Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

24 Eylül 2012 Pazartesi

Çok ama çok faideli bir yazı daha:)))


Hafta sonuna damgayı, Gamsegamse'nin hastalığı, Babamın öksürüğü ve Naziş , Ben ve Kocamın pazar günü evden firar etmesi  vurdu...

Gamse, okuldan eve hasta geldi, daha doğrusu Capitol'den diyelim. Bu çok hasta kızımız , okuldan eve direk gelmeyip, kuzenleriyle buluşup gezip tozup öyle geldi:)) Cereyanda kalmış, her tarafı kırılıp dökülüyordu.Hemen ültimatomumu verdim, bu hafta sonu hiçbir program yok, sadece dinlenme var dedim. Cumartesi günü kimse evden çıkmadı,  uzun kahvaltılar, öğleden sonra pizza partisi, yüzme kursundan dönen Cancan ve Uras'ın ziyareti, film izleme ve kitap okuma şeklinde geçti.
 Film çok eğlenceliydi, eşcinsel arkadaşı ile aynı evde yaşayan  kızceyizimiz, çocuğunu çocuğunun babası ile değilde eşcinsel arkadaşı ile büyütmek istedi. Arkadaş da baba olmaya pek özenince işler karıştı. Bu sırada hamilemiz  adama bi de aşık olup, onu  erkek sevgililerinden kıskanmaya başlayınca işler karıştı. İlle de eğlenceli bir film izlemek isteyenlere öneririm. Yalnız bu filmin orjinal adını bulamadım. Baş rolde oynayan  Jennifer Ariston'un adını hatırlayamayıp, Brad Pitt'in sevgilisi diye arama yapıp  bulmuş olmaktan da hicap duyarım. Halbuki pek severim Jenny'i:))

 (depresüf ayuya teşekkürler...filmin adını söyledi de, görselini buldum)





Pazar kahvaltısını yaptık uzun uzunnn, sonra benim acilen dışarı çıkmam gerek dedim. Gamse'yi tam bir dinlenme yapması için evde bırakıp, önce Kuzguncuk yoluna düştük. Meşuur Çınar Altı kahvemizde çaylarımızı içtik.Ön tarafta balık tutan adamın oltası havalandı ve koca palamut oltanın ucunda sallandı ama sonra nazar mı? değdirdik ne hep boş çekti...

Çaylarımızı içtikten sonra  sahilden Fethi Paşa Korusuna yürüyüdük ve Korunun içinden geçerek hem çok güzel bir sonbahar yürüyüşü  yaptık, hem 100 yıllık sakız ağacı altında biraz aletli jimnstik yaptık hem de  üst kapıdan kendi mahallemize çıktık.








Bu arada  hafta sonunu iki film ve bir kitapla kapattım... Birini söyledik yukarda diğeri ise (Bizim Gibi Olanlar-People Like Us...Hani öyle izlemezseniz küsmem ama filmi beğendiğimi söyleyebilirim...Hatta izleyin bilem derim:)) Ailesinden ayrı, uzakta yaşayan bir satış elemanıdır. Günün birinde babasının öldüğü haberini alınca eve geri dönmek zorunda kalır ve ondan kalan herşeyi düzene sokmak ister. Fakat şimdiye kadar varlığından bile haberi olmadığı kız kardeşiyle tanışan Sam için olaylar daha farklı boyut kazanır. Artık ailesi için bir şeyler yapmayı düşünmeye başlar.Gerçek bir hayat öyküsünden alınarak beyaz perdeye uyarlanmış...


Kitap, Orhan Bahtiyar'ın yazarı olduğu ''İDEON'' olacaktı ama kitap kaptırılınca ''Asma Pansiyon'''a dönüldü... Lizbon'dan sonra Bozcaada iyi geldi...Işıl Şenol Asma Pansiyon'u , denize bitişik balkonunu öyle bir anlatıyorki,  kalkıp gitmek o pansiyonu aramak işten değil... Asma Pansiyon tam da Zuz'un pansiyonu gibi beş odalı, reçellerini kendi pişiren Madam Yenola var aynı bizim Zuz gibi... Sanki sadece mekan değişikti, Cunda değilde Bozcaada idi... Kitabı okurken, Asma Pansiyon değilde Adali pansiyondaydım... Zuz kalktı, kahvaltıları hazırladı, reçelleri kaynattı  sanki...Ben  o pansiyonu da orada yaşayanları da  çok sevdim...Yol ayrımında bir yön seçip de diğer yönü düşünerek geçen bir ömür mü? seçtiğin yolda mutluluğu yakalayabilmek mi? sorsunu hiç sormazmıyız kendimize ,işte bu soruya cevap da var bu kitapda...Kitaptan sizler için bir kaç da alıntı cızıktırayım şuraya da tam olsun...

Rahat vicdan, en rahat yataktır...

İnsan ümidini kesince. beklemeyi bıraktığı herşey gelir düşer , kollarına..

Ağaç düşünce yakınına yaslanır...Yakınında olduğumu bilsin yeter...

ve de bu şiir;

Unutma, sen yine sardunyalara
Su ver, ben yokken
Unutma gazeteleri oku, kahvaltı ederken
Haberleri dinle, saat başı lütfen
Sen ki acı çekmenin en kibarını bilirsin
Sen ki mum gibi, içine içine erirsin

Sen


Gelelim bugüne , bugün yine biraz kışlık tarifler üzerine çalıştım ve şahane bir fesleğenli domates sosu yaptım...İster kahvaltıda , ister etlerin yanındaisterseniz de makarna sosu olarak kullanın...keyif sizin...Öyle güzel olduki kavanozlara yerleştirdikten sonra tencerenin dibini ekmekle sıyırdım:))
Peki  sosu nasıl yaptım... Aha da böle yaptım:))








iki buçuk kg domatesi soydum ikiye üçe böldüm tencere koydum, pişmeye bıraktım. Domatesler iyice yumşayınca el blendırı ile bzıtladım. Bu usul daha kolay oldu... Bir çorba kaşığı tuz atıp bir saat kadar kaynattım, siz domateslerinizin sululuk oranına göre sosunuzun kıvamını ayarlayın...Sos koyulaşınca, incecik doğranmış fesleğen,bir çay bardağı zeytinyağ ve  bir kaç diş sarımsak ve de bir çorba kaşığı sirke ilave edip 10 dk daha kaynatıp, kavanozlara yerleştirdim. Kavanozların ağzı sıkıca kapanıp, ters çevrilip böyle bir gün bekleyecek...

Oki yine çok faideli bir yazının sonuna geldik... İki film, bir kitap, bir kışlık tarif daha ne olsun yav, bundan iyisi Şam'da kayısı...