Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

1 Ağustos 2010 Pazar

Fotoroman pazar günleri çıkar adı Analı kızlı))

Herşey kuzen Fatma'nın dün akşam hadi kalkın gelin demesiyle başladı. İkiletmedik valla... Kocamı evde bıraktık ve kız kıza Beşiktaş'a geçtik önce... Alperen'le buluşmak için... Alperen Fatma'nın oğludur ve çok şeker bişidir... Yakışıklı bi delikanlıdır... Ama O buluşma yerine 15 dk kadar geç kalınca ve bizim saçlarımız haşlanmış mısır ve kokoreç kokmaya başlayınca yakışıklılığından eser kalmayacaktı ama... Neyse benim telefondaki sesimi duyunca yanımıza ışınlanıverdi birden:))) Sonra Gülden ve Fatma ile buluşup Bu kez Ergin yakışıklısına misafir olduk Taksim'de... Gecenin üç buçuğuna kadar hizmette kusur etmedi bizi bir güzel ağırladı bahçesinde... Pek bi eğlendik ...Gece hep birlikte teyzeme gittik... Bizim uykumuz gelmişti ama teyzem fil gibiydi... Bir ara çarşaf krizi yaşadık... Teyze tamam bu bana yeter dedikçe teyzem elinde çeşit çeşit çarşaflarla kapıda göründü:))) Sonunda suçlu bulundu; BENNNN. Ta baştan alsaydım elindekileri olay bitecekti... Ay kafam durmuş demek ki:))

Sabah yine kuzilerle bu kez kuzen Halil'in de katılımıyla güzel bir kahvaltı yaptık. Biz kahvaltı sonrası feryat figan ayrıldık... Kahve içelim öyle gidin... Hava serinlesin öyle gidin nidaları arasında evden çıktık...Gamsegamse başka bir program için bizden ayrıldı. Biz de Naziş'le baktık hava rüzgarlı, öyle korktuğumuz gibi değil attık kendimizi İstanbul'un kollarına... İşte bundan sonrası fotoğraflarla...

Galata Köprüsü altında kızımla keyf etmece yaparken (yakamdaki şerit elbisemin aksesuarı çantamın askısı değil:))) Kim görse niye çantanla oturuyorsun diyor da:))) Balkahvecim kolyeme tikkatttt... ne zaman taksam günüm bal gibi talı kahve gibi keyifli oldu...
Almışım arkama Ayasofya'yı , oturmuşum ceviz ağacının altına... Almışım elime çayımı...

Ayasofya merdivenlerinde yayılmaca...

Döne döne Ayasofya... Yukarı katlara çıkarken...

Eh bana da "İmparatoriçe Locası" yakışır.Ayasofya da iki din bir kareye sığar.
Dilek sütünundayım ama beceremedim... Meğer bir taktiği varmış benim gibi sadece elinizi çevirmeyin ... Kolunuzu da birlikte çevirin...Valla ben bi daha gider denerim...


Altı yüz yıl sonra üstündeki sıva kaldırılarak ortaya çıkarılan SERAFİM
Naziş'le kafakafaya verip , makineyide alttan tutarak tavan süslemelerini çektik...nası taktik ama:))Son resim Sanat Tarihi Hocam Tuncay Bozkurt'un anısına...Yattaığı yer ışıklar içinde olsun... Bu planları bize resmen ezberletirdi...

Home sweet home diyerek eve zor düştük... Ha bu arada yol üstündeki kitapçının dışarı attığı tezgahtan; Müge İplikçi'nin ''Cemre'' ve Rıfat Ilgaz'ın "Garibin Harozu" adlı kitaplarını aldım... Ambalajları bile açılmamıştı ve neredeyse kağıt peçete fiyatınaydı.... İçim cızladı...