Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

30 Nisan 2009 Perşembe

Hırgız varrrrrr ve bu gün.

Çok eski arkadaşlarım bilir , biz 14 yıldan beri her 30 Nisanı teyzeler günü olarak kutlarız. Bu Gasme'nin herkesin günü var da neden teyzemin günü yok diye teyzesine yani Zuz'a armağan ettiği bir gündür ve hiç aksatmadan her 30 nisan da kutlanır ve ben de bunu her yıl blogda yazarım. Duyduk duymayın demeyin 29 Nisan teyzeler günü olmuş. Kutlu olsun teyzelere de keşke patentini alsaymışız ayol. Bi de arkadaşlar şu Adios reklamı da benden çalıntı heheheheh. Yav isterseniz eski yazılarıma bakın Adis hadi gidiyos lafı Naziş'e aittir isterseniz bakın şu yazıya. Hem de yazılı belge :)))))

Ben size her zaman demiyormuyum , görümcelerle aynı mahalle de oturmak süper diye. Alın işte iki görümcem tarafından bu gün süper ağırlandım. Okey partisimi yapmadık, gerçi hep benim kazanmam biraz ayıp oldu ama hehehehe, çayın yanında bi sürü lezzetli şeyler mi yemedik. Ama en güzeli ebegümeci kavurmasdıydı . Breh berh di yani. Ben de meraklıyımdır bu ot taifesine , çok makbule geçti yani.

Sabah Gamse ile öğlene kadar yattık. Dün Cancan beni silindir gibi ezdi geçti. Evde ikimiz yalnızdık. Attım yere koca bir battaniye , aldık önümüze emekleme oyuncağı koca totolu tırtılı. O önde müzik çala çala giderken bizde arkadan gittik hatta CANCAN beni geçti. . Bir de yeni bir sistem geliştirmiş karnı doyunca kaşığa bir vuruyor, içindeki kafana geçince anlıyorsun ki doymuş.

Bu gece kızların ikiside firari. Eve geldiğimde Naziş okuldan gelmiş ve Zuz'a konuşlanmıştı bile. Gamse de saç kestirmek için çıktı ve Tuçe'lerden telefon açtı biz kareoke oynuyoruz gece burada kalacağım dedi.

Ben şimdi biraz kitap okuyacağım. Yarın için programım dolu çoook eski arkadaşlarla yemek yiyeceğim çook eskileri konuşacağım. Geçen gün canım şekerimpembem bana bir yorum yazmış aynen şöyle ''.geçen günde sende ne var beni böyel canımı çektiren diye düşündüm ve buldum, hep bir sürü programın var yada her an olabilir, ama yataktan kalkıp kalkmamak tamamen kendi lüksün.işte ben bu durumuna bayılıyorum.'' .Okuyunca çok hoşuma gitti, he valla dedim aynen öyle ammmmmaaaaaaa bunun böyle olması içinde ben de çok çalıştım naberrrr. Yani atalarımızdan bir kamyoncunun dediği gibi , nazar etme ne olur, çalış seninde olur heheheheh.

Bu günlük de bu kadar, sanırım haftanın son yazısı olacaktır. Ama hiç belli olmaz bir gece ansızın gelebilitrimmm

Sanem yani çatlakkiremit, kıvırcıksaçlıkızdananotlar, yıldızlıfırça ve yorum formu onlar gibi olanlara ne yapsam etsem de yorum yazamıyorum yorumlarım uçuyor bir kaç gündür. Ne yapmalıyım anlamadım. Profil seçtim, yeniden giriş yaptım yok yok


29 Nisan 2009 Çarşamba

ben ve buruk çoraplarım dün altını üstüne getirdik Beyoğlu'nun. Geceleri bir başka ama gündüzleri bambaşkadır Beyoğlun'da. Pasajlar, kitapçılar, çiçekçiler, lavantacılar, antikacılar hepsi hepsi bir başkaydı dün yine. Miss gibiydi her taraf.

Hava çok güzeldi, ne güzel de giyinmiştim, güneş gözlüklerimi takmış, kirazlı çantamı almıştım hatta ammmaaaa o hain buruk çoraplar, tüm gün ama tüm gün benimleydi. Ne yapsam ne etsem, çıkarıp yeniden giysem de hep buruk hep buruk. Önce düzeliyor , iki adım sonra bakıyorum bileklerimde buruk buruk durmaktalar. Iyyyyyyyyy çok iğrençtiiiiii. Bir de o çoraplarımla heheheheheh Çelik'e rastladım.. Finüküler girişinde yürüyen merdivenler de yanımda iniyordu. Ama bunlar ne olsalar da beni kimse tanıdı mı?, bana bakan var mı? duygusundan kurtulamıyorlar valla. Gamse hadi ya, o kadar da değildir dedi. Bilmem yani, bana öyle geldi nokta.

( Taksim'e çıktığımda Kazancı yokuşunun başında eylem vardı. Kanlı 1MAYIS. 1978 için. Ben ve arkadaşlarımın da orada olduğu hatta kıl payı kurtulduğumuz 1Mayıs için. Beynimin her kıvrımı o günü unutsun istedim hep, şimdilerde ise hiç unutmasın istiyorum.)

Bu gün Cancan geliyor. Cancan cozuttu valla, perşembe günlerini ona tahsis etmiştik ama O yok Babaannemin işi var, yok Annem dişciye gidicek ayağına habire bizim eve yerleşiyor. Geçen gün kocamın dolabından yedek bez torbası çıkmış. Bu herif benim dolabıma varana kadar girdimi dedi.

Bu günlük de bu kadar. İyi bir gün olsunn




28 Nisan 2009 Salı

Benim Beyoğlum geldi )))), gitmem gerek hehehe. Eniştemin hastalığı, aramıza katılan Cancan, benim bu sene sık sık hastalanmam, en sonunda da alerji nedeniyle ihmal ettim Beyoğlunu bu yıl. Anam ne uzun cümleydi o , yazarken bile şuradan bi kesik atsam dedim.
Herneyse anladınız. Şimdi saat sabahın körü ama iki saat falan sonra çıkarım sanırım.

Dışarda lodos mu var acaba, henüz bakmadım da:)), başım aynen lodoslu havalarda ki ağrımakta. Bu kış bana hiç iyi gelmedi . Bakalım yaza. Yaz programım temmuz da Ordu. Ev halkına ilan ettim gelen varsa da yoksa da ben gidiyorum. İsterseniz önce ben giderim, sonra gelirsiniz, ya da birlikte gideriz siz biraz kalır dönersiniz. Geçen sene mırım kırın ettiler, gitmedik hiç birimiz. Ama bu sene kaçarı yok.

Yazamadığım günlerde ne yaptım onu anlatayım biraz. On, onbeş yıl sonra ilk kez Bahçelievlere gittim. Benim Kocanın Yengesi oraya taşındı. İki ay önce kızkardeşini kaybetti. Ama burada olmadığı için telefonla başsağlığı dilemiştik. İstanbula geldim , hadi gelin diye arayınca görümcelerle hemen ekibi kurduk, Nazlı ve Meral de 23 Nisan tatlinde olunca , hadi biz de gelelim dediler . Amannn ne uzun yolmuş. Karşıya geçtikten sonra bir saat daha gittik, trafik de yoktu ha. Ama benim gençlik güzergahlarımdan geçmek pek eğlenceliydi. Daha Sirkeciden başladım ben, bakın şura, Babamın yazıhanesinin olduğu han. Beyazıta geldik - ay burada hep trafik tıkanırdı ben otobüsten iner, yokuşaşağı koşa koşa iner, Tahtakale mahtakale , Mısır Çaçrşısının kapısından dışarı çıkardım. Aksaraya geldik - Nazlı bakkk, Pertevniyal Lisesi, Dayın burada okudu. Bak bak burası alt geçit bir gece yanmıştı. Bak buradan da bizim eve gidiliyordu. Biraz gidince burası Haseki, halamlar oturudu. ayyy işte Fındıkzade , şuradan Kızılelmaya çıkılır. Bak bizim ev neredeyse görünüyor. Sen ilk banyonu bu evde yaptın. Ah okul yıllarım, Yasemin, Nermin , Deniz, Semahattan oluşan beli çete. Kolkola caddelerde yürümeler, gülüşmeler.

Böyle diye diye gittik Şükran Abla'ya. Kızı Elif de evdeydi , Kocamın halasının kızı , kıznın kızı derken koca bir grup olduk. Şimdi anlatırken size uzak gelebilir ama biz birbirimizi pek severiz. Beril adını vermeyeceğim bir tv kanalında yayın müdürü. Ne komik maceralar anlatır bize. Elif desen Şükran yengenin kızı yani ev sahibinin, ayrı bir çatlak, biraz daha fazla oturalım diye dört kişilik arabasına herkesi sığdırabileceğini iddia etti:)).Elif bir zamanlar ilaç fabrikasında çalışırdı, ilaç mümessili olarak, O'nun doktorlara vereceği ilaç numunelerini , Şükran Abla bize dağıtırdı)). Elif de - Anne işe de sen gitsen keşke derdi . O zamanlar aynı apt de oturduk. Bizim meeşur aile aparmanın da. Şimdi ziyafet sofrasından bahsedelim biraz. Tamamiyle yöreseldi ve çook duygusaldı heheheh. Şükran Yengeye özel, fırınlanmış keşkek. Amanın bu keşke pişiyor, bir tepsiye dökülüyor, etler de üstüne dizilip yallah fırına. Sonra bakla dolması , hah işte bunu hiç biriniz bilemezsiniz. Bana da yap demeyin çok meşakkatli bir iş. Baklalar akşamdan ıslatılacak, tek tek kabukları ayıklanacak. iri doğranacak bi sürü iç malzemeyle karıştırılıp yaprakla sarılıcak. Aynı dolma sardığımız gibi. Sonra tencerenin altına kemikli etler. Üstüne dolmalar, en üste pastırma dilimleri ve salçalı soğanlı bir sos yapılıp dökülecek ve ağır ataeşte tıngır mıngır pişecek. Evlendikten sonra tanıştığım bir lezzet ama inanılmaz bir şey. Nazlı yumuldu dolmalara, naaapsın bir daha ne zaman bulacak hehehehe. Sonra bakim ne vardı başka ha yine Niksar'a özgü tarhana çorbası. Sizin bildiklerinizden değil bu beyaz. Biz de boş gitmedik herhalde , diğer gelenlerle de masa doldu taştı. Yedik içtik döndük evimize.

Dün Gamse okula gitmedi. Bizim de pazarımız dı. Saatlerce pazarın altını üstünü getirdik. ben yine ev elbisesi aldım kendime, çok seviyorum onları yav. Hemide iki tane aldım. Ayıprır söylemesi ben öyle ev de folloş folloş eşofmanla gezemem de:)). İşim bitince eğer evdeysem şöleeeeee ev elbisemi giyerim. Çayımı kahvemi koyarımmmm. Öle işte.

Gamse'nin sınavları bitti, sonuçlar süperr, Naziş' se seminerler , veli toplantıları nedeniyle eve çok geç geliyor, sınıf gezileri ve yıl sonu etkinlikleri dolayısıyla da çok yoğun, Zuz ilk tatile çıkacak olmanın hazırlıklarında , koca çalışıyor çalışıyor . Evden haberler de böyle. Ha Cancan da ellerinizden öper artık 10 aylık koca bir delikanlı. Müzik eşliğinde rock bile yapıyor. Yaparken ki çığlıkları sokaktan duyuluyor. Bir gün size şöyle rock videosu koyayım da görün. Kafa göz nasıl sallanıyor.

Şimdiii geldi çattı ayrılık vakti. Ben önce kendime küçük yollu bir tost çekeyim. Sonra yolar yollar.


Not. dün gece geç saate telefon çaldı. Harika bir haber geldi. Arayan eniştemin kardeşi Saadettin abi idi. Önce yüreğim hopladı ama meğer müjde vermek için aramış. Eniştem konuşmaya başlamış ve hiç susmuyormuş:)). Bana pantolonumu giydirin artık demiş. Süper süperrrrr.Bilmeyenler için eniştem , kurban bayramının birinci gününden itibaren bilinçsiz yatıyordu. Ufak hareketlerine bile biz heyecanlanırken doktorlar o hareketlerin bilinçsiz , istem dışı hareketler olduğunu söylüyorlardı.

24 Nisan 2009 Cuma

ECE^nin büyük kaybı

Ece ,bebeğim diye sarıp sarmaladığı eşini kaybettti ne yazıkki. O kadar üzgünüm ki.

Ecemm sana ve kızlarına sabırlar diliyorum. Yolu ışık olsun Bebek'in

yazı işte bu günden dünden falandan filandan

Sabah gözlerimi açınca kendimi kalkmak için bir isteksiz hissettim ama sonra hatırladım ki
Gamse'nin arkadaşı Tuçe de bizde kalmıştı ve sınava gidecekler. Hadi güzel bir kahvaltıyla gitsinler dedim kalktım. Tuçe ne de olsa benim Kınalı Ada yoldaşım. Bir yaz hafta da iki gün Kınalı Adaya giderdik birlikte. İki yıldır adım atmadım daha. Onlar kahvaltılarını yaptılar da gittiler bile ama benim ruh halim hala aynı.

Dün bir tanıdığımı ziyarete gittim. Ameliyat olmuştu. İlginç bir anımız var onunla ve kocasıyla. sanırım 10 yıl falan önceydi. Bir haftalığına Avşa Adasına gitmiştik. Kocamın bir arkadaşı orada pansiyon işletiyordu ve yıllardır çağırıyordu. Hadi bu yıl gidelim dedik. Pansiyon yanyana küçük evlerden oluşuyor ve adının da bu konumundan alıyor. Her evin önünde de bir verandası var, yemekleri falan orada yeniliyor. . Neyse gittik, kocamın arkadaşı bizi iskelede karşıladı . Pansiyonun bahçesine girdik ki bir kadın bana el sallıyor -Laleeee buraya gelin , sizi duydum evinizi benim yanımdaki evi ayarlattım diyor. Ben de kocama - yani tatile geldim yan komşuyla mı yanyana tatil yapıcam şimdi diye homurdanıyorum. Ama ne güzel bir tatil oldu, hatta tatili uzattık. Kızlar bile hala anlatırlar o tatili. Yani peşin hükümlü olmamak lazımmış))))). Birlikte balıklar yaptık, şarkılar söyeldik. Ben erken denize girmeyi sevdiğim için onlarda çok erken kahvaltı yaptıkları için , sabah çayımı onlarla içip denize gittim ben benim ahali uyanana kadar. İşte bu da böyle bişe oldu.

Şimdi ben en iyisi kendime gelmek için bir koyu kahve patlatayım sonra da biraz Üsküdar'a doğru yürüyeyim. Akşam için balık alayım. Yarın için de yemek hazırlamam lazım . Yarın ki sitikamet Nazlı ve iki görümcelerimle önce Eminönü, Mısır Çarşısı sonra da Bahçelievler. Yani uzun ve yorucu bir güne hazırlanmam gerek :))

İyi bir hafta sonu olsun


Not. Eniştemden iyi haberler var çok seviniyorum.

23 Nisan 2009 Perşembe

BİZİM KÖY

Bu gün size biraz bizim köyden yani Ordu dan resimler koydum ki gözünüz gönlünüz açılsın. En büyük şansımızın, Ordu'da kısa süren yaz mevsimi olduğunu düşürüz biz. Turizme yeterince açılmadı da buralar bize kaldı. Biraz bencilce ama ne yapalım ki gerçek bu. Ama yolunuzu temmuz ayında düşürürseniz Ordu ya ,denizinden de kumundan da alamuğundan da nasibinizi alırsınız. Alamuk sizi öyle bir tongaya bastırır ki, bu gün hava bulutlu dersiniz cayır cayır yanarsınz ruhunuz duymaz. Ancak gece anlarsınız:)). Ben Ordu'da doğmadım ama Ordululuk ruhu denen şey hep içimde. En az İstanbul kadar severim
Burası En büyük Teyzemin evinin olduğu yer. Denize Beyoğlu Ekibimle buradan gireriz. Ortalığı çın çınlatırz.Hemen bitişiğimizde , Belde Otel var. Dört yıldızlı bir otel. Biz nişanlıyken inşaatına başlanmıştı. Kocam da bitince kalalım burada dedi. Biz evlendikten tam 7 yıl sonra bitti. İki gece kaldık. Teyzemleri otele kahvaltıya davet ettik. Anneannem buna da gıcık oldu, onun evi , evinde ekmeği yokmu da otelde kalıyo dedi. Buranın gençleri denizden otelin havuzuna kaynak yapıp otel yönetimini çileden çıkarırlar. Biz denizdeyken diğer kuzenler tekneyle gelir , denizden çıkmadan atlarız tekneye doğru Yasun Burnu'na. Burada batık bir denizaltı var . Üzerinden geçmeye ona bakmaya bayılırım, hem de ürkerim.
Yason Burnu, burada bir de kilise vardır. Burnun üzerinde görünmekte

Yason Kilisesi



Burası kilise ama uzun yıllar hapishane olarak kullanıldı. Ön tarafı sahildir. Biz teyzeme giderken Annemden önce koşar yukarudan , bahçede top oynayan mahkumları seyrederdik.
Kilisenin sahilden görüşü. Şimdi müze ve bahçesinde yazın klasik müzik konserleri oluyor. Kapısı hep açık, içine girip oturulabiliyor.



Sahildeki ev yapılmadan önceki evimizin olduğu mahalle bu tür evlerle doluydu. Bu yanlış hatırlamıyorsan Melek Teyzelerin evi. AYŞEGÜL DAHA İYİ BİLİR O'NA SORACAĞIMM.
Ordu plajı. Metrelerce gidersin ancak dizine gelir, ondan sonra da birden derinleşir . Kıyısında sezonluk evler vardı. En küçük teyzem yani Sabahnur Teyzem yani Sebanur Teyzem yazları burada ev kiralardı.
Bizim evin önü. Burası yapılınca Anneannem çok sinir olmuştu, denizle arasına bu park girdiği için. Çünkü deniz doldurularak park yapıldı.

21 Nisan 2009 Salı

karman çorman, daldan dala, ordan burdan

Dün gözümü görümcelerimle açtım:)). Evden herkesi göndermiş , elimde çayım keyif keyif ev de dolanırken , kapı çaldı. Mutlaka kuryedir dedim. Bizim eve iki günde bir kurye gelmezsse bizim karnımız ağrır çünkü. Bir şeyler gider gelir sürekli. Ama şağıdan görümcemin sesi geldi anah dedim. Siz benim iki görümcem alışverişe çıkın sonra da bize uğramışlar. Hadi beraber kahvaltı edelim falan dedim ama yok dediler. Ben de o zaman koruya gidelimmm dedim. Çünü ben bu havalarda koruya kafayı takarım . İyiiii dediler.

Koruya gittik özendirmek gibi olmasın. Çay falan içtik sohbet ettik biraz yürüdük sonra ben pazar alış verişi yapa yapa eve geldim

Pazarın en sevdiğim zamanları. Çilek kokusundan sarhoş oluyorum sanki. Çilekler de nasıl güzel kıtır kıtır. Reçellikler daha çıkmadı. Osmanlı çileği bi çıksın , hafif pembemsi olur , müthiş kokuludur ve ufaktır. Bu son derece lüzumlu bir bilgiden sonra pazar da bir de enginar tezgahları var , sultani bezelye tezgahları var bu aya özgü. Bu ay diyorum bu aydan sonra ikisi de kılçıklanıyor . Enginar yine neyse de sultani bezelye bu aydan sonra üstüne altın versen yenmez dedim nokta. Bu bezelyeyi bizim Ordu , bi güze kılçıklarını bıçakla yandan yanadan keserek temizler, haşlar , suyunu sıkar, mır unu ve bir yumurta ile harmanlar yanmaz tavada alt üst börek gibi kızartır. Anam o ne lezzet. şimdi Ordu da , ben denizden gelsem ,teyzemler bana ikindi çayının yanına bunu yapmış olsalar, balkonda dala bata yesem oyyyy daha çok var temmuza. Ammaaaa haşlanıp dondurucuya stoklandılar bile naberrrrr.

Pazardan minicik ıspanaklar aldım. Köylü pazarından. Beykoz köylülerinin tezgah kurduğu bir sokak var. Orada Beykoz Ormanının börtü böcek neyi varsa satıyorlar. Kestanesinden , böğürtlenine, otuna , orman meyvelerine hele bi koca yemiş var ben bayılırım ona. İşte o köylülerden aldım ıspanağı. Onlar da akıllı tüm pazarda bir liraya olan şey orada beş lira niyeee çünküme çünküt organikmiş, doğalmış hehehehe. O ıspanağı ben bi güzel yıkadım doğradım , bol soğanla zeytinyağda biraz soteledim çokta öldürmedim. Attım dolaba, üstüne sarımsaklı yoğurt koyup yicez( yiyeceğiz) bu akşam.

Pazardan gelmiş ıspanakları halletmişken de , Meralcim uğradı.Görümcemin kızı olur kendisi. Sevisten bizim kapıda inmiş , Naziş de gelmişti. Onlar sohbet ederken ben hemen hamburger ekmeklerini ikiye ayırdım üstüne kavurduğum ıspanaktan koydum birer çorba kaşığı , onun üstüne de bir dilim kaşar yallah fırına. Bunun üstüne birer parça da közlenmiş kırmızı biber koyarsanız daha güzel olur ama yoktu . Yani çaktırmadan iki de tarif vermiş oldum bu arada. Artık uygularmısınız ayol onlarda ne mi dersiniz keyfiniz bilir. Ben gittim çünkü

19 Nisan 2009 Pazar

FETHİ PAŞA KORUSUNA YAYILMACA

Dün kaldığım yerden devam edeyim. Nazlı'ya hadi koruda kahvaltı edelim demiştim. Üşenir sanmıştım ama hadi dedi. O dergilerini ve bir Agatha daha aldı yanına ben de kitabımı ( daha önce sözünü etmiştim Oyun kitabımın adı) aldım koruya gittik. Korunun içinden yürüyerek taa Kuzguncuğa kadar indik.
yürüdüğümüz yol

Korunun tam Kuzguncuk çıkışında çok güzel bir Cafeterya ve ona bağlı Resteurant var.
Burası cafeterya bölümü
Burası da resteurant bölümü

Cafeteryaya oturduğunuzda görünen manzara aynen bu dur.

Önce kahvaltılırımızı çayımızı falan aldık, çünkü kahvaltı self-servis. Sonra da açtık kitaplarımız dergilerimizi yayıldık da yayıldık. Bir dalmışız orası dolmuş haberimiz yok. Biz gittiğimiz de saat 11 falandı. Saat ikiye kadar öyle okuduk , kızımla lafladık , hesapta bir iki saat kalıp dönecektik. Ama öğle yemeği hazırlıkları başladı o sıra ve muhteşem kokular gelmeye başladı. Hadi yemeğimizi de yiyelim dedik. Tam yerken artık tanıyorsunuz Onu da Ayşegül aradı , hani çocukluk arkadaşım. Seçim için gitmişti Ordu'ya dönmüş - Lalemmm nerdesin diye bağırıyor. Hadi atla gel çok güzel bir yerdeyiz dedim- kocam da ev de dedi. - Al onu da, yemek de yemeyin gelin dedim. Yarım saat geçmediki arabadan aradılar nerden girelim koruya diye. Vurun Kuzguncuğa doğru deddim:)). Geldiler , Ayşegük ta uzaktan bağırıyor - Lalemmmm ne güzel bi yer bulmuşsın kız diye. Neyse onlarda yemek yediler sohbet gırla falan derken saat dört gibi Zuz aradı nerdesiniz diye , sonra bana niye haber vermediniz dedi. Hadi sende gel dedik O da geldi. Akşamı ettik , çıkışta yine yürüyerek korunun içinden bizim tarafa çıktık. Nazlı kestirmeden götürücem sizi diye bizi dik dik yerlerden tırmandırdı acnımız çıktı. Hadi korunun bizim taraftaki çıkışındaki Cafe- Resteuranta daldık bu sefer de bir saat kadar da Nakkaş Tepe, Çamlıca Tepesi- bir tarfatan da yine Boğaz manzarası izledik çay falan içtik.

Ammaa bu sırada bizim akşam yemeğimiz yok, dünden kalma bir mercimek çorbası ve fasulye pilaki var. Ay uydururuz bir şeyler artık dedim. Eve gelince bir de baktım ki babam gelmiş koccamann bir menemen yapmış bize. Ben de hemen güzel bir erişte haşladım yanına daha ne olsun her gün böyle olsun.

Bu gün tüm teklifleri geri çevirdim, yani gez gez nereye kadar , zaten dünden kollarım bacaklarım ağrımış. Önce hijyen çalışmaları yaptım sonra da yan gelip yattım. Şimdi ev tertemizzzzz, missss gibiiii. Artık haftalık planlarımı yapmaya başlayabilirim:)))

her yıl bir Fethi Pşa Korusu yazısı yazmışım bu da onlardan biri

18 Nisan 2009 Cumartesi

BİZ BU SABAH

Biz bu sabah erkenden pörtledik, Gamse kursa , my koca işe gitti. Nazlı yatakta Agatha'lara devam etmekte. Sanırım bu ay 13 kitabını okumuş böööö dedim. Toplamda 80 taneymiş.Birazdan ona koruda kahvaltı teklif edeceğim. Bakalım üşenmezsse.

Dünü hiç sevmedim. Karar verdim ki , gittiğim yerde plan dışı , ortam dışı insanlar olunca ben sevmiyorum. Bazen de ummadığın an da çok hoş insanlarla tanışabiliyor iyi ki diyorsun ama dün öyle bir gün değildi heheh. Hiç sohbet edesim yoktu kal geldi bana. Aaaaynı bir uzaylı gibiydim. Ne biçim bi kadın demişlerdir öööf öyle bir günümdeydim işte.

Bir kaç gecedir tv de kocamla Cumhurbaşkanlığı Bisiklet turnuvasını izliyoruz. Dört saat falan sürüyor. Manzaralar muhteşem, ben kendime yerleşecek yer bakıyorum o sırada , mesela Demre muhteşemdi. Geçen yaz uğrayalım demiş sonra üşenmiştik. Muhteşem bir sahili var. Bisiklet yarışı tuhaf iş, kocam dört bewş gündür bana anlatmaktan iflahı kesildi. Her etap dört saat sürdü bu turnuva da. Etebı kazanan yarışmayı kazandı diyorum yoo o yirminci oldu diyo. Nası ya diyorum en son grubun içindeki yarışmacıdan 10 dakika geride çünkü diyo. Ama sonunda çözdüm ama ne yazık ki turnuva bitti:)). En ilginç olay sa favorinin bisikleti üç dört kez üst üste arıza yapınca sinirlenip bisikleti fırlatmasıydı hemen yeni bisiklet verdiler.Yani onca gün kahrını çektim şu turnuvanın sonunda benlik bir olay oldu:))))). Ha bi de turnuva gündüz tabiki biz tekrarını izliyoruz.Benim acaip bisiklet maceralarım vardır bi gün yazayım size.

Şimdiii Nazlı teklifimi kabul etti , giyinmeliyim.

17 Nisan 2009 Cuma

Biz,

Biz dün evcek evdeydik. Nazlı Pesah tatilinde, koca kafa izninde, Gamse boş gününde, ben alerci tatilinde . Biz evcek vedeyiz ya Can da biz de tabii. Bir ton eşyası evin her yerine saçıldı, arabası kapının önüne park edilmiş. Yatak odam da biberonu, salonda oyuncakları kitapları battaniyeleri, banyoda bez torbası ve her tarafta şen kahkahaları.

Bütün günü Can la yaşadık. Berfu yani annesi bizden gittiği akşamlar resmen sızdığını eve gidince mama bile yiyemeden uyuduğunu ve gece hiç uyanmadığını söylüyor heheheh.

Dün geceki sağnak yağışı görünce yuh yani dedim, bir haftadır ilk kez yarın dışarı çıkıcam şu işe bak. Korkma dedi meteoroloji uzmanı kocam, bu gece yağacak ama yarın çok güzel olacak . Bu adam bu işten anlıyo boşuna Kimyayla falan vakit kaybetmiş:)). Zaten biliyosunuz kimya ilminin bize tek katkısı suların sertlik derecesini tespit o kaaa. Bu suyun ph sı bilmem kaç içilir içilmez ha bi de günahını almayalım yoğunlukları farklı maddeleri birbiriyle karıştırmayız ha ha bi de iyotlu tuzun iyot oranı çok yüksek olduğu için belli oranda iyotsuz tuzla karıştırırız. tastamam bu kadar işte.


Bu gün okey grubumla buluşup okey oynayacağım. Biraz erken buluşup yemek de yiyeceğiz hadi bana müsade o yüzden. Zuz'u bilen gören varsa söylesin iki gündür kayıp. Ortaya çıkmazssa zeya gibi komplo teorileri üretmeye başlayacağım haberi olsunn..

15 Nisan 2009 Çarşamba

İlkokulda ne zaman öğretmen serbest resim dersi yapsaydı. Ben hemen sayfayı çaprazlama kesen bi dere çizerdim. Derede de mutlaka ördekler yüzerdi. Aslına bakrsanız hiç derede yüzen ördek falan da görmemiştim hayatımda. Üçgen çatılı bir ev olurdu dere kıyısında , çiçekler açmış, ağaçlarda elmalar kıpkırmızı olurdu , yani görünüşe göre yaz mevsimi ama benim evin bacasından da mutlaka dumanlar çıkardı. Bulutlar masmavi, arkada bir sıra dağ, dağın arkasında güneş. Bu şablon yıllarca değişmedi. Bir ara evi büyüttüm, kapıyı da yan tarftan açtım, tavana kiremitler dizdim,pencerelere çiçekli perdeler koydum. Bahçeyi çitle çevirdim. Sanırım biraz büyüdükçe daha bi güvenliğe aldım evi :))

Bir yerlerde öylesine dururken , eğer önümde bi kağıt ve de kalem varsa dikkat ettim ya hep çam ğaçları çiziyorum ya da iç içe geçen şal desenler. Hiiç de bi anlam yüklemeye kalkmadım bunlara yok ilerde bi dere kenarında evim olsun, derede ördekler yüzsün , hadi elma ağaçlarım da olsun, bacam hep tütsün, evime gelirken çamlık bi yoldan yürüyeyim diye düşündümm taaa ilkokulda iyi de peki bu şal desen ne. Bu ev de yaşarken şal desenli elbiseler mi giyeyim dedim dersiniz.

Hani şu dergilerdeki testler var ya onları hep çözerim de niyeyse sonucuna bakmaya hep üşenirim. Bi kez yalan olmasın bi testte önceki hayatımda şarap üreticisi olduğum ve Paris te yaşadığım sonucu çıkmıştı.

Bu yazının sonucundan bir şey çıkmasını bekleyen ya da yazıyı bir şey düşünerek yazdığımı düşünen varsa yok valla, çarşamba sayıklamaları deyin...

14 Nisan 2009 Salı

biraz hastalıktan biraz da Paskalyadan,

İyimiyim bilmiyorum, hala savaş baltalarını topraktan çıkarmış apaçilere benziyorum biraz . Ama artık o iğneler betiyormuş hissi yok. Ve hastalığın seyri yavaşladı. Dr bunun normal seyir olduğunu söyledi. Daha ileri tetkiklere sonra bakılacak.

Cumartesi gecesi alerjim birden tavan yaptı. Yüzümde sanki bir maske oluştu. Kollarım ve bacaklarımda enine boyuna çizgiler. Çizgiler olmadığı zamanda sanki üstüme kaynar su dökülmüş de haşlanmışım gibi bir görüntü. Durun yav , ben biliyom bunu geçen yılda oldum. Bu kadar fazla değildi ama yine de aynı şeydi, şimdi ilacımı içerim desem de , bizim hastanenin yolunu tuttuk reklam olmasın bilmem ne hospital işte.Bizim dememin nedeni zırta da pırtta da elimize iğne batsa oraya gidildiği için kanki olduk artık. Neyse gittik ki nöbetçi Dr , tam da benim doktorum. Boyu bosu endamı oniki dev adamdan biri diyeyim anlayın siz. Konuşurken başınızı göğe dikmeniz falan gerekiyor. Hemen anladı vaziyeti, ödem çözücü ve anhistaminik iğne vuruldu. Üst solunum yolu enfeksiyonum da varmış eşlikçi olarak.Kocam Dr a hem alerjisi var hem de dışarı çıkıyor , koruda yürüyor dedi dedi , Dr da tabi çıkacak dışarısı o kadar güzel ki dedi. Helal olsun Dr dedim ,kalıbının adamıymışsın

.Neyse o fasıl bitti şansımız nöbetçi eczane de tam yandaydı. Ama ne kalabalık. Biz orada sırada beklerken , tabi meraklı turşucu Gamsegamse de yanımızda. Şimdi durmadan telefon açarım kızarsınız, en iyisi ben de sizinle geleyim demişti. İşte biz oturmuş sıra beklerken Anne gözaltlarında su torbası gibi bir şeyler oldu dedi Gamse. Etrafta hiç ayna yok. Kapının camından bakayım dedim , kapının otamatik olduğunu unutmuşum hehehe kapı açıldı tabi ben önünde durunca, hastaneye geri dönelim falan derken de o görüntü kayboldu yani ben göremedim nası bir şeydi. O gece rahat uyudum. Sabah aynaya bir baktım yine örümcek adam maskesi takmış gibiyim. Dün pazara gittim bir şeyim yoktu, eve gelince aynaya bir baktım yüzümü sanki kedi tırmalamış ama bu gün bir şey yok.

Bu arada bizim ev renkli paskalya yumurtaları ve paskalya çörekleri ile doldu. Komşular ve arkadaşlar taşıyor da taşıyor. Yumurtaları , taze yeşil soğan ve maydonozla salata yaptım. Bir gün önceden hazırlayaıp boyadıkları için , bekletmemek gerek. Gıda boyası ile boyuyorlar zaten. Annem küçükken biz komşulardan özenince yumurta haşladığı kaba soğan kabukları atar bizim yumurtalarımız da renklendirirdi. Dün de Nazlı'nın sınıftaki partneri paskalya hediyesi olarak çok şık bir bluz, hiç tatmadığımız bir peynir( kaşara benziyor daha sarı ve biraz tatlı bir peynir) ve de çikolata getirmişti. Düşünün bir Musevi Okulu, Hristiyan bir öğretmen , Müslüman bir öğretmene kendi bayramı dolayısıyla hediye getiriyor.Çünkü bizim gerçek kimliğimiz dinlerimiz , milliyetlerimiz değil , kimliğimiz insan olmak. Benim ve kocamın büyüdüğü bu zenginlik içinde çocuklarımında olmasından dolayı son derece mutluyum. Bu kültür zenginliğinin bize çok şey kattığına, görüş açımızı genişlettiğine dünyaya sadece kendi penceremizden bakmamamızı sağladığına çok ama çok eminim.

Yattığım yerde boş durmadım , 10 Mayıs için Sapanca- Maşukiye gezisi ayarladım, Athena Tour aracılığıyla. Okey oynadığım grupla gideceğiz. Tabi bi aksilik olmazssa. Kitabımı okuyorum çoktandır böyle simgeli sembollü anlatımlı kitap okumamıştım. Sembolik akım dan edebiyatta da , resimde de hiç hoşlanmadım zaten. Belki biraz şiir o da Ahmet Haşim'in Merdiven şiiri hatrına)).Hadi şiiri hatırlayalım.

Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak…

Sular sarardı… yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta…

Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?

Bu bir lisân-ı hafîdir ki ruha dolmakta,
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta…



İşte şimdilik hal ve durum bundan ibaret bi süre daha ev de takılacağım anlayacağınız üzre:)))

not. asmira ya teşekkürler, şiiri Ahmet Hamdi Tanpınar olarak yazmışım.Neyse yanlıştan döndük. Ama Ahmet Haşim olarak düşünülüp öyle yazılmıştı. Ezbere yazınca yani copy-paste yapmadığımı anlayın:)))))


11 Nisan 2009 Cumartesi

Bu gün ne güzel İstanbul. Ben evdeyim . Eğer biraz daha hastalıkla inatlaşırsam bunun burada kalmayacağı kafama en sonun da dün dank etti ve ettirildi:)). Ben de yarın yataktan çıkan namerttir dedim, sürünün.

Aynını yaptım , okuyorum izliyorum. TV rezalet kanallar arası uzlaşma var galiba aynı saatlerde aynı tür yayınlar var. Cumartesi sabahın köründe herkes magazin izlemeyi mi? tercih ediyor bu ülke de. Yatak odasında digitürk olmadığı için ulusal takıldık ama magazinden başka bir şey yoktu. Müjdeler olsun Gül Gölge ikinci kez hamile , Allahıma şükürler olsun Gülben Ergen de, ama sahneleri bırakmıyo.Evrenle Abdullah Gül'ün Köşkteki buluşmasına gözlerim doldu valla, benim için bir magazin haberi olduğu içi onu da ekleyeyim buraya. Hoca Efendi de sahalara döndü. Cezası kalkmış hasta diye ama , siyasete yeniden ısınıyo gibi , ne celalenmişti öyle Obama'ya şunu yaptılar bunu yaptılar diye.Obama'yı kıskandı zaar bu. Yeni doğan bebeklerine Hüseyin Baran Obama ismini veren aile hakkında ne düşünüyorsunuz peki. Ben bu geldiğimiz son noktadır diyorum bunun da üstüne çıkarsak vay geldi halimize .

Gamse'nin vizeleri başlıyor bir iki hafta içinde dokuz sınava girecek. Çalışmaya bu gün başladı. Bunun bizim ev için ne anlama geldiğini artık hepiniz biliyorsunuz. Evin her tarafı Gamsenin ders çalışma alanı. Onun tarzı da bu, kendi odası dışında her yerde ders çalışır , boncuk dizer, sürekli ne yiyeceğiz diye sorar(47 kg) . Bize sabır dileyin artık.

Nazlı da yaklaşan yıl sonu etkinlikleri için hazırlıkta ama Nisan ayı içinde bol bol bayramları olduğu için bu ay rahat. Bunun dışında fazlaca bi haber yok bizden. Eniştem yeniden hastahane de bu arada. Ama enfeksiyon görürebileceğim endişesiyle sadece telefonla kontak kurabiliyorum.

Yarına bomba gibi olacağım konusunda kocaman bir umudum var. Hadi bakalım yarın ola hayr ola,

10 Nisan 2009 Cuma

Alercili yazı

Ne güzeldir dimi bahar, her taraf çiçeklenir, yeşillenir kuşlar cıvıl cıvıl. Ama bunları cam ardından izlemek zorunda oalnlar da var.Tüm bahar alejililer birleşin, bahar gelmeden yaz olsun. Kıpkırmızı kulaklarımız, benekli suratlarımız , tıkalı burunlarımız , uykusuz gecelerimiz için birleşinnn

Vaziyetim aynen yukarıda anlattığım gibidir sayın okuyucu. Yine bahar geldi. İlaçlarımı alıyorum tabi ama artık onlar da alıştılar bünyeye ama durmak yok yola devam:)). Camdan izlemedim bu güzelliği ilaçlarımı yutup yutup gezdim, akşam eve gelince coşuyo meret newdense. Bi hatur hutur halleri, bi kızamık çıkartma durumları hehehehe işte böle. Bu durum İstanbulu kısadan yeşillendirelim diye , en kısa sürede büyüyen boyu bir kaç yılda üç metreye varan Kanada kavaklarını her boşluğa diken mümtaz belediyemizin biz İstanbullulara hediyesidir. Bi sürü bronşitli, astımlı ve de bencileyin gibi alrjili hastaları daha vahim durumlara düşürdüler. İstanbul'da yaşayanlar hatırlar bundan bir iki yıl önce İstanbul baharda aynen kar yağıyormuş gibi olurdu, bu Kanada kavaklarının polenleri kar gibi yağardı üstümüze, açık pencerelerden bile dalarlardı eve, hangi deliğe girsen orada bulurlardı insanı. Sonra uzmanlar feryat etti de yanlıştan dönüldü bir bir kesildiler.

Salı günü malesefki malesef evdekileri ve sizleri dinlemeyip okey oynamaya gittim. Arkadaşımım kocası evden aldı eve bıraktı. Oyunu sorarsanız ben hastalıktan kafayı toplayamadığımdan kaput gittim hehehe. Neyse akşam oldu yedik içtik yatağa girdim derken ben bi öksürük böhür böhür köhür köhür. Heee dedim bu hastalığın dıçına alerjim ekleniyor, çünküm ben bunu tanıyorum. Kalk fısfıslan ilaç milaç iç sabah oldu yine bişe yok iyiyim yav turp gibiyim. Kocamın yeğeninin eşi aradı bu gün boş günüm ille de gel. Uzun zamandır görüşemediğimiz bi sürü arkadaş geliyo dedi. . Bu kez kesin öldürürler beni dedim ama gittim mi gittim. Naziş de Pesah tatilindeydi zaten ana kız tuttuk Ataşehirin yolunu. Ay iyikide gitmişim, uzun zamandır görüşemediğim ama görüşünce araya hiç yıllar girmemiş gibi olduğum insanlarla yeniden bir araya geldik. Kakarakikiri , yedik içtik, dönüşte hatta Naziş le biraz mağaza gezisi bile yaptık akşam sekiz gibi falan geldik eve. Uy uy yatınca ben yine aynı. Ünlü fıkrada olduğu gibi du bakali nolcek. Bilmeyenler için fıkra burada , sizin için araştırıp nette buldum biraz değiştirlmiş ama aşağı yukarı özü bu

7 Nisan 2009 Salı

hastayım hasta

Dünkü yazımı yazdıktan 15-20 dk sonra burnum çeşme gibi akmaya başladı, boğazım da acıyordu. Hiç aldırmadım pazara gittim ama kazın ayağı öyle değildi, geri döndüm. Yarım saat kadar yattım, geri kalktım. Kuru patlıcan dolması ve kabak dolması yaptım, patates kavurdum, kek yaptım.
Gittim yattım. Gözlerim burnumdan daha fazla akmaya başladı ve bir çizgi haline geldi. Ev halkından uzak durayım dedim yatak odama gittim. Kocam geldi- ben biliyodum böyle olacağını, illede artistlik yapıcan güneş var diye hemen ince giyineceksin dedi. Bana ballı limonlu bi çay yaptı, bi de ilaç verdi aaaa iyi oldum. Ama yataktan çıkmadım uyur uyanık tv falan izledim. Gidin yanımdan dedikçe kızlar yanıma doluştu, bi de üstelik izlediğim diziyle ilgili o ne , bu kim, niye öle dedi diye soru yağmuruna tutup, beni zıvanadan çıkarıp yeniden hasta ettiler. Gece burnum tıkandı burun fısfısıyla arkadaş olduk. Sabak kalktım çay falan içtim , burnumun akması gitmiş, hafif tıkanık hala.
Bu gün arkadaşlarla okey oynayacaktık. Evden kati suretle gitmeyeceksin ültimatomu aldım. Arkadaşım kocasının beni gelip evden alacağını söyledi. Ben şimdi diyorum ki ev de kalsam ben yine iş miş bişe uydururum, en iyisi gidim çayım , çorbam önüme gelsin , bakım yapılsın he ne dersiniz kulağıma söyleyin ev halkı duymasın bi de akşam hastalığın tekrarlamaması garantisi istiyorum zira yarın da programım var:)))


notArkadaşlar son günlerde bloglarda akıllı blog ödülü mimi var. Biliyorum bir yerden gelip banada bulaşacak. Şimdiden çok teşekkür ediyorum. Lütfen bu konuda beni mimlemeyin. Seçim yapamıyorum ağzıma gözüme bulaştırıyorum ondan bundan kopya etmeye kalkışıyorum falan ..işte öle

6 Nisan 2009 Pazartesi

Ben, bu hafta sonu( zambak reçeli yüzünden yeniden düzenlendi)))))

Fena bir hafta sonu sayılmazdı. Bir tek Eniştemi ziyaret edince hüzünlendim. O ele avuca sığmaz insanın yatağa bağlı , konuşamadan sadece gözlerimizin içine bakması beni çok yaralıyor. Cumartesi bir Beyoğlu seferi düzenledim. Hava nasıl pırıl pırıldı. Giyindim kuşandım , güneş gözlüklerimi taktım fırladım evden . Ama o da ne, sahtekarrrrr. Meğer pırıl pırıl görüntüsünün altında buz gibiymiş. Üsküdar'a yürüyecektim vaz geçtim. Hemen bir arabaya atladım , sonra da motora bindim ver elini Kabataş. Ama heyhattt sayın okuyucu , kader ağlarını örmüştü bir kez. Finüküler çalışmıyordu. Zavallı turistler, tabi obnlara Kabataş'dan finüküler yoluyla Taksim'e ulaşacakları öğretilmiş. Şaşkın ördek gibi Taksim Taksim diyerek dolanıyorlardı. Ben de tünelin başında , bekleyip çalışmıyor diyen görevliye höykürdüm, ne yani bu mu dur. Çalışmıyor dedin bitti, insanlar da habire çoğalmakta. Telefon açtı , zırt diye Taksime servis yapacak otobüsler geldi. Ondan sonrası bilindik, Beyoğlu ekibiyle bağırış çağırış sohbet, çay kahve yeme içme. Eve biraz geç döndüm. Kızlar evdeydi, Gamsenin arkadaşı gelmişti. Naziş de yorgunluktan pes düşmüştü. Pesah dolayısıyla çok yoğun bir hafta geçirdi. Sınıf gezileri de eklenince çok yoruldu. Üstelik de pazar günü Pesah yemeğine katıldı. Neyseki salıdan sonra pazartesiye kadar bayram tatili. Tatmamız için Matsa ekmeği getirmişti, bir kaç gündür kahvaltımı onunla yapıyorum. Bizim yufkalara benziyor biraz. Pesah ve matsayı burada anlatmak uzun süreceğinden link verdim , üzerlerine tıklayabilirsiniz. Pazar günü yine erkenden uyandım saat 11 e kadar yatakta kitap okudum. Oyun okuduğum kitabın adı yazarı A.S Byatt. kitabın arka kapağında kitap hakkında şunları yazıyor.

Birçok okurun Booker ödülüne layık görülen Possession adlı romanıyla tanıdığı A.S. Byatt'ın bu romanında olaylar iki kız kardeş arasında geçer: Julia ve Cassandra, çocukluklarında kurmaca bir ortaçağ dünyasında geçen bir "oyun" geliştirmişlerdir aralarında. Oysa yetişkin yaşa geldiklerinde yalnızca kurdukları bu düşsel dünyayı geride bırakmak zorunda kalmamış, aynı zamanda birbirlerinden de kopmuşlardır. Bu kopmayı yaratan ise geçmişlerinden çıkıp gelen, ikisinin de bir zamanlar aşık oldukları bir erkektir. Her ikisini de kendi amaçları için yönlendiren bir erkek.

Her iki kardeş de, bir yandan zeki ve yetenekli, öte yandan kinci, kıskanç ve bencildir. Güzel ve hayat dolu Julia romantik romanlar kaleme alırken, akıllı ve ciddi olan ablası Cassandra Oxford'da öğretim görevlisi olan bir ortaçağ uzmanıdır.

Byatt'ın bütün yapıtlarında olduğu gibi, bu roman da simgelerle ve örtülü anlamlarla yüklüdür. Aslında asıl öykü Julia ile Cassandra'nın birbirleriyle ilişkilerinden çok, her birinin kendi kendisiyle olan ilişkisidir. Yazar belki de bizden düşlerde yaşamak ve yaşamdan fazla şey beklemek yerine, yaşamı bir oyundan farklı kılmamızı istemektedi
,

Kitabımı okurken ben çay ve tostla halletim işimi, çünkü kocam ve Nazlı gitmişlerdi. Gamse de kalkınca -Anne ben de bilgisayar da kahvaltı edeyim , bakacağım bir şeyler var dedi. O da harıl harıl plan , sunum hazırlamakta. Ekmekleri kızarttım birine krem peynir sürüp üstüne minik domatesler koydum, diğerine hafif tereyağ sürdüm , üstüne de bir kaşık zambak reçeli koydum. Açmayın gözlerini öle zambak reçelini anlatıcam yazının sonunda.Eniştemi ziyarete giderken , teyzemlere götürmek için mercimek köftesi ve irmikli pasta yapmıştım. Tabi eve de yapmıştım))). Onlardan da iki mercimek köftesi ve bir dilimde pastadan koyunca bizim kız bayıldı tabağa. Hepsini bir çırpıda yuttu da peynirliden bi tane daha istedi.



Sonra sonra Ben , görümcemin kızı Meral( O da benim kızlarla meslektaş) , görümcem, Canım Memo(görümcemin oğlu, küçüklüğünden beri birbirimize bayılırız. )) ve eşi Nilüfer ile Validebağındaki Adile Sultan Kasrına gittik. Sahtekarrr beni yine aldattı hava ve dondumm. Ya nası öyle pırıl pırıl olup da öyle dondurdu anlatamam. Ama inadına inadına dışarda oturduk. Zaten sonra da içerde yer kalmadı hehehehehe.İki saat falan oturmuşuzdur,Bir şeyler içtik, çok güzel kurabiyeler vardı. Yemeğe kalmayalım dedik kalktık. Görümcem yolda hadi bize gidelim , ben bişe anlamadım dedi. Ona gittik. Bize bir masa kurdu breh breh. Dondurucuda pide bile varmış , onlarıda fırına attı. Bi de sohbet patlattık , ısındık.

Şimdi gelelim zambak reçeli olayına. Biz kocayla evlenip, denizi olmayan yere gittik ya. Eski arkadaşlarım bilir, kar , boran fırtınagirmiştik kasabaya. İşte oraya giderken ailelerimiz bize çeyiz olarak sevdiğimiz yiyeceklerden de koymuşlar. Kocamın çeyizinden bu zambak reçelide çıktı. Ben bal kavanozu sandım, aynen bal renginde ve kıvamında çünkü. Ama kapağı açar açmaz o mis gibi çiçek kokusu beni çarptı, bi parmak ağzıma attım , tadı daha fena çarptı. Gül desem gül değil, bal desem içinde yapraklar var. Zambak reçeli dedi kocam. Kendi bahçelerinde açan zambaklardan yapıyormuş kayınvalidem. Ama biraz zor bir işlem, defalarca kaybnatılıp suyu değişiyormuş, yoksa acı oluyormuş. Sonra sıkılıp çıkarılıyor sudan yapraklar ve bal kıvamında kaynatılan şerbete atılıyor. Tabi bunun el ayarı falanda vardır. Ben hiç yapmaya kalkmadım. Kayınvalidemi kaybettiğimizden beri Eltim yapıyor hohooo ben bu elti lafına çok gülerim nedense. Neyse Nimet yenge bu konuda Kayınvalidemi hiç aratmadı. Ama sanırım onunla birlikte son bulur bu tat. Başka hi kimse yapmıyor çünkü. Bildiğimiz beyaz zambak merak edenler için. Uyy ne uzun yazı oldu bu , gittim ben ,iyi bir hafta sonu olsun. Yarın ve çarşamba günü programım var ondan sonra ne gele ne gele

Düzenleme-1 yorumlardan anladığım kadarıyla zambak reçeli güne damgasını vurdu. Tarifini az biraz yazdım. Aslında elimde zambak olsa ben bu tarife göre yaparım ayol. Bence deneyin korkmayın ama bizim zambakların kökü ooooo belki seksen doksan senelik , ilk olarak kim tarafından soğanları diklip , üretilip çoğaltılmış bilemiyorum. yani hiç bi kimyasal işlem gübre mübre , ilaç milaç görmemiş. O yüzeden bilemiyorum bu çiçekçilerdekinden olurmu. Hem ne kadar alacaksınız, bizimkilerin neredeyse zambak tarlası var, bi topluyolar ve reçellik yapraklarını ayırıyorlarki, kazanlar doluyor. Haşlayıp sıkınca da bir lokmacık kalıyor. Sonra da kızlara gelinlere torunlara torbalara birer kavanoz birer kavanoz dağıtılıyor. E aile de gittikçe genişliyor varın hesaplayın olayı hehehehe.İstesen de iki kavonoz düşmez ama arad bi torpil gördüğümüzü söylemezsem de ayıp olur))

Düzenleme 2. Ecenin dediği oldu, son 15 dakidır, kendiliğinden şıpır şıpır akan bir burna ve acıyan bir boğaza sahibim artık

3 Nisan 2009 Cuma

Ben bu gün,

Ben bu gün gözümü açtım ki aaaa Naziş dışında herkes evde. Kocam kendine izin vermiş:)), Gamse2nin boş günü. Du ben biraz daha yatayım yav derken aaa dedim bu gün can geliyo, Zuz ve Berfu'nun toplantısı var. Farkındaysanız Cancan çaktırmadan haftada iki gün gelmeye başladı :)))

Olsun be yav dedim, onlar ancak 11 e doğru gelirler, ama Gamse bendeki kıpırdanmayı fark eder etmez -Anneee ben çok açım dedi. Valla ben de açım dedim. Birer yeşil çay yanına da birer tost aldık. Cancan ta saat 12 de geldi. o gelene kadar biz ikinci parti kahvaltıyıda yaptık. Gamse babasının en sevdiği şarkıları sırayla çalıp onun uyanmasını sağladı)))

Öğleden sonra Cancan'ı da alıp dışarı çıktık. Baktık hava rüzgarlı, markete yöneldik. Böylece Can ilk market macerasını yaşadı çığlıklar ata ata dolaştık markette..Kocam bizi market sonrası ekti. Akşam eve de bi çuval balıkla geldi. Az kaldı kapıda tepeleyecektim O^nu ama neyse temizlettim dedi elimden kurtuldu.

Sonra Gamse tuturdu benim dizlerim tutmuyo , çok ağrıyo demeye daha doğrusu iki üç gündür diyodu da Volteren falan sürüyoduk. Baktık olmayacak babsıyla Dr a gitti. Artık o hastane zaten Gamse'ye çalışıyo. Tabi gidince Dr bunun tipinden anlamış, ağır botlar giyme senin sınavın mınavın yok mu onlara çalış demiş.

Akşam yemeği sonrası hadi çayı Ercüler de içelim dedik. Ercüyü bi çoğunuz tanıyorsunuz havuz maceralarından. Neyse gittik , Ercü Niksar'dan , Niksar Belediyesinin hazırladığı kitaplardan getirmiş, bizimkiler bütün gece boyunca o kitaplara baktılar biz de Banu ile sohbet ettik. Ben o ara bir demlik falan çay içmişimdir sanırım. Yani bu gece Kayhan'ın Haram Geceler şerkısı benim kimselere vermem.

Bu gece yeni bir kitaba başlıyorum ama henüz seçmedim. Naziş Ne kadar Agatha Christie varsa eve getirmiş , ama ben pek polisiye okumam okuduğum son polisiye sanırım Taş Meclisi ya da Kurtlar İmparatorluğuydu.

Şu anda radyoda bahça DUVARINDAN AŞTIM , SARMAŞIK GÜLLERE DOLAŞTIM diye çığıran bi kadın var. O kelimelerin büyük harfle yzılmış olması tamamiyle yenlışlık hehehehe, üşendim silip yeniden yazmaya. Anladığınız üzre cıvıtmak üzereyim, ufaktan ufaktan gideyim ben en iyisi.

1 Nisan 2009 Çarşamba

1Nisan şaka gibi nişan töreni ve hoş geldin KEREM BEBEK

Dün akşam kocam Lale iki saat sonra 1 Nisan deyince ben tam 30 yıl geriye gittim. Babamla Annem salonda, yani Aksaray Ordu Evinde 1 1-Nisan dan başka gün olmadığı için, o tarihe nişan töreni tarihini aldıklarını söyleyince , biz iki nişanlı adayı birbirimizin suratına baka kalmıştık.Nasıl yani dedik, insanlar şaka sanıp gelmezlerse.
Olmadı tabi öyle bir şey bizim taaa Ordu dan da gelen cümbür cumaat sülaleyle ve kalabalıklıkta bizden hiç de aşağı kalmayan kocamın sülalesiyle ve arkadaşlarımızla hıncahınç doldurduk salonu ve tam 30 yıl olmuş. Hadi nice otuzlara diyelim ve gelelim bu güne.

Zeya ile sabah 10 da Kadıköy- Haldun Taner Tiyatrosunun önünde buluştuk . Çocuklaçocuk'tan Özlem'in bebeği Kerem'e dünyaya hoş geldin demeye Şifa Hastanesine gittik. Nasıl şeker bir bebek. Upuzun simsiyah saçları var. Benim kızlarım bir yaşına geldiklerinde bile onun yarısı kadar saçları olmamıştı. Özlem'i de ilk kez tanıdık bu vesileyle, Annesiyle de tanıştık. Özlem hiç de yeni bebek sahibi olmuş biri gibi değildi maşallah ,kilo sorunu bile yok. Kısmete bak dedik biz bebeği Çocuklaçocuğun diğer ortağı Fulya'dan önce gördük)). Bebek şekerlerimizi de aldık kalktık. Özlem, zeya ve bana belli olmaz biz kaynar içmeye bile geliriz heheheh.

Özlemden ayrılınca zeya ile iskeleye doğru yürüyelim dedik ve Alkım kitapevine girdik. Ben sırada bekleyen 20 kitap var almayacağım biraz dolaşırım sadece dedim ama dayanamayıp A.S.Byatt'ın Oyun adlı kitabını aldım. İki kızkardeşin aralarında oynadıkları bir oyunu ve sonrasını anlatıyor.Arka kapak yazısı dikkatimi çekti. Yazarın daha önce başka kitabını da okumamıştım. Zeya'ya söylemedim ama kapak resminde biri zayıf diğeri kilolu iki kızkardeşin temsili resmi var . Gamse daha içeri girer girmez farketti, kapaktaki resmi. -Hani kitap almayacaktın elindekiler bitene kadar dedi. Bahanem hazır, promosyon vardı, kaçırmayayım dedim)). Ama promosyon işi gerçek valla. Gezen Kitap projesi için alıp bir kaç yere bırakmak istiyorum. Bırakacağım yerleri bile ayarladım. Bir tanesi İstiklal Caddesi girişindeki taramvay durağı mesela. Zeya dururmu O da iki kitap aldı ve Alkım önünde vedalaşıp ayrıldık.

Be deniz kıyısında biraz yürüdüm. Sonra da eve geldim ki Gamse açım açım çok açım diyor. Ben de acıkmıştım zaten hemen bir şeyler yedik. Şimdi biraz evi toparlayıp kızımla takılacağım...