Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

28 Şubat 2009 Cumartesi

cumartesi cumartesi

Bu gün cumartesi rehavetindeyiz. Kocamın eline bir sandwich tutuşturup sen bunu kave çay eşliğinde yersin deyip koşa koşa yatağa cupladım. Bi güzel yeniden uyumuşum. Rüyamda birilerine ev falan döşüyordum ki uyandım. Baktım kızlarda bi hareket neyin yok kendime bi çay alıp yine koşa koşa yatağıma gittim. Yatak odasında digitürk yok epi topu beş kanal falan çekiyo, cine5 de bi Türk filmi vardı onu izledim, akşamdan kalan gazeteleri okudum ki kızlar bir bir sökün etti.

Kahvaltıya oturduğumuzda saat bir falan gibiydi o yüzden kuvvetli bir kahvaltı yaptık. Mücverli, üzerine sızma yağ gezdirilmiş domates biberli hatta üstüne kırmızı biber ve kekik ilaveli ve bilumum reçeller. Birde benim vaz geçilmez alışkanlığım kara kuru kayısı yani gün kurusu.

İzlerken Serra Yılmazın yemek programını izledik, yemek bahane konukları çok iyi oluyor. Bu günkü konuğu Canım Ailem dizisindeki Halim'di. Kahvaltı sonunda da; meğer herkesin bi planı varmış bu gün kızlar giyinmeye gittiler. Ben de çoktandır istediğim dolap düzeltme işini yaptım. Arada bir el atılması gerekeiyor oraya yoksa alıp başını gidiyor.

Şimdilik cumartesi notları bu kadar, unutmadan Nazişin öğrencilerinden henüz yumurta kıran yok yeniden hediye dağıtmış, evde unutan iki öğrencinin çikolatasını ben yedim üzülerek)))

Motif aleti ile yaptığımız atkı çok güzel oldu Gamse taktı da gitti bile. Resimleri akşam çekeceğiz. Hadi gittim ben iyi bir hafta sonu olsun hepimize

27 Şubat 2009 Cuma

Nazlı Örtmenim sorumluluk nedir onu öğretiyor)))

Bu gün Naziş le öğrencilerinden söz etmek istiyorum. Çünkü burada bir anlamda da , bizim evin günlüğü , tarihi oluşmakta)))

Nazlı öğrencileriyle her hafta bir konu işliyor. Örneğin geçen haftanın konusu yalandı. Bu haftanın konusu sorumlulukmuş. Önce bir hikaye okumuş onlara. Hikayede küçük bir çocuk annesinde kendisine bir kardeş yapmasını istiyor. Anne - tamam ama önce bir şey yapmalısın diyor ve ona bir yumurta veriyor. Bu yumurtayı hiç kırmadan bir hafta nereye gidersen git yanında taşıyacaksın diyor. Eğer bir hafta sonunda yumurta kırılmazssa bir kardeşin olacak. Çocuk bu bir hafta bounca yumurtayı kırmamak için elinden geleni apıyor. Onu muhafazalara alıyor, yavaş yürüyor, sağına soluna dikkat ediyor. Sonunda bir kardeşi olmasını hak ediyor.

Hikaye çocukların çok hoşuna gitmiş, bizde yapalım öğretmenim demişler. Nazlı- sadece yapmaka isteyenler yapacak ama demiş. Ertesi gün, servisten bir indiler diyor, hepsinin elinde bi kutu ya da plastik bardak, peçetelere sarmışlar, annelerime dışına kılıf yaptıran bile olmuş. Kutulara, bardaklara koymuşlar, bantla sarmışlar. Bi de yavaş yürüyolar diyo. Müdürleri görmüş, Nazlı Hanım bunlar ne taşıyorlar böyle demiş. Yumurta kutularını dolaplarının en emniyetli yerine koymuşlar. Sonra sınıfta sürekli birbirlerini uyarmışlar, koşma , yanımdan hızlı geçtin yumurtam kırılacak. Ben gidip bakayım yumurtam nasıl.İlk gün hepsine küçük hediyeler dağıtmış. Katılmayan iki çocuk varmış onlarda özenmiş bizde yarın yapalım demişler. Nazlı olmaz dedim dedi. Ben de olsun, onlarda yarın başlasın , onlara da daha küçük hediye verirsin dedim. olmaz , hediye almak için yapınca olmaz , senin bildiğin gibi değil dedi.Şimdi ben bu kıza sorumluluğu öğretirken yumurtamı taşıttım he, benim dediğimi yapmıyo))). Bebek bekleyen bir veli de okula gelip , uygulamanın çok hoşuna gittiğini söylemiş.Şimdi ben de bekliyorum heyecanla sonunda kaç yumurta sağlam kalacak.
*************************************************************************
Dün bize torbadan Can bey çıktı yine babaanne hasta , annesininde ofiste çalışması gerekiyormuş. saat 11 de kapıdan verdiler gittiler. Biz de herzamanki gibi oynaştık. Artık kendini çok güzel oyalıyor, oyuncaklarıyla oynuyor. hatta ben yanına yatıp kitap bile okudum. En hoşuma giden ben onu uyuturken eee diyorum ya o da avaz avaz eeee diye bağırıyor.

Gece 11 de tumba yatak , can geldiği günler hiç bir iş, yemek bile yapmıyorum ama acaip yoruluyorum nedense. Gamse de öğleden sonra arkadaşlarıyla çıkıp sinemaya gitti, Nazlının da bir haftadır okul çıkıiı Milli Eğitimin semineri var o yüzden geç geliyor. Can Beyle yalnız kaldık anlayacağınız. Biraz da o yüzden yoruldum. Resmen sızdım gece.

Sabahları ev halkını yolcu ettikten sonra , kocamla çay içiyorum ama sonra kahve ya da yeşil çay alıp yeniden yatağa dönüyorum. Yabancı Damatı izliyorum, bazı dizilerin tekrarı bile keyif veriyor.

Bu gün için hiç bir planım yok, gamse uyansın belki bir fikri vardır::))).Belki yine hobi günü yaparız, belki dışarı çıkarız.

25 Şubat 2009 Çarşamba

eee sonra

Günlerdir yazmadığımı görenler, geziyorum sanmışlar. Hayır evdeyim. Gamsegamse ile kendimize hobi günleri yaptık . Yünlerle oynayıp duruyoruz. Ben kek kurabiye yapıyorum çayımızıda alıp tv karşısına geçiyoruz. Tahtakaleden bir motif yapma aleti almıştım, Gamse habire çiçek motifleri yapıyor ondan ben de tığla yapıyorum. Mahallede bir yüncü kadın var hehehehe kocasına rastlarsak daha ucuza alıyoruz. Ertesi günde kadına söylüyorum , batıracak bu adam beni diyor))).


Önceki gün, akşam hadi yarında dışarı çıkmayalım , şu hastalığı tam atlatalım dedik ama sabah Zuz arayıp - Can' ı getiriyoruz babaannesi hastaymış deyince atladık olaya gelsin gelsin bize gelsin dedik. O da çekmiş kahverengi kadife eşofmanlarını geldi. Birlikte pencereden baktık, , yoldan geçenleri başıyla sokakta gözden kaybaolana kadar takip ediyor, martılara , kedilere heyecanlanıyor. yedim onu yedim. Artık sekiz buçuk aylık oldu, daha az uyuyor. Sabah 11 de geldi akşam beş de gitti. O saate kadar sadece oynadık , yemek yedik emekleme çalışmaları yaptık. . Olay budur.


Bu günde baktık hava yine kötü, Beyoğlu ekibim dün çok asılmıştı, belki demiştim ama sonra du bakalım dedim, hastalığı yeni atlattın, kaynama hemen. Gamse de plan yapmadı. . Babamı da göndermedim , sıkılırım falan dedi ama kendi için seçtiğim kitaba takıldı sonra. Kievdeki Adam'ı seçtim ona. Okuma tarzlarımız uymuyor ,o yüzden de aradığı gibi bir kitaba ulaşmak için kitaplığın canına okumuş. Artık yemek kitaplarının yanında siyasi kitaplar, biyografilerin yanında polisiyeler var. Bir yazarın bir kitabı alt rafta bir kitabı üstte, aradığımı bulmak imkansız yani. Bu günüde hobi günü olarak geçirdik.


Yeni başlayan diziyi izleyen var mı. Kanal D de başladı. Adı '' Bir Bulut Olsam''. İlk bölümden sardı beni. Zaten Meral Okay'ın senaryosunu yazdığı dizilerin hepsini sevmişimdir.(Dizi de oyuncu olarak da var) . Sanki biraz '' Mutluluk'' filmini anımsattı, birebir değil ama sanki esintiler var.

Bu gün düşen THY uçağına çok üzüldüm. Ama ısrarla bizim yetkililerin ölü yok demesine , Hollandanın ölü sayısını varmesini yalanlamasına bir anlam verebilmiş değilim. Hadi ilk anlar neyse ama saatler sonra bile ölü yok dediler. Şimdiyse dokuz ölü var diyorlar. Hollanda ise 15 olarak açıklıyor. Vardır bi bildikleri, herşey de olduğu gibi.

Dün akşam haberleri izliyorum. Ordu'lu bkan Hilmi Güler Orduya gitmiş. Bir kahvehaneye girmiş, bir adam canına okudu, kem küm etti. Ne yaptınız da oy istemeye geldiniz dedi. Yol yaptık dedi, adam hangi yolu dedi, köylere bi çık bakalım dedi. Ne dese cevabını aldı. Seninle daha sonra görüşmek isterim dedi Bakan , adam da ben de görüşmek isterim dedi. Memleketim diye demiyorum, ama fındık mitinglerimiz biliyosunuz, miting günü bende oradaydım. valilik o gün tüm yayla ve köylerde panayır kurdu, ücretsiz yemek ve içcek dağıttı ama tüm köylü traktörlerle , minübüslerle indi Ordu'ya doldurdu meydanları. Hem biliyomusunuz içinden otoyol geçmeyen tek Karadeniz İli Ordu'dur. Tüm Karadeniz illerinin denizle arasına otoyol girmiştir ama Orduya sıra geldiğinde yine tarafiği kestik, meydanlara çıktık izin vermedik denizle aramıza beton yığınlarının viyadüklerin girmesine. E ben anlaşıldı özledim yine Orduyu. Hadi şu dizelerle bitirelim Ordu faslını.

"Ben Ordu'yu anlatırken bütün şiirler susar/ Elvan elvan bir sis alır başımı/ Tenim yağmur olur gökyüzünde/ Ruhum çocuklaşır ninni ninni/ Dalgalanır bu masal denizinde./ Peştamalın moru kıskanır diye/ Ben Ordu'yu anlatırken söyleyemem/ Bin bir tonda o yemyeşil kuşağı/ İncir dalında, yosun kuytuda/ Emine kız gözlerinde söyler/ Oysa yedi ton yeşil kokar Ordu sokakları


Şimdiiii akşam oldu. Yemek işi tamamdır . Kuru fasulye pilav bu havaya yakışır. Avrupa Yakası yeni bölüm bu akşam, peşine de bi Aşk Yakar takarım. o arada örgü örerim sağa sola çan çan laf yetiştiririm , sonra gider kitabımı okurum budur günün özeti...

21 Şubat 2009 Cumartesi

Ne güzel bir günnn





Şimdi bugünün güzelliğini nasıl anlatsam. Neyseki resimler var. Baştan başlamalıyım. Tabi ben sabah yine kalktım ki yine nane mollayım. Nasıl gitcem falan derken zeya sakın çıkma seni, evden arabayla alıcam dedi. Zeya dolmuş yapa yapa önce Zuz ve Ebruyu alıp geldi. Bu arada Gamsegamse ile bende trafikte yol durumunu intrnette canlı izliyoruz. Onlara rapor veriyoruz şuralar açık , iki köprüde akıyo falan diye. Gerçekten de hiç trafik yaşamadan güle oynaya Etilere vardık.

Daha apartman girişin de mis gibi kokular karşıladı bizi. Nurdan bizden önce gelmişti. Nalanla birlikte açtılar kapıyı. İçeri girdik ki duyduğumuz kokular bir hiçti. Hava soğuk diye Nalan önce sıcakk bir yayla çorbasıyla başlattı bizi. Finaldeki cheesecake gelinceye kadar ay mönüyü yazmalıyım dimii, misket köfte, bulgur pilavı, patlıcan ezme, mevsim salata mis gibi kızarmış hellimler. Ama o cehesecake yokmuydu anlatamam kaç dilim yediğimi sormayın. Oturduk kalktık yedik zaten çay defalarca demlendi. Kahveleri Ebrunun elinden içtik veeee çok eğlendik çoook. Nalancım bana çok ihtimam gösterdi limonlu çayımı her bişeyimi , C vitamni takviyemi ihmal etmedi. Çoook teşekkür ederim.

Ama benim bunu yazarım dediğim ve çok güldüğümüz bir olay var. Zeya dün gece rüyasında , bizi almayı unutarak Nalana geldiğini görmüş, içeri girip bakıyormuş ki babası ondan önce gelmiş oturuyor. Pasta çiçek falanda getirmiş. Ne de olsa görgülü aileyiz babam rüyada bile olsa eli boş gitmemiş diye bizi gülmekten kırdı geçirdi.

Dönüş yolu ayrı bir maceralı geçti, önce bi Rumeli Hisarı yapıyoduk az kaldı erken farkedip döndük. Zuz'un iş yerine uğradık sonra kar serpeleye serpeleye ikinci köprüyü geçtik. Zeya bizi evlerimize dağıttı yeniden. Çok güzel bir gün oldu yine bi sürü bi sürü planlar yaptık. Ebruuu sen boş ver İzmiri yapacak çok şey var daha.

Şimdiii boğazım acıyomu acıyooo, kulağım ağrıyomu ağrıyoo, ama mutlu mutlu ağrıyolar en azından. Bu gün evde tös tös otursaydım ve de yine de ağrısalardı yaaa işin bu boyutunu hiç düşünmüyo bu benim kocam. Zaten hiç bir erkek beyni bir kadını anlayabilecek kapasitede de değil diyor uzmanlar heheheheheheheheheheheheheh.

20 Şubat 2009 Cuma

hastalıktan devam devammmmm

Ne yazık ki kendimi hala iyi hissetmeye başlamadım. Hala boğazım acıyor, kulaklarım da bir yanma. İçtiğim onca ilaç, onca sıvı hiç bi işe yaramadı.

İşin enteresan tarafı, yarın Nalan(desertwind) da toplanacağız. geçen hafta karar verdik. Ben ha bu gün iyi olurum , yarın toparlanalım derken bu güne geldik. Dün kendimi iyi hissetmiştim, bu günde fena değildim ama akşam yeniden coştum , yarın ola hayr ola diyorum artık. Kocam ben de bu huy olduğu sürece asla iyileşmeyeceğimi söylüyor. Hasta olan yatar , dinlenir diyor. Ben fıldır fıldır geziyomuşum, yalanda değil, çarşamba günü kendimi azcık iyi hissedince okey oynamaya gittim. İki sokak ötye ama , anam meğer hava ne soğukmuş. Kafama atkımı geçirdim üstüne de kapüşonumu kapattım koştura koştura eve geldim.


Akşamları saat- 10 dan itibaren yatak odasına geçip , kitap okuyorum. Düzenli okuma saatleri iyi oluyor.

Şimdi bi ıhlamur alıp yatağa gitmeliyim, yarına iyi olmalıyım. Nalana gitmeliyim, eve geldiğimde yeniden hasta hissetmemeli kocamı konuşturmamalıyım...

17 Şubat 2009 Salı

en güzel hediye ; kitap kitap kitap



Bu sabah çalan zil dün akşamı gecesini sildi süpürdü. 38,5 ateş, korkunç boğaz ve kulak ağrısı ile geçen saatler bu zille , yerini güzel duygulara iyiki iyikilere bıraktı.

Herşey Serap'ın beni , en güzel hediye kitaptır etkinliğine daveti ile başladı. Ben kitabımı Bursaya Zuzuların annesine gönderdim biliyosunuz. Bana kitap alacak olan blog dostum da gevezekalem di. Geveze kalemle yazışmalarımız sonucu bir zamanlar ortak yerlerde yaşadığımız da ortaya çıktı. Hayatta hiç bir şey tesadüf değildir sözünün gerçekliği bir kez daha ispatlandı böylece.


Geveze kalem bana Marguerite Duras'ın deneme kitabı olan YAZMAK 'ı göndermiş. Zarftan çok zarif notlar ve benim için özel olarak tasarlanıp yapılmış olan kitap ayraçları ve moleskin defterler çıktı.Bir ara atalet moleskin defterler için özel bir yazı yazmıştı hatta. Yazmayı sevenler için çok özel olan bu defterler kitap kadar sevindirdi beni. Çntamdan hiç çıkmayacak bu defterler ve belkide gevezekalemin de notunda dediği gibi yazmaya başlamak için de bir bir adım olur.

Bu gün bir kez daha iyiki blog yazmaya başlamışım dedim. Tüm bu güzellikleri kaçırmak ne büyük bir kayıp olurdu.
not. bu yazı dün yazıldı ama hastalığım nedeni ile resimleyemediğim için ancak yayınlayabildim.

15 Şubat 2009 Pazar

yer kırmızı mutfak - tarih 14 şubat -saat:14


Başlıkta belirtilen kod bundan bir bir buçuk ay önceden belirlendi. Hastalıklar, yerleşmeler falan derken sonunda bu tarihe karar kılındı.

Kırmızı mutfak zeyanın evinde. Bu kırmızı mutfağın oluşumuna , oluşum sürecine tanık olduk. Zeyanın ustalarla nasıl cebelleştiğini ama sonunda buna değdiğine de dün tanık olduk. Bi sürü kutlanacak şeyle bir araya geldik yine. Ebrunun doğum günü, Nalanın yeni işi, Zuzun ameliyattının başarılı geçmesi ve elbetteki kırmızı mutfak. Çok ama çok güzel bir buluşma oldu yine. Araya giren zaman bu sefer uzadığı için nasıl da özlemişiz birbirimizi. En son yılbaşından bir gün önce toplanmıştık, Zuz un evinde.

Zeya yine çok güzel bir masa hazırlamıştı. Annesi Timsal Hanımın yaptığı kestaneli pasta ve yine kendi yaptığı tavuk salamı muhteşemdi. Zeya bunların tariflerini en kısa zamanda alalım. Ayrıca nihayet Timsal hanımla da tanıştık. Ayrıca sevgiler yine buradan O'na.

Günü sakızlı Türk kahvesi ile tamamladık. Çoook güzel oldu çook. Bi sürü de yeni palan yaptık. Şimdi sıra onları uygulamaya koymakta. Resimler size günü daha güzel ifade ediyordur zaten.

Şimdi selam faslı
Aynı semtin taksicisi olduğu halde nereden nereye çıkacağını bilmeyen bi de bilmek zorunda olmadığını söyleyen Göztepe Tanzimat taksi durağının şöförüne
O yağmurda bile canla başla güler yüzele her köşe başında duran çiçekçilere( 14 Şubatta yılda bi kez naaapsınlar)
Sabahın kör vaktinde sevgililer günümü kutlayan Kocama
Kocaelinden , elinde valizi de olduğu halde , çiçeğiyle gelip Zuz'a geçmiş olsun diyen Aziz''e
Şahane bir tavuk ve yanına makarna yapıp beni bu gün yemek yapmaktan kurtaran Babama
Yine gecenin yarısı telefon açıp - ne yapıyosun diyen kuzen Gülden'e

Hepinizin önünde selam ederim.

13 Şubat 2009 Cuma

Zuz dan naklen yayın, blog ödülü vs vs

(Zuz 'un evinden kareler,resimde Gamsenin bana tahtakaleden aldığı mor laleli gözlük kabını da görmektesiniz ))


Bu yazımı Zuzun evinden yazıyorum. Şu anda O kanepeye yayılmış kahve votka yapmakta, Gamse de ayak ucuna oturmuş makyaj malzemelerini karıştırmakta. Dün ameliyat oldu. Çok başarılı bir ameliyat olduğu fingir fingir ev de dolaşmasından belli. . Yarında gezmeye gideceğiz zaten.:)


Bu gün Bi sürü yemek yaptım, güzel bir kabak yemeği, patates kavurma, hamsi buğulama ve misafirlere çay yanında ikram etmek için peynirli börek. Valla öğünmek gibi olmasında herkes börek yapar ama bu börek tam adrese teslim olmuştu. Çünkü yiyenler , giderken bile börek için teşekkür ettiler. Biz bu gece bütün kızlar burda kalıyoruz. Annemin bütün kızları bu gece bir arada yani.

Hediye kitabımı gönderdiğim Banu Hanım kitabını çok beğenmiş ve çok güzel bir yazı yazmış. Ben de kendisine teşekkürlerimi gönderiyorum buradan. Çok hoş bir tesadüfle Kitabım Bursa da çok iyi bildiğim bir adrese gitti. Benim lise yıllarımda teyzem orada otururdu ve biz de her ama her hafta sonu oraya gider ertesi gün de hep birlikte Uludağa çıkardık. Hayatta hiç bir şey tesadüf değil sözüne artık daha çok inanıyorum.


Şimdi biraz daha şu andaki durumumuzdan haberler vereyim, Zuz Gamse'ye bir atkı örmeye başladı. Daha doğrusu eski sevgilisine örmeye başlayıp yarım bıraktığı atkıyı Gamse orayı burayı karıştırırken bulup ay çok güzelmiş deyince O da şimdi hemen örmeye başladı, hatta bitirdi bile. Hatta ve hatta şimdi saç bandı örmeye başlamış, kendine örmüş Gamse ona da el koymaya kalkınca yenisini örmeye başlamış. Şimdi resimlerini de çekip ekleyeceğim hihiiii.Bizim hastaya bakın hastaya. Naziş henüz katılmadı bize ama her an gelmek üzere. Ona da tatlı siparişi verdik.


Birazdan abur cuburlar eşliğinde Kenan Işık'ın Dünya Bir Oyun Sahnesidir programını izleyeceğiz. Konuğu Mehmet Aslantuğ.O bitince de izleyeceğimiz film hazır ,Sex and City izleyeceğiz kızkıza ))))



Bir de üç blog arkadaşım tarafından verilmiş bir ödülüm var.Sevgili serrose, ruhdağı ve hamdiyehome beni bu ödüle layık görmüşler. Nasıl gururlandım anlatamam.Şimdi bu ödülden benim de vermem gerekiyor. Üç yıldır blog yazıyorum. Ne harika şeyler paylaştık sizinle, herbirinizden çok şey öğrendim ve hayatıma yeni renkler heyecanlar kattınız . Ödülün kuralına uymasa da ben bu ödülü tüm arkadaş listemdeki arkadaşlarıma vermek istiyorum.

Zuzun evinden yaptığım naklen yayın burada sona eriyor. Hepinize iyi bir hafta sonu diliyorum

11 Şubat 2009 Çarşamba

SUYA DÜŞEN PLANLAR ve in Tahtakale ))

Bu hafta için planlarım var, sahneler beni çağırıyor demiştim değil mi??. heyhaat sayın okuyucu, ben planlarımı yaparken , bir taraftan da kader ağlarını örmekteymiş. Hayat dediğimiz de bu değilmi ki zaten.

Pazartesi pazarımız vardı tamam bu plan dahilindeydi ve iyi bir pazar gezisi yaptık Gamsegamse ile. Ama Zuz telefon açıp minüsküs ameliyatı olucam deyince perşembe ve cuma O'na gitti kafadan. Cumartesim zaten bir yada bir buçuk ay önceden bağlandı bunu pzartesi yazarım ancak)).

Şimdi yeniden başa düne dönelim. Gamze güne biraz mırın kırın başladı, her tarafım ağrıyor falan dedi. Akşama doğru başım da ağrıyor dedi. Yatırdım yapılması gerekenler yaptım falan derken gece saaat 11 sıraları falan ateşi yükseldi, ateş düşürücü vardim, ıslak bezler falan koydum 38 derece civarlarında seyretti. telaş yapmadık. Ama geç saatlere doğru midesi falanda bulanmaya başlayınca soluğu yakınımızdaki hastanede aldık. İğne , serum takviyesi falan derken ancak gece dörtte ev de olduk. İşin enteresan tarafı , çift anadal yaptığı için çakışan sınavı vardı ve o da bu güneydi, final olduğu için telafi sınavı da yok. Ancak seneye kalıyor. Neyseki sınav öğleden sonraymış. O saate kadar toparlandı, ama yalnız göndermedim birlikte gittik. Gittik ki hocası sen neden geldin , ödev notların vizen çok yüksekti ben seni final sınavına ihtiyaç duymadan geçirdim deyince bi sevindirik olduk. Çıktık okuldan , arkadaşı Sibel de oralardaymış birlikte Süleymaniye ye yürüdük, orada yemek yedik. Hava güneşliydi hatta dışarda yedik. Sonra Gamse - Anne yürüyerek Tahtakaleden aşağı Eminönüne inelim dedi. Tıkır tıkır indik aşağı bakına bakına alış- veriş ede ede. Gamse - anne , babam bizi şimdi böyle görse ne yapar dedi- valla canımıza okur herhalde dedim. Adamcağız durmadan arıyo, hemen eve dönün yatın dinlenin diye biz girmedik dükkan bırakmıyoruz. O sırada bi kadınla birbirimizi itekleyip duruyormuşuz Ve yine Gamse dedi ki - Anne, Ayla Algan O dedi.Anah baktım gerçekten de o. Pek de severim kendisini , hiç yaşlanmıyo valla .

Eve gelince yattım dinlendim sanmayın, hemen Gamse hasta ya )) ona bir tavuk suyu çorba, akşam bize patesli tavuklu oturtma, bi de ıspanaklı börek yaptım. Şimdiii birazdan dizim başlayacak Aşk Yakar. Uğur Polat diziye girdiğinden beri izlemeye başladım , hayranlarından biriyimdir kendilerinin Yedi Tepe İstanbul'dan beri. Ada çayı eşliğinde izlenecek)))) .

10 Şubat 2009 Salı

Bu sabahtan....

Bu sabah yağmur var, İstanbul daaaa. Dün sabah aaa bahar gelmiş yurduma diyerek kalktım yatağımdan. Ama öğleden sonra yağmur yağdı seller aktı.

Dün pazarımızdı bizim. Gamsegamse ile kahvaltımızı yaptık , hadi pazarın altını üstüne getirelim dedik. Yağmur başlamıştı ama, böyle havalarda pazarcılar su geçirmez brandalarla öyle bir kapatıyorlarki pazarın üstünü, alış veriş merkezlerinde gibi gezebiliyorsunuz.

Tabi biz pazarın ıncık cıncık kısmına daldık önce. Her tezgahta dakikalar geçirdik. Dönüş yolunda da sebze kısmına girip bir şeyler alıp markete uğradık. Bir de baktık ki kasap bölümünde bir şenliktir gidiyo üstelik de enfes kokular geliyo. Oraya doğru gittik ki minik ızgaralarda köfteleri kızartıp ikram ediyorlar. Çok güzeldi, hadi öğle yemeğimiz olsun dedik, kasap köfte ve İnegöl köfte alıp geldik. Bizde akşam yemekler ancak saat sekiz buçukta falan yeniliyor. Nazlı da okuldan en geç dörtte falan geliyor. Biz de o sırada bir çay faslı yapıyoruz eğer hepimiz evdeysek. Kocam hariç tabi, o sekiz gibi falan oluyor ev de. İşte dünkü fasıl köfteli oldu))

Dün kitap değişim etkinliği için , hediye kitabımı Bursaya postaladım. Umarım Zuzuların Annesi Banu Hanım beğenir. Ben de bana gelecek kitabı çok merak ediyorum. Bu konuda sonra yazıcam zaten . Ama Serap ve evvelzaman içindeye çok teşekkürler çok zevkli bir etkinlik oldu. O kadar çok katılmak isteyen olduki sonradan sanırım bu gidişle yenisi yapılır.


Naziş dün itibarıyla okula başladı. On beş günde herşeyi unutmuş çocuklar diyordu. O yüzden onlara dün çok güzel bir ev ödevi vermiş. Çok hoşuma gittiği için yazıyorum size de. Her öğrenciye bir ağaç vermiş. Herkes kendi ağacıyla ilgili araştırma yapıcak, resimler bulacak, slaytlar hazırlayacak ve sınıfta anlatacak sonra.

Zuz perşembe günü minüsküs ameliyatı olacak. o yüzden perşembe ve cumayı onunla geçireceğim. Ama cumartesi günü çok güzel bir programımız var onunla , bir ay önceden yapılmış bir program. Size pazartesi yazarım ancak.

Şimdi artık Gamsegamse ile yağmurlu hava programı başlasın. Yarıyıl tatili başladı Onun. Marta kadar ev de. Uuuu bakalım ne günler bekliyo bizi.

7 Şubat 2009 Cumartesi

yazasım geldi :))

Ben anladım ki , benim kızların ikisinin aynı anda evde olması olmuyor. İkisinden ayrı ses çıkıyor. Ev de bir hareket bir hareker. Sürekli bir yere gidenler, bir yerlerden gelenler, anne ne yiyeceğiz diye sormalar.Sürekli çalan telefonlar. Geç kalktıkları için geç yatmalar. Bunun sonucunda sabaha kadar ev de bir med-cezir olayı. Yok anam yok, tek tek gelsinler. Enerjimi tükettiler valla.

Ben şimdi pazartesinden itibaran kendi özel programıma yeniden başlıyorum. Sahneler beni çağırıyor.

Geçen gün evde oturuyordum , çocukluk arkadaşım ,Ayşegül aradı. - Ne yapıyosun Lalem dedi.- Evde oturuyorum dedim. Gel o zaman beraber beraber oturalım dedi. Aynı anda çıktım evden. Ay ne güzel oturduk. Babası gelmiş Ordu'dan. Canım Nihat Amca ya. Kıs sen ne kadar büyümüşün dedi. Galiba kilomdan bahsetti heheheheh. Sen beni sokakta görsen tanırmıydın dedi. Tabi tanırdım dedim.- Ben seni tanımazdım dedi. Nihat Amcanın lakabı, Kont Nihat'tır. Nedeni de kont gibi giyinmesinde. Kazak , gömlek yakalarının içine bağladığı fuları, koluna taktığı bastonu ve fotr şapkasıyla tanınırdı. Bir başka kont özelliği de hayat boyu hiç çalışmadan kira gelirleriyle yaşamasıdır. Ayşegüllerin evleri, eski Ordu evlerindendir. Ordu resimlerinde hep görünen büyük sarı evdir. Çok da güzel bir bahçesi vardı. Bahçede bahar dalları. Annem çok severdi. Behice teyze de açınca hemen anneme bir dal getirir vazoya koyardı.

Akşam üzeri Ayşegül de benimle çıktı. İskeleye kadar yürüdük hava çok güzeldi. Yolda yürürken Yere Batan Sarnıcındaki görevlileri nasıl zarladığını anlattı bana. Ne yaptınız buralara demiş, hep suyunu çektirmişsiniz özelliği gitmiş. Şartmı buraya şu masaları koymak gelsin millet eskisi gibi görsün gezsin gitsin, şartmıdır her yerde ille de yemek içmek. Ama bunu bi anlatışı var , ben yolda gülmekten ölüyorum. Şöle dedim Lalem , böle dedim Lalem.

Önümüzdeki hafta full programımız var onunla. Programcıbaşı benim heheheheh.

Bu sıralarda geceleri Saba Tümerle Bu Geceyi izliyorum. Konuk seçimi güzel, programda güzel akıyor , kendi de pek eğleniyor. Ohh kakakarakikiri bi program oluyor. Dün akşam Pakize Suda konuktu, pek severim. Bazen harbi olcam diye cozutur ama olsun, o kadar kusur kadı kızında da olur.

Birde Kenan Işık'ın Dünya Bir Oyun Sahnesi adlı bir programı var. Sanat ağırlıklı sohbet programlarını seviyorsanız kaçırmayın. Dün akşam Haluk Bilginer konuktu.
Bu akşam yeni bir kitaba başlıyorum Adı Anlatmasam Olmazdı. Yazarı Bensiyon Pinto. Tam bu sırada okunması iyi olacak.Türkiye de dini azınlık olarak yaşamayı anlatıyor.

Çok pahalı bir özelliktir

Azınlıkta kalmak

Tek tek hepsi gözetildi,

Satırların arasında

Yaşadığımız ülkeyi sevmek gerekir

Cesur olmak gerekir, böyle anlatıyor kitabını Bensiyon Pinto

şimdi size resim mesim de koyucam ama bu bilgisayara bi haller oldu , hiç bir şeyi açmayıp beni gıcık ediyor. Hadi gidim ben, gelir bi ara eklerim kitap resmini

not.Gördüğünüz gibi, napıldı edildi resim kondu

6 Şubat 2009 Cuma

Yazacak çok şey olsa ama yazarın yazası olmasa...

3 Şubat 2009 Salı

saol be usta

Valla sağolsun var olsun usta. Artık çalar saate falan gerek yok, sabah sekiz oldu mu, matkabı kulağımıza sokuyor. Onun bu işemi yapmasıyla Naziş de yatağından bağırmaya başliyor- beni mi buldunuuuuz, bu tatili dört gözle bekledim diye. Bu sayede senfoni tamam oluyor. Usta sazlarda Nazlı solo da.

Bu günle ilgili hiç bir programım yok. Bir tek kitap almak için D&R a gideceğim. Çok güzel bir kitap değişim etkinliği düzenlemiş Serap ve evvelzaman içinde. Bana da davet göndermişlerdi , seve seve katıldım. Çok hoş bir tesadüfle bana çıkan blog arkadaşım. Bursa da teyzemin oturduğu semtte oturuyor. Liseli ylılarımda çok dolaşmışımdır oralar da. Yani kitabımın gittiği adres nasıl bir yer biliyorum. Bu çok hoşuma gitti. Kitabım taaa başından beri aklımda ama şimdi sölemem)).

gamsegamse bu gün son sınavına girdi ve hey özgürlük diye bağırmaya başladı. Artık mart ortasına kadar bir kahvaltı zaman zaman da sinema arkadaşım var.

ılık bir hava var İstanbul da bu gün. Gece biraz yağmur yağmuş galiba. Kalktığım da yerler ıslaktı.
Yarın Naziş'le tahtakale planımız var. Perşembe günü ise Cancan gelecekmiş. Cuma günü yine çoook işim var . Cumartesi ise ben de okey partisi )). yani hafta sonuna kadar tekmilimi verdim ve de gittim .

2 Şubat 2009 Pazartesi

dünden bu yana

Sabahın köründe , yan duvarımıza ısı yalıtımı yapan ustanın, matkabı kulağıma sokmasıyla uyandım.Ne bitmez işkenceydi, güya yeni bina 15 gündür tak tuk, çat çut.

Baktım debelenmek boşuna kalktım kendime bi Adaçayı yaptım. yanına da düğün çöreği aldım. Bu düğün çörekleri taaa İzmir'den geldi. Nazlı'nın arkadaşı göndermiş. İçinde biraz tatlı , çokça hatıra var diye de zarif bir not düşmüş. Nazlı hastasıdır bu çöreklerin ve her İzmir den gelişinde getirirdi bize. Atalet duymasın, biraz fazla kalorili bi şey. Çukulatalı , antep fıstıklı ve de cevizli uuuuf uuuf. Koliden boyozlar, çiğdemler de çıktı. Düğün çöreği ile ilgili şöle bir yazı vardı hehehe, paylaşayım sizle de nası bişe olduğunu tahmin edin. Kaynak http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=dugun%20coregi

zannederim kipa unlu mamüller reyonu tarafından icat edilmiş olan hayvani yiyecek.
8x11 cm boyutlarında 4 cm kalınlığında bir tatlı hamur(pastiç hamuru tadında) vardır, ve bu hamurun içi(içinde bir hazne olduunu düşünün, çift katman yani) çikolata, fındık ceviz karışımı ile doldurulur, yüzeyine antep fıstığı, filan eklenir, bi yerinden çizilir ve çikolatanın bi kısmı dıştan görülür, sonra fırınlanır, ve afiyetle yenir.

Hadi yeter sabah sabah bu kadar ağız sulandırmak.Dün İlmiyem geldi, özlemişim. Girdik mutfağa kendimize güzel bi masa hazırladık. Gerçi bizim tak tuklardan kadının başı ağrıdı ama)). Sonra Gamsegamse de geldi arkadaşından, gece onda kalmıştı. Sonra kocam, sonra Nazlı derken toplaştı ev halkı. Güya hepsinin karnı toktu ama köfte kokuyor diyen daldı mutfağa.

Yemek sonrası herkes kaçıştı. Kocam spor programı izlemeye, Nazlı bilgisayar başına, Gamse ile ben de Çok Güzel Hareketler Bunları izledik. Biraz da gazete kitap tumba yatak.