Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

16 Mart 2010 Salı

Bu gün öğleden sonra...artık dün öğleden sonra..



Hiç bilmediğim yollardan Kuzguncuğa indik bu gün karı-koca karı - koca. Öyle dik bir yokuştu ki, sanki el freni çekik bir araba gibiydik. Gıdım gıdım indik. İnerken dizlerimin yan tarafları acıdı. Ama çok da keyifli oldu. Karşımızda Boğaz manzarası, yokuşun iki yanında görmediğim güzellikre restore dilmiş ahşap evler. Pencerelerinde sardunyalar, menekşeler. Tek sorun acaba yağmur da ka rda nasıl ulaşım sağlıyorlar... Sokağın adı Behlül sokağı. Kuzguncuğa kadar inen uzun bir sokak. Fotoğraf makinemizin birine Gamse bastı sizlere ömür. Diğeride miyadını doldurdu zırt pırt şarjı bitiyor. Telefonumunkinin de ara kablosu kayboldu heheheh yani halim içler acısı. Hiç bir masraftan kaçınmayıp Googlede arama yaptım sizin için ama Behlül Sokağı Kuzgıncuk yazınca Salvador Dali bile çıkıyorda sokağa dair hiç bir resim yok. Ha emlakçı resimleri var bir tek.not: Bu resmi yazıyı yazdığım günün ertesi günü bu gün İstanbul Valiliğinin İstanbul Sokakları çalışmasından buldum. Resmi çeken: Dilek Çınar

Kuzguncuğa indik sahil boyunca yürüyüp Fethi Paşa Korusunun aşağı kapısından içeri girdik. Koru muhteşem oldu. Çiçekler içinde. 10-15 gün içinde Erguvanlarda açar sanıyorum. Bizim Koru günleri başlar artık. Alırım kitabımı gider oturur çay , kahve içerim ya da gelin içeriz yav.. Defne ağaçlarının , sedir ağaçlarının arasında yürüyerek, sarı lalelere bakarak , sana sarı laleler aldım çiçek pazarından diye şarkı söyleyerek çıktık bizim mahalleye :)))

Koca yolda ekti beni. Ben de eve gelince kendime bir kahve yaptım, Acı Aşkı izledim. Fena değildi yani. Cansu Dere ve Halit Ergenç bence çok iyi iş çıkartmışlardı.

Şimdi aldığım bir mesajla evden çıkıyorum. Aldığım mesaj şöyle; saat beşi yirmi geçe durakta ol Lalüş. Mesajı çeken de Gamse. Üsküdar'a inecekmişiz.

Hadi bakalım iyi bir akşam olsunnn....

düzenleme-1 Tabi artık sabah oldu:))) Yazıyı dün akşam yazmıştım...
Yazıyı yazdıktan sonra Gamse ile buluşup, Üsküdar'a indik. Akşamda dizi , kitap falan filan.
Ama bu coğrafyada yaşamanın güzel yanları yanında her daim de acı bir bedeli var.
Hep yaşadığın güzellik gelir boğazına takılır. Yemek yerken boğazına lokmalar boğazına dizim dizim dizilir. Aynen dün gece olduğu gibi.
Karısını sürekli döven kasap koca , bunla da yetinmeyip, kadını arabaya attığı gibi dere kenarına götürüp ; kulaklarını ve burnunu kesmiş. Hastane önüne de atmış. Bak bak ne kadar insaflı.Hastanenin kamera kayıtlarında kadının hastane kapısı önüne atılışı, O canımın topallaya topalaya yüzünü kaparatak bir hastaneye gelişi var, aah canım canım diye inledim izlerken. Ama o davacı bile olmamış. Biz aramızda hallederiz demiş.Sanki içimde bir cılk yara var dün akşamdan beri.

düzenleme: 2- Biraz önce Üsküdar'a kadar yürüdüm, Çanakkale sergisi vardı. O kadar güzeldki, her resim altında bir hikaye. Bir hikaye çok hoşuma gitti. Bir Çanakakale şehidinin karısı , gelen mektupları camlara yapıştırıp her gün okuyormuş. Her evlilik yıldönümünde de gelinlik elbiselerini giyiyormuş. Ölene kadar devam etmiş böyle. Bunun gibi nice hikayeler. Serginin çıkışında da o zamanların asker ve hemşire kıyafetini giymiş iki kişi karavanadan çorba ve ekmek dağıtıyormuş. Tabi ben o kadar duygulandım ki okuduklarımdan , atkımın ucuyla gözlerimi sile sile eve geldim...
penceremin perdesinden içeri sızan güneş

Ne biliyosun uyanmak istediğimi

Belki geç yattım

Belki daha uyumak istiyorum

ay şimdi buna bir de müzik bulduk mu, alın size şarkı yaptım:))))

düzenleme:1 - Bu günü Kuzguncuk da yürüyüş, kitap okuma, tv izleme yatmaca yuvarlanmaca günüsü ilan ettim.
Ay Zuz dan korkuma yazamıyorum , Sahilde Kafka da inanılmaz şeyler olmak da... her sayfada kitabın gidişatı değişiyor. Bu nasıl bir kurgu anlamadım, olaylar nereye gidiyor, kitabın sonu nasıl olacak ...