Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

29 Ağustos 2010 Pazar

leylek leylek havada


Baştan söyleyeyim, dün arabada giderken havada leylek sürüsü gördüm hem de ne sürü... Yani bu yıl leyleğ,i havada gördüm ki ne gördüm....Yani ben gezerken gözünüz kalmasın bütün numara bu leyleklerde:)

İstanbul leyleklerin göç yolu üzerindeymiş ve Türkiye'ye Hatay'dan giriş yapıyorlarmış... Eskiden ağaçlarda leylek yuvaları olurdu, her sene gelip aynı yere yerleşirlerdi... Artık hiç bir ağaç da yuva görmüyorum ya...Hani ilkokulda mevsimleri öğrenirken ilk sıraya koyardık... İlkbaharda göçmen kuşlar gelir... Sonbaharda göçmen kuşlar gider diye... Dün belki yüzlerce leyleği aynı anda havada görünce hüzünlendim nedense bi taraftan da oh oh çok gezicem dedim ama:)) Kayınvalidemin leylekler gelince yaptıkları tatlıya neden leylek giliği dediklerini anlatışı.... Turhal'da halamların evinin önündeki boş arsaya gelen yüzlerce leyleği... Vildan'la arkadaki lavanta tarlalarında koşturmamız geldi aklıma... Şeker fabrikasının oraya verdiği son derece kaliteli sosyal yaşam... Eniştem de fabrika mensuplarından olduğu için akşamları lokalde yemek yiyip dansa giderdik... o yıllarda, oranın gençlerinin kurduğu bir orkestra çalardı ve çalanlardan ikisi de kuzenimdi zaten...Leylekler üzerimizden süzüle süzüle uçarken ben Teras da- dans salonun adı buydu- Kah Oğuz Abimle kah Yavuz abimle danslar ettim... Alpay söylüyordu... Eylülde Gel diye..

Dün Gamsegamse ile önce Capitol sonra da Kadıköy'ün altını üstüne getirdik... Önümüzdeki çarşamba günü başlayacak ve üç gün sürecek olan oryantasyon programı için... Öğrencileri ve velileri ile ilk kez çarşamba günü karşılaşacaklar ve üç gün boyunca da kaynaşacaklar... Gamse'de istedi ki öğrencileri onu renkli, cıvıl cıvıl... aynı zamanda çok şık görsünler... Elimizden geleni yaptık ... yapılanlar da içimize sindi ama ben de ne kol kaldı ne bacak.... Bir ara dinlenmek için Nazım Hikmet Kültür Merkezinin bahçesine gittik hheheehe diyeyim size heheheh yer bulmak mümkün değildi o koca bahçe de... Sonra sokak cafelerinden birine oturduk... geleni geçeni izleyip kritik yaptık... Bir minik kedi herkese sokulmaya çalışınca... Gamse dedi ki- Anne bütün canlılar neden şefkat ister acaba ... ben de ona Pandora'nın Kutusunu anlattım... Eğer birbirimize duyduğumuz şefkat... merhamet ... anlayış... sevgi işte her ne ad verilirse o, o olmasaydı işte zaman bu dünya hiç yaşanmaz olurdu...

İftara bir saat kala ev de olduk... gelirken aldığım şinitzeller, hemen kekik, karabiber, kırmızı biber, tuz ve susamla harmanladım... galete ununa bulayıp kızarttım, kocamın biz gecikince haşlamış olduğu şahane makarnanın yanına.. dün akşamdan kalan bamyamız sulu yemek yerine, yine dün akşamdan kalan barbunyamız da zeytinyağlı kategorisine yerleşti... eve girer girmez sirkeli suya basıp aceleden attırdığım salatamız da gelince masaya daha ne olsun ya dedim... her işimi yaptım yemeğimi de yetiştirdim... yani Bodruma'da gittim İstanbulda da yaşadım olayı... Naziş dışardaydı o da çay faslına yetişti.. e daha ne olsun her zaman böyle olsun.....

Yirmiler Kızı bitti.. bu sıralarda kafam çok dolu şöyle hoş bir şey okumak isterim derseniz tam kitabı... çok eğlenceli bir romantik komedi filmi izler gibi okudum... Yeni kitabım Lolipop Pabuçlar , yazarı; JOANNE HARRİS...Altın Kitaplar Yayınevinin yaptığı ayın sorusu yarışmasından ödül olarak kazanmıştım...