Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

29 Mayıs 2008 Perşembe

iki sobe

İki tane sobe ödevim var. İlki çocuklaçocuktan gelmişti. Takdir ettiğim , saygı duyduğum kadınlardı konusu. İkincisi Desertwind den yani Nalandan. Konu ;cocuklugunuz da ya da gencliginizde yasadiginiz kendinizce en tehlikeli, en komik macera?

Takdir ettiğm , saygı duyduğum bi' dolu Türk Kadını var. Bilimde , ilimde çığır açmış. İlklere imza atmış, Türk Kadınına önder olmuş. Bunların çoğunu biliyoruz. Ansiklopedilerde ya da yazılı ve görsel kaynaklarda yeterince bilgi var haklarında. Tabii hak ettiği değer verilmemiş, sağlıklarında kıymeti bilinmemişler de var. Vefasızlık en başta gelen özelliklerimizden biri olma yolunda. En sonuncusunu da Leyla Gencer'e yapıp kendimizi ispatladık. Külleri boğaza döküldüğü için denizin kirlendiğini söyleyenler bile çıktı ne acı ki.

Benim sözünü edeceğim saygı duyduğum kadın. ANNEM. O' iyi bir eş, iyi bir evlat, iyi bir abla, iyi bir kardeş , iyi bir komşu, arkadaş, dost ve en nihayetin de çok iyi bir Anne oldu hem de karşındakilere bunların nasıl olacağının örneğini verdi.Hep dik oldu, hep güçlü. Kendini bir tek gözlerinde ele verdi. Hiç unutmam bir gün Nazlı , bir komşumuzun canını sıkacak bir şey yapmış. Aslında haklı da. Ama ben , o çocuk ya azarlamaya kalktım. Annem bana- hiç kimsenin gönlünü yapmak için çocuğunun kalbini kırma dedi, komşuda eğdi başını gitti.Annemin bilime ,edebiyata bir katkısı yok.Ama kendi evlatlarına kattıklarıyla , onların da annelerinden aldıklarını kendinden sonrakilere aktarmasıyla gelecek nesillere kadar gidecek iylikler bıraktığını düşünüyorum.

Gelelim çocukluğumda ve gençliğimdeki komik ve tehlikeli anılara.
Şu anda bana en komik gelen anım. Bir gösteriye Kelebek olarak çıkacaktım. Kocaman kanatlar yapılmıştı bana. Annemde çok güzel ışıltılı pırıltılı bir kostüm diktirmişti. Ben de tam gösteriye çıkarken üşüdüm, o arada nereden bulduysan eski yırtık pırtık üstelik de kocaman bir hırkayı elbisemin üstüne giyip kanatları takıp gösteriye çıktım. Annemin faltaşı gibi açılmış gözleri hala gözümün önünde , hatta resmim bile var o kılıkta çiçekten çiçeğe konarken:)).Annem senelerce söylendi öğretmenime, nasıl farketmedi diye.

Çocukluktaki en tehlikeli anım, daha doğrusu bunu hep yapardım. bilirsiniz, Karadeniz hep dalgalı olur. Dalgaların boyu bir iki metreyi bulur. Ben , daha 7-8 yaşlarındayken bile can simitini takar o dev dalgaları aşa aşa bir güzel açılırdım. Sonra dalgalardan geri dönmek için canım çıkardı. Ne kadar yapmayacağıma dair söz versem de bunu sürekli tekrarlardım. Şimdi hala rüyalarımda bile yaparım o işi. Tatillerde ille dubaların altından geçip biraz açılmazssam, kapana kısılmış gibi hissederim kendimi

Gençlik yıllarım da ise. Benim kuşağım bilir. En tehlikeli şey zaten o yıllarda öğrenci olmaktı. Hep kelle koltukta okula git gel. Maceraların çoğu da zaten illegaldir.
Yalnız denizle ilgili bir olayım daha var. O yıllarda yazları Kumburgazda ki evimizde geçiriyoruz. Okul tatil olunca git, tekrar açılana kadar oradasın. Tabii zamanla sıkılmaya , kendi kumsalın sana yetmemeye başlıyor. Biz de arkadaşlarla önce yakınımızdaki bir özel bankanın sosyal tesİslerinin havuzuna dadandık. Denizden yüzerek tesislere çık millete havuzda fırsat bırakma. Tramplenden cap cap atla. En sonun da bir gün tesisin müdürü bizi toplantıya çağırdı. resmen toplantı ha. - Bakın çocuklar dedi, hepinizin evi var burada , aylarca tatil yapıyorsunuz. Buraya gelen insanlar, burada 15 gün kalabilmek için aylar öncesinden sıraya girip kuraya katılıyorlar. Biz bir utandık anlatamam. Sonra Hotel Marini keşfettik. Oraya da turistler çok gelirdi. Açıkta bağlı salları vardı , orada üstsüz güneşlenirlerdi. Biz tekneyle burunlarının dibine kadar girerdik, onlarda önlerine dönüp hello diye bağırışırlardı. Ne anlıyosak. Sonra onun trampleninden atlama yarışları. Ben en üste çıkardım ama atlarken kollarımı kuş gibi açıyormuşum iki yanıma suya bir çarpardı , kollarım kpkırmızı olurdu.
Bir kez de tekneyle 15- 20 kız açıldık. Bu olayda Zuz vardı. Açıkta demirledik denize girdik çıktık , şamata yaptık. Sonra tekneyi çalıştıramadık. Ne yapalım ne yapalım derken. Baktık az önümüzde bir balıkçı teknesi var. Eskiden Mekap spor ayakkabiları vardı. Sahibi Kaya Bey balığa çok meraklıydı ve bizim site de oturuyordu. Simin diye şimdi doktor ve ABD de olan bir arkadaş la ben atladık o tekneye kadar yüzdük. Anlattık. Biz çekelim tekneyi dediler. Biz tekneye çıkmadık, kumsal görünüyo ya biz yüzeriz dedik. Ama yüz yüz bitmez. Neyse uzun mesafe yüzücülüğümü de böylece ispatlamış oldum :)))))
Nalancım seninkiler kadar adrenalin yüklü değil benim anılar gördüğün gibi))))

27 Mayıs 2008 Salı

Günlerden sonra bizden

Günlerdir yazamadığımı görenler ooooh Lale Hanfendi gezmeler de gibi izlenimlere kapılmışlar ama yok valla .Evdeyim ev de. Bahar temizliği muhabbetleri.
Neyseki bitti. Şimdi gayet de hijyenik bir eve sahibiz]]. Bütün kışlıklar yıkandı ütülendi kalktı. Battaniyeler ona keza. Zuz yeter artık evi kazıdınız dedi hatta.

Bu temizlik aşamasında ne bir kitap okundu ne de doğru dürüst bir film izlendi. Kayda değer bir şey yok benden yana. Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok yani deyip Erich Maria Remarque gibi bir savaş karşıtını da burada analım.Ne güzel bir kitaptı. Tam sırasıdır yeniden yeniden okumanın . Savaşın bir strateji oyunu sananların özellikle okuması gerekir. Bu notu da satır arası düşelim ve bizim evden devam edelim.

Ev ahalisi çok yoğun. Nazlı harıl harıl karne yazıyor. 3 Haziran da yapılacak mezuniyet töreninde yapılacak gösteri için öğrencilerini hazırlıyor. Gamze uuuuy , her gün bir sunumu var. Her gün ödev teslimi var. Bu hareketlilik temmuz ayına kadar sürer bizde. Ha bir de kaplumbağa peşindeyiz. Gamsegiller sürekli firarda. Artık aramıyoruz. Kendiliğinden çıkıp geliyorlar. Geçen gün baktım biri kaçmış yine. Ne halin varsa gör, dedim. O gece Gamze Zuz da kalmıştı. Ertesi gün geldiğinde kapıyı çaldı, açtım. Anah diye bağırdı. Koştu. Kapıyı açar açmaz önüne çıkmış. O da yakaladığı gibi suya atmış. O koşturmaca ondanmış. Geçen gün halılar siliniyor, onca işin arasında tam dört kez kaçıp anında yakalandılar. En son onları küvete attım.

Tatil programı yapmaya başlayan var mı?. Bize sormayın , benim kocam tatil dönüşünün ertesi günü başlar plan yapmaya.

Dün bizim ev de işlere paydos dendi ya, e zamanıdır artık bir Beyoğlu seferine çıkmanın. Şimdi şu yazıyı bitirip, fincanımdaki son yudum çayımı da aldım mı, ver elini yollar...

21 Mayıs 2008 Çarşamba

bizim evin halları ve Ordu da Mayıs Yedisi yani 20 Mayıs şenlikleri

Azcık ısındık ya hemen dağıldık blog ahalisi olarak. Sanırsınız şezlonglara kurulduk, sahillere döküldük. Ben iki üç gündür evciyim mesela örneğin misal. (ha şimdi bir TDK cı çıkıpta , bunların üçüde aynı anlama geliyor, yanyana kullanılmaz derse şakkadanak bayılırım ona göre:O)

Evde olmadığım günler de bolca misafir ağırladım. Bir gün Beyoğlu ekibim geldi . Bir gün geceden İlmiyem geldi, kaldı. Tam çayımızı almış, Hatırla Sevgili izlemeye başlayacaktık. Ben de çayımızın yanına bişe istedi canım derken, İlmiyem pastasıyla kapımızı çaldı. Kocası Bursa 'daymış, kız da bir kaç arkadaşı ile ev de şamata yapıyormuş, sınav öncesi, o da bize kaçmış.

Bu sıralarda biz de ne piştiyi ihmal ettim . Bu kısmı merak eden arkadaşlar var. Önce kavanozlar dolusu çilek reçeli yaptım. Pazartesi günü kocam, - lale çok güzel çilek gördüm, alayım mı? diye telefon açtı. - çok güzelse al tabii dedim. Ama bir kasa alacağını tahmin etmedim tabiki. Bir iki saat sonra kapı çalınıp, eve bir kasa çilek gelince, aslın da tahmnin etmeliydim dedim. Yıllar önce de - lale çok güzel vişne var , alayım mı deyip, bir kasa vişne göndermişti eve de Semoşumla onları şurup, reçel ve kompostoya dönüştürmüştük. Her gittiğim yere vişne şurubu götürmüştüm hediye. Neyse çilekler de Zuz ve bizim evin kışlık çilek reçeline dönüştü. Çok da güzel oldu. Gamze bu işin ticaretini yapsam , para kazanabileceğimi bile söyledi.

Bir de poğaça denedim. Sizin de denemenizi şiddetle öneririm. Tarif , baharçiçeğinden. Hem mayalı hem sodalı. Lezzetinin yanın da en büyük özelliği çabuk bayatlamaması. Tarif için bir zahmet oraya gideceksiniz.Arkadaşlarımdan tıklayabilirsiniz, link veremedim , çünkü sağ tuşum çalışmıyor. Artık kızlar akşam mouse değiştirir. Poğaça etkinliği- pazar poğaçası başlıklı yazı.

Dün kocam evdeydi, dışarı çıkmıştı gelirken benim işim olduğunu bilip dışardan yemek getirmişti. Nasılda acıkmıştım , sanırsınız Haymana Ovasından gelmiştim. Öğle yemeğini fazla kaçırınca akşama şöle hafif bir şeyler yiyelim dedim ve benim defalarca tarifini verdiğim meeeşur kabak kemanemden pişirdim. Aslında bilirsiniz kabak kemane bir müzik aleti ama ben ilk kez pişirdiğim de ne pişiriyorsun denince bu cavabı verdiğimde dolayı ismi böyle kaldı. Sanırım Kabak Kemane çalanlar kızmaz bana)))

Bu gün ev de yokum , gezmeler de tozmalardayım. Hava da çok sıcak. Yazlıklara başladık. Ama iki gün sonra 5-6 derece düşecekmiş.

haftanın ortasından yaptığım bu sesleniş burada sona erdi, bir dahaki yazı gününde buluşmak üzere şen ve esen kalın. Sağlıcakla kalın, hoşcakalın. Nasıl isterseniz öyle kalın. Hatta kalmayın yürüyün koşun gezin tozun ay ne istiyorsanız onu yapın...

not- Dün Orduda Mayıs yedisi denilen bir şenlik vardır. Yüzlerce yıllık geçmişe sahiptir. Hızır ve İlyas peygamberin, dalgaların kırıldıktan sonra , denzi sularının karayla temas ettiği nokta da buluştukları gün olarak bilinir. Eski takvime göre mayısın yedisi , 20 mayısa denk geliyor. Baharın gelişi kutlanır. Deniz kıyısına gidilir, yedi dalgadan atlanıp dilek dilenir. Derdim belam denize diyerek denize yedi tek bir çift taş atılır. Tekneler doluşulup gezilir. Gece yedi köprüden geçilir, yine dilekler dilenir. Ha yedi köprü nereden mi bulunur. İlahi, boşa mı türkü yakılmış Ordunun derlerine. Köprüden bol ne var. Her mahalleyi neredeyse bir dere ayırır, mahallleden mahalleye geçerken köprüden geçersiniz. Biz çocukken bütün mahalle deniz kıyısına pikniğe giderdik. Annemin zeytinyağlı biber dolmalarını elime alıp elma gibi ısıra ısıra denize ayaklarımı sokar, sezonu açardım.Sonra bir de delikanlılar arasında yağlı direğin ucunda en fazla durabilme yarışması yapılır. Bir tekneden yağlı direk uzatılır denize doğru onun en ucuna kadar gidebilen ve denize düşmeden en fazla kalabilen kazanır. Ve buna çok önem verilir. Acaba yine aynı coşku var mı? merak ediyorum.

16 Mayıs 2008 Cuma

bu günden, dünden falan filan

Dün evden çıkarken yazdığım yazıdan hemen sonra çıktım. Akşamdan biraz yağmur yağmış onun serinliği vardı. Üsküdara yürüyecektim vaz geçtim. Arabayala indim. Oradan motor sonra finüküler tabii.
İHE çok güzel bir ekmek standı açmış metroya. Üzümlü ekmek aldım. Geçen seferde ruşeymli ekmek almıştım. Ruşeym buğdayın filizlendiği yermiş. Ve buğdayın asıl özü orasıymış. İyi de o zaman niye ayrılır buğday öğütülürken.Yazının sonuna bu ruşeym ile ilgili bilgi koyacağım ilgilenenlerin ilgilerine bilgilerine .Üzümlü ekmek de süperdi.
Kraliçe ile karşılaşmadık. Ben her ihtimale karşı tacımı yanıma almıştım. Neyse kısmet değilmiş bir dahaki sefere inşalah ya da benim İngiltere seferime .

Taksime çıktığım da hani yol soranlar beni bulur ya bu kez de Taksim İlkyardım Hastanesini arayan iki kadını taktım peşime götürdüm. İlk kez gelmişler, ara sokakları görünce şok oldular. Ayyyy burasımıymış Taksim Taksim dedikleri dediler. Hastanenin olduğu yerde gerçekten leş gibiydi.

Evdekilere geç dönerim demiştim ama, akşam olunca hadi ben kaçtım dedim millete. Birden evve dönmek istedim. Dönüşte balık pazarına uğrayıp çupra aldım. Tava yaptım onları bir de çoban salata çektim ortaya . Oldu da bitti maşallah.

Kitap okuma modumdan çıktım duyrulur. Nedenini bilmiyorum. Erkenden uykum geliyor.

Bu güne gelince evdeyim, bir ara bankaya gittim geldim. Hava çok güzeldi ama biraz rüzgarlı. Hadi iyi bir hafta sonu olsun, keyifli olsun, eğlenceli olsun...


RUŞEYMLİ EKMEK


Buğday ruşeymi, tanenin filizlendiği bölgedir. Muhteviyatında yüksek miktarda A,E ve B1 vitamini, lesitin, esansiyel yağ asitleri ve proteinler ile minerallerden çinko, manganez ve krom bulunmaktadır. Döllenmeden sonra oluşan tohumda bitki embriyosu ile beraber besin deposu bulunur. Embriyo, bitkinin küçük bir kopyasını içinde barındırır. Besin deposu ise, bitki kendi besinini üretebilecek hale gelene kadar embriyonun büyümesini sağlayacaktır.
Döllenmeden sonra tohum oluşurken bitki türüne göre nişasta ve protein ile birlikte şeker ve yağ da tohumla birlikte besin olarak depolanır. Nişasta tohum için gerekli olan enerji kaynağını sağlar. Depolanmış proteinler de bitki açısından önemli olan diğer proteinleri inşa etmek için embriyonun ihtiyaç duyacağı aminoasitleri sağlayacaktır. Buğdaydaki toplam proteinin yaklaşık % 8’ini içeren ruşeymin protein miktarı % 30 civarındadır.
Buğday ruşeymi tüm tanenin % 2-3’ünü oluşturur ve gıdalarda, kozmetikte aranan bir üründür. Gıda kullanımına uygun olan ruşeym oranı en fazla % 0,5’tir. Geleneksel bir değirmen sisteminde ruşeym, kepek azaltma pasajlarında elde edilir.

İçinde vücut için gerekli besin öğelerinin bir çoğunu yüksek miktarda içeren buğday ruşeymi, değerli bir maddedir. Bu maddenin % 15 oranında ekmeğe ilave edilmesi ile besin değeri yüksek, oldukça lezzetli ve iç yapısı homojen bir ekmek elde edilmiştir. Bu ekmeğin yeni bir çeşit ekmek olarak piyasaya sunulması, yeterli ve dengeli beslenme konusunda tüketiciye bir katkı olmuştur.


İçindekiler
Buğday unu, içme suyu, ruşeym, kepek, gluten, ekmek hamur mayası, Gıda sanayi tuzu, sirke, Ekmek katkı maddesi [Emülgatör (mono ve digliseridlerin diasetil tartarik asit esterleri), şeker, enzim (fungal hemiselülaz, fungal alfa amilaz), antioksidan (askorbik asit)] ve koruyucu (kalsiyum propiyonat)

100 gr. Ruşeymli Ekmeği'n Besin Değeri
Enerji 224 kcal
Protein 9,5 gr.
Toplam Yağ 1,85 gr.
Diyet Lif 6,9 gr.
Karbonhidrat 42 gr.

15 Mayıs 2008 Perşembe

Evden çıkarken

Birazdan evden çıkacağım ama çıkmadan hadi bir yazı attırayım dedim. Herkesi işine okuluna uğurladım. Yeşil çayımı hatta kahvemi bile içtim. Blkonda çiçeklerimi izledim. Yenileri katıldı pazartesi. Kocam karşı balkonun çiçeklerini kıskanıp duruyordu. Sardunya ama ne sardunyalar. Çiçekten görünmüyorlar.Ben de Pzartesi çiçekçime gittim. Bana güzel bir dizayn yap, dönüşte alıcam dedim. Gamze ile renklerini de beğendik. Fiatını duyunca anam o da ne dedim. Hollanda dan ithalmiş. Ülen sardunya bile ithal oldu bu memlekette. Annem sardunyaya para verdiğimi duysa sanırım çok şaşardı. Kır komşunun saksısından bir dal bir iki gün suda beklet, sonra sok toprağa. Eski metot böyleydi. Ne yapalım tüfek icat oldu mertlik bozuldu. Şimdi benim sardunyalar ve petunyalar komşu balkona nazire yaparcasına salınıyorlar )). Akşam kocam eve gelince balkona çık dedim. Hemen anladı olayı.

Dün tam filmmanya oldum. tam üç film izledim. İlki ''Zambaklar Açarken'' .Altın Küre ödüllü bir film. Babaları ölen dört çocuğun yetimhaneye verilmemek için bablarının öldüğünü herkesten gizleyip , verdikleri yaşam mücadelesiydi konusu. İkincisi ''Fransız Teğmenin Kadını''. Merly Streep 'in bir filmi. O da çok güzeldi. Üçüncüsü yerli bir filmdi. ''Saklı Yüzler''. Bir töre filmiydi o da fena değildi.Bu filmler izlenirken de bi sürü yemek yaptım. Köfteler hazırladım dondurucuya koydum. Akşam yemeğimizi hazırladım. Kızlar gelince çayın yanına eşlik etmesi için kabak mücveri yaptım.

Benim ekip beni Beyoğlunda kahvaltıya bekleye dursun. Ben güne onlardan erken başladığım için onlarla kahvaltım ikinci fasıl olacak. Öğle yemeği niyetine.İngiltere Kraliçesi de bu gün İstanbulda. Sabah kalkınca internetten kraliçenin programına bakıyorum. Gamze gülüyor bana. Kızım şimdi ayağıma dolaşır. Bakayım nerelerde dedim. Vay anasını sayın seyrciler tam da yolumun üstünde . Ben Kabataşa geçicem, o da Kabataş da bir okulu ziyaret edip İstanbul Moderne uğrayacakmış. Bakalım ne etcez. Bir yola çıkalımda. Yani ben yolumu değiştiremem gerekirse o değiştirsin)).
Şimdi çıkmak zorundayım, herkese iyi bir gün olsun...

13 Mayıs 2008 Salı

dünden münden

Adettendir İstanbulun havasıyla başlayalım, zeya da değinmiş bu gün. Senelerdir ilk kez bahar gibi bahar yaşıyoruz. Bu gün palto ertesi gün askılı bluzlara geçmedik. Hafif kazaklar, ceketler giyiyoruz, gündüz yanmasa da akşamları kombiyi yakıyoruz. Sabahları serin, öğleden sonra ısınıyor, akşamlar yine serin. Acep recep bu iyiye işaret mi?.

Dün biraz bahar temizliğine başladım. İlk önce atılacakları , giyilmeyenleri ayırdım. Biraz da hijyenik çalışmalar. Hani erkeklerin aklına gelmeyen yerler, dolap arkaları, kapı kolları, dolap yüzeyleri, ocak içleri. Tüm erkekler ev işini yemek bulaşık ve ortalık toplama olarak algılarlar kimse itiraz etmesin.
Bu gün çok eski bir iş arkadaşıma gittim. Başbakanın İstanbul'da ki mahallesine . Boğaz manzaralı ve uyanıklar tarafından her yeri kapılmış. Oraya giden tek bir araç var. Bilmem kaç nolu otobüs. Bindiğim de boş yer yoktu. Bir durak gittik , türbanlı bir hanım bindi, hemen biri kalktı yer verdi. Acaba yaşlı mı dedim yoooo gençti. Birazdan bir öğrenci kız, tüm itirazlarıma rağmen oturmayıp, boşalan bir koltuğa oturttu beni. Gittiğim de arkadaşıma anlattım bu konuyu. Bunu bana bir kaç kişi daha söyledi biliyomusun dedi. Bilemiyorum gayri. RTE' ye selam olsun buradan.

Arkadaşımla sadece ikimizdik. Urfa'lıdır. Bayılırım oranın yemeklerine, ağzım yana yana her şeyden yedim. En sevdiğim yiyecekleri, yumurtalı çiğ köftedir. Akşam dönüşte, balkondan bağırıyordu arkamdan yarın yine gellll diye. Yarın canım Beyoğlu çekiyor aslında bir yandan da üşeniyorum. Sabah ola , hayrola bakalım.
Bu sıralar yemek yapma isteğim kaçtı, bu akşam ton balıklı makarna ve üstüne sızma yağ gezdirilmiş domates dilimleriydi yemeğimiz. Valla herkes memnun kaldı. Biraz bu tarz , basit şeyler yiyelim dediler. Eyvallah dedim. Yarın akşamda bir menemen istediler, yanın da çay ve kahvaltı. Baharlık yemekler yani. Şimdi dondurma servisi yapmam gerek arzu eden varsa buyursun. Ceviz ağacını buldunuz mu tamam demektir.

10 Mayıs 2008 Cumartesi

Anneler Günü

Yarın anneler günü . Ta çocukluğumda bile bu sipariş , tüketim destekli günleri sevmediğimi hatırladım. Yoksa hediye vermeyi de almayı da çok severim. Hediye almayı daha çok, olamaz mı yaw.Benim derdim hediyeyi seçmekle ilgili. Diyelim bir düğün hediyesi seçeceksiniz, bakalım eve uyacak mı, benim götürdüğüm vazo , salonda aykırı aykırı sırıtacağı , huuuu beni lale getirdi diye bağıracağı için ardiyeye mi atılacak. Yoksa başka birine hediye götürülmek için paketi ile saklanacak mı bilemem. . Bi kez bize düdüklü tencere gelmişti hediye , kocam sen bunu unutur patlatırsın diye düdüğünü çıkarıp atmıştı kullanmamı engellemek için. ben de ay biz de birine götürürdük demişmiydim , evet demiştim.

Aradan yıllar geçip de ben anne olunca, kızlar küçükken kocam onların yerine hoşluklar yapardı ama ben onu senin annenmiyim diye geri püskürtürdüm. Gel zaman git zaman kızlar büyüyünce- du hem kızlarımı bu işten kurtarayım hem de ilelebet kocaları bana dua etsin düşüncesiyle bu işi kökten çözdüm. Dedim ki onlara - anneler gününde o gün benim olsun. Tüm işler size, beni prensesler gibi ağırlayın. Ama anacım öle dediysem sabahın körün de pörtleyin de kahvaltı hazırlayın, bahçemdeki ayyyy en güzel çiçeklerimi de yolun demedim ya. Bunlar sabahın köründe kalkarlar, babalarını uyandırırken tabii beni de uyandırırlar ama ben koftiden uyuma numarası yaparım. Tagır tungur sabah kahvaltısını hazırlarlar, sonra bahçeye çıkıp , benim aa bunlarda açmış, şunlarda açmış diyerek sevindiğim çiçeklerimden bir buket yaparlar beni kahvaltıya indirirler. sonra masayı da , yatakları da toplarlar baba ve kızlar üçlüsü. Kahvemi ve gazetemi elime verirler bahçeye çıkarlar. Tabii kargalar kahvaltısını yapmadan kahvaltı yaptığımız için bilemediniz en geç 12 de acıkırlar. Bahçeden -anneeeeeeeeeeeeee, acıktık diye bağırırlar. Ay olurmu gün gece 12 de bitiyo gündüz 12 de değil diye yırtınmama rağmen kalkmak zorunda kalırım. Peki niye sabahın köründe hortladık, ah o canım çiçeklerim niye yolundu şimdi sormak da ayıp olur tabii.

Şimdilerde de gelenekselleşen Anadolu Hisarı'nda anneler günü kahvaltımız var. Ama bu yıl o da yok, çünkü yarın babamı Niksara yolcu ediyoruz.

Kıssadan hisse, asıl ben kızlarıma teşekkür ederim annelik duygusunu bana yaşattıkları için gerisi hikaye.


Anneler Günü kutlu olsun, mutlu olsun.


Deeep note- :)))) Galatasaray anneler günü hediyemi verdi zaten. Re re ra ra GS GS şampiyon.


En deep not- Eski arkadaşlarım , Galatasaylılığımızn taa kuruluş yıllarına dayandığını bilir. Anne tarafım da baba tarafım da Galatasaraylı. Kardeşimin adı Metin Oktay dan dolayı Metin.

En en en deep not- Fenerbahçeli olmanın gururu yeter Fenerli arkadaşlarıma

9 Mayıs 2008 Cuma

bu kez sahiden geldim))))

Bu gün bir bilgisayar hikayem var. Yabancı değil yav, bizim bilgisayar:)).
Bir kaç gün önce sabah bilgisarı açtık, yani açamadık. Anlaşıldı bu yine Nurullah'ı özledi derken ben, Nazlı- ay şimdi Nurullah alır bunu iki gün de ancak gelir eve, mahalledeki ayilemizin internet-cafesine baktıralım dedi.Götürdük, kasayı, hiç bir şeyi yokmuş. Problem monitörde dendi. E iyi o zaman dedik.

Asıl hikaye burada başlıyor. Monitör, şu incecik LCD ekranlar var ya onlardan. Capitol Teknosa dan alınmıştı. Oraya baş vuruldu,
CEVAP - kutusu duruyor mu?.
-Valla , kaç kişi kutu saklar bilmem ama , duruyor işte. Yarın getirelim.
Ertesi gün,
-pekiiii faturası nerede.
-Fatura yok-
- olmaz, fatura da olacak, kutuya gerek yok
bankadan geriye dönük ekstre istendi, alındı,
Daha ertesi gün.
- kutu nerde, e fatura olsun , kutu getirmeyin dediniz ya hırrrrr
- tamam tamam , verdiğim numarayı arayın.
numara aranıyor.
-Sol üstteki numarayı söyleyin. Kutudaki S/N numarasını söyleyin. Olmadı monitördeki bandrolden ,SN numarasını söyleyin.
-Ama yok , burada öyle bir şey olmaz ,
-olmalı, olaz sa olmaz
Monitörü söktüm, içinde bandrolu buldum. Kodlayarak söyledim. E elimin tersi, Z zıkkımın kökü.

Takip numarası verdiler, iki gün içinde evden kargoyla aldıracaklar ve taaa Tuzlaya gidecek. Sakın Samsung marka monitör almayın. Alırsanız ve de bozulursa bilgi yarışması var, atlayacağınız parkurlar, geçeceğiniz turnikeler var. Bozuk mu dedim. Al kardeşim, garantisi varsa garantili yok kapsam dışıysa parasıyla tamir et ver. Şimdi kargo bekliyoruz.

Pekiiii ben nasıl oluyr da bilgisayarıma kavuştum. İşte blogculuğun faydalarından birine tanık olacaksınız şimdi.

Dün akşam Zeya , ben ve Ebrucuk Zuz da buluştuk. Yine yaylım yayıldık. Sohbetler ettik. Yedik içtik güldük. Tabiii ben de yukarıda anlattığım olayı onlara da anlattım. Zeya dedi ki - ooo o monitör kim bilir ne zaman tamir olup gelecek. Başka monitör yok mu. Tabi ben yenisini alınca eskisini hemen postalamıştım evden. O zaman ben de fazla monitör var , size vereyim dedi . Gece Zuz dan kalkınca zeyanın eve gittik, monitörü alıp bize getirdik. Kız hem monitörünü verdi hem de eve servis yaptı:))). Ebruyu da İzmire yolcu ettik. Artık ekim ayına kadar yok.

İstanbula bahar göz kırpıp kırpıp gidiyor. Şu anda hava pırıl pırıl duruyor ama serin.Hava durumunu da verdiğime göre artık gidebilirim. iyi bir hafta sonu olsun herkese...

6 Mayıs 2008 Salı

işte geldim burdayım

İlk önce şunu belirteyim ki sağlık ve afiyetteyim kısaca bomba gibiyim yani süpperimmm. Yalnız biraz , fazla gezdim ha şimdi yazayım dedim bu kez de monitör gitti.

Ama Zeya , ebrucuk ve Nalan da teeeeeee Dubaideen artık ses ver diye telefonla uyarınca anladım ki gerçekten de uzun zaman olmuş yazmayalı.

Ne yaptım ben bu günlerde tabiki çok gezme, bir iki Beyoğlu seferi, bolca yemek pişirme .

Evdeki faaliyetler aynı okul iş durumları yani. A bu arada gamsegamsenin dooom gününü eda ettik ailece.Kızımız 20 yaşını bitirdiğini ben 20 yaşına girdiğini söylüyorum. Kocaman bir 31 Nisan Teyzeler günü geçti. O da şaka maka 14 yılllık oldu. Bunun hikayesini daha önce anlatmıştım.

Ayyyy bi de İlmiyem taşındı. Artık eşofmanımla gidemeyecegim, ona. Ama evimin önündeen arabaya binip , onun evinin önünde ineebileceğim bir mesafede. Cumartesi daha ben uyurken aradı. Üsküdara geliyorum sen de alıcam dedi. Geldi , biraz Üsküdar da alış-veriş yapıp cici evine gittik. Dünm de yine ben uyurken aradı sana geliyorum dedi. Geldi yedik içtik pazar dolaştık. Hıdırellez yaptık parkta.
Neyse arkadaşlar geçtiğimiz günleri bir bir yazsam uzun sürecek. Ama şimdi bir mesaj geldi Zeya dan . Gülmekten öldüm. Dünyanın dört bir yanından mesajlar yağıyor, Lale abla bloguna dönsün diye yazmış.Bu gün de daha önceki bloguma gelen bir mesaj beni çok memnun etti. Gurbet konulu bir şiir etkinliği vardı. Ben de Hasan Kutsi Kaya nın gurbet şiirini almıştım sayfama. Kendimin bile unuttuğu yıllar önce yazdığım , edebiyat antolojisinde yer alan bir şiirimdi , teşekkür ederim yazmış. Üstelik te ortak bir noktamız var Ordu. Seviyorum yaw bu blog işini. Bir çok arkadaşım yazmayınca bıktın mı yoksa demiş , valla ,sevdiğime bir kez daha inandım bu yazamadığım günlerde.

Bu günü anlatmak istiyorum size. Bu gün kocam kafadan izin yaptı. Sabah kalkınca bir de baktım ki bir kafa izni de Gamsegamse yapmış. Hadi sen kahvaltıyı hazırlarken ben muhtara gidip nüfus kağıdı değişimi için evrak alayım dedi kocam. Çünkü herkesin canı bağrı yandı benden. Hala kimlik numaram yok nüfus kağıdımda. Her gerektiğinde de birini arayıp bu genel de Zuz olur baksana internetten diyorum. O da bööööööööööööööööö diye bir bağırıyor. Hala yeniletmedin mi, yazsana şunu bi yere. Neyse kocam muhtara giiti. Ben kahvaltı hazırlamaya başladım. Zırt telefon- lale gel imzan gerekiyor. Haydaaaa Attila Mayda. Giyinip çıktım. Neyseki hava misler gibi, biraz rüzgarlı ama olsun. Muhtarın sokağı da yasemin kokulu bir sokak. Bütün evlerin bahçelerin de yasemin var. Yol boyu da kaldırım da Japon Fulleri. Ta nişanlıyken gözüm kalırdı bu sokakta ama kısmet olmadı. Sahipleri o sokağı hiç terkedip yer açmıyor ki bize. Olsun benim evimde defne ağaçlı bir sokağa açılıyor:)). Hem defneyi de çok severim. eve gelirken bir kaç yaprak alırım elime ortadan kırarım yaprağı tüm kokusunu salar. Laf yine karıştı hah, muhtara gittim ki benim koca baş köşeye kurulmuş çay içiyor. İşimizi bitirdik. Yürüken baktık evlerden birinin önünde çiçek tarhı kurulu sanki. Çiçek satılıyor. Satıcı da çok hoş bir bayan . -Oğlumun işi bozuldu bizde evin önüne getirdik dedi. Renk renk petunyalar ve özel karışımlı bir toprak aldım, açlıktan öle öle eve geldik. Kahvaltıdan sonra da doğru Üsküdar nüfus dairesi. Şimdi gıpgıcır bir nüfus kağıdım var.

Yarın yine yokum şimdiden söyliyeyim. Perşembe günü de zeya ve ebrucukla Zuz dayız yine. Ebru İzmire dönüyor. Onu uğurlama toplantısı olacak bir anlam da da.
Hadi şimdi gittim ben . Bir kaç gün daha idare edin beni sonra yine kaldığımız yerden tam gaz devam....