun olamasına rağmen O da ayakta karşıladı Cancan'ı. Saat 3 gibi Berfu işini bitirip geldi. Bir şeyler yapalım dedik, programcıbaşı ben dedim ki, uzaklaşmayalım , Beylerbeyi'ne gidelim. Gittik deniz kenarında oturduk. Her yer tıklım tıklımdı, ama en beğendiğimiz yerde oturanlar , bir anda kalktılar. hemen konuşlandık oraya. Bir şeyler yedik içtik. Çayları mükemmeldi, içtikçe içmişiz, hesap gelince çay sayısını görünce yuuh dedik :))). Beylerbeyi'ni bilmeyenler için söylüyorum. Polis Evinin yanından girin, çok güzel ağaçlık bir yoldan yürüyerek , deniz kıyısında çok güzel resteronların, cafelerin olduğu yere çıkıyorsunuz. Önünüz tekneler için küçük bir barınak. O gün ne var anlamadım, Hintli bir grup tekne ile gitti geldi, geldi gitti.
Sabah kahvaltısında annesine sorun çıkaran Cancan, yayla çornasını yaladı yuttu)) ve gezmeyi hak etti.




Bir kaç gündür hijyenik işler peşindeyim. Ev bir bir elden geçiyor. Her tatil öncesi yapıldığı gibi. Bu gün de banyo ile uğraştık. Dolapların yerini değiştirip sonra tekrar gerisin geri aynı yere koyduk. Eh biraz atraksiyon yapmış olduk. Dolapların altından çıkanları saysam şaşarsınız. Her gün temizlenen paklanan banyo, girdaplarda neler saklamış.


Banyo da ki iş bittiğinde ben de bitmiş ve acıkmıştım, . Neyse Naziş iki tane yengen tost yetiştirdi ama ne tostmuş hala acıkmadım :)))

Akşam koruya gittik, kocam ve Naziş ile. Çok güzel oldu. Korunun içinden yürüyerek ta Kuzguncuk'a kadar inip, korunun çıkışındaki köşkte oturduk. Hava serinlemişti. Tostlarla öyle bir doymuşuz ki, akşam yemeğini de orada yeriz dedik ama sadece çay içip döndük. İniş iyiydi ama çıkarken valla ağır vasıtalar gibi tısladım.
Saat dokuz gibi korudan döndük ve serildik. Yarın sabah erkenden Beyoğlu yolcusuyum. Ekiple , Ordu öncesi bir buluşma yapacağız. Bu yıl Onlar gelemiyor ne yazık ki, Eniştemin rahatsızlığı nedeniyle.
İstanbul artık iyice ısındı, yarın 34 derece olacakmış, yarın ki buluşmayı o nedenle istememiştim ama , al eline yelpazeyi, zaten denizden geliyosun dediler özrümü kabul etmediler. Geceleri salona kaçıp klimayı açıyorum, ya da pencere açık yatıyoruz. Hep derim ya hehehe yaz 15 gün olsa tatil yapsak sonra , bahar olsa. Nası iyi fikir dimiii.
Şimdilik bu kadar. İyi ve serin bir gece diliyorum.












4 Temmuz 2009 Cumartesi

Baştan , Gamsegamse için yaptığınız yorumlara ve tüm güzel dileklerinize teşekkür ederiz ailece.

Şimdi gelelim sadede, çoook yorgunum. Düğün evi halt etmişti yanımızda. Bir faaliyet bir faaliyet sorma gitsin. Günler öncesinden balonun hazırlıkları. Yüzlerce kıyafet denemeleri, son anda fikir değiştirmeler kuaförler falan derken Gamze^yi evden çıkardık. O çıktığında evi görmenizi isterdim. Araba aşağıda bekliyor, o hala bir şeyler peşinde.Aynı günün akşamı Nazlı'da Bodrum yolcusu, onun telaşı da bir yandan. Ben hadi bunlar oturup öyle eni konu masada yemek yemezler, ayakta atıştırabilecekleri bir şeylerde hazırlayayım diye mutfak da da koşturuyorum falan.Balo da çok eğlenmiş olarak geldi. Topuklu ayakkabı giyenler için tüyo, ayakkabısına yapıştırdığı silikon sayesinde , hiç ayakları yorulmadan tüm gece dans etmiş. Watson's larda satılıyor.

Kep töreni günü başka alem, cüppe içine giyilecek elbise yüz kez değişti belki, sonunda, bu benim ancak dedi ve kot giydi iyi mi????.

Neyse töreni de yaptık. Veliler de çok eğlendi tören de. Bir çok arkadaşının ailesiyle o gün tanıştık. En çok güldüğümüz; sürekli resim çektirdikleri kişinin , tek tek ve topluca , hatta sınıfca bile heheheh okulun yanındaki fotokopici olmasıydı. Meğer bunların sınıfı o kadar çok seviyormuş ki ders programları dört yıl boyunca , dükkanın camında asılı durmuş. Adamcağız son vazifesinide yapıp , kep törenine gelmişti. Hava da şansımıza nasıl güzeldi, püfür püfür rüzgarlı, şerbet gibi bir havaydı. Rektör yardımcısının bize sayın valiler diye hitap etmesine tüm davetliler güldü. Finallere üç hafta kala vefat den bir öğrenci için saygı duruşu yapılırken , ben gözyaşlarımı tautamadım. Tören bitince hep birlikte dans başladı. Aşena güne damgasını vurdu, artık bundan sonrası dans dans dedi, bizi gülmekten öldürdü.

Kep töreni sonrası , hep birlikte bize geldik. Akşam sekiz gibi falandı, akşam yemeğini bizde yedik gece 12 gibi dağıldık. Zuz biz de kaldı, ertesi gün de işe gitmedi zaten:))). Bütün gün evde bir oraya bir buraya yayıldık. Bu gün de toplantıları varmış Cancan geldi. Şimdi içerde uyumakta:)). Anlayacağınız , bizim ev de aksiyon bitmez.


15 temmuz kşamı karı-koca Ordu yolcusuyuz. Bu gün telefon açtım , kahvaltıyı köye hazırlayın dedim. En büyük zevkimdir. Bagajları eve bırakıp, kapı kapı teyzemleri toplayıp , hep birlikte köyde kahvaltı etmek. 100 yıllık kahyamız Halil Amca namı diğer Halla ga ve karısı da katılırlar oradan. Halla ga benim çocukluğumu , harmanda koşmamı falan anlatır Kocama bir taraftan. Bizim aileye katıldığında çocukmuş. Anneannem ve dedem evlatlarından ayırmamışlar. Şimdi torun torba sahibi ve yeri her zaman yanımızda baş köşe. Kahvaltıdan sonra da Annemi ziyaret eder , Ordu'ya geri döneriz.

Şimdilik benden bu kadar. Yarın ve pazartesi ev de yoğun bir temizlik var, hafta içi Beyoğlu ekibimleyim, hatta bir geceyide onlarla geçiricem. Sonra Cancan'ın doğum günü hazırlıkları var. 11 temmuz cumartesi günü bir yaşına girecek.

E hadi gittim ben kalın sağlıcakla.

3 Temmuz 2009 Cuma

Gamze kepi havaya fırlattı ve dansa başladı, gördüğünüz gibi.

Dört yıl boyunca bizim evin her tarafından fışkıran kızlar heheheheh. Neşe, Tuğçe, Aşena, ve Sibel. Birlikte tatiller yaptık, masalar hazırladık, sinemalara gittik, Ada turları yaptık. Zaten beni uzaktan görürmez Lale teyze buraya Eller havaya diye bağırmaya başladılar. Bunların dışında bu sınıfta böreğimi , kekimi yemeyen, kısırımın tadına bakmayan bir kişi bile yoktur Yani bir cüppe bir kep bende hak etmiştim.
Ailece biz, hepimizi bir bir tanıyorsunuz zaten ama Zuz'un yanındaki b resmini belki burada hiç görmediniz ama adını çok işittiğiniz Meral . Görümcemin kızıdır ve de kızlarımla meslektaşdır. Bu güne bu gün 10 yıllık öğretmen.
Zuz ve Gamsegamse. Kıyafetlerinin ne kadar uyduğunu resimde farkettim:)))


Tören sonunda , karı koca el sıkıştık, öpüştük, birbirimizi tebrik ettik. Bu defteri de dürdük , sıradaki gelsin dedik.

İşte bu kaa