Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

17 Şubat 2016 Çarşamba

Bahardandır bahardan

Şu  fotoğraftan beş dakika öncesinde hayat boyu ıspanak yıkayacağımı sandım hatta akan kumu gördükçe inşaat işine girmeyi ciddi ciddi düşündüm.

Bu nasıl girişti demeyin bu ıspanak feci darladı beni..
 Yazmadığım günlerde bakalım bakalım ne yapmışım.Öncelikle feci hastalandım a dostlar, süründüm desem yeridir. Size şöyle bir örnek vereyim; bir gün evde titreşimde çalan telefonu bulamıyorum, tabiki de bulamam o vuu vuu ses benden geliyormuş. Geceleri ıslık çaldı göğsüm gündüzleri de titreşime geçti  :)
Hasta olup eve çakılınca, teselliyi edebiyatta aradım. Bol bol okudum okurken de ballı ,zencefilli, limonlu sıcak içecekler içtim.Nasıl bir meretse hala akşamları kendimi yeniden hastalanacak gibi kırgın hissediyorum.
 Okuduğum kitapları size kolaj yaptım, tek tek bakıp gözlerinizi yormayın diye.Artık bu facebook ve instagram yüzünden kaç tane blog okuyan kaldıysa... Aslında bunda bizim de blogları biraz savsaklamamızın da payı var.
Kitapların hepsini okumuş olmaktan memnunum. Orhan Pamuk bir sürpriz yapıp hiç habersiz  Kırmızı Saçlı Kadın' ı çıkardı.Ben çok beğendim.Sophokles'in  Oidüpüs ve Firdevsi'nin "Rüstem ve Sührab"destanları üzerinden babalığı sorguladığı bu kitabı. Kırmızılı Kadın ise hikayenin aşk tarafında.

Kum Kitabı, hep okumak istediğim bir kitaptı ve nihayet okuma fırsatı buldum 13 hikayesen oluşan kitabı. En sevdiğim hikayesi parkta  gençliğine rastladığı ve ileride kör olacaksın ama korkma öyle birden bire değil , yaz akşamı gibi yavaş yavaş olacak dediği hikayeydi.

Plmanın Pirinci, Portekizli ama ekonomik koşullar yüzünden Brezilya'ya göç etmek zorunda kalan bir ailenin 100 yıla dayanan hikayesi. Bu kitaptaki şu cümle beni çok yaraladı. "Aile bittiğinde tekrardan yapamayacağın bir yemektir."

Kadınsız Erkekler, ben de bir hayal kırıklığı yaratmasa da bir Murakami kitabı hissi vermekten biraz uzaktı. Neyseki son iki hikaye de yakaladım o hissi. Demekki Murakami uzun uzun anlatmaların adamı.Öykü işinde sevmedim.Sanırım ben iyi bir öykü okuyucusu değilim.

Bayan Ming'in Hiç Olmayan On Çocuğu, Çin ile oyuncak ticareti yapan bir Fransız iş adamının kaldığı otelin tuvaletçisi Bayan Ming'le arasında gelişen dostluğu konu edinmiş. İkinci çocuğa bile izin verilmeyen Çin'de on çocuğu olduğunu iddia eden bir kadın  ve onlarla ilgili ilginç hikayelerin anlatıldığı 67 sayfalık minik bir kitap.

Kuş Kadın ise Macar edebiyatından bir örnek. Kuşlar benim kardeşim diyen ve her türlü çıkışı doğada arayan kuş bilimci bir kadın ve kızının hikayesi.

Azgın Mevsimler de bir hikaye kitabı. Kitaptan çok yazarının hayat hikayesi ilgimi çekti diyebilirim.

Filmlere gelirsek vizyondaki Türk filmlerine rağbet ettik bu ara. En son Bizans Oyunlarını izledik. Tamam film iyi güzeldi de o ne belden aşağı replikler kardeşim yanımda oturan kızımdan, birlikte gittiğimiz insanlardan utandım. Yok mudur bunun bir ortası bir kararı...
Dün  aşağıda afişini gördüğümüz Aysel Özkan sergisine gittik karı koca...Bu kadar renkli bir İstanbul görmek isterseniz kaçırmayın derim.

Dün hava mayıs ayındaymışcasınaydı. Beşiktaş'da yürüdük, yemek yedik sonra sergiye gittik. Dün henüz canlanmamış ağaçlar ama altında açmış papatyalarla çok ilginç manzaralar sundu bize.
İşte böle böle...