Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

22 Kasım 2007 Perşembe

YENİ YIL KARTLARI ve AKLA GETİRDİKLERİ


Hoppala , yarim yaz geldi, çarşıya kiraz geldi demeyin şimdi. Ben, ilk yeni yıl kartımı aldım bile. Belki de son dur. Artık kimse kart atmıyor çünkü. Kartım taaaa Japonyalardan geldi. Mitsukodan. Blogcuda yazdığım ilk günlerde arkadaşım olmuş , hatta iki günde misafirim olmuştu İstanbul da.
Bu kart , beni nerelere götürdü bilseniz. Babam ve kardeşlerimle günler boyu süren yeni yıl ya da bayram kartları seçmemizi, sonra oturup yazmamızı.O sırada burnuma gelen sobada kaynayan ıhlamurun kokusu. Annemin ,artık ilaç küpü oldunuz diye , boğazıma sardığı taflan yaprakları. Sahi siz bilmezsiniz ki taflanı. Taflan karadenize özgü bir meyve. Yaprakları kauçuk gibi. Sert ve çok parlak hatta yağlı gibi. Benim evime çıkan sokakta var iki tane. İki tarafı defne ağaçlarıyla kaplı bir sokak. Arasında da iki taflan ağacı var.Eve hep o sokaktan gelirim.Elime de alırım bir defne yaprağı, ikiye bölerim ki aroması daha çok ortaya çıksın. Koklaya koklaya gelirim evime, küçükken toplayıp defter arasında kuruttuğumuz çiçekleri yaprakları düşüne düşüne. İlkokul öğretmenimizin her İlkbahar ve sonbaharda doğadaki değişikliklere tanık olmamız için götürdüğü orman gezilerini düşüne evime gelirim



Vay anasını sayın seyirciler ipin ucu kaçtı yine. ben yeni yıl kartından girdim yok taflan yok defne aldım başımı gidiyorum. Bu vay anasını sayın seyirciler sözünün hoş bir anısı var bilirmisiniz. Maçların radyodan anlatıldığı yıllar. Ünlü maç spikerlerinden biri maçı anlatıyor. bu arada öyle bir kaptırmışki kendini, olmadık bir pozisyon karşısında, şaşkınlıktan , ''Vay anasını sayın seyirciler'' diye başlamış söze.
Gelelim bu gün ne pişti bizde. Bu bölümün meraklı okuyucuları var ha!. Bu gün nohut ve nohutlu pilav pişti. Geceden bir kg nohut ıslandı. Bunun yarısı kadar, küçük porsiyonlar halinde hijyenik buzdolabı poşetlerine konup dondurucuya atıldı. Pilav ve çorbalara gerektiği anda kullanılmak üzere. Nohutu kuşbaşı doğranmış tavukla pişirdim et yerine. Ama bu tür yemeklerde tavuk eti sevmediğim için , onu öncezma yağda soteledim, karabiber, kırmızı biberle iyice soteledim. hatta kavurdum. Sonra bir kaşık domates , bir kaşık da biber salçasıyla yine soteleyip nohutu öyle ilave ettimki, tavuk tavukluktan çıksın. benliğini arama çalışmalarına başlasın. Sonra yanına yine tereyağlı , nohutlu pilav yaptım. Eskidencak yemekte zeytinyağ kullanmazdım ama son Ege gezimizden sonra artık iyice alıştık. ama pilav ve makarnada illede birazcık da olsa tereyağ. Nazlı yedi de uçtu bile. Arkadaşlarıyla buluşmak üzere. Nazlı dedim de, öğretmenlik yaptığı okuldaki , okul aile birliği, öğretmenler günü üçin, öğretmenler adına bir yetimhaneye bağışta bulunmuş. Dün teşekkür kartı geldi yetimhaneden. Bilirsiniz suluzırtlak kadının tekiyim. Duygulandım . Nasıl güzel bir fikir değil mi.
Bu akşam Kelebek Çıkmazı var. Hatırla sevgiliden sonraki favori dizim. Ben şimdi iyi akşamlar dileyip köşeme çekileyim.
NOT: Vay anasını sayın okuyucu, yazının sonunda görüldü ki, yine sözcüğü lüzumsuz kereler kullanılıp , yazıda kelime düşüklüklerine ve anlam bozukluklarına neden olmuş. Ama düzeltmek de hiç ama hiç gelmedi içimden. Necati Atasoy Hocam ve Allah nurlar içinde yatırsın Vedat Güler hocam beni affetsin. Zaten bu satırları yazarı da çala kalem yazar durur. Niye yazdığını da bilmez çoğu kez. . Döner bakar anaaa bunuda mı yazmışım yav diye kendine bile şaşar. Noktalama işaretlerini pek yerinde kullanamaz ama öğelerine göre bir cümle çözümlemesi yapar ki , gelmiş geçmiş tüm türkçe hocalarının ruhu şad olur. Yaşayanların mutluluktan gözleri dolar.