Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

21 Ocak 2010 Perşembe

işte öyle bir şey

Dün gece Cancan ve Ailesini ve de Zuz'u yolcu edip, çayımı da alıp koşa koşa yatağa girdim. Tam ben sıcacık yatağıma gömülmek üzreyken geldi sesi; buuuuuzaaaa. Bilmiyorum ki hala sokaktan boza alan, içen var mı?. Artık market rafları bie Vefa Bozası ile doldu çünkü. Eskiden sokak bozacıları bozalarını evde yaparlardı. Artık sanmam evde yaptıklarını.

Biz Fındıkzade de otururken geceleri Vefa'ya giderdik sırf boza içmek için.Niye gece içmek adettir acaba , üstelik sıcak bir içecek de değil.

Bunu daha önce sanırım blogcu yıllarında yazmıştım hatta zeya ile tanışmamıza bu günlere gelmemize neden olan yazıdır. Yani dört yıl önce falan yazmıştım. Yıllar önce sanırın 86 de falan. Biz Denizi Olmayan Yerdeyiz. Uzak bir yerdeyiz ama sevdiklerimize uzak gelmiyor. Özleyen, yaşadığımız yeri merak eden atlayıp geliyor. 13-14 saat yol yaparak. Aylin'de bunlardan biri. Aslında Zuz'un arkadaşı ama bizde gelenek , arkadaşlar da evin kızı:)) Aylin^de onlardan biri.Annem sabahları Zuz için haşlanmaya yumurta koyarken bir tane de Aylin için koyardı. Sabah ben uyurken odama girer - Laleeee diye bağırıdı. Neyse işte Aylin biz orada yaşarken oraya geldi ve müthiş 86 kışına yakalandı:))). Hani şu okulların , devlet dairelerinin bile tatil olduğu, Karadeniz'in buz tuttuğu kış.Aylin tam bir ay bizde kaldı. Neler yaptık ne eğlendik anlatamam. Zuz' la ikisi sürekli örgü ördüler, bellerine gelen karda bile oturmadılar gezdiler..
Ben o ara canım boza istedi dedim. Oralarda boza bulmayı bırak bozayı bileni bulsan alnını karışlarsın:)) . Aylin ben sana boza yaparım ama dört gün sabredecek hiç kapağını açmayacaksın dedi.Tamam dedim. Ama ben durumuyum gittm geldim açtım, boza gibi kokuyor mu acaba diye kokladım. Sonrada boza olmasa da ona benzer bişe çıktı ortaya hehehe. Sanırım bulguru mayalanmaya bıraktı ama nasıl yaptı hiç hatırlamıyorum. Biraz tarçın ve leblebi ile boza isteğim yerine geldi.


*********************************************************************
Bin Muhteşem Güneş dün gece bitti. Sonunada bir baktım göz yaşlarım yanaklarımdan aşağı süzülüyor. Uçurtma Avcısında da aynısı olmuştu. Kabil ; bin muhteşem güneşin pencerelerinden içeri sızdığı şanssız şehir...dilerim üzerine oynan oyunlar artık son bulur...

Yeni kitabım, en son kitaplığıma katılan ama ilk okunacaklar sırasına giren Küçük Arı; Zeya'nın hediyesi. Konusu çok ilgimi çekti


Dokuz parmaklı bir kadın, kostümünü hiç terk etmeyen bir süper kahraman, kimlik buhranında aklını yitiren bir adam ve Nijeryalı bir göçmen; Küçük Arı.

Yaşamları acımasız bir şaka gibi kesişen karakterlerin size sunduğu sadece bir gülümseyiş; ama buruk bir gülümseyiş... Derken coşkulu bir kahkaha ve hemen ardından kalıcı bir sızı... Ve sonra daha büyük bir kahkaha.

Kitap, içinden hızla geçip gidilen bir duygu tüneli.

Bu kitabı okuduğunuzda herkese anlatmak isteyeceksiniz. Bunu yaptığınızda, lütfen neler olduğunu anlatmayın; çünkü bütün büyü, olayların akışında..

********************************************************************************

Bu gün yoğun bir temizlik yapılacak evde, birazda kek börek çörek. Malum kızlar yarın tatile giriyor. Çayın yanına bir şeyler aranırlar, anne ne yiyim diye sorarlar. Ben tüm hazırlıklarımı yapayımda:))))