Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

30 Mayıs 2011 Pazartesi

Mor Menekşeler Şampiyon


Güzel bir hafta sonunu Orduspor'un şampiyonluğu ile noktaladık... Bizimkiler coşmuştu, gençler zaten Ankara'ya gitmişti...Çocukken tüm maçlara götürdü Babam. Hatta Annem , arkadaşlarıyla falan giderdi maçlara... Nil Karaibrahimgil'in şarkısıyla coştuk dün akşam...

Bu günün etkinliği temizlik , yemek... Yorulunca kahve molası verdim...

Kızlar tatil sayıklamaktalar. Bir aya yakın zamanları kaldı. Yıl sonu gösterilerinin telaşındalar. Gamsegamse'nin sınıfının yıl sonu gösterisi cumartesi akşamı oldu, Meral gitti hepimizi temsilen... Önümüzde ki hafta Naziş'in sınıfının gösterisi var. İşallah maşallah ona gideceğiz...Zuz tatile çıktı. 10 gün kadar buralarda olmayacak.

Okuma ve izlemede yavaş gidiyorum. Çünkü; bu ara sızıp kalıyorum.

Şimdilik bizden haberler bunlar...

29 Mayıs 2011 Pazar

@İZMİT



Biz bu gün, sülale boyu terkettik İstanbul'u... Sabah saatlerinde konvoy oluşturup İzmit'e gittik. Ahmet ve İrade'nin ikizleri Mehmet ve Arda'ya dünyaya hoş geldin dedik. Furkan'ın abi oluşunu kutladık...Tüm iyi dileklerimizi onlar için diledik... Tüm dualara amin dedik...

Bu vesileyle bir araya gelince de coştuk,Balkonları , salonları doldurduk, kahkahalar havada uçuştu yenildi içildi...tencereler dolusu pilavlar , dolmalar , tepsi tepsi su börekleri, baklavalar yenildi, demlik demlik çaylar içildi... Arda Mehmet ve Furkan'ın hayatları da sofraları kadar bereketli keyifli olsun.


Ben aileye katıldığımda Ahmet henüz ilkokuldaydı... Şimdi üç çocuk babası bir doktor....Zaten izmitliler kıymetimizi bilsinler ailenin üç doktoru da size hizmet ediyor:))

Yolculuk çok keyifli geçti, Ercü bize Türk sanat müziğinden özgün eserler dinletti:))Meral'in çığlık atmasına ramak kala , Banıu duruma el koyup , ortalığı biraz hareketlendirdi....

Valla çok keyifli bir gün oldu . Özellikle kocam; tüm yeğenlerini , ablalalarını, diğer yakın akrabalarını bir arada gördü mest oldu mest...

Artık akşam , Birazdan Survivor başlayacak...Orduspor maçı başlayacak. Hadi bakalım mor beyazlılar, biz süper lige yakışırız....
Sonra kitap falan filan işte




.

27 Mayıs 2011 Cuma

başlıksız yazı



İyilikse muradın
Kapıya vur
Aşksa
Zaten Açık
Tagore

İki gündür Tagore'den şiirler, düz yazılar okuyorum... Bir kez daha anladım ki edebiyattan daha uzun ömürlü bir şey yok... Tagore 1913 yılında Nobel edebiyat ödülü almış... Neredeyse yüz yıl önce yazdığı şiir bana ulaşıp , etkiliyorsa daha yüzyıllar boyu yaşayacaklar demektir.Ne krallar geldi geçti, ne krallıklar çöktü . Unutulup giitiler. Danteler, Shakespeareler eserleriyle bizleri büyülemeye devam ediyorlar... Tagore şiiirleri, hiç şiir sevmeyen birini bile büyüleyebilir... Evet ilk kez bir şiir kitabı tavsiyesiyle çıktım karşınıza...TAGORE'nin Aşka Çağrı... Tavsiyemdir.

Gelelim bu günün etkinliğine, Ordulu hemşehrim ve ta blogcu yıllarından blog arkadaşım Aysun İstanbul'a gelmişti. Geliş nedeni mesleği ile ilgili ulusal bir kongre ama benimle buluşmaya da vakit ayırdı ve ablası Gülay, ben ve Aysun bu gün Tarihi Yarımada gezisi yaptık. Ayasofya ve Arkeoloji müzesini gezdik... Birlikte yemek yedik. Sohbetler ettik. Ve güzel bir günün altına imzalarımızı attık. Devamını temmuzda Ordu'ya bıraktık. Aysun diş doktoru ve Ordu'da diş hekimleri oda başkanı... Biz daha önce tanışmıyorduk , son Ordu ziyaretimizde; O'nu içimde ıslak mayo olan elbise ile muayenehanesinde basmıştım... Sonra o bana şahane bir anı armağan etmişti. Bir kahvaltı daveti vermiş, Ordu Olay Gazetesi benimle röportaj yapıp yayınlamıştı... Hemi de koca bir orta sayfayı ayırarak ve manşetten de haber vererek.

Eve geldiğimde Gamsegamse gelmişti, diğer üyelerde yavaş yavaş yerini aldılar ve bizim evde akşam matinesi başladı...

Bu gün


Akardion çaldık

kitap okuduk

scooters yarışları yaptık
Parkta sallandık
Zuz kitaplığımı talan etti... Unutmasın diye resmi çekildi...belge olarak saklandı:)


Hayatımda ilk kez kupun biriktirdim...Milliyet gazetesinin ödüllü kitaplar kampanyasıydı... Kitaplarım bu gün geldi... Son derec kaliteli, bandrollu ve gazetenin promosyon etiketi taşımıyor en önemlisi...Bu 10 kitabın yanı sıra bir de bu kitapların yazarları ve kitaplar hakkında temel bilgilerin ve de aldığı ödüllerin açıklamaları olan çok güzel bir kitapçık vardı...
Yani kısaca CAN'lı ve heyecanlı bir gün oldu...

25 Mayıs 2011 Çarşamba

ordan burdan şurdan

Bir taraftan tv izliyorum bir taraftan yazı yazıyorum. Türkmakx da Herşey Tadında'yı izliyorum. Bu aralar sabah buna takılmaya başladım. Jess Molho'nun programı.Program öyle uzun ki, ömür boyu sürüyor falan sanabilirsiniz:)) Ama güzel bir program... Önce masa başında toplanıp bir magazin programı yapıyorlar. Ama iyi bir magazin. Mesela şu anda Canness'de ödül alan Nuri Bilge Ceylan ve filmi ile ilgili röportajlar ve oyuncuların dün akşam ki NTV de ki programlarından görüntüler var. Bu arada filmi ancak sonbaharda izleyebilecekmişiz.Filmimn adı Bir Zamanlar Anadolu'da, onu da belirtelim. Neyse Ben Nuri Bilge Ceylan filmlerini fotoğraf albümüne bakar gibi bakıyorum... Fotoraflara biraz uzun bakıyorum yalnız:). Gurur duyuyorum yaptıklarıyla ve söylemleriyle... Ödüllerini Türkiye adına almasıyla... Neyse işte magazin programından sonra çok sevimli bulduğum bir şef ile mutfak bölümü ve konuk bölümü var...Eğer evdeyssem ve işim varsa tv yi açık bırakıp, ilgimi çeken terlerinde kulak kabarttığım bir program...Mesela bu günkü konuk Ülkü Erakalın ...izlemezmiyim , yeşilçam anılarınıı dinlemezmiyim...

Bu ara yaptığım bir başka şey ise, katıldığım PROG uygulaması... Bu online eğitim(kişisel gelişim) programı...Bir kaç kursuna kayıt oldum. Sesli eğitim veriyor, uygulamalı bölümleri var. Mesela sızma zeytinyağ yapımı gösterilirken makine ortaya çıkıyor, siz aynen bir bilgisayar oyunu gibi mouse yardımıyla , makineye zeytinleri atıp, yağ üretimini uygulamalı olarak yapıyorsunuz.... Ya da zeytin toplama anlatılırken, zeytin toplama işini elle toplama, silkeleme ya da makine yardımıyla toplayabiliyorsunuz... Bir zeytin ağacının matbanın icadına ve aya gidişe tanık olabilecek kadar uzun ömürlü olduğunu öğrenebiliyorsunuz ..Peynir bölümünde uygulamalı bölümde basit bir peynir yapımı vardı. Ben deneyeceğim evde de....Eğitimin bölümleri bittikçe öğrendiklerinizi kontrol için testler var. Ben Dijital Fotoğrafçılık, empati, peynircilik , şarap ve şarapçılık , Zeytin ve Zeytinyağı bölümlerine kayıt oldum... Sabah erken saatlerimi bunlara ayıracağım üç hafta boyunca....Yabancı dil sınıfları onar kişilk ve saat uygulaması var... O yüzden bana uymadı...Benim ki, bir Fikri Mühim uygulaması ama çok yakında inretnette online eğitim başlayacak...Ücretlerine baktım oldukça ucuz. Mesela İngilizce online ayda 20 lira...


Dün gece Öyle Bir Geçer ki zaman gecesiydi. Yine gerim gerim gerildim. Ben Mete büyüsün, İnci Hoca yaşlanmasın , Mete ünlü bir şarkıcı olsun ... sevgili olsunlar, mutlu mutlu yaşasınlar hayalleri kurarken senaristler sanırım İnci Hoca'yı öldürecekler. Cemilenin kürtaj bölümünde ise kanalı değiştirdim... Sonra da Tövbeler tövbesi izleyeyim yakışıklı Keremcem 'le üstüne cila yapalım dedim ama sızmışım...Dün yorulmuşum...

Gelelim dün niye yoruldum. Dün Ece ve İpek hanım ile önce Kuzguncuk Hayat Kahvesinde kahvaltı yaptık .Kahvaltı öyle şaaane değildi ama bizim sohbetimiz şahaneydi. Kahvelerimizi İsmet Baba'nın yanındaki benim denize balkon dediğim yerde içelim dedik ama rüzgar izin vermedi.Biz de Paşalimanına gidip orada içtik... Keşke kahvaltıyı da burada yapsaydık dedik hatta...Ece mönüler üzerindeki Osmanlı lalerini çok beğendi ama bir yolunu bulup kopyalayamadık. Ececim ben bir yolunu bulup sana getircem o lale desenini... Belki bir gün bana da yarar:))Burada kahve sohbet , gülüş mülüş derken acıktık. Mönünün bu kez yemek bölümünü incelerken, Ben hadi yemeği de korudaki Beyaz Köşkde yiyelim dedim:)) Korunun aşağı kapısı hemen buranın karşısı zaten. Gittik , mis gibi çiçekler , ağaçlar içinde yemeğimiz yedik. Kalabalık olduğu için servis son derece yavaştı ama garsonumuzun sevimliliği bunu kapattı...Yemek sonrası koruda yürüyüş yaptık. Akşam çayımızı da Korunun üst girişindeki Dilruba'nın terasında boğaz manzarasına karşı içtik. Dün çok keyifli çok lezzetli ve çok manzaralıydı anlayacağınız..

Bu günün programı ev ev ve ev... yarın Cancan geliyor . Hazırlanmak lazım.

Bir de Sibel Üresin meselesi var... Medeni kanuna aykırı konuşan kadın, belediyelerin salonlarında hem de, atını koşturuyor... En ufak bir sözden o kanalı bu kanalı kapatan, maç yayınlandı diye maç yayınlayan siteyi değil dört milyon kullanıcısı olan '( bu rakam Türkiye'de ki kullanıcaların sayısı)blogspotu kapatanlar bunu sadece izliyorlar...Ne diyeyim 12 Haziranda diyeyim , diyeceğimi... Ben demokrasiye inanırım ya...

23 Mayıs 2011 Pazartesi

Tatil bitti

Dört günlük tatilden sonra kızlar okula şen şakrak gittiler... Sanırım nihayet gelebilen baharın da etkisi vardı... Aksine ben gözümü açamadım , tek gözümün altından baka kaldım... Gamse'nin hangi ceket daha iyi olur, bunun üstüne diye sorduğunu , Naziş'in nasıl güzel oldum mu diye sorduğunu hatırlıyorum yalnızca...Ama onları gördüm mü? tam emin değilim...Gece geç saatlere kadar kitap okudum... Murat Gülsoy'un ''Bu Filmin Kötü Adamı benim'' adlı kitabı... Murat Gülsoy ; kaçırdığım ama bundan sonra asla kaçırmayacağım yazarlardan ... Kitap hemen sardı sarmaladı beni... İç içe giden iki hikaye var... Kitabın baş kişisi bir yazar ve bir roman yazıyor... Yazdığı roman ile yaşadığı hayat o kadar iç içe ilerliyor ki bazen karıştırıyorum hangisi benim okuduğum roman, hangisi romandada yazılan roman:))
Murat Gülsoy'u TRT de yaptığı programda izledim bir kaç kez. Eski Türk filmlerini yorumluyor, filmlerden görüntülerle de destekliyor anlattıklarını mesela Anayurt Otelini konu aldığı programda ; filmi daha önce izlediğim halde neleri atladığımı gördüm... Biliyorsunuz benim kitap yorumlarım beğenip beğenmediğim şeklindedir. Aslında bayılıyorum o , cümleyi öğelerine ayırır gibi kitap yazıları yazanlara... Şunu demek istedi bunu demek istedi diye satır satır satır anlatanlara . Ama benim anladığım kendi anladığım. Belki yazar başka bir şey bile anlatmak istemiş olabilir:))
İkinci kitabım; Nil'in Kelebekleri... Zeya vermişti... Nil Karaibrahimgil'in tüm şarkılarına bayılırım. hatta kek yaparken O'nun şarkısını söylemeden yaptığım kek güzel bile olmaz... Çırptım çırptım karıştırdım, sana kek yaptıııımmmm diye bağırmam lazım bir.İlk Özgür Kız olarak tanımıştık. Ta, o zamandan beri izlerim kendisini. Kitapta aynı kendi gibi, şarkıları gibi... Yatmadan önce bir bölüm okuyorum...Otururken elime alıp bir bölüm okuyorum... Ben sevdim kısaca...

Sabah kahvaltıdan sonra, evde temizlik faaliyeti başladı... Dört günlük tatilin ardından bana kalan bir savaş meydanıydı... Yemek namına da bir şey kalmamıştı...Önce temizlik yapıldı evde yer yerinden oynadı...masa örtülerine değin her şey değişti... Yemek için mutfağa girince önce akşamdan haşladığım kuru fasulyeden , pilaki pişirdim. Barbunya pilakinin aynısını kuru fasulyeden yapıyorum. Gamse bu şeklini seviyor. Havuçları ve soğanı kavrulurken hemen köfte yoğurdum dolaba attım... Yanına da pesto soslu makarna ve cacık var...Ama yarına da sabah kahvaltısına bile dışarda program var:)

Bu arada bir taraftan da Fatma Girik ile Berkant'ın Vuruldum Bir Kıza adlı filmini izliyorum. yan rollerde Deniz Erkanat ve Feridun Karakaya ve de Vahi Öz var...Fatma Girik bir köylü kzı.. nasıl çirkin... kapkara kaşlar demek ki sonradan güzelleşecek.Berkant'ın yanında çalışıyor. Berkant ve Deniz Erkanat gazinoda şarkıcı... Vahi Öz de gazino patronu...

22 Mayıs 2011 Pazar

Ben ve kendim ikimiz

Dün eve geldiğimizde Naziş babasına dedi ki; Mahvoldum, bu annemle çıkınca hep böyle oluyo, ben bir yere sabahın köründe gidiği, gece yarısı gelsem de gittiğim yerden geliyorumdur.Ama laf aramızda dün ben de yorulmuşum. Gece , bir bölüm Nil'in Kelebeklerinden okudum sızmışım. Gözümü açtığımda sabah saat dokuz olmuştu.Gamse telefon açmasa belki daha da uyuyabilirdim. Dün akşam Zuz'da kalmıştı... Bana laf atan Naziş'de gitmişti sonradan yanlarına...Sabah hep birlikte Caddebostan sahiline kahvaltıya gitmişler , beni de çağırdı öyle bir yoook demişim ki:)))

Bu günü evdeyiz ben ve kendim. Aramızda kimse yok. Sadece izleyeceğim okuyacağım ve yatacağım... İstediğim müzikleri dinleyeceğim. Eski dizilerin tekrarlarına bakacağım...Acıkınca tost yapacağım...

Yeni kitaplar var sözü edilecek, filmler var bahsedilmeyen ama sonra ...

21 Mayıs 2011 Cumartesi

Bu cumartesi

Bu masada kahvaltı ettim... Yıllarca birlikte çalıştığımız, uzun mesai gecelerini şenliğe çevirdiğimiz, bu mahallede her gün biri kek , kurabiye pişiriyor diye diye en sonunda bir lokum imalathanesi bulduğumuz,birlikte ıslandığımız, üşüdüğümüz Hatice'nin evindeydi bu kahvaltı... Yıllar önce blogcuda yazmıştım maceralarımızı... Rüzgardan uçan perdenin kalıplarımızı sağa sola uçurmasından bıkıp ; perde eteklerine taşlar bağlayıp sonra o taşların havadan kafamıza yağmasından saklanmak için masaların altına saklandığımızı , sokak sokak modellerimize uygun çocuklar aradığımızı, Darıca hayvanat bahçesinde; temmuz sıcağında yaptığımız kış çekimlerini anlatmıştım bir zamanlar...Birimiz işe gelmediği gün iş yeri nasıl çekilmez olurdu, saatler nasıl geçmek bilmezdi.

Kahvaltımızı ettik, kahvelerimizi içtik. Hava güzel hadi dışarı çıkalım dedik. Ben Kuzguncuk yaza yaza Hatice'nin de canını istetmişim...Üstelik kızcağız bebek bekliyor... Naziş, Hatice'nin annesi Hasibe hanım ve de Naziş ile Kuzguncuk'a gittik. Bizim mahalleye gelince arabadan inip , aşağı yürüyerek indik. Hayat Kahvesinde mola verdik./( Hative Naziş pastalarına konsantre olmuşlar:)))

Hayat Kahvesinde bir süre oturduk sohbet ettik, sonra deniz kıyısına indik. Sahil boyunca yürüdük ve bir mola da Paşa Lima'nında verdik...Artık kızıl kestane olan saçlarımla:))Sonra da bu erguvan ağacı gibi bir sürü erguvanların altından yürüyerek eve geldik...
E daha ne olsun her gün böyle olsun...

tabi bu arada tasarımıma oy vermeye devam:)
buradan
http://www.gladekadini.com/sentasarla/index.php?id=7383#/galeri

20 Mayıs 2011 Cuma

seçim havasına girdim... oyunuzu bana verin:))
Fikri Mühim'in Glade'nizi siz tasarlayın etkinliği için ben de tasarım yaptım... Aha da tasarımım budur. Teması bahar olacaktı. Bahar da kuş, çiçek ve kelebek değilmidir...
İşte benim tasarımım burada... Hadi oylayın, ilk yüz tasarım arasına gireyim:))
blogcular, dışarıdan okuyanlar ...Tüh keşke bir seçim çalışması yapsaydım:))

http://www.gladekadini.com/sentasarla/index.php?id=7383#/galeri

Dün gün bu sabah

Ne istediğini bul ve onu nasıl isteyeceğini öğren... filmin cümlesi...ama hangi filmin cümlesi diye sorarsanız hatırlamıyorum...Not almışım bir yere. Hep ne istediğimi bildim mi? diye düşündürdü bu cümle beni. Bazen evet bazen hayır.


Dün ani bir kararla eski saç rengime geri döndüm. Aynaya baktım ve hoş geldim dedim . Kendimi daha iyi hissettim. Kuaförün ve bilumum dış etkenlerin gazına gelmemle değiştirdiğim saç rengime veda ettim. Yeniden kızıl kestane akaju oldum. Hem önümüz yaz, güneşle daha uyumlu oluruz. İkimiz de parlarız kızıl kızıl:)

Kızlar malum 19 MAYIS nedeniyle dört günlük tatildeler. Dün birlikte bir şeyler yapalım dedik ama hava bir öyle bir böyle olunca karar veremedik. Akşama doğru Gamse ile ben Capitol'e gidip, Gamse'nin fiyongu düşen ayakkabılarını Beta'ya bıraktık. Bir kaç dükkana uğrayıp kendimizi dar attık dışarıya. Hiç susmak bilmeyen bando takımı mahvetti kafamı. Orada yemek yiyenlere çok acıdım. Bütün gün öyleymiş. Bir bando takımı tüm katları geziyor ama ses her yerde...Gamse- Babamı arayayım, Bağ pastanesine gelsin dedi. Bağ pastanesine bir kez gitseniz müdavimi olacağınız bir yer. Pastalarına , makarnalarına, sandviçlerine kadar her şeyi lezzetli. Fiyatları çok makul değil ama çok uçuk da değil.İç mekanları da dış mekanları da çok şık ve rahat.ilk önceleri Bağlarbaşında küçük bir yerdi, orası hala duruyor...Şimdi bir çok semtte şubesi var. Benim en belli başlı gitmem sebebim üst sağ taraftaki resimdedir:))Neyse pastanede kocamla buluştuk.Onlar kocaman sandviçlerini yutarken ben minik tartaletlerden siperiş ettim, açyımın yanına... Gamse - anne onların senin nerene gidecek dedi:))Hatta onların orta getirttikleri karışık tatlı tabağından da yarım dilber dudağı aldım. Bizim Türk tatlılarının isimleri ne kadar erotik böyle ya. Dilber dudağı, hanım göbeği...

Akşam da Fatmagül izledik. Sonrasında ben kanepede dalmışım. Naziş'in Gamse'ye, sen mi sallıyorsun dediğini duydum , uyandım. Kütahya depremi ; İstanbul^da da hissedilmiş. Biz de bir tek Naziş hissetti.Çok kayıp yokmuş ama onlar da olmasaydı...

Şimdi , Naziş dışarı çıktı Gamze ve koca kişisi uyuyor. Gamse ; kahvaltıyı Kuzguncuk da yapalım demişti ... Gidip uyandırayım:))

düzenleme:: Gamsegamse yatağından ayrılamadı, Naziş dışarıdaki işini bitirip telefon açtı açım çok açım dedi... Kahvaltı haqzırlamak bana düştü... O sırada Meral uğradı, öğleden sonra Kuzguncuk planı yapalım dedi. Ehi pehi yarın da orada olacağız arkadaşımla ama falan filan dedim sonra peki yav dedim.Yani program öğleden sonraya kaldı:))

18 Mayıs 2011 Çarşamba

Kadınları pazarı ve Zeyrek de zaman

Bu gün yine , yeni yerler keşfetme peşindeydim. Valla iyisiniz, ben keşfedeyim siz gidin:))
İlk önce Üsküdar'a inip, Eminönü motoruna binip Eminönüne geçtik... İstikametimiz benim İstanbul Eats de okuyup merak ettiğim Kocamın da haberlerde görüp merak ettiği , Fatih Bozdoğan Kemeri altındaki Kadınlar Pazarıydı. Burası çok önceleri, sağlıksız koşullarda satış yapıldığı için baya bir basına malzeme olmuştu. Sonradan belediye burayı kaldırıp, dükkanlara dönüştürmüş, trafiğe de kapatmış. Ben önceki halini hiç bilmiyorum... Şimdiki hali; trafiğe kapalı bir meydan etrafında sıra sıra Büryan kebabpçıları ve yöresel yiyecekler satan dükkanlar var... Ben bana ilginç gelen yiyeceklerin resmini çekerken, dükkan sahibi; Daha ilginç bir şey çekmek istermisin abla dedi ve bir örtüyü kaldırdı... Tuzlanıp, kurutulmuş balıkları görünce hemencecik anladım, Van Gölünde yaşan inci kefalleri olduğunu.Bununla ilgili bir belgesel izlemiştim) Bunları avlamak yasaktı dedim... hala da yasak dedi:) Daha aşağılarda da kasaplar var .İşletmecilerin tatamımına yakına Siirtli... O yüzden daha çok Siirte özel yemekler var...

yabani sarımsak ve çiriş otu)




Bizim yemek yediğimiz yer ; İstanbul Eats'in tavsiye ettiği '' Siirt Şeref Büryan Kebap Salonu''...Üç katlı kocaman bir yer. Tüm duvarlarında , basında kendileri hakkında çıkan yazılar var. Burası hemen Bozdoğan Kemerinin altında... yediğim en güzel Büryan'dı ama poriyon çok ufaktı ama perde pilav isterseniz iki kişi ortaya alın. Garsonumuzun tavsiye ettiği içli köfte iyiydi fakat daha önce yediğim hiç bir içli köfteye benzemiyordu.Mumbar dolması da güzeldi.Bol köpüklü ayranlar bakır taslarda içinde minik kepçelerle servis ediliyor. yemekten sonra hemen Seylan çayı ikram ediliyor.

Yemekten sonra , ben ne zamandır Zeyrek Zeyrek diyordum... Zeyrek' e yürüdük. Tüm sokkalarına girdik çıktık. Eski evleri restorasyon çalışması burada da var...Zeyrek çok filme , diziye doğal plato olmuş bir semt. resim çeke çeke dolaşırken , Koca kişisi hadi buradan Haliç'e inelim dedi. Sora sora Bağdat bulunur hesabı Haliç'e indik. İner inmez ben ilk Cafe'ye çöndüm.Közde Türk kahvesi içtik. Kahvenin yanında ikram edilen naneli lokum pek anlamsızdı, kahvenin tadını aldı götürdü...

Sonra hadi buralara kadar geldik bir de Eyüp Sultan ziyareti yapalım dedik. Neyse çok kalabalık değildi. Bir aya kalmaz orası sünnet çocuklarıyla dolar.Ziyaretimizi yaptık , dualarımızı da ettik ve Haliç vapruna binip , o iskele senin bu iskele senin zik zak çize çize Üsküdar'a geldik.

Evim..evim ...güzel evim
Saat 0.7.34...Kızlar çoktan gittiler...yeşil çayımı elime aldım, Türkmax de Garvin'le Mutfağın Ritmini izliyorum. O kocaman siyah adamın mutfakda oradan oraya koşturmasına bayılıyorum... Biraz önce cam bir kabın dibine tereyağ sürdü,Elma , armut, şeftali, hatta yer elması ve tatlı patates dilimlerini hafif birbirlerinin üstüne gelecek gibi yanyana dizdi, üzerine yarım kase kadar kuru üzüm serpti.. Sonra bir kapta portakal suyu ve balı ısıtıp üzerine gezdirip, fırında biraz pişirdi , üstüne pudra şekeri serpip yanına krema ile servis etti . Biz kaymak kullanabiliriz diye düşündüm... Hatta öyle de yenilebilir.

Dün sabah havayı çok güzel görünce karı koca Kuzguncuk'a kahvaltıya gittik.Çengelköy börekçisinden incecik kıymalı pideler aldık.. Her zamanki yerimize gittik. Garson çocuk hemen sehpamızı önümüze yerleştirdi, kahvaltı eksiklerimizi tamamladı, yeni demlenmiş çayımızı getirdi. Bizim derdimiz deniz kokusunu içimize çeke çeke kahvaltı etmek, sonra kahvelerimizi içerken gazetelerimizi okumak . Ama ne mümkün. Rüzgar bizi resmen dövdü, boynumdaki fuları kafama bağladım hatta. Gazete okuyalım dedik kafamıza geçirdi gazeteleri.Sonunda kalktık.Öyle sinir oldum ki anlatamam. Kuzguncuk'a indiğimizde , dönüş de, Paşalimanı sahilinden yürüyerek eve dönmeyi çok severim. Onu bile yapmadım sinirimden , hemen bir arabaya atlayıp eve döndük.Daha doğrusu ben döndüm, koca kendi işine gitti.

Eve gelince bir süre yattım, başımın ağrısından... Sonra kalkıp, bir tepsi kıymalı börek, bir tepsi de havuçlu, dereotlu, ve peynirli börek yaptım. Bu versiyon tamamiyle uydurma. Yufka aertınca uydurdum bu harcı ama kızlar çok beğendi, kocam yenilebilir dedi:)

Bu ara kitap okuma işinde yavaşladım, hemen bir uyku bastırıyor.. aylardır aradığım, peşinde gezdiğim filmin dvd si sehpanın üstünde gözüme bakıyor, iki gündür izlemedim hala. O filmi çok aradım çok bekledim , o yüzden rahat rahat izlemek istiyorum, iki arada bi derede izlemek istemedim. Wyone Ryder'in Amerikan Yorganı adlı filmi...Ah daha Ankara'dan gelecek filmlerim var... Hele bir tanesi çocukluğumun filmi...

Dün akşam Sadece dizi izledim ve uyudum...

Apt girişine yazı asmış AYEDAŞ.. Bizim sokakla birlikte bir kaç sokakta çalışma olacakmış. Saat dokuz ile üç arasında elektriklerimiz kesilecekmiş. Biz de değişik , hiç yapmadığımız bir şey yapalım dedik. Kocam tv de haberlerinde görmüş ben de aynı anda İstanbul Eats'de okuyordum. Bu tesadüf bize bir şey işaret ediyor dedik... Ve bu gün oraya gitmeye karar verdik. Sonrası nasıl gelecek bilmiyoruz ama ilk durak orası....Çoktandır yapmayı ihmal ettiğimiz şeyi yapmak istiyoruz aslında , İstanbul'un bilmediğimiz sokaklarına dalmak...Asla yolumuzun düşmeyeceği, gitmezsek göremeyeceğimiz yerlerine gitmek istiyorum...Bakalım gün ne getirecek...

17 Mayıs 2011 Salı

Master Chef Lale 2

Evvet taze taze resimler geldi... Dün gece tanışıp eplenceli dakikaları paylaştığımız Uğur Hanım ; yeni resimler gönderdi... Mail adresimi aklında tuttuğu, unutmaıdığı ve bana gönderdiği için çok teşekkür ediyorum...
yemek yapmak çok ciddi bir iştir... yüz ifademden de anlaşıldığı gibi...
ve de çok eğlencelidir...

O kadar yemek pişirdik ve bir sertifikayı hak ettik sonunda:))
Bu gece de böylece kayıt altına alındı , belgelendi...

Not:Bu yazı bloggerın iki gün süren arıza durumda ortadan kaybolmuştu... Aradan belki 10 gün geçti. Bir de baktım gelmiş ama taslak durumunda... Yorumlar da gitmiş bu arada...neyse yazılmış, yayına verelim de kayda girsin...

gecenin yarısı, sabahın körü

Dün akşam babamı, evine uğurladık. Aylardır burada olan adamı bir hafta daha tutamadık. Çünkü o bir göçmen kuş, doğası gereği havalar ısınır ısınmaz ve havalar soğur soğumaz hemen göç eylemine kalkıyor...

Bu gün; tüm gün temizlik vardı, çok yoruldum ama akşam tam yemeğe otururken zil çaldı ve Cancan geldi. Hemen masaya oturdu ve bizimle yemek yedi. Nasıl özlemişiz anlatamam, elden ele gezdi. Her eline aldığını-Dede bunu eve götüreyim mi diye sordu.Neyse giderken bozuk bir fotoğraf makinesi ve pirit götürmeyi becerdi.Artık o abi oldu ya, ev de balık pişeceği zaman balık unlama işi ona aitmiş...Korkarım yakında bize mangal partisi bile yapar.

Cancanlar gittikten sonra survivor izledik...Asena'nın elenişine pek sevindik. Organize işlere karşıyızdır ezelden beri:))

Nihayet Esrarname bitti... Gizemli işlere, fantastik kurgulara meraklıysanız oldukça iyi bir kitap...

Şu anda saat sabahın üçünü yirmi geçiyor. Uyumuştum ama uyandım ve bir daha uyuyamadım...Biraz debelendim yatakta sonra salona geldim...

Yani artık bu gün dediklerim dündü, babam da dün akşam değil önceki akşam gitmiş oldu:)

16 Mayıs 2011 Pazartesi

SERTAB ERENER - ISTANBUL

Ben yaz şarkımı buldum... Hatta tüm zamanlarımın şarkısı olabilir...

Sertap Erener İstanbul

Kimisi sadece işinde gücünde
Kimisi sadece heyecan peşinde
Kimisine sorulmaz bile derdi ne
Kiminle istanbul

Kimisi paça sıvar dereyi görmeden
Kimisi bütün yutar lokmayı bölmeden
Kimisi düşmez başa çorap örmeden
İnceden istanbul

Gelirp bu şehri bozan
Bu şehre gelip bozulanlar
Hepsi aynı kazanda kaynıyor istanbulda
Doğru söylüyorlar

Dile beni bir aşk
Sev sen istanbul sever seni istanbul sen beni seversen
Dile beni bir aşk
Sev sen İstanbul döver sen beni üzersen

Ne çok canlar yakar istanbul
Bolca günahlara sokar istanbul.
Hızlı koşanları çabucak yorar istanbul istanbul
Ama sen istesende bu şehirden kaçamayacaksın
Çünkü aklın bende bende istanbuldayım
Doğru söylüyorlar

Dile beni bir aşk
Sev sen istanbul sever seni sen beni seversen
Dile beni bir aşk
Sev sen İstanbul döver sen beni üzersen

Sen gidersen
İstanbul beklemez
Gelirsin gidersin
İstsanbul farketmez
Acı çeker özlersin
İstanbul üzülmez
Nasıl nedir halin
istanbul hissetmez
istanbul istanbul birini sevmiyorsan çekilmez
Doğru söylüyorlar

Dile beni bir aşk
Sev sen istanbul sever seni sen beni seversen
Dile beni bir aşk
Sev sen İstanbul döver sen beni üzersen

Dile beni bir aşk
Sev sen istanbul sever seni sen beni seversen
Dile beni bir aşk
Sev sen İstanbul döver sen beni üzersen

istanbul sever seni sen beni öpersen

14 Mayıs 2011 Cumartesi

Kadıköy...Kadıköy

Bu günkü programım da Meral ile Kadıköy vardı... Meral ailemizin art direktörüdür... Görümcemin kızıdır ve de kankalarımdan biridir.Kim derdi ki tanıştığımızda dört yaşında olan bu kız,büyüyecek ve bana arkadaş olacak...Bu gün; Gamse'nin dersi vardı. Naziş'in arkadaşının doğum günü...O yüzden aramızda olamayacaklardı...

Meralle saat bir gibi buluşup Kadıköy'ê gittik... Önce her zaman ki gibi Ferit Bey'in yerinde Türk kahvelerimizi içip sohbet ettik. Hava çok güzeldi. Nihayet bir bahar günü yaşadık... Sonra Gamsegamse aradı, dersten çıktım neredeyseniz oraya geleyim dedi....

Gamse gelince dergicidir , Kitapçıdır dolaştık...Eski film afişleri aldım...öğle yemeğimizi Çiya'da yedik... Herkes sevmez ama bizim için özel bir lezzet olan Mumbar dolması yedi,k en başta:))Bundan beş yıl önce yemiştim son kez , sevgili Rukiye , Adana'dan uçakla göndermişiti:)) O zamanda en son bi 15-20 yıl önce yemiştim zaten...Beni daha önce tanıyanlar bu hikayeyi biliyor ama bilmeyenler için burada...
Çiya'da genellikle yöresel yemekler bulunur. Mutlaka uğramanızı öneririm. Gurmelerin yaptığı en iyi ve en kaliteli lezzet durakları arasında; ilk sıraya girer her zaman... yalnız sakız ağacının filizlerinden mi,köklerinden mi yapılan bir salata vardı ,onu denemek isterdim , artık bir daha ki sefere dedim:)Çiya hakkında biraz daha bilgi derseniz burada

Çiya'dan sonra o dükkan senin bu dükkan senin girdik çıktık. Son keşfim olan bir dükkandan söz edeyim.. Maya Store... Çok tatlı bayanlar çalıştırıyor... Dükkandak bir çok şey kendi tasarımları... Oradan bir kaç resim çekmediğime çok pişman oldum... kendime; bu Küçük Prens okuyan baykuş , broşu aldım ve alır almaz da taktım... Meral de çok güzel ipek fularlar aldı. Yeri; Şifa Hastanesinin yukarısında Mantıcı Sayla^nın karşısı...

Bu günün benim için en önemli etkinliği Bilinmeyen Sinemalar Film Festivaliydi... Ta dünden kafama koymuştum zaten. Meral ile Gamse Koton'a girince ben de hemen Kadıköy-Moda Sinemasından davetiyelerimizi aldım... Bu festivalde oynayan filmleri iücretsiz izliyorsunuz... tek şart yarım saat önce orada olmak. Festival salı günü sona eriyor. Bizim izlediğimiz film;Himalaya-Bir Şefin Çocukluğu idi... Ben filmi çok beğendim.Tibet dilinde gösterildi , Türkçe ve ingilizce alt yazılıydı.. Kadıköy-Moda'nın da İstanbul'un en rahat film izlenen sinemalarından olduğunu hatırlatayım...

Himalaya – Bir Şefin Çocukluğu / Himalaya – L'Enfance d’un chef /

Nepal’in Doplo bölgesinde geçen cesaret, inanç ve dayanışma yüklü bir film, Himalaya - Bir Şefin Çocukluğu. Eric Valli’nin yönettiği yapım, hikâyesi kadar sağlam karakterleri ve muazzam doğa manzaralarıyla da dikkat çekiyor.

Yaşlı reis Tinlé'nin oğlu Lhakpa, kervanla çıktığı yolculukta hayatını kaybeder. Lhakpa’nın ölümü, tuz taşıyan yak sürülerinin yeni bir lidere ihtiyacı olduğu anlamına gelmektedir. İhtiyarlar meclisi yeni liderin Karma olmasını ister ama Tinlé, genç adamı oğlunun ölümünden sorumlu tuttuğu için buna karşı çıkar. Yeni bir kervanın yola koyulması için şamanlar tarihi belirlerken, Karma şamanlara kulak asmaz ve vaktinden önce yola çıkar. Tinlé ise şamanların belirlediği günde, yanında keşiş oğlu, yaşlı arkadaşları ve gelecekte şef olmasını umduğu torunuyla kendi kervanını hazırlar ve Karma’nın peşinden gider. Tinlé’yi sadece Karma’nın kervanı değil, yüksek dağlar, tipi ve yorgunluk da beklemektedir.

Nepal’in güzel ama inatçı doğa koşullarında geçen film, iyimser ve insancıl bir hikâye anlatıyor.

Ödüller
:
2000 Oscar Ödülleri : En İyi Yabancı Film Adayı
2000 César Ödülleri, Fransa : En İyi Görüntü, En İyi Müzik
1999 Ghent Uluslararası Film Festivali: Seyirci Ödülü, Büyük Ödül, Özel Mansiyon
2000 Huelva Latin Amerikan Film Festivali: Vision Europa Ödülü

Ülke: Nepal, Fransa, İsviçre, İngiltere Yönetmen: Eric Valli Senaryo: Eric Valli - Jean Claude Guillebaud Müzik: Bruno Coulais Oyuncular: Thilen Lhondup, Gurgon Kyap ve Lhakpa Tsamchoe Süre: 108 dak Yapım Yılı: 1999

Filmden çıktığımızda saat altı buçuk olmuştu ama hava pırıl pırıldı ... yürüyerek balık pazarına indiğimizde gördük ki ;insanlar, akşam yemeği için her yeri doldurmuş. Yiyorlar içiyorlar. Aaa biz de acıkmışız dedik ... Meral ve Gamze midye dolma midye dolma dediler... Mercan'ın yolunu tuttuk tereasına kurulduk. gerisini anlayın gayri...

11 Mayıs 2011 Çarşamba

KÜÇÜK ŞEF



bize elleriyle börek yapıtı...fırına koydu... Şimdi balık unluyormuş annesi kızartıyormuş. Artık sırtım yere gelmez...

Master Chef Lale







Bu gün daha doğrusu bu akşam çok hoş bir etkinliğe katıldım.Fikri Muhim davetlisi olarak Tefal'in sponsorluğunda grçekleşen bir workshopta yer aldım...Mutfak Sanatları Akademisinde... Bir Dilim Sohbet Zero buradan mezun oldu... Zero^da okudukça gördükçe merak eder bir taraftanda özenirdim. Neyse kısmet oldu...Bu akşam 28 kadın şefler eşliğinde hem pişirdik hem yedik hem de çok eğlendik...Yedik içtik eğlendik, sertfikalarımızı da aldık geldik. Daha ne olsun , her gün böyle olsun...

Sabah, film, şu bu işte

Bu sabah hava güneşli galiba... Mayıs ayının ilk 10 gününü bitirdik ama henüz bahardan ses seda yok. Gerçi bu gün hava aydınlık , güneşli gibi duruyor ma yine de mayıs ayı için oldukça serin bir hava... hatırlıyorum da lise yıllarında 19 Mayıs gösterilerine hazırlık için stadyuma giderdik. Her okuldan gelen öğrencilerle ortak çalışmalar yapardık. Bu çalışmalar 15-20 gün hatta bir ay önceden başlardı , derslerden izinli sayılırdık, beden eğitimi derslerimiz kafadan 10 olurdu ve nasıl yanardık güneşten... O zamanlar , günler öncesinden kızların etek boyu tartışılmazdı... Sanırım törenlerin coşkusu da bu etek boyu tartışmalarının arasında tüm heyecanını yitirdi. Bu sabah kalktım, önce bir parti çamaşır attım makineye, sonra yeşil çayımı içerken bir taraftan da kahvaltı için çay suyu koydum. Çay suyu kaynarken yatakları düzelttim veee kahvaltımı yaparken de çok güzel bir film izledim.Böylelikle bana nasıl bu kadar film izleyebiliyorsun diye sorulan sorulara da açıklık
getirmiş oldum:)
.

Sevgi Ziyafeti ya da orjinal adıyla ''love feast''... Baş rolde Morgan Freeman'ın olması benim için referanstı ve yanılmadım. Çok güzel bir film izledim. Charles Baxter'ın aynı adlı kitabından uyarlanmış.
Videoyu izlerseniz film hakkında yeterli fikir edinmiş olur böylece izleyip izlememeye karar verebilirsiniz.

Şimdi oldukça yoğun bir gün beni bekliyor. Eğer bu gün yapmak istediğimi gerçekleştirebilirsem yarın size anlatacağım çok şeyim olacak...

düzenleme:Nihat, Euruvision'dan elendiğimizi duyunca bize ne diyecek şimdi. Oturup kalkıp onu düşünüyorum...Acun söylemese bari de morali bozulmasa:)

10 Mayıs 2011 Salı

Hayvansever Naziş



Naziş bu gün eve gelip de,okulun bahçesinde ki kediyi veterinere götürüp ,üstüne kaydettirdiğini adını Salem koyduğunu ve onu okulun kedisi yaptıklarını söyleyince ; bir kez daha anladım ki O'nun hayvanseverliği spor olsun diye değil...Sadece ulaşabildiklerine değil, evlat edindiği nesli tükenmekte olan bir saz kedisi ve okyanusta yaşayan bir deniz kaplumbağası var... Ama keşke sadece kedi köpek gibi ne bilim kuş balık gibi hayvanlarla sınırlı kalabilseydi bu sevgi... Sürüngenleri es geçseydi mesela))Adını duyduğumda beni zıp zıplatan hayvanları eline almaya kalkmasaydı... Ama iguanaları bile eline alan omzunda gezen bu kız, ufacık bir örümcek görmeyiversin duvara tırmanır:))

Bu gün eve erken geldi. Evde de kimse yok sakin sakin oturuyoruz, kahvelerimizi içtik. Şimdi O da kitabını aldı uzandı, ben de bana tavsiye ettiği ikinci kez bile okurum dediği Esrarname'ye devam edeceğim...

Bu akşam bakalım Cemile'nin Suçu Ne... her seferinde izlemeyeceğim diyorum ama yine de izliyorum, mazoşistmiyim neyim:))

MİLLİYET gazetesinden telefonuma mesaj geldi, dahi yönetmenler çekti ama yasaklandı... 10 filmin dvd sini bilmem kaç kupona veriyoruz diyor. Filmlere baktım da annem ne zaman yasaklandı onlar , yasaklandıysa ben niye izledim hepsini:))
Ama ödüllü kitaplar çok güzeldi , bak onların kuponlarını biriktirdim. hem de çoğu evde olduğu halde... Okumayana veririm, okumadıklarımı okurum. Böyle gelin bana... öyle yok yasaklı filmleri veriyorlarmış:))

Tamam bu yazı burada bitti bence...

9 Mayıs 2011 Pazartesi

Haftanın ilk günü nasıl geçti diye sorsalar işte öle derim...Okuduğum kitabı yarım bıraktım daha doğrusu geceleri okumamaya karar verdim.Naziş'in tavsiye ettiği kitap tabi ki cinli perili olacaktı::)) İzlediğim film de yarım kaldı çünkü; ikinci cd bozuk çıktı. Nasıl da özenmiştim Colin Firth ve Julien Moor'lu The Single Man izlemeye. İkisine de bayılırım... Hele Colin Firth'i, Bridge Jones'un Günlüğünde giydiği o geyikli kazağıyla gördüğümden beri:))Bunu da bin kere yazdım belki... Bu akşam Murat Gülsoy'un ''Bu Filmin Kötü Adamı Benim'' e başladım. Şu an 40 sayfa falan okudum...Yazarın okuduğum ilk kitabı, bakalım senkron tutturacakmıyız...

Bu akşam çok takdire şayan bir olay gerçekleştirdim. Aakşam yemeğini yedikten sonra, kuruldum teelvizyonun karşısına hem Survivor izledim Hem de bir tencere dolusu etli yaprak dolması sardım .Survivorda favorim Nihat...Ne yani, adamın felsefesi var, bir kere... Bir sürü de atasözü öğrendim ondan. Mesela; atın üzerinde sinek olacağına at ol, gibi. Asena'dan ne öğrendim, , Pascal'dan ne öğrendim. Kaç yıldır Beşiktaş seyircisi, Pascal bizi diskoya götür diye slogan atıyo da bi kişiyi bile götürdü mü?Hah gaza gelip diskalifiye de oldu zaten. Nihat'dan öğreneceğimiz daha çok şey var. Sonra adam kadınları bir takdir ediyor ki... Bir kadının karşısında ben kim oluyorum ki dedi dün akşam, imparatorlar, krallar dize gelmiş önlerinde de... Bknz; Hürrem:)

Yarın hava güzel olsun istiyorum...

8 Mayıs 2011 Pazar

Anneler günü kutlaması


Anneler gününü de kutladık bin şükür:)) Bağlarbaşı Bağ Pastanesinde ufak bir kutlama yaptık... En favori görümcem, kızı Meral ve Naziş ve de Gamsegamse ile.
Bağlarbaşı Bağ pastanesininin Altunizade de ki yerinde oturduk. Bahçesi de iç mekanı da çok güzel... Makarnaları, sandviçleri, pastaları da ağzınıza layık. Eğer yolunuz buralara düşerse ve oturacak mekan ararsanız tavsiyemdir...Bizim kızların hepsi başka bir çeşit makarna isteyip sonrada birbirlerinin tabaklarında gözleri kaldı.

Bu gecenin programında erken yatmak gibi bir düşüncem var . Dün gece daha doğrusu sabahın dördünde uyanıktım hala... İzlemeye de bir şey bulamadım Lale Devrinin tekrarını izledim. Hiç izlemediğim bir dizi olmasına rağmen bir takıldım. Hatice Arslan harika oynuyor doğrusu... Ferhunde Hanım ve Kızlarından beri beğenirim kendisini...

Şu anda Başbakan m tv de fıkra anlatıyor töbe töbe... Kendini süper ligde görüyormuş bu arada... Sanırım Patagonya'nın süper liginde....

Gittim ben... iyi bir pazar akşamı olsun...

7 Mayıs 2011 Cumartesi

cumartesi keyfi

Sabah telefon sesiyle gözümü açtığımda saati erken sanıyordum, meğer 11.30 muş. Nasıl uyumuşum hayret ettim. Naziş çoktan uyanmış kahvaltısını etmişti. O klasik kahvaltılardan pek hoşlanmaz. Gamse ; odanın kapısına dayandı ne yiyeceğiz dedi. Sen bi du dedim, accık sabret. Kendi yeşil çayımı yaptım, koca simit ve taze ekmek almaya gitti. Ben bir taraftan çayımı demledim, bir taraftan da masayı hazırlamaya koyuldum. Kekikli, kırmızı biberli, nar ekşili domatesimi yaptım, yumurtaları haşladım, dolaptan zeytinyağlı biber dolmamı çıkardım.Simitler de gelince klasik kahvaltılıkları da koyunca oldu sana şölen...Allah olmayanlara da versin dedik masaya oturduk.

Öğleden sonra Naziş'in Rumeli Hisarı programı Gamse'nin İstanbul Üniv.de müzik dinletisi varmış. Biz de karıkoca ne yapalım ne yapalım dedik. Sonunda Kadıköy de karar kıldık. Gittiğimizde bütün İstanbul Kadıköy'e doluşmuş ya da Kadıköy'e haçlı seferleri düzenlenmiş ya da Gazi Osman Paşa bin atlısı ile Kadıköy'e akın düzenlemiş sanırdınız. İlk önce Türk kahvesini hem satın alıp hem oturabileceğiniz kahvehanelerin olduğu tarihi Kadıköy Çarşısındaki Fazıl Bey'de kahvelerimizi içtik. Burası hemen Migrosun karşı sokağı...yolunuz buraya düşüp de burada kahve içmezseniz valla da billa da küserim. Yanında hakiki Türk lokumu ve çikolatalı draje servisi de yapılır ve dandik bi yerde kırık dökük fincanlarda içtiğiniz kahve parasını ödersiniz.Kahvelerimizi içerken bir de baktık Özgür Çevik ve Nuri dizisindeki Zabıta Avni geldiler, yan masamıza oturdular. Biz kahvelerimizi içip ben de bir karanfilli telledikten sonra kalktık eskicileri gezdik. Kocama hadi gidelim burada seninle gezmenin keyfi yok burası Ece ile güzel oluyo dedim:)). Daha sonra Akmar pasjında girmedik kitapçı ,elimi değdirmedik kitap bırakmadım. Bir de Alkım Kitabevine uğradım. Bu gün dört kitap aldım. hatta birini almakla almamak arasında kalınca Leylak Dalı'nı arayıp okudun mu? nasıl diye sordum. PAUL ASTHER'in Newyork Üçlemesi ile SUNSET BULVARI arasında kalmıştım çünkü.Newyork Üçlemesini aldım. Diğer kitaplar ise; İnci Aral'ın Safran Sarısı -eski bir kitabıdır ama okumamıştım. Hiç bir kitabını okumadığım Murat Gülsoy'un Bu Filmin Kötü Adamı Benim her seferinde Alkım'da gözüme cöm cöm bakar ben de her seferinde bu adamın hiç bir kitabını okumadım derdim. Neyse artık sıraya girdi onu da aldım . Dördüncü kitap ise kocamın isteği üzerine Padişah Kadınları. Nedense Hürrem'den başlıyor.Bu kez kitap alışverişimi güncel kitaplardan yana yapmadım. Yoksa Murathan Mungan'ın Şairin Romanını okumak için nasıl sabırsızlanıyorum bilemezsiniz.

Alkım'dan çıkınca , artık acıkmıştık balık - bira mı yoksa midye tava, midye dolma , kokoreç-biramı? derken Mercan'a gidip midyelerimizi kokoreçlerimizi ve buzzz gibi biralarımızı söyledik. İyi ki zamaında gidip oturmuş siparişlerimizi vermişiz bizden sonra çok büyük bir grup geldi zor yetiştiler garsonlar... Siparişler gelene kadar kitaplarımı inceledim. Siparişler gelince de yedik içtik sonra da evimizin yolunu tuttuk.
Bu akşam ben tv de yahşi Cazibe ve Survivor arasında gidip geleceğim onlar bitince de kitap okuyacağım...
Cumartesinin özeti de buydu...