Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

29 Mart 2008 Cumartesi

eskiden çooook eskiden

bu gün eski yazı günü ya , Gamsegamse ben seçeyim dedi. Hadi seç dedim ve bu yazı çıktı arşivden. Artık biten bir şeyi hatırlatıyor sokak sütçülerini. Herkesin mutlaka bir anısı vardır bunla ilgili, öyle olsa gerek ki zaten , yazdığım günlerde de baya bi yorum almışım, yorumlayanlardan yorumlarında kendi anılarını yazmış. Hatta Pınar, sen babanın sütçüden aldığı kırmızı halıları bile hatırlamışsın bu yazıyı okuyunca)). Gel gelelim yazıya şimdi
*******************************************************************************
10/5/2006 - SÜTÇÜ MUHABBETLERİ
Sabah kalkıpta mutfak tezgahının üstündeki süt kutusunu görünce birden gözümde eski usul sütçülerimiz canlandı.Sonra baktımda ne çok anılarım varmış süt ve sütçülerle ilgili,

Demirel zamanında bir gazeteciye şöyle demişti

-Eğer sabah saat altı da kapınız çaldığında ,kapıyı çalanın sütçü olduğundan eminseniz,demokratik bir ülkede yaşıyorsunuz demektir.

Ne yapsın adam siyasi hayatı boyunca sabah kapısını çalanın sütçü olabileceğinden hiç bir zaman emin olamadı.

Benim ,çocukluk yıllarımdı her sabah saat altıda kapımızı bazen çilli kırmızı kafalı bir oğlan ,bazende kumral saçlı bir oğlan çalardı.Bunlar bizim sütçümüzün oğullarıydı.Bakır stillerede süt getirirler di .Ya annem o kadar sütün hepsini bize içiremiyeceğine her gün sütlaç ve yoğurt yapmayacağına göre onca sütü ne yapardı bilmem. Sonra biz ayrıldık o şehirden yani Ordu dan ve doğduğumuz yere İstanbul a geri döndük. annemden olan aile tarafım orada olduğu için her yaz tatilin bir kısmını Orduda geçiririm. Lise yıllarındaydım. Arkadaşlarım ve kuzenlerle Orduya gidelim dedik. Hep beraber bindik otobüse gidiyoruz. Yolcular arasında bir fısıldaşmadır gidiyor.- şoför Deli Cezmiymiş habariniz var mı? falan diyolar.Kim ya bu dedim . Çok sinirliymiş yolda konuşturmaz ,araabayı sert kullanır ağlayan çocuklara kızarmış.Hareket saati geldi ,Bir bıçkın delikanlı yerleşti şoför mahaline dememle gerçektende uçuyoruz ,O , o arada yanındakilere , kaynanam şöyle dedi bende camları aşağı aldım diye anlatıyor. Ama ben hızdan nasıl korktum ben söylendikçe yolcular aman sus diyor. Aradan zaman geçti bu kalktı yerini başkasına devtetti ve yanıma gelmezmi bana eğildi aha da beni çok konuştun diye paralayacakl derken eğildi - kız Lale sana az mı? süt taşıdım niye bi selam vermezsin, bi arzun varmı demez mi.İşte bu bizim kumral sütcüymüş.

Aradan yıllar geçti yine Ordu yolundayız ama bu sefer evli ve çocuklu olarak. Erkek kardeşim de artık oraya yerleşmiş, Eşi vergi dairesinde memurdu o zamanlar. Şefine demişki- görümcemler gelecek izin istiyorum- kim senin görümcen işte o da anlatınca ,bir şartla demiş ben onlara çok süt götürürdüm benim teknede bu pazar misafirim olsunlar.
Bize söyleyince ,benim koca dedi ki - bir şartla kıyıda olcaz. Tekne gezintisi yok.Çocuklarla tanımadığım bir insanla denize açılamam şimdi orada içki faslı da olur. Sözmü ,söz dedik ve pazar günü gittik. ( Bu çilli ve kırmızı kafa olanı.) Sabah tekneyle açılmış balıklar tutmuş.,midyeler çıkarmış.Tekneyi de kıyıya çekmiş,Masalar kurulu.Yedik içtik denize girdik derken bizim gelin yani Arzu Lale abla hadi tekneye dedi.Kızım mnyakmısın eniştene ne söz verdik dememe kalmadı kocamın sesi geliyo laleeeeeeeeeeeeeeeee bir döndüm teknede yanına çocuklarıda almış oturmuş.Beni çağırıyor.İşte şimdi ne denir atladık tekne sefası da yaptık

Y a bi de sütcü Zeynel var ki denizi olmayan yerden evlere şenlik ama gitmem lazım .Süt muhabbeti fazla uzadı.

27 Mart 2008 Perşembe

her şeyden

İstanbula bahar gelmeye karar verdi iyice. Pırıl pırıl bir güneş, parklar bahçeler çiçekler içinde. Gerçi bu çiçekleri belediye açmış olarak dikiyor ama olsun yav. Önceki gün dediğim gibi Okey oynadım arkadaşlarla. Nalan okey değil ama çay masası ile ilgilenmişti. Nalancım gerçekten de süperdi. Gamze olayı tahmin ettiği için , okul çıkışı aradı çok acıktım evde ne var diye. Yanımıza gel dedik. Sildi süpürdü ortalığı. Bir iki el de oynadı gitti.Yani bizim kız lamba cini anlayacağınız.
Dün malumunuz tiyatro günümdü , çok güzel bir oyun izledim. Çok bilindik bir oyun, Orhan Kemal'in '' ESKİCİ DÜKKANI''. Oyuncu kadrosu da yine hep bilindik oyuncular olunca. Evimizde tv izler gibi izledik oyunu. Binbir gece dizisinde Burhan Evliyaoğlu karakterini oynayan Metin Çekmez süperdi. İzlerken gözlerim doldu valla. Bu oyun sinemalarda ve tv de Eskici ve Oğulları adı altında oynamıştı. Baş rollerde de Fikret Hakan ve Kadir İnanır vardı.
Bu gün havayı görünce , şöle kendimi dışarlara vurayım , denizlere açılayım dedim ama sonra yarına erteledim.
Hadi biraz da yemek tarifi verelim. vereceğim tarif daha çok pazar kahvaltılarına yakışır. Tarif Nazişden.
Tabii tarif Nazişden olunca her şeyin adeti belli değil. Ben versem bu tarifi biliyosunuz az ondan, biraz bundan şeklinde olurdu. Gel gelelim tarifimize.
TAZE OTLU YUMURTALI EKMEK
İki cm kalınlığında dilimlenmiş ekmek.
3 yumurta
bir çay bardağı süt.
1/2 demet dereotu
1/2 demet maydonoz
kızarmak için yağ
aromatik yeşil zeytin ezmesi(ya da siyah)
Dere otu ve maydonozu incecik kıyın. Derin bir kasede yumurta ve sütü iyice çırpın. Kıyılmış dereotu ve maydonozuda bu karışıma ekleyin. Ekmekleri bu karışıma batırıp batırıp kızartın. Kağıt havlu üstüne alınDaha sonra bıçak yardımıyla ekmek dilimlerini birbirinden kopmayacak biçimde kesin arasına zeytin ezmesi sürün. Servis yapın. Nasıl tam baharlık bir tarif dimi. Nalancım senin istediğin tarifi unutma gelince vereyim. Hatta ben unutmazssam hazırlar veririm ))
Bu günlük de bu kadar......................................

25 Mart 2008 Salı

bit pazarı gibi yazı -2

Geceki lodostan sonra , sakin bir sabaha uyandık. Çatılar uçuyor sandım bir an. Hafif var ama daha sakin dediğim gibi.
Kabile üyelerimin her biri başka bir semte dağıldılar. Kimi okula kime işe.Ben de çayımı ve elmalı pastamı alıp buraya geldim. en sevdiğim pastadır ve kendim için özel olarak yaparım. 40 yıllık bir tarif neredeyse. Teyzeme ait. Ne zaman onlara gideceğimi duysa hemen bu pastayı yapardı. Ama saklar , ay bu sefer yapmadım der beni aratırdı. Bi keresin de en üst rafa saklamıştı , çıkıp buldum, ama elimde tencere sandalyenin içine geçtik.
Bir çok arkadaşım artık neden evde pişirdiğin şeylerden söz etmiyosun demiş. O yüzden bu gün bu elmalı pastayı ve bu sıralarda geç yapılan kahvaltılarımıza eşlik eden sarımsaklı ekmek dilimlerinin tarifini yazacağım. Yazının en sonuna eklerim artık.
Dün pazarımızdı. Görümcemle , en favorisiyle biz de çay içtik. Sonra da pazara çıktık. Baktım pazarda satıcı , dünyanın en güzel laleleri burada diye bağırıyor. Yok yav dedim sahi mi?. Evet dedi, dünyanın en güzel çiçeklerini ben satıyorum. Sen bu kadar kendinden emin olduktan sonra diyecek bir şey yok dedim ve altı tane lale soğanı alıp diktim. Bakalım ne renler çıkacak. Geçen sene hepsi beyaz çıkmıştı((.
Dün akşam durup dururken , gamze ile orayı burayı karıştırmaya başladık. O sınıfta yaptıracağı bir etkinlik için malzeme arıyordu, ben de nerelerde ne unuttum acaba diyerek başında bekliyorum. Bir taraftan da karıştırrken. Elime kendimi tanıttığım BEN diye başlık attığım taa 2002 de yazdığım bir yazı geçti. Allah Allah niye böyle bir şey yazmışım derken aklıma geldi. Bizm iş güzar halkla ilişkilerin marifetiydi. İş yerine ODTÜ den uzmanlar gelmiş, bir hafta karşılıklı konuşmalar yapmıştık. Garip bir yol takip ediyorlardı. Havadan sudan konuşarak başlayan karşılıklı konuşmalar , bakıyorduk başka yerlere gelmiş. iŞte o günlerden birinde bizden bu yazıları istemişlerdi. Kendimimizi tanıtan, ne olmak istediğimizi, hedeflerimizi anlatan bir yazı istemişlerdi. İşte o yazıdan bir kaç cümle size.
Benim için önce iyi insan olmak gelir. Ancak böyle iyi anne, iyi eş, iyi arkadaş, iyi dost olabilirim. Hedefim şu; Şu anda Türkiye şartlarında önümü çok iyi göremiyorum belki, ama gözlerimin keskinliğine ve sağduyuma inanarak, güvenerek söylüyorum ki, daha yaşanılası bir Türkiye de benim de yapacağım bir şeyler var. Yarın, yarınlardan umudunu kesmeyenlerindir. Her şey değişecektir. Çünkü değişmeyen tek şey değişimdir.

Bunları neden sizle paylaştım biliyormusunuz , altı yıl önce yazdığım bu yazıdan bu yana ben umut ede ede bu güne gelmişim. Hiç bir şey değişmemiş. 78 li yıllardan beri daha yaşanılası daha yaşanılası bir Türkiye demişim. Demeye de devam edeceğim. Ne yaptın derseniz, bunları benim gibi söyleyen iki eğitim neferi daha kattım .Bu da gündeme getirdiğim yorumum olsun.
Şimdi sırada tarifler var.

ELMALI PASTA.dört elmayı rendeledim, yarım bardak toz şeker ilavesiyle pişirdim , pişirince tarçın ilave ettim bolca.
Marmelat soğurken , bir paket yağla(zeytinyağlı becel kullandım), bir yumurta, bir bardak toz şeker , kabartama tozu ve alabildiğince unla yumşak bir hamur yaptım. Hamuru ikiye böldüm. Tezgahı hafif unladım , hamurun birini , merdane yardımıyla tepsim büyüklüğünde açtım. tepsiye yaydım. Üstüne marmelatı döktüm iyice onuda hamurun her tarafına yaydım. En üste tekrar aynı işlemle ikinci hamuru açıp koydum. 200 derecede pişirdim. Soğuyunca pudra şekeri serpip dilimledim.
SARIMSAKLI EKMEK DİLİMLERİ. İki diş sarımsağı ezdim, üstüne sızma yağ, kekik ve kırmızı biber döktüm karıştırdım. İnce dilimlenmiş ekmek dilimlerinin üstüne sürüp fırında kızarrtım. Kahvaltıda süper oluyor. Afffiyyetler olsun
Şimdiiii, hava raporu verdik, biraz gümdeme mündeme dokundurduk, iki de tarif verdik. E daha ne olsun bundan iyisi ŞAMDA KAYSI bence.Hadi gittim ben öğleden sonra arkadaşlarla okey oynayacağız, yarın da tiyatro günüm. Raprumuda verdim yapacak iş kalmadı....

22 Mart 2008 Cumartesi

55 kelimelik roman

güzel olmuş mu dedi anne. Bir hikaye yazdım 55 kelimelik.- Ay ama bu çok hüzünlü, hiç yakışmamış sana. Sen komik bi, şeyler yaz dedi küçük kızı.- Vayy demek ben hep eğlenceli olmak zorundayım. Ama her zaman gülümsemiyor ki hayat bana da, bazen de ben ona gülümsüyorum. Olsun sen yine de komik bir şeyler yaz. Gıdı gıdı))
************************************************************************************
İŞTE BU DA HÜZÜNLÜSÜ
yatağından doğrulurken , kadının gözü aynaya takıldı. Ayna da gördüğü yüz annesinin yüzüydü sanki. Yıllar önce gitmişti . Yüz belki annesine aitti ama gözler. Bu kadar hayat dolu bir kadın nasıl bu kadar hüzünlü bakardı diye düşündü. . Yok be anne dedi, ben ne hissedersem öyle bakacağım hayata. Yüzüm belki senin yüzün ama , bakışlarım asla . Yürüdü gitti sabaha.
******************************************************
ha bu da neydi demeyin. Bu bir sobeydi. Nalan , 55 kelimelik bir roman için sobelemiş beni. Valla kelime sayısı ile sınırlanmak ne zormuş. Başına gelmeyen bilmez. Yani ben de diyorum ki, rüzgar yani gimmemamalove ve zeya ve de mavianne sobelenmedilerse hala bu konuda yazssınlar bakalım onlarda 55 kelimelik bir roman. Ha ne dersiniz...

21 Mart 2008 Cuma

dünden, bu günden bi de eskiden

Dün bütün günü ev de Nazlıyla geçirdik. Geç kalktık yedik içtik. Yan gelip yattık. Öğleden sonra benim temizlik aşkım depreşti, dedim yeter bu bu günlük bu kadar yan gelip yatma, bir giriştim evimizi gıpgıcır yaptım.
Sabah tabii yine Nazlı Purim tatilin de olduğu için ev de.Öğlene kadar keyif yaptık yine. Benim zaten Yeni favori kanalım TNT de her sabah saat 10 da romantik filmlerim var. Ay bu günkü de pek bi güzeldi. Tek kötü tarafı bir tek yatak odasında izleyebiliyorum. Çünkü digitürk de yok. Kablosuz kanal da var. Olsun be yaw. Her bi kes gittikten sonra, alıyorum çayımı kahvemi oh kebapppp.
Bu gün öğleden sonra Zuz Nazlının kanına girdi. Hadi gel bana , yarın evdeyim, bi tek spora gidip gelicem, öğleden sonra da kısır yaparız, annende poğaça yapsın bize deme mi?. Yani onlar hafta sonu keyfi yapacak , kabak benim başıma patladı. Kalktım tam dört tepsi kıymalı poğaça yaptım. Bir buçuk tepsisini onlara verdim.
Şimdi sıra eski yazı da
*************************************************************************************



24/3/2006 - BANYODA Kİ KIR ÇİÇEKLERİ
Geçtiğimiz eylül dü.. Yeni bir eve taşınmanın telaşı içindeydik.Aynı zamanda Nazlı mezun olmuş göreve başlamış ,Gamze üniversiteyi kazanmış onun telaşı,eşyalar uymuyor çok gerekli olanların yerine yenisi sipariş ediliyor ve bu arada da günlük yaşam devam ediyor.Bir koşturmacadır gidiyor evde,

Bu arada ben devamlı banyoda çiçekler buluyorum.ama kurumuş,buruşuk,kiminin sapı falanda yok, aha diyorum kocam yollarıma gül döküyo ama bunlarda pek bi buruşuk,soluk.Akşam sorayım diyorum,yemekti,bu gün ne yaptındı,hadi bir iki koli daha açalım derken unutuyorum.Gece aklıma geliyor,uyumuşlardır sabah sorayım derken bir kaç gün geçti ama bu arada her gün banyo gene çiçekler içinde kalıyor .O sıra da karı koca 1- 2 günlük ani bir seyehate çıktık.Geldim durum devam ediyor.

Akşam olana kadar zor sabrettim.Hepimiz bir araya gelince dedim nedir bu çiçek durumları.Nazlı.anne benden düşüyorlar dedi.Çocuklar bahcede çiçek bırakmadı ,durmadan koparıp bana getiriyorlar bende atamam ya ceplerime falan sokuyorum ama bişey denir diye de çekiniyorum dedi.

Nazlı dört yıl bizden uzakta İzmir Ege Üniversitesinde okudu.Hep özlem oldu aramızda.Sınav dönemlerin de gelemedi.Hiç bir yeni yıla, bu 4 yıl boyunca birlikte giremedik.

Allahın bana verdiği ödül de banyoda bulduğum kır çiçekleriydi.

20 Mart 2008 Perşembe

benden , ordan burdan bir de PURİM

Bazı arkadaşlarımı merakta bırakmışım, bir süredir yazmayarak. Öncelikle söyliyeyim. Sıhhatte ve afiyetteyim ve her şey yolunda. Yalnız biraz yoğundum. Misafirlerim oldu, benim tiyatro günlerim oldu.
Pazartesi pazarımızdı, Kuzenlerimde gelince o gün, olay pazar şenliğine dönüştü. Bizim pazarımız; İstanbulun 3.büyük pazarıdır. O yüzden tam iki kez pazar dolaştık onlarla. Girdik çıktık yedik içtik gezdik. Salı gün de Zuz geldi. Bi sürü yemek siparişi verdi. Pırasa dolması gibi mesela. Dünde tiyatro günümdü.
Bu hafta dört gün Naziş evde. Bilgisayar da bana sıra gelmez yani. Musevi okulunda öğretmenlik yaptığı için, onlarında bayramları olduğu için bayram tatilinde yani. Bayramın adı PURİM. Özel bir hikayesi ve bu bayrama has özel bir kurabiyesi var. Nazlı eve de getirdi, o kadar çoktu ki, misafirlerime de ikram ettim. Onlar da çok beğendiler. Biz nasıl aşure ayında aşure yapıp dağıtıyoruz , onlarda bu bayramda bu kurabiyeleri yapıp dağıtıyorlarmış. Nazlı sayesinde yeni bir kültür daha öğrenip, hayatımıza yeni bir renk daha katmış olduk. Dün okulda bir parti yapıp , 4 günlük bayram tatiline girdiler.
. PARTİ DE NAZLI VE ÖĞRENCİLERİ. Cadı bir öğretmene sahip olmak nasıl bir duygu acaba:)))))

not. Cadılı resmi sonradan kaldırdım

15 Mart 2008 Cumartesi

eski yazıda da yeni yazıda da Beyoğluna giderkene

Bu sabah kalktım ki , Gamze giyinik bir halde başımda duruyor, hayrola dedim. - Arkadaşlarıyla kahvaltıya gidiyormuş. Nazlı zaten dün akşamdan kirişi kırdı ve Zuz a konuşlandı. My koca işte zaten. yahu bu evi ben mi bekleyeceğim dedim ve programımı yaptım.

Bir Beyoğlu yaptım yine. Aman ne kalabalıktı anlatamam. Bir ara İstiklal caddesine Taksim girişinden baktım sanki havada yüzen kafalar ordusu vardı. İnanılmaz bir şeydi. Yani yanındakine değmeden yürümenin imkanı yok. Ama olsun yaw.Yine aynı ekiple toplandık anladığınız gibi. Gülden yine beni gülme komasına soktu. İnsan annesinin evine hırsız girmesini böyle komik mi anlatır. En komik yanı , hırsızın dolapta asılı duran , kuzen Halilin ceketini alıp , yerine kendininkini asmasıydı. Dahada komiği enişteminde bunu farketmeden alıp giymesiydi. bu Güldenin anlatımıyla bizde gülme krizi yarattı.istanbul turist akımına uğramış arkadaşlar. Vapur, yollar, finüküler, Taksim doluydu. Biz azınlıktık desem inanın valla. Tam vapurdan indim bir karı koca yaklaştı yanıma exusme dedi. Haydaaaa yine beni buldular dedim. telefriği soruyor. Hah dedim bunlar , Pier Loti ye gideceklerdi, Haliç vapuru yerine , Kabataş motoruna bindiler. Sonra o güzelim Türkcilizcemle , finüküleri sorduklarını anladım. Düşün peşime dedim. Fakat aşağıdaki eski yazımı okursanız aynı tarihlerde Bir Japon turistle aynı macerayı yaşadığıma tanık olcak ve tarih tekkerrürden ibaretir , sözünün gerçekliğini anlayacaksınız. Ben sözü fazla uzatmayayım. Gittm geldim , dönüşte yer bulamadığım için motorda üstte oturup , şifayı kaptım.

umarım kalabalığı abartmadığımı bu resimle daha iyi anlarsınız. Burası Çin dedil :)), sadece İstiklal caddesi. Bu halini seviyormusun derseniz , hayııır derim. Ama İstanbul dışına çıkınca da bu halini özlerim.
**********************************************************************************
17/3/2007 - BEYOĞLUNA GİDERKENE
Dün nasıl pırıl pırıl bir hava vardı.Gerçi bu gün de öyle ama.Ben baktım ki pırıl pırıl bir hava var dışarda.Gündüz gözüyle bir Beyoğlu Taksim yapayım dedim.desertwind in deyimiyle şöyle kabasını bir alayım,tozlanmıştır,tozlarını alayım,haftasonu na hazırlayayım dedim.Bakayım çiçekçiler yerinde mi.Çinliler köşeleri tutmuşmu.Üle bizim satıcıları köşe bucak kovalayan zabıta bunlara bi şey demezmi.Valla çinliler bizim sokağa kadar geldiler.Boşa mı yapmış Hunlar bu Çin Seddine akınları.Attilanın kemikleri sızlayacak.Uzun lafın kısası,ben evdeki ahali evden çıkınca evi şöyle bir düzelttim.Bir gün önceden tüm ihtiyaç tedbirleri alınmıştı.Hemen attım kendimi dışarı.Güneş gerçekten parlıyordu.Hatta ve hatta güneş gözlüklerimi takmak zorunda kaldım

Artık yeni güzergahım Kabataş üzeri gitmek.Hiç trafik yaşamıyorum.Motorla Kabataş,finükülerle de 165 sn de Taksim.Üsküdar da ki Marmaray Tüp Geçit çalışması nedeniyle en aşina olduğumuz yüzler Japonlar.Motorda da bir Japon hanım dikkatimi çekti.Ufacık ama ne sevimli.Elinde bir harita inceleyip durdu.Ben motordan indim hemen finüküler girişinden daldım.Yürüyen merdivenler tamirdeydi.İnmek mesele değilde ,Allaaaah inşallah ,taksim çıkışı böyle değildir dedim.Ben bu arada bunları düşünürken,baktım benim motordaki ,Japon Hanım bir inip bir biniyor.Sağa sola bakınıyor.Elindeki haritayı inceliyor.Sonra geldi bir kaç sıra öteme oturdu.İnerkende bana yanaştı.Taksime nasıl gideceğini sordu.bende zaten Taksimdeyiz dedim.Elindeki haritayı açtı bana bir yer gösteriyor ama ,benim yakın görme problemim öyle ilerlemişki,göremiyorum.Tüneldeyiz hala o anda. Ben biraz ışığa falan tutuyorunm ama nafile.Kadıncağız haritayı elime verdi,çantasını açtı ve bir gözlük çıkardı.,bana uzattı.Birden ikimiz birden katılırcasına güldük.Taktım ve gördüm ki,Taksimde ki Atatürk heykelini arıyor.Aynı yöne gidiyoruz dedim.Tabi bunları benim henüz 17 ,17 paramparçaaaaaaaa ,ingilizcemle yapıyoruz.Teoman bu şarkıyı benim ingilizceme mi? yazmıştı ola.Henüz 17 yaşında; olduğu yerde terkettiğim paramparçaaaaa ingilizceme yani.Neyse Taksime çıkınca karşımıza gelen Atatürk heykelini gösterdim.Bir daha gülüştük o Japonca ben Türkçe güldüm bu kez.Türkmüsünüz dedi.Bende de aha bu şahane ingilizcesiyle sana yol gösteren,anlı şanlı bir Türk kadınıdır dedim.Karşılıklı reveranslar yaptık,Arigato Anjin san falan dedik .Ayrıldık.Dudağımın kenarında hoş bir gülümseme ,kuzenlerle buluştuk.Güllünün gazına gelip ,bi sürü lüzumsuz şey aldım.Beyoğluna gelince iyi idi hoş idi.Her şey yerli yerinde,çiçekçiler köşelerinde,akordioncu amca yine orada.Hatta dilenciler bile aynı yerlerinde oturuyorlar.Bir kaç tiyatrocuya rastladık,aralarında ya televizyonu,ya Devlet tiyatrosunu bırakmaları hakkında yayınlanan genelgeyi konuşuyorlardı.

Akşam en favori dizimiz Hatırla sevgiliyi izledik karı koca.dönem dizilerini çok severim,bu dizide de her şeyi mekan seçimlerini,kıyafetlerini çok başarılı buluyorum,
Çoktandır yeni tatlardan bahsetmiyorum size.Yeni eğlencelik tatlarımız Magmum çikolata.Bu Nazişin favorisi bir de kuru incir ve ceviz. var. Ama bunu öyle bir kuru incir,bir ceviz yemeyeceksiniz. Açacaksınız incirin içini,içine yerleştireceksiniz cevizleri,afiyetle yiyeceksinz.Üstüne de çay için ama insanı çok susatıyor.
Hafta sonu planım yok. Şimdi gidip kıymalı poğaça yapacağım.İçini akşamdan hazırladım,ve yatarken tembih ettim evdekilere sakın yemeyin diye.Yoksa ekmek arası yapar yerler valla.Gözünün yaşına bakmadan

İyi bir hafta sonu olsun size de...

13 Mart 2008 Perşembe

bu gün torbadan Tahtakale çıktı

Dün akşam üzerinize afiyet, biraz sallandık. Çok korkmadım ama , işte bi de aması var.
Çok güzel bir hava var dışarda , bende tembel bir ruh hali. Sabah kalktığımda daha enerjiktim aslın da. Koruya gideyim yürüyüş yapayım, biraz aletli jimnastik yapayım dedim. Dediğimle kaldım.
Akşam Zuz gelecek yemeğe. Henüz ne yemek yapacağıma bile karar vermedim. Gün ola harman ola. Var daha akşama.
Artık uykularım düzene girdi . Hiç bir şey yapmadım, kendiliğinden oldu. Yalnız daha erken kalkmaya başladım. Dün akşam Dudaktan Kalbe yi izliyorduk Gamsegamse ile, ikimizde koşa koşa yatağa gittik. Baktım kocam başka bir şey izliyor. Kaptım kumandayı ama , sonrasını hatırlamıyorum. Uyumuş gitmişim. Kumandanın sırtıma batmasıyla uyandım ve tv yi kapattım.
Sabah Nazişin gittiğini duymamışım bile. Neyseki okulda kahvaltı çıkıyor, ama ben mutlaka evden hiç olmazssa ,sıcak bir şeyler içip çıkmalarını istiyorum. sabah evde yapılıp ,çıkılan kahvaltı , güne 1-0 önde başlamak demekmiş.
Şimdi bizim Tahtakale fatihi aradı. Gamze tabiki. Anne sana bi sürü şey aldım diye. Okul Beyazıtta ya, ders aralarında her yeri feth ediyorlar. İstanbul dışında yaşayanlardan tahtakaleyi bilmeyenler varsa ki, yolunuz düşerse mutlaka uğrayın. Yok yoktur burada.Tüm Anadolu esnafı toptan alışverişini buradan yapar. Tekstil, züccaciye, oyuncak , elektronik. istanbul ticaretinin kalbinin attığı,işin erbaplarının yetiştiği,iğneden elektrik süpürgesine,tencereden bavula kadar aklınıza gelebilecek herşeyi,aklınızın alamayacağı kadar ucuz fiyata bulabilceğiniz bir yerdir. Bazen ben orada satılan şeylerin ne işe yaradığını bile anlamam. Birde tabbi cüzdanınıza ve cep telefonunuza dikkat edin. Eskiden , döviz işleride buradan yürürdü. Hatta tahtakale borsası denilen bir şey vardı, 1980 de döviz serbest bırakılınca önemini kaybetti.Burada her şey tarihi hanlarda satılır. Herşeyin yeri 1000 yıldır aynıdır. Kürk alacaksan kürkçü handan, iç çamaşırı Mercandan. Çanta lacaksan Centilmen handan gibi. İstanbulun en tarihi, en Osmanlı semtidir bence. Zuz la çok tahtakale maceralarımız vardır. Bi sürü ne işimize yarayacağını bilmediğimiz şeylerle eve geldiğimiz.
Ay ben bu ara kendimi pek allame gördüm. Ne o iki gündür yok ruh sindirimi, yok tahtakale bilgileri. Benden bu kadar , yarın eski formuma dönerim inşalah...

12 Mart 2008 Çarşamba

ne yaptık ne ettik

sanki yıllardır yazmamış gibiyim. Bu ara bi sürü şey yaptım. Bir Nişantaşı, bir Beyoğlu-taksim, bolca yemek, biraz kitap, biraz tv , biraz misafir ağırlama.Günler geçmiş.
Bu gün şunu yaptım bunu yaptım yerine bir yazıdan söz etmek istiyorum.Aslında okuyalı bir kaç gün oldu. Ama sizinle paylaşmadan edemedim. Yazı Vatan Gazetesi yazarlarından DR.Ümit Yazman'a ait. Diyor ki Ümit Yazman
,Ruhumuzun da, vücudumuz gibi elde edip aldıklarını sindirmeye ihtiyacı vardır. Alınanlar, elde edilenler sindirilebiliyorsa, yararlı ve gerekli bölümlışına atarız. Sahip olduklarımızı ortaya koyuş şeklimizi belirleyen ruhumuzun sindirim sistemidir. Sindirimde problem yaşanmaya başladığı an bir dizi bulgu kendini göstermeye başlar. Bu öyle bir problemdir ki, kim olduğumuz veya ne iş yaptığımızın hiçbir önemi yoktur. Sokaktaki Emine Teyze’den büyük güce sahip bir politikacıya; bakkal Ekrem Efendi’den anlı şanlı bir köşe yazarına; komşunun küçük kızı Nebahat’tan şöhretli bir sanatçıya dek herkesi etkisi altına alıverir.Ruhun sindirim sistemindeki aksaklığın ilk belirtisi, kendini sürekli gösterme ve kabul ettirme uğraşıdır. Ne olduğumuzu, neye sahip olduğumuzu, nasıl bir gücü idare edebildiğimizi direkt veya dolaylı mesajlarla başkalarının gözüne sokmaya çalışırız. Prestijimiz çok önemlidir. Sürekli bir statü arayışı hali hakimdir. Statümüzü vurgulamayı, gücümüzü başka insanların gözüne batırmayı severiz. Gücümüzü ve bağlantılarımızı küçük mesajlarla anlaşılır hale getirme uğraşında oluruz. Bu kimseler kendilerine saygı duyulması ile kendilerine ayrıcalık gösterilmesi arasındaki farkı kavramakta yetersizdir. Saygı görmeyi, ayrıcalık görmekle karıştırırlar.
yazının sonu da şöyle bitiyor Zenginliği belirleyen, nelere sahip olduğumuz değil, onları ne kadar sindirebildiğimizdir. Çünkü zenginlik sadece ruhta olursa zenginliktir, ötesi sadece statü arayışı peşinde harcanan hayatlardır.
.Yazıyı daha detaylı biçimde de okumak isterseniz ki okuyun bence.Görün etrafınızda ne kadar sindirimi bozuk ruh olduğunu. Ümit Yazman ismine tıklayın ve yazının tamamına ulaşın.
İkinci sözünü edeceğim şeyse, Nalandan gelen bir mail. Bu da görsel anlamda bir şölen.İzleyince İstanbulda yaşadığım için bir kez daha mutlu oldum. O ışığı yanan evlerden biri benim evim, o vapurlardan birinde ben olabilirim, Beyoğlu- İstiklaldeki kalabalığın içinde acaba ben varmıyım. Ve iki üç adım yürüsem Kız Kulesi.Eşlik eden müzik ise ayrıca kulaklara ziyafet. Alın işte onun linkini de verdim http://www.ersineser.us/.
yani hem ruhunuza , hem gözünüze hitap ettim bu gün. Bundan iyisi Şamda Kaysı.

8 Mart 2008 Cumartesi

DünyaKadınlar Günü eski yazıda da bakalım ne yazmışız


Hani bu gün dünya kadınlar günü ya, bi çok arkadaşım günün tarihini ve önemini anlatan yazılar yazmıştır.Ben sadece dileğimi söyleyeceğim.Hiç bir kadın bu gün çiçek böcük istemez bence.İsteğimiz ortak ses, eşit fırsat. Geri kalanını biz hallederiz.
.......................................................................................

8/3/2006 - SENE DE BİİİİİİİİİİİİR GÜN

Bu gün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü.Öncelikle kadını erkeği hepimize kutlu ve de mutlu olsun .Yüce devlet erkanım şimdi bunu türlü etkinliklerle kutlar.Akşam haberlerini kaçırma ey yurdum kadını devlet büyüklerin gününü kutlayacak.Yarın sen nasılsa gününü görmeye devam edersin.İstanbulda kadın yönetmenlerin filmleri gösterimdedir bu gün,bazı yerlerde paneller düzenlenmiştir.restoranlarda kadınlara indirim vardır..işte böyle türlü etkinliklerle kutlamalar gün boyu sürer.Sonra ne mi olur 9Mart gelir.Peki herkese haber verildi mi bu günün kadınlar günü olduğu ..köydekine.,fabrikadakine,dün gece kocasından.,dayak yiyene, bağdakine,bahcedekine kaçırılacak fırsat değil günün yarısı gitti bileyarın 9 Mart,



Dünya Kadınlar Günü kadına da erkeğe de kutlu olsun.


İLGİNÇ BİLGİLER

Birleşmiş Milletler tarafından yapılan bir araştırmaya göre;

1. Dünyadaki işlerin %66’sı kadınlar tarafından görülüyor.
2. Buna karşın kadınlar dünyadaki toplam gelirin ancak %10’una sahipler.
3. Dünya’daki mal varlığının ise % 1’ine sahipler.
4. Başka bir değişle dünyadaki işlerin % 34’ü erkekler tarafından görülüyor ama erkekler dünyadaki toplam gelirin % 90’ına ve toplam mal varlığının % 99’una sahipler.

Türkiye’den Rakamlar ( Milliyet, 8 Mart 2001)

1. Şehirlerde evli kadınların % 18’i, köylerde de % 76’sı eşleri tarafından dövülüyor.
2. Kadınların % 57,7’si evliliklerinin ilk gününde şiddetle karşılaşıyor.
3. Aile içi suçların % 90’ını kadına karşı işlenen suçlar oluşturuyor.

6 Mart 2008 Perşembe

Bahardan, bizim evden , ordan burdan işte


http://atabek.blogspot.com/2007/03/bahar-dal.html

İstanbula bahar geldi galiba. Nalan bu gün mimozalar açtı mı? diye sormuştu. Mimozalar henüz açmadı, ama bahar dalları açtı. Baharda ilk açan çiçektir. Annem o kadar severdi ki, komşumuz açar açmaz hemen bir dal getiridi anneme.
Ben de bir keresinde albenisine dayanamayıp, dalmıştım komşunun bahçesine ama ne kadar saklanırsam saklanayım Munise Hanım teyze tanımıştı beni. O na Munise Teyze diyemezdiniz, ille de hanımnı da koymak gerekirdi araya. Geceleri ıslıkla haberleşmemize çok kızardı. Bu mahallenin genç kızlarına yakışmıyor derdi. Bembeyaz saçlarını hep topuz yapar ve öğle yemeklerini hep Turist Hotelin restoranında yerdi. Nur içinde yatsın Munise Hanım teyze.

Dün hep dışarlardaydık Gamsegamse ile. Kamusal alandaki işlerimizi hallettik. Muhtarlık, Nüsus Müdürlüğü gibi. Ama bir sağlık ocağı maceramız var ki. Benim sürekli kullandığım alerji ilaçlarım var. Hadi çıkmışken mahallenin sağlık ocağına uğrayalım dedim. Fazla kalabalık olmuyor. Nitekim gittik ki altıncı sıradayız. Her giren pıt pıt girip çıkıyor. Bizde girdik içeri. Buyrun dedi Dr Bey. O sırada semtteki emniyete hatırlı biri geliyormuş, bi gürültü bi gürültü anlatamam. Sürekli anonslar , bilmem şu plaka devam et, bilmem şu plaka oraya park etme gibi. Şimdi millet pıt pıt girdi çıktı ya. Bne de ilacımı söyleyeceğim yazacak çıkacağım diyorum. Ay hiç olurmu, bana hiç öyle olur mu. Doktorun derdini dökeceği tuttu. Polislere kızıyor. Görevmiş, insan göreve de kendi yorumunu katar, bana da kaymakam ne emirler veriyor. Uygulamıyorum. Yani sanırsınız ben psikoloğum derdini dinliyorum adamın. Sonra bizi odada bıraktı dışarı çıktı. Polislere bağırdı geldi. Gene anlattı anlattı. O rada bende diyorum ki, Dr bey benim kronik alerjim var. Arada bir böyle nükseder, şu şu ilaçları kullanıyorum. Uuuuu , Gamse gülüyo, adam bana başka bişe anlatıyo.İşler bu yüzden böyle gidiyor Lale Hanım, sağlık karnesinde adımı da gördü ye artık. Dışardaki hastalar sabırsızlanıyo. yani vesselam. yemeğe de gidecektik. Öldük açlıktan.

Sonra Üsküdara inip anne kız karnımız doyurduk. Alış-veriş yaptık. Balık pazarına girdik, sonra balıkla uğraşmaktan cayıp evin yolunu tuttuk.
Yeni favori TVkanalım TNT. Digitürk ün comedymax kanalı gibi. Bir tek yatak odasında çıktığı için , sabahları ev halkı gidince biraz yatak keyfi yapıyorum. Bu gün : Halle Berry nin düğün filmini izledim. Zenci bir ailenin yaşamından kesitler ama büyükanne bir beyaz. İki bölüm halinde veriyor yalnız. Devamını yarın izleyeceğim.

Bu gün Beyoğluna gidecektim ama, hatta dün de. Cumartesi gününe bıraktım. Kuzenin doğum günü var hem. Bu gün buralarda takılacağım.

not-yukardaki resim http://atabek.blogspot.com dan, blog sahibinin ticari olmayan amaçlar için, link kaydı vermek koşuluyla yayınına izni çerçevesinde , sayfaya konmuştur.

4 Mart 2008 Salı

bit pazarı gibi yazı

Hafta sonundan beri halleşemedik. Umarım herkes iyidir. İlk satırlardan da anlayacağınız gibi, ne yazacağımı bilmeden klavye başına geçtiğim bir yazı bu.
Yazamadığım günlerde ne yaptığımı hatırlayamadığımı bi hatırlasam döküleceğim de... Hadi hayırlısı.

Haaa Cumartesi günü hastanede İlmiyeme eşlik ettim. Kontrolleri vardı. Emar falan çekilecekti. Sabah dokuzda Acıbadem- Hospital deydik. İlmiyemin kontrolleri yapılırken ben ne kadar gazete varsa hatmettim. Bir daha ki sefere kesin kitap götürücem. Neyseki bütün gazeteler , bekleme koltuklarının yanındaki sehpalara konuyor. tam artık biraz da bulmaca çözeyim bari deme aşamasına gelmiştim ki, adım anons edildi, noluyoruz yahu derken bi de baktım bir görevli de ayrıca beni aramakta . Annaaaa dedim ama neyse korkulacak bir şey yokmuş. İlmiyem emar çekilirken beni yanına istemiş. İşimiz bittiğinde saat bire geliyordu. ilmiyeme gittik. Bir masa kurduk kendimize breh breh. Saat üçe geliyordu ki iki arkadaşımız daha aradı , onlar da geldi ve gün uzadı gitti.

Pazar evde pinekledik. Ama akşam ben yine bir arakadaş buluşması yaptım. Çok eski bir iş arkadaşıma , yani Hülya ya arkadaşlar gelmiş. Çağırdılar bir iki saatliğine kaçtım.

Pazartesi pazarımız vardı. Tam çıktım, önce Nazlı , sonra Gamze aradı neredesin diye. Önce heveslenip yanıma geldiler , sonra arka arkaya kaçtılar eve. Pazar tezgahlarında artık , bahar sebzeleri yerini almaya başladı. İlk baklamızı pişirdim bu gün. Yanına da fesleğenli makarna yaptım. Sütlaç da var dünden. Ana yemek se sulu köfte.Gamze sütlaçı, Nazlı da sulu köfteyi ağzına koymaz. Artık onlar yemekler arasından bir kombinasyon yaparlar kendilerine. Küçükken anneme , inatla neden sevmediğimiz yemekleri yapıyorsun derdim. Demek ki kazın ayağı öyle değilmiş. Yemek bir kişiye göre pişmiyor. Ortak noktalarda buluşmak gerek.

Kitabıma devam ediyorum. Tanrının Doğum Günü' ne yani. Biraz yavaş gidiyorum farkındayım ama bana bir haller oldu. Uyuyamadığım gecelere nazira yaparcasına , daha yatağa girer girermez . başım yastığa düşmeden uyuyorum sanki. Bahardanmıdır nedir.

Pazar akşamı ailece GEORGİA YASASInı izledik. Tabi tv de Büyükanne kuralları diye uydurma bir isimle oynadı. Neden orjinal isimlerini bozarlar bilmem. O yüzden çok eskiden , yani çocukken izlediğim filmleri orjinal isimlerini bilemediğim için bulamıyorum.

Bu arada Nisan da yapacağımız Van gezisinin heyecanını taşıyorum. Yani inşallah bir aksilik çıkmaz. Doğuyu hiç görmedim , çok farklı bir deneyim olacak, eğer gidebilirsem.

Şimdi diyorum ki bu yazı burada bitsin.

2 Mart 2008 Pazar

ZUZ 'FUARDA(İstanbul Dekorasyon ve Tasarım Fuarı)



Merhaba

Bizde Krea dizayn bünyesinde fuara katılıyoruz.
bekleriz.
ZUZ -BERFU


Krea Dizayn Dekorasyon Merkezi
DAVETLİSİNİZ…

Krea Dizayn Dekorasyon Merkezi olarak, Türkiye'de bir ilke imza atıp modern dekorasyon alanında geliştirdiğimiz konseptimiz ile yine Türkiye'de ilk defa yapılan İ-Deco İstanbul Tasarım ve Dekorasyon Fuarı'na katılıyoruz.
06-09 Mart tarihleri arasında CNR Expo'da gerçekleştirilecek olan konseptimiz ile birebir örtüşen Fuara, dekorasyon merkezimizde bulunan mağazalarımızla beraber katılıyor, sizleri 8. Hall'de bulunan C803 & B804 nolu standımızda bekliyoruz.
Krea Dizayn Dekorasyon Merkezi olarak, özel tasarım mobilyalar, cam sistemleri, gergi duvar ve tavan sistemleri, seramik, dekoratif radyatör sistemleri, doğal taş efektli duvar tasarım sistemleri, ev tekstili, dekoratif duvar kağıdı, dekoratif duvar boyaları ve şömine gibi mekanda farklılık yaratan tüm ürünleri standımızda bir araya getirerek hayal gücünüze dokunuyoruz.
Alanında lider firmalarımızın tasarladığı ve uygulamasını gerçekleştirdiği oldukça özgün kurgulanmış standımızda her akşam saat 17:00-19:00 arasında vereceğimiz kokteyllerimizde görüşmek üzere..
Saygılarımızla

*******************************************************************
ULAŞIM

BOSTANCI: Deniz otobüsü ile BAKIRKÖY- metro ile CNR EXPO

KADIKÖY: Deniz otobüsü ile BAKIRKÖY - metro ile CNR EXPO İETT ile TAKSİM - İETT ile CNR EXPO

MECİDİYEKÖY: İETT ile AKSARAY - metro ile CNR EXPO

EMİNÖNÜ: Tramvay ile AKSARAY - metro ile CNR EXPO

TAKSİM: Fuar zamanları İETT ile CNR EXPO

AKSARAY: Metro ile CNR EXPO

KABATAŞ: Tramvay ile AKSARAY - metro ile CNR EXPO

ATATÜRK HAVALİMANI:
Metro ile CNR EXPO




CNR EXPO Fuar Merkezi
34830 Yeşilköy/İstanbul



Tel: (0212) 465 74 74
Faks: (0212) 465 74 76