Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

18 Ocak 2012 Çarşamba

okuyucu isteği, film, kitap ve günün etkinliği

Yazacak ne çok şey var. İzlenmiş bir film, dün bitmiş, çok beğenilmiş henüz sıcak ve taze iken yazılmak istenen bir kitap... bu gün sabah ile öğle arası ayapılmış bir kütüphane ziyareti ... çok uzaklardan gelen bir okuyucunun yazı isteği...dünkü okey hezimeti...diyetten haberler:)

Önce çok uzaklarda ki okuyucunun yorumunu aynen alayım.

bugunku yazi icin istek yapmamiz mumkun mu? :))

eger mumkunse hayatta yeni baslangiclarin da oldugunu, bizi uzen insanlarin hayatimizdan cikmasinin iyi bir sey oldugunu, icimizi artik daraltmayacaklari icin mutlu olmamiz gerektigi ile ilgili bir yazi:)) siz bilirsiniz nasil yazacaginizi...

selamlar,
uzaklardan bir okuyucu

18 Ocak 2012 10:20

Sil
Okuyucuya cevabım şu; Siz zaten yorumda öyle güzel özetlemişsiniz ki söylenecek çok fazla bir şey kalmamış. Benim hep söylediğim bir şey vardır. Bahçe duvarları... çok önemlidir bahçe duvarları... komşunuzla ne kadar samimi olursanız olun aranızda ki bahçe duvarını kaldırmayın. O duvar hep durmalı. İnsanlara hayatımızda insanlar , bizim onlara yer verdiğimiz yerde durmalılar, bir ileri bir geri, sağ sol yaparak yerini genişletince bir bakıyorsunuz ki, size azıcık yer kalmış:)) İstemediğimiz insanı hayatımızda tutmanın bir anlamı da yok zaten. Beni geren, huzursuz eden bana sürekli negatif eneri yükleyip gardımı düşürenleri zaten tutumuyorum. Facebook diliyle hemen ignore ediyorum. Size çok basit bir örnek vereyim. Naziş ile facebook'da arkadaştık önceleri. Baktım , duramıyorum , durmadan onu niye yazdın, bu resmi niye koydun diye hem ona mahalle baskısı yapıyorum hem ben geriliyorum. Çıkar beni arkadaşlıktan dedim. Hatta at dedim. Onun da canına minnetmiş. Oh bi rahatladık. Yani anne kız bile olsak bizi geren bir şeyi ortadan kaldırdık...Başlangıçlara gelince, dünya her gün yeni baştan kurulmaz mı? zaten. Her yeni gün, bir yeni başlangıcın işareti değil midir?

Şimdi sabah filmi...Bir Katy Winslet ve Johny Deep filmi... Çoğunuz görmüştür , zaten tv de de gösterilmişti. Sabah kahvaltı tepsimi kucağıma aldım. Ve bu filmi izledim.Peter Pan'in yaratıcısı James Barrie'nin gerçek hayat hikayesinden esinlenilmiş. 2004 yapımı , Akademi ödüllü ve beş dalda Oscar adayı olmuş bir film.Filmde Peter Pan'ın yazılış sürecine tanık oluyoruz. Benim çok beğendiğim bir filmdir. Yıllar sonra yine çok keyifle izledim.Mutlaka izleyin dediğim filmler kategorisinden....

Kitap...Mino'nun Siyah Gülü...Hüsnü Arkan... Çok sevdiğim Kırmızı Kedi yayınlarından çıkmış...Leylak Dalıcımın hediyesiydi...Bana bir de yazar hediye etmiş oldu bu arada... Korkma Ben Varım'dan sonra güüm diye bu kitabın içine düştüm. İki akşamda okudum. Elimden bırakamadım desem inanın. Sanırım bu kadar etkilemesinin nedeni, biraz da bizim kuşağın insanlarını anlatıyor olması.Kitapta Nuri Amca ,Fürüzan'ın Parasız Yatılısı'nı okurken, ilk baskısı da bana karşımdaki kitaplıktan göz kırparken, daha yeni iki kitabını almış, okunma sırası beklerken; nasıl sahici hissetmez, nasıl kendinden hissetmez bu kitabın kahramanlarını insan.Bu kitabı okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Hatta okumazsanız küsebilirim bile:))
Kitabı dinlerken şarkıları dinlemeyi unutmayın...


Şimdi sıra bir programdan söz etmeye geldi... HAYAT BİR MASAL...TRT Türk'de pazar günü başlayan; Nazlı Eray ve Ayla Kutlu'nun birlikte yaptıkları program. Dekoru dışında bu sevdiğim iki yazarın kendi evlerindeymişcesine yaptıkalrı sohbeti zevkle izledim dinledim. Ama o bembeyaz dekorun üstüne sanki kopyalanıp yapıştırılmışlardı. İnşallah değişir.
Ayla Kutlu- Zamanın dokunduğu her şey, zamanla bir masala dönüşür. Vardı, yok oldu. Masallarda bir varmış bir yokmuş diye başlamaz mı? diyerek programı açtı.
Nazlı Eray , romanlarına, kentin en kalabalık yerinde bir pastanede başlarmış. Renkli renkli kalemlerle, renk renk kağıtlara yazarmış. Ayla Kutlu ise çok düzenli, aydınlık, güzel müzik çalan, insan seslerinin duyulduğu ortamlarda yazarmış.
Parogram pazar günleri saat 12.30 da tekrarı ise aynı akşam 19.30 da.


Gelelim bu günün etkinliğine... Yıllardır hep bir kütüphanenin sürekli üyesi olmak ister ama bunun içinde bir hareket yapmazdım. Geçen gün Üsküdar sahilinde yürürken Kocama anlatıyordum , O'da dedi ki ben üniversitedeyken bir kaç kez Şemsipaşa Kütüphanesine geldim. Yeri de binası da tam sana göre. Deniz kıyısında tarihi bina daha doğrusu bir külliye... Dört asır önce Mimar Sinan tarafından yapılmış , daha sonra Atatürk Dolmabahçe Sarayında kalırken tam karşısına gelen bu binanın harap durumunu görüp onartmış.Böylece kütüphanenin üyesi oldum, olduk. Bu gün kahvaltıdan sonra gittim, gazete odasında gazeteleri okudum, katalogları inceledim. Bütün odalarında ki kitaplara tek tek baktım, dokundum. Ve üç ödünç kitap alıp geldim. Kütüphane görevlisi o kadar kibardı ki, bulamadığınız bir şey var mı diye defalarca sordu.İnternet salonu, grup çalışması yapılacak salon, bireysel okumalar için ayrı salon ve de süreli yayınları takip salonları var.
Mıgırdiç Magosyan'ın Tespih Taneleri
Cemil Kavukçu'nun Düş Kaçıran ve Ayşenur Yazıcı'nın Dön Muazzez adlı kitapları ilk ödünç kitaplarım. Her kitap için ayrı ayrı 15 günlük süre var. Ayrıca şifrem ile netten kataog taraması yapıp , kitap ayırtabileceğim ya da süre uzatması yapabileceğim. Kitapların %10'unu geçmeyecek şekilde fotokopi yapma fırsatı da var. Hem biliyormusunuz, ben küçükken annem beni kütüphanenin önündeki çayıra oynamaya götürürmüş. Şimdi oralar cafe tabiki.

E, ben gideyim artık yetmez mi bu kadar.