Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

31 Ocak 2009 Cumartesi

evden , ordan burdan , bundan şundan

Ev deki hayat nihayet normale döndü. Kızların ikisi de bu akşam firari. Gece de dönmeyecekler. Biz karı-koca dizimizi seyrederiz , gazetelerimizi okuruz, ben bu gece biraz daha uzun kitap okuma seansı yaparım, internette biraz daha uzun takılırım.

Bu gün Cancan , Berfu ve Zuz bizdeydi. Cancan'ı görmeyeli neredeyse iki hafta olmuş. Hastalık durumundan tecritteydik. Akşama kadar parça pinçik ettik onu, kapanın elinde kaldı. Hiç de itirazı yok. Bu yoğun ilgiden oldukça memnun.Bütün gün çay masası ortada kaldı. Yeniden yeniden oturduk .



Bu günlerde ben yine köyümü özledim yaf. Resimdeki bu kadınları hele de. Bizim kuzenlerden birinin facebookunda bu resmi görünce hemen çaldım. Üçü kimbilir nereye gidip çektirmişler bu fotografı. Yüzlerindeki gülümseye bakarsanız hoş bir günde olmalılar. Ama mekan da garip bi mekan.Hatta bir başka kuzen de , anaaaa burası nere yav yazmış)). Telefon açıp sorucam. Onlarla denize karşı balkonda oturasım var, eskilerden konuşasım var. Onlara eski sevgililerini anlattırıp gülmekten ölesim var. Sabahları onlarla gıdıgıdı konuşa konuşa sabah kahvaltısı hazırlayasım var, yengemle sabahları sahilde yürüyüş yapasım var. Yürüyüşten gelince de dayımın siz çok kilo verdiniz hadi pidecide sabah kahvaltısı yapalım deyince , haydiii deyip peşine düşesim var. Bu resim de üçü var ama ben de bunlardan dört tane daha var hehehehe. İkisi yenge gerisi teyze. Sloganları incisiz çıkmam abi ve bana her renk yakışır. Sabah kavhesinin yanında bir sigara tellendirmek de vaz geçemedikleri huyları.

Biraz da gündem yapalım hadi. Gerçi bu gündeme artık benim yetişecek takatim kalmadı. Ayol hangi ülkede var bu kadar hızla değişen gündem. Sen bizim Aslan Başbakan git seçim kampanyasını Davosta başlatıver. Bak bak dar geliyor düğmelerrrr, de aman yıkılsın meyhanelerrrr.

Geçen akşam Nazlıyla birbirimize Almanya yenilince bizde yenilmiş olduk diyorduk. Gamze o neki dedi. Nası yani ya dedik, size öğretmediler mi. Yoooo dedi. Nazlı da - kızımmm sen nası bilmessin ya bu tarihi gerçeği dedi. ben şimdi bunu niye yazdım. he sanki benim yazdığım her şeyin bi gerekçesi var , buna da siz bi gerkçe bulun.

Ay benim bi dizim var, bir iki hafta oldu başlayalı. Melekler korusun, Hümeyra baş rolde. Çok da severim. Ama bir süt anne var orda. Biri senaristi dürtmeli diyorum. Geçen gün kocam- ben bu kadını döverim dedi. Valla benim kocam bile bunu dedi mi?? bu kadın dövülecek kıvamada demektir. Hümeyra desen güya anne panter rolünde ama sadece kendi kızına , diğer iki öğrenci kız karakteri var onlara etmediğini koymuyor. Ayyyy öyle absürd şeyler oluyor ki , bunlar bizi deniyor diyorum ya, ne kadar saçmalığa dayanabileceğimizi test ediyorlar.

Dizi deyince Elveda Rumeliyi tek geçerim. Heee gelelim kitap olayına elimdeki kitap Sineklerin Tanrısı. Kitap iki kez sinemaya aktarılmış.Aslına bakarsanız pek tarzım değil. Ama edebiyat dünyasında önemli bir yeri olan bir kitap olma özelliği var. Ben kitabını okuduğum fimlerde acaip hayal kırıklığına uğramışımdır hep , bunun filmini merak ediyorum okudukça..Mesela Angela'nın Küllerinin filmini izledim ,ama bu seferde ters köşe oldu, bu kadar sert bir filmin kitabını okuma cesaretini gösteremedim. Çünkü o filmin her karesinde yeniden yeniden insanlığı sorguladım ve çok düşündüm o filmden sonra.



Sineklerin Tanrısı, Liderlik savaşının insanların doğal yapısında olduğunu ve bunu kazanmak içinde dost kazanma ve düşman kaybetme (gerekirse yok etme) yöntemlerini uygulamasını gösteren bir roman. Gruplaşmaların temelinde insanın en derinlerinde saklı pırıltıları ve kötülükleri meydana çıkarma uğraşındaki insanları betimliyor.Kaynak Vikipedi

Bu gecelik bu kadar muhabbet yeter kanımca hadi pazarola hayrola

29 Ocak 2009 Perşembe

Bir süredir yazamadım. Hastalık bir girdi çıkamadı bizden, Nazlı derken , sonra da babam hastalandı. Derken Gamsenin sınavları , ev de bir hengamedir gitti.

Bu arada ben bi Beyoğlu yaptım, iki kitap okudum. Ama yine de çok keyifli olduğumu söyleyemem.Kitaplar Kürşat Başar 'dan''Sen Olsaydın Yapmazdın Biliyorum'' ve Şirin Devrim 'den ''Şirin''.

Beyoğlu da keyifli geçti. Dayımda katıldı bize. Bir an önce evdeki sınav ve hastalık havası geçsin istiyorum.

Yani bu kadar desem şimdilik...

23 Ocak 2009 Cuma

Hal böyleyken böyle işte,

Dünkü yazımda bu gün Dragos yolcusu olacağımı belirtmiştim. Çocukluk arkadaşımla , çocukluk arkadaşımız Nimete ziyarete gideceğimizi. Yani bir zamanların Zaferi Milli Çetesi üyelerinin buluşması.

Şimdi noktası virgülüne anlatıyorum bu günü. Ayşegül'le sabah 10.30 Üsküdar olarak belirlemiştik saati.Ama ben baktım ki saat 9.45 de hazır ve nazırım. Aradım hadi çıkalım dedim , aha çıktım bile dedi. Çıktım bi pastaneye uğradım sonra indim Üsküdara, buluşma yerimize vardım ki kimse yok. Aradım ben geldim dedim- ben niye görmüyorum o zaman seni dedi. Bir de baktım ki meydanın karşı tarafında benimle konuşuyor )). El salladım , geldi. Neyse önce Kadıköy yaptık, sonra da Dragos arabasına bindik. Nasılsa yolda uzun ya biz sohbet sohbet gidiyoruz. Ayşegül anlatıyor- Lalem, Hırvatistan Türkiye Maçının olduğu gece eltimin kına gecesi vardı, gece dönerken baktık maç bitmiş biz kazanmışız, baktım tam da burada millet horon çekiyor, ula bunlar bizim uşaklar durudurun arabayı dedim , indim aşağı bi horon teptim bi horon teptim , çocuklar ooo abla da geldi dediler daha da coştular ta gece dörtte geldik eve .O anlata dursun ben bi baktım ki biz Dragos sahillerinde seyrediyoruz. Ayyy biz burada ineceğiz dedim atladık indik.

Asıl sürpriz benden saklanmış, benim ortaokuldan, liseden arkadaşım. Hem aynı takımda basketbol oynamışız, hem de lisenin bando takımında ben trampet çalmışım o flama tutmuş, okul yollarını birlikte arşınlamışız, ne sırlar paylaşmışız , evlenmiş Antalya ya yerleşmişti, Can arkadaşım Nurgül açmaz mı? kapıyı. Meğer Nimetle yıllarca komşu olmuşlar Antalya da,uçmuş gelmiş. Onu görünce ki yüzümün halini görmenizi isterdim.
Dragos

Nurgül, Nimet'den önce bi koşu kahvelerimizi kaptı geldi. Sonra başladık önce geriye geriye sonra ileriye konuşmaya. Annelerimize ne kadar benzedik diye güldük. Dördümüz de annemizi birer yıl arayla kaybettik. Görüşemediğimiz arkadaşlarlarla görüşenlerden , onlar hakkında da haberler aldık.
Prens Adaları
http://istanbulwallpapers.com/wp-content/images/1024/adalar/ADALAR_istanbul_wallpapers_1024x768.jpg

Denize Prens Adalarına karşı çaylarımız içtik .Konuştuk da konuştuk. En çok da deniz maceralarımızı. Öyle bir açılırdık ki, bir bakardık kumsalda tepinen ufacık noktalar, annelerimiz. Kız kızım derlerdi, bu denizin her yeri aynı deniz değil mi? ha bura ha ora, sizin derdiniz ne. Sahi neydi derdimiz acaba.

Akşamın olduğunu telefonlarımız çalmaya başlayınca anladık. Sohbet tatlı ama yol uzun . Kalktık vedalaştık. Ayşeğül'le Kadıköyde ayrıldık.

Eve geldim , Naziş karnelerini dağıtıp gelmiş, çıkınını hazırlamış Zuz'a gidiyor. Gamse'nin bu gün tam üç sınavı vardı hepsi iyi geçmiş. Hal böyleyken böyle işte. Akşam da yemek memek tv, gazete daha ne olsun. Her gün böyle olsun...

22 Ocak 2009 Perşembe

ben eskiden eskiden

Dün sıkıcı bir yazı yazmışım. Ama bu gün hava o kadar güzel ki, yalancı bahar öyle bir sızmakta ki içeriye mümkün değil sıkılmak.

Sabah kahvemi içtim, şöle en sertinden zınk diye kendime geldim. Bİrazdan Gamsegamse sınavdan gelecek, anne ben biraz yatıp, öyle ders çalışayım diyecek, vapurdan da mesaj çeker, gelince ne yiyeceğini sorar. Bizim sülalede iki cins kadın var. Ne yese kilo almayanlar ve su içse top top et olanlar. Gamse, Zuz, Ayşe, Emine ve Mecbure teyzem bu gruptan. Bunlar yatıp kalkıp yerler, her an yiyecek bir şey aranırlar. Ve ikinci grubu da sürekli kontrolsüz yemekle suçlarlar.

Bu gün evdeyim ama yarın Ayşegül'le Dragos sahillerindeyiz. Ayşegül'den söz etmiştim daha önce , çocukluk arkadaşım. yarın onunla başka bir çocukluk arkadaşımıza Nimet'e gidiyoruz. Biz Ordu Zaferi Milli Mahallesi Zafer sokağın en ünlü kız çetesiydik. ıslıkla haberleşir. Hiç bir sinema filmini kaçırmaz, deniz mevsimini ilk biz açar, sigara falları bakar, bahçelerden mandalina çalardık. Üstelik de üçümüzün de evinin mandalina bahçesi varken. Nimetlerin fıstık çamı vardı. Onların evinin damına çıkar , kozalakları düşürür,içlerinden çıkan fıstıkları yerdik. Nurlar içinde yatsın Ayten Teyze damdaki kiremitleri kırıyorsunuz diyerek veryansın ederdi bize. Kahramanımız o zamanların protesti Jane Fonda idi. İkisi de benden üçer dörder yaş büyüklerdi. Ama bana hiç küçükmüşüm gibi davranmazlardı. Bazen Ayşegül arada abla de kız derdi ama hiç abla demedim.

Daha sonraki yıllarda biz İstanbula geri döndüğümüz de, hayatımın bu kısmını yazmıştım, istanbulada doğdum ama annemin en büyük ve evli tek çocuk olması, dayılarımında annem evlendiğin de daha çok çok küçük olmaları nedeniyle babam ailedeki ikinci erkek konumuna geçmiş. O yüzden her aksaklıkta biz Orduya gitmişiz. Dayılar işten , fabrikadan anlamaya başlayınca da yine İstanbula döndük. Nimetle benim İstanbul sokaklarında bir ay süren bir maceramız var. O İstanbul Bankasında işe girmişti. Kendine düzenli bir yer sağlayana kadar bir ay biz de kalmıştı. O sürede aynı odayı paylaştık ve çılgın haftasonları geçirdik. Daha sonra evlenip Antalya 'ya yerleşti. Şimdi o da geri döndü. Yani üçümüz sonunda aynı şehirde buluştuk. Kulağımda annemi kaybettiğim de arayan Nimetin sesi, Behice Teyzeni kaybettik diye arayan Ayşegülün sesi ve bunların arasında süzülerek gelen taa 70li yıllardan gelen ıslık sesleri. Benim ıslığımda Lovestory yankılanıyor. Aramızda dolaşan kitap Marx Gallo dan İktidar Çarkı. Jerzy Kosinski den Boyalı Kuş.

Şimdi kendime bir çay almak üzere mutfağa gidiyor ve yazının devamını yarını anlatmak üzere bırakıyorum

NOT: laleninbahcesi 16 Ocak da sessiz sedasız üç yaşını bitirdi. Üç yıl da ne çok şey paylaştık. Hepsi için bin teşekkür hepinize

21 Ocak 2009 Çarşamba

Berbat bir gece geçirdim, uyudum uyandım. Tam sabaha karşı uyayacakken Naziş kombinin derecesini yükseltmiş, sıcaktan öleceğimi sanıp pencereyi açtım, kocam uyandı noluyor dedi, hiç dedim. Kalktım mutfak pencerelerini açtım, gezindim, Gamse uyandı ben yarın sınava giricem ne bu gürültü dedi.

Şimdi herkes gitti ama bu kazan kafa bana kaldı. Haberlerde Türk erkeklerinin %57 sinin Angelina Jolie ile bir gün geçirmek sitediğini söylüyor.Ben gün deyim siz anlayın işte. Anket yapılmış 255o kişi arasında.

Mail kutumu dolduran spamlardan sıkıldım. Her gün milyonlarca dolar kazandığım için beni tebrik edenlerden, I NEED YOU diye başlık atanlardan. Facebook da beni arkadaş olarak eklemişsiniz diye gelen virüslerden, biz kekiz ya. Köyden yarın geldik ya.

Derya Baykal'ın açık süt reklamından. İnadına inadına herkes açık süt alsa. e- faturaya geçtiğimiz halde hala posta kutusunun zarflarla dolmasından sıkıldımmmmm.

19 Ocak 2009 Pazartesi

BİR PAZARTESİ YAZISI

Sabah Gamsegamse'nin anneeeee Tuçe kahvaltıya geliyo diye, yattığı yerden bağırışıyla uyandım ki saat 10 olmuş. Naziş gitmiş duymamışım, koca gitmiş duymamışım. Hey gidim hey , anneannem sağ olsaydı ne kızardı. Evlenirken, ataş gibi olcan dedi bana, bi bastığın yere bi daha basmayacaksın dedi ooo bizde ev boşalmışta pireler ıçmuş bir yerlerde haberimiz yok.

Biraz daha yatakta oyalanıp kalktım, kahvaltıyı hazırladım, zaten poğaçalarımız vardı, Tuçe de simit getirmişti. Birlikte kahvaltı yaptık. Hemen salonu toparladım, onlara yine bir yiyecek , içecek ,kuru yemiş tepsisi hazırladım ve onları ders çalışmaya bırakıp, günlük işlerimi yapmaya koyuldum.

Dün akşam kitabımı bitirmeden yatmadım. Uçurtma Avcısını. Son bölümlerinde ağlaya zırlaya bi haller oldum. Naziş de tam kendime çay hazırlayıp okumaya çekilirken Lipton Huzur vermişti, al anne bunu dene çok rahat uyuyosun hem de demişti., tadını pek sevmedim ama sanırım onun da etkisiyle küp gibi uyumuşum. Kitabı tavsiye ediyorum. Konusunu bir önceki yazım da kırmızı harflerle yazmışım zaten. Dili çok güzel, anlatılanların gerçek olduğunu bilmek insanı daha da sarsıp kitabı daha da etkileyici hale getiriyor. Afganistan hakkında okuduğum ikinci kitap bu, ilkini de aşağıda tanıtıma aldım, çünkü bunu da okumanızı tavsiye ediyorum.Bilirsiniz ben şunu bunu okudun beğendim beğenmedim derim ama kolay kolay kitap tavsiye etmem.
Belgesel yapımcısı Siba Shakib, Afganistan´daki bir mülteci kampında tanıştı Şiri-Gül ile hayatını anlatan bu kadının yaşama gücü ve direnciyle büyülendi. Şirin-Gül, bütün Afganlı kadınların trajik yaşamlarının ete kemiğe bürünmüş bir örneğiydi ve tam karşısında duruyordu.
Şirin-Gül, yalnızca açlıktan, yoksulluktan, hak ve hukuksuzluktan değil, Kızılordu´dan da, Mücahidin´den de, Taliban´dan da kaçmak zorunda kalmıştı yaşamı boyunca. Hem de uğradığı baskılara, işkencelre, tecavüzlere karşı.

Pazar günü Zuz kahvaltıya gelirim demişti ama sonra kahvaltı sonrasına bıraktı. Bnede mücver olayını kıymalı poğaça olayına çevirdim. Baktım dolapta iki tane haşlanmış patetes var , birazcık kıymalı iç ayırıp onlarıda içine ezdim ve böylece Gamsegamse'nin de istediği oldu. Çünkü O patatesli içle hazırlanan böreğe poğaçaya bayılır. Zuz gelince birlikte ikindi çayı içtik. Biraz didiştik çokça gülüştük ve çok geçe kalmadan akşam yemeğini de yanına alıp gitti)).

Bu gün pazarımız var, birazdan çıkıp dolaşacağım, şimdi yiyecek dışında ne saçmalık varsa alır gelirim yine)).
HADİ BAKALIM İYİ BİR HAFTA OLSUN HEPİMİZE

17 Ocak 2009 Cumartesi

öylesine bi yazı

Yazmadığım günler de biraz gezme var biraz hastalık var , bi sinema var bi de kitap var.
Ben de biraz boğaz ağrısı ve burun akıntısı ve hapşırık ile başladı ama Naziş de tavan yaptı. Okula gidemedi, ateşlendi . Okuldan müdürü arayıp , iki çocukta rota viriüsü görüldü denince üç ayrı dr a gidildi. Niye üç dr diye sormayın çoook ama çok uzun hikaye. Birinci normal muayene yaptı, tahili falan isteyince biz de madem o zaman her zaman ki hastanemize gidelim hem tahlil neyinde orda yaptırırız dedik. Dokrorumuz çok şeker bir kadın. Zaten insanlara şekercim diye hitap ediyor. Nazişi muayene ederken de ağzını aç örtmenim, hadi kocaman bir nefes al örtmenim, karnını aç örtmenim. Sanırsınız çocuk doktorundasınız. Üçüncü doktorumuz tamamiyle kocamın pinpirikliği yüzünden gidilen emektar dr. Sanırım artık doksan yaşına falan gelmiştir. O tıs tıs aletlerle tansiyon ölçüp, nabız sayıyor hala . Bir ara ben gülme komasına falan girecektim ki zaten kendi de gülmeye başladı. Neyse işte antibiyotik , ateş düşürücü falan bu gün iyi. Aaaa hani ben bu arada hastaydım dimi unutmuşum o ara))

Sinemaya perşembe günü Gamsegamse ile gittik. Biletler çarşamaba gecesi iki de alındı. Hayır yanlış falan okumadınız gecenin ikisinde. Çarşamba gecesi hayırdır işalah erken yattık, ben bi güzel uyumalarda , kelebek kelebek uçmalardayım rüyamda. O sırada aynı filmlerdeki gibi acı acı çalan bi telefon. Zuz tabiki, o an aklına bişe gelmiş onu söylüyo, ama benim kalbim yerinden fırlamış sanki güm güm. Ve Allah hayırlara tebdil etsin arkenden uyuyan ev halkı da ayaklandı tabi. Uykusu kaçan Gamsegamse bilgisayara oturdu, geri kalan zevat yeniden uykuya dalmışken bu kez Gamze - anneeee yarın ben evdeyim, haftaya da finaller başlıyo, yarın senle sinemaya gidelim mi??. --Homur homur giderlimghfj. Birazdan hangi filme gitmek istersin ... homur homur Avusturalya. Neyse sonunda uyuduk.



Ertesi gün benim boğaz ağrımakta, burun akmakta, ama biletler alınmış. Sinema ağzımızın içinde yani Capitolde. Bir iki ilaç yuttum, toparlandım gittik. Önce bi yemek yedik ana kız. Sonra sinema. Valla izlediğim en güzel Nicole Kidman filmiydi. Biraz uzun üç saat falan ama hiç sıkılmadık. Biiti dediğimiz yerden film yeniden başladıki bütün eleştirmenler de aynısını yazmış. Film bitince Gamse'ye filmin son cümlesini söyledim. ''Hadi eve gidelim, ev gibisi yoktur''. Ama öyle olmadı tabiki önce D&R a girdik. Çok güzel kitap kampanyaları var , haberiniz olsun. Yazarların bir kaç kitabını bir paket şeklinde 25-30 tl ye alabiliyorsunuz. Sonra Mango sonra Migros derken eve geldik. Geldik ki ınının ınının Nazlı okuldan gelmiş ve ateşler içinde yatmakta. Sonrasını biliyosunuz işte.

2. Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde geçen romantik bir macerada, kendisine kocasından bir sığır çiftliği miras kalan ve bu toprakları almak için Avustralya’ya gelen Lady Sarah (Nicole Kidman), bölgenin yerlilerinden, sert mizaçlı ve kaba Drover (Hugh Jackman) ile aynı safta yer almak istemese de buna mecbur kalır. Bulundukları yerden çok uzakta olan topraklara varabilmek için yola çıktıktan sonra “Darwin” isimli şehrin Japon kuvvetleri tarafından bombalandığını öğrenirler. Bundan sonra Lady Sarah’ın hayatında yeni bir sayfa açılıyodur… Zarif ve kaba; inat, tutku ve aşk ile savaş arasında incelikle örülmüş bir hikaye olan Avustralya, uzun zaman hafızanızda kalacaktır

Gelelim Kitaba , henüz başladım , pazar akşamlarını tv izlemeden okuma gecesi yapıyorum ya onun için seçtim. Adı Uçurtma Avcısı. Bu da son dönemlerin çokça sözü edilen kitabı. Kendi görüşümü pazartesi yazarım artık.


Emir ve Hasan, Kabil'de monarşinin son yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk... Aynı evde büyüyüp, aynı sütanneyi paylaşmalarına rağmen Emir'le Hasan'ın dünyaları arasında uçurumlar vardır: Emir, ünlü ve zengin bir işadamının, Hasan ise onun hizmetkârının oğludur. Üstelik Hasan, orada pek sevilmeyen bir etnik azınlığa, Hazaralara mensuptur. Çocukların birbirleriyle kesişen yaşamları ve kaderleri, çevrelerindeki dünyanın trajedisini yansıtır. Sovyetler işgali sırasında Emir ve babası ülkeyi terk edip California'ya giderler. Emir böylece geçmişinden kaçtığını düşünür. Her şeye rağmen arkasında bıraktığı Hasan'ın hatırasından kopamaz. Uçurtma Avcısı arkadaşlık, ihanet ve sadakatin bedeline ilişkin bir roman. Babalar ve oğullar, babaların oğullarına etkileri, sevgileri, fedakârlıkları ve yalanları... Daha önce hiçbir romanda anlatılmamış bir tarihin perde arkasını yansıtan Uçurtma Avcısı, zengin bir kültüre ve güzelliğe sahip toprakların yok edilişini aşama aşama gözler önüne seriyor. Uçurtma Avcısı'nda anlatılan olağanüstü bir dostluk. Bir insanın diğerini ne kadar sevebileceğinin su gibi akıp giden öyküsü


Şimdi yemeklerimi yaptım İlmiyemi beklemekteyim. Mercimek çorbası, fırında tavuklu patates , domatesli bulgur pilavı ve ayran mönümüz. Valla salataya üşendim. Bu gün aynı zamanda temizlik günümüz dü . Yani annemin deyimiyle otuz iki çarşamba bir araya geldi. Ne anlama geldiğini annemin bunu bana neden söylediğini defalarca yazmıştım heheheheheh hatırlayan var mı??. Mavianne kesin bilir bu sözü.

Yarın da Zuz kahvaltıya geliyor. Mutlaka mücver ister kahvaltıya. Bunu da çok yazdım bizim mücverimiz kabak mücveri değil. Kavrulmuş kıyma, maydonoz, taze soğan ve yumurtanın karabiber ve tuzla çırpılıp tavada alt üst kızartılmasıyla oluşan bir mücver. Hadi bunu da yüz bilmem kaçıncı kez yazdıktan sonra gidim artık...

14 Ocak 2009 Çarşamba

köşe yazarlarım

Bir gün gazeteyi elimize alıp, her gün okuduğumuz köşe yazarının sayfasını açsak ve şöyle bir yazı ile karşılaşsak. Yazarımzı bu gün konu sıkıntısı nedeniyle yazı yazamamıştır ya da yazarımız yazma modunda değildir. Ne düşünürüz.

Siyasi yazanların işi kolay , maden kaynağı gibi bir ülke , hergün onlarca yazı konusu çıkar. Bi gün batıyoruz acil önlem paketi derler, bi gün Ergenekon bi gün İsrail- Filistin savaşı. Bi gün yolsuzlukluk v.s. Magazincilerin işi de kıyak, haber aramaya bile gerek yok.Ben acırım acırım da hani yaşam yazarı denilen bir tayfa var ya Haşmet Babaoğlu, İclal Aydın, Mutlu Tönbekici, O da gitti Tuçe Baranı öldürdü halbuki ne keyifli yazardı o zamanlar neyse bu gibi yazarların işi zor. Memleket batmış, Ortadoğuda kan gövdeyi götürüyor, sen hala Çeşme'deki sakız ağaçlarından, Alaçatı'daki kır evinden, sakızlı kurabiyelerden söz et, Hayat Güzeldir de, adın hayat güzeldir İclal'e çıksın. Sen de tut bundan alın. Ama bu güzellikleri hatırlatan , aklımızda kalmasını sağlayan bu insanlar olmasa ne olacak. O yüzden çok sevmiştim ben Ahmet Altan'ın İsyan Günlerinde Aşk romanını. O kabus dolu günlerin içinde doğan bir aşk ne güzeldi, dayanma gücü vermişti .Şimdi ben sözünü ettiğim bu yazarları övdüm mü dövdüm mü??. Valla övdüm. Ama ne yapayım ki benim şeklim bu , o şekil yani.

Bir de sağlık yazarları var. Ölürüm onlara. Bu gün yumurta zararlı, hayır değil. Çay kansızlık yapar ama kolestrolü düşürür, kanseri önler. C vitamini diye diye yıllarca kafamızı ütülediler, şimdi hiç bir koruyuculuğu yok diyolar. Domates çok yararlı kanserden koruyucu etkisi var, ertesi gün mideye zararlı. Siz siz olun annenize takılın. Mevsiminde yiyin, abartmayın yeter.yani bu tayfa şunu yiyin bunu yiyinle işi götürmekte.

Peki biz okuyucu kitlesi olarak ne yaparız. Benim her gün okumadan edemediğim bir kaç yazarım var. Onları okurum bi kere. Okumaktan vaz geçtiklerim var Hasan Pulur ve Selahattin Duman mesela, nedense yazılarından aynı keyfi almıyorum. Hadi Uluengin'den Modern Zamanları okumayı çok severim. Onun bir fotoğraf makinesi hikayesi vardır. Çok sevdiği fotograf makinesini, kızının hiç sevmediği sevgilisine yılbaşında armağan ettiği, çünkü çocuk çok iyi bir fotoğrafçıdır ve o makinenin hakkını verecektir. Mine Kırıkkanat'ı hiç atlamam.Yaptığı analizleri çok beğenirim.

Bu gün böyle yazasım geldi ...

13 Ocak 2009 Salı

bu gün

Uyandığımda evde derin bir sessizlik hakimdi. Öyle derin uyumuşum ki gidenleri hiç duymamışım. Herkes aç gitmiş yani. Bir tek kapı önündeki sehpada yarısı yenmiş bir cornflakes kasesi vardı. Kocamı aradım, öyle derin uyuyordunki tek tek kaçtık evden dedi.

Gece çok geç yatmadım ama yatakta biraz tv izledim, Müjde Ar'ın Asılacak Kadın vardı bi kanalda. Daha önce izlemiştim biraz daha baktım, ama sonuna kadar izlemedim. Müjde Ar'ı çok severim ama bazen hani dobra kadın deniyor ya ona, o da bunu sonuna kadar hak etmek için bazen zorlama yapıyor gibi geliyor. Dobralık bazen patavatsızlıkla çok kolay karışır ya. . Haydi Gel Bizimle Ol 'u izliyorum NTV de . Bazen , sanki Aysun Kayacı'yı özel olarak tiye almak istiyo gibi. Dişini en çok ona geçirebilir ya.

Gözümüz aydın, Gamsenin finalleri başlıyor haftaya, bu demektir ki, yine kağıtlar içinde yüzeceğiz. Bütün odalar hatta yatak odamız bile ders çalışma alanı olacak. Yani iki hafta boyunca yoğun stres altındayız. Nazlı Ege Üniv. de okuduğu için onun bu dönemlerini yaşamadık. Hadi bakalım gazamız mübarek olsun.

Bu gün evdeyim , biraz eve takılayım heheh.Biraz kurabiye murabiye yapayım, okuyayım, tv izleyeyim. Yani program bu .

12 Ocak 2009 Pazartesi

bizim evin hallerinden devammmm

Dışarda pırıl pırıl bir güneş var. Ama ben üşüyerek uyandım. Noluyoruz yahu dedim, çünkü evin sıcaklığı belli bir derecenin altına indiğinde termostat kombiyi devreye sokuyor hihiiii bunu senin için yazdım zeya , çünkü termostatla başı dertte de)). Sonra aklıma o Ankara'daki olaydan sonra yatarken gazı kestiğimiz aklıma geldi. Ülkece zaten var olan paranoyalarımıza bir yenisini daha ekledik şükürler olsun. Küçükken tek tembih edilen bize kim o demeden kapıyı açmayın dı. O da İstanbul çocuklarınaydı zahir. Çünkü Ordu bölümünde öyle bir şey hatırlamıyorum. İstanbul dedim de , geçen gün İstiklal de yürürken konuşuyoruz, baktık ki karşımızdan gelen kadınların çoğu ya çantalarını bağırlarına basmış, ya da sıkıca sarılmışlar sevgiliye , çocuğuna sarılır gibi. Dedim ki nereye gidersem gideyim bir İstanbullu kadını çanta tutuş şeklinden tanırım.

Acaip bi giriş oldu ama ne yapalım. Dönelim düne. Önceki yazımda da yazdığım gini Cancan'ın davetlisiydik. Naziş Zuz da olduğu için onlar birlikte geleceklerdi, biz Gamsegamse ile çıktık evden. Önce bizim buralardaki, sonra Kadıköydeki tüm açık market, kırtasiye falan filan, Migros Tansaş nere varsa girdik çıktık . Niye sorun, çünkü Cancanın odasının kalorifer peteğine suluk aradık. Bir gün önce bizim sokaktaki markette gördüğüm, hem de çocuk odaları için çok şık dizayn edilmiş suluktan eser kalmamıştı. Burada kalmadığı gibi Kadıköyde hiç bir yerde de yoktu. Evdekini götürmediğime bin pişman oldum. Sonra Alkım Kitapevine girip yine Cancan a kitap baktık. Çok arandığımızı gören bölüm sorumlusu kadın yanımıza yardım etmek için geldi, çocuk kaç yaşında dedi ehem şey altı aylık ama çok ilgi duyuyor dedik:)). Neyse bir yaş çocuklarına göre olan bir kitap bulduk. Hayvanları tanıtamn bir hayvanlar ansiklopedisi. Ama pencereli falan, pencerelerinden hayvanlar çıkıyor. Gerekirse yapboz da oluyor. Orman hayvanları, deniz hayvanları, çiftlik hayvanları ve ev de beslenen hayvanları ayrı ayrı çok neşeli bir biçimde anlatmış ve resimlemiş. Cancan bayıldı heyecanlandı resimlere daha çok da yemeyi tercih etti.)). Gitiğimizde uyuordu ama zile öyle bir bastık ki uyandırdık ve onu yaladık yuttuk. Uyku saatlerinde de çayımızı içtik.

Akşam Naziş de bizimle eve döndü tabii. Ama Kadıköyde ekti bizi eve gitti. Biz Gamseile biraz daha dolaştık yağmur çamur demeden ve şu birmilyoncu mağazalar var ya orada aradığımız suluğu bulduk. Ben bir de gelen evrakları atmak için kapı arkasına asılan sepetlerden aldım. Ne kadar e-faturaya geçmiş olsak da hergün bir sürü ıvırzıvır geliyor.

Saat dokuz gibi evde olduk. Kocam da yememiş bizi beklemişti, karnımız toktu ama onunla birer tabak çorba içip , yeşil çaylarımızı da alıp koşa koşa yatak odasına gittim. Pazar akşamları asla tv izlemiyorum, sadece okuyorum.

Bu pazarki kitabım Irvın Yalom'dan Annem ve Hayatın Anlamı.Bu yazarın daha önce de Nietzsche Ağladığında adlı kitabını okumuş ve çok beğenmiştim. Bu kitabında da yine Nietzsche'den izler var. Kitapta ölüm üzerine insanın, daha anlamlı yaşamak için verdiği kişisel çabaları ve bununla ilgili gözlemleri anlatıyor.
Hadi bakalım iyi bir gün olsun , iyi bir hafta olsun

10 Ocak 2009 Cumartesi

Bizim evin hallerinden

Günlerdir , yine hocanın karısı modundayım. Arada bir yazarım ya hani, hocaya demişler karın çok geziyo- sanmam demiş o kadar gezsse bizim eve de uğrardı. Aynen öyleydim. Dün yine bir kaç arkadaşımla buluştum sohbet mohbet yeme içme. Bi ara Gamse de takıldı bize ama yemek faslı bitince kaçtı.

Dün iyi bir gün geçirmişken , iyi de bir uykunu ortasında tıp diye uyandım. Uyanır uyanmaz aklıma gelen ilk şey annemsiz eve ilk girişimiz oldu. Kalkıp gezesim geldi ev de ama şimdi milleti uyandırmayayım dedim , yatak oda penceremin önüne oturup pencereden dışarı baktım bi süre. Yağmur yağıyordu dışarda da içimde de. Sonra tv açtım George Colony'in bir filmi vardı biraz takıldım uyumuşum.

Neyseki sabah keyifli uyandım. Kocam la bi ufak kahvaltı yaptık. Daha doğrusu ben ona çayla eşlik ettim gitti. Yeniden tumba yatak yaptım, biraz okudum biraz haber dinledim:((. Biraz daha uyudum. Saat 12 gibi Gamsegamse ile uzuuun geeeeniş bir kahvaltı yaptık. Sonra ben elime bir yün bir tığ aldım berelerin kenarın takmak için bir çiçek yaptım Ama yaptığım çiçeğe uygun renkte bere yok ev de , şimdi ona uygun bere almakta sıra.

Yarın Cancan'a gidiyoruz. Hasta oldu, o yüzden gelemedi bize, dün Berfu aradı siz gelin biz biraz daha çıkmayalım dedi. Yarın Zuz, Meltem ve benim kızlar Cancanın davetlisiyiz. Ben de çikolatalı , bademli, cevizli ve üzümlü bir kek yaptım. Ev de ne kadar madlen çikolata varsa kırdım kırdım attım içine . Yarın götürmek üzere paketledim. Yarın ki mekanım Kalamış. Kalamış hakkında çok yazdım. Çocukluğumdan ve ilk gençliğik çağımdan çok anım çok olayım var oralarda heheheh. Kalamışın doldurulmadan önceki yıllarını bilenler hatırlar çok güzeldi. Sandal kiralar gezerdik Ayselle. Ay bunu yazmıştım kaç kez dimi.Bir de şimdi yerini hatırlayamadığın bir yazlık sinemaya giderdik.

Yeter bu kadar gece gece biraz okuyup yatmalıyım, yarın sakın geç kalmayın diye uyarı aldık. Bir ara da okuduklarım hakkında yazmak istiyorum...

aklına ne gelirse at içine keki:
Önce kek yaparken baz aldığım maddeler var. Mutlaka dört yumurta ve iki bardak şeker. Önce bunlar çırpılır, sonra ne gele ne gele. Dolabı açarsın, eline ne gelirse şekerlenmiş portakal, aa şurda biraz badem kalmış, onu alırken ah kırılmış ceviz de varmış. Ay şu kuru üzümleri de atayım. Bu madlen çikolatalar bayramdan kaldı daha durmasın , du yarım çay bardağı sıvı yağ da koyayım da yumşak olsun, portakal suyuda koyayımda güzel koksun, bir bardak da yoğurt koyayım da biraz büyücek bi kek olsun belki kalabalık oluruz , alabildiğince ama kalıba akıtarak koyabildiğim kıvam da un koyunca aha da kek çıktı ortaya, kabartma tozu kalmamıştı, annem gibi bir çay kaşığı da karbonat koydum oldu da bitti maşallah beğenirler inşalah...





8 Ocak 2009 Perşembe


Hava belki soğuk ama pırıl pırıl. Arkadaşlar da hadi dedi. Ben de hadiyin o zaman dedim. Anlayacağınız bu gün yokum ben...Resme dikkat derim. Bu gün onca kırmızı lalenin içindeki sarı Lale oldum))

7 Ocak 2009 Çarşamba

dün mün işte

Dünkü yazımda belirttiğim gibi dün Beyoğlu'ndaydım. Ama ne hava anlatamam. Yağmur bir an durmadan yağdı. Rüzgar da cabası. Şemsiye insanın elinde ters dönüyor. Sabah kalkınca programı iptal etmek istedim ama- aldığım cevap şekermisin oldu. Şeker değiliz erimeyiz evelallah dedik düştük yola. Düştük diyorum çünkü Gamsegamse'ninde Beyoğlunda mezuniyet fotoğraf çekimi randevusu vardı.

Bu kez yol güzergahımızı değiştirip Kabataş değil, Beşiktaş üzeri gittik. Taksim' e vardığımızda Gamse'nin arkadaşları gelmişti bile. Şıkıdım şıkıdım hepsi. Gamse onları alıp akşamdan benim kuzenin ayarladığı kuaföre götürdü. . Ben onlardan ayrılıp kuzenlerime doğru gittim. Geç kaldın dediler. Var bizim sülalede bu hastalık. Nere gitsen nerdesin geç kaldın derler. Bundan sonra geceden yatıya gitcem valla. Ancak öyle geç kalmam çünkü.

Yağmur çamur , hiç bişe anlamadım. Çiçekçiler bi köşeye sinmiş, şemsiye satıcıları her tarafı sarmış. Ay bi de kulaklık satanlar var. Almamak için zor tuttum kendimi, ekoselisi, puanlısı, uğur böceklisi bile var zeya. Erkekler için düz koyu renkleri . Bazen acıyorum ben bu erkekler ya. Düşünün adam takım elbisesisini giymiş. Gabardin palto üstünde, ya da kaşmir elinde şık deri çantası , lap-topu , kulağında da kırmızı puantiyeli bi kulaklık ne hoş olurdu aslında. Neyse kendi bilecekleri iş. Kocama teklif etsem sadece bakar bana. O bakışlarrrrr neler neler anlatırrrr. Herkes telaş içindeydi anlayacağınız.

Dönüşte yine balık pazarına uğradım. Baktım istavritler pırıl pırıl, yemeğimiz vardı o yüzden onları karagün dostu olarak dondurucuya salladım. Bu şöle olur. Hiç hesapta olmayan bir program çıkar. Evden çıkarsınız o günün akşamına da karagün dostu yiyecekler dondurucudan çıkar. Kızlarıma da hep böyle öğütler veriyorum. Bakın şu anda yediğiniz ıspanaklı böreğin içindeki ıspanaklar , geçenki ıspanak yemeği hazırlanırken ayrıldı ve bu gün böreğin içine yerleşti. Şu anda yediğiniz pırasalı kişin içindeki pırasa geçende yediğiniz zeytinyağlı pırasa hazırlanırken ayrıldı dondurucuya atıldı ve bu gün karşınıza hazır olarak çıktı gibi. Ama onların hayali bir gün evlendiklerinde benimle aynı sokakta oturmak. Benim hayalimse onlar evlenince kocamı alıp diyar diyar tren tren gezmek. Harita da parmak basmak))))

Bu sabah devre dışıydım ben. Herkese yataktan el sallayıp iyi günler diledim. Yatakta tv izledim, gazete okudum, çay içtim. Şu anda çok güzel bir güneş ışığı odaya girmekte. Dün olsaydı bu hava ne olurdu yani. Bu günkü programımı bildiriyorum yan gelip yatmak nası iyimi)))

Dün akşam eve geldiğimde çok güzel bir sürprizle karşılaştım. Üstünde çocuklaçocuk yazıyordu. İçinden el emeği bir kart ve yine el emeği çok zarif bir kitap ayracı çıktı. Makineyi Gamse okula götürdüğü için resim koyamadım ama yarın koyarım. İyiki bu bloğ yazma işine başlamışım ve iyiki sizleri tanımışım. Başlarken hiç aklıma gelmemişti bu tür güzellikler yaşayacağım , çok teşekkür ederim

5 Ocak 2009 Pazartesi

yemeksiz mekanlar

Dünkü yazıma gelen bir kaç yorumda , yazdığım mekanların hepsinin yemek yenilen mekanlar olduğu belirtilmiş. Onun üzerine, yemek yenilmeyen bir kaç mekan yazayım dedim. Ama hele de İstanbulda öle yemeden içmeden oturulup sohbet edilen bi mekan bulamadım. Bilen varsa acilen bana da bildirsin.

Ama açık hava mekanları var öyle aç bilaç oturup , manzara seredeceğiniz. Mesela Boğazın karşılıklı kıyılarındaki tüm banklar. Ortaköy ve Kanlıcayı özellikle tavsiye ederim. Hele de Kanlıca baharda doyumsuzdur.


Yıldız parkı yine baharda, Emirgan yine baharda ve özellikle 17-30 Nisan arası Lale Bayramında.

Fıstıkağacından başlayıp Kuzguncuk sahiline kadar inen Fethipaşa korusu dört mevsim çok güzeldir. Sonbaharda ve kışın karlı havada ağaçların görüntüsü muhteşemdir. Yürüyüş parkuru tartan zemindir. her türlü spor aleti vardır. sabahları spor hocası gelir akademiden. Ama ben tembellikten bura yerine tutar alışveriş merkezinin en üstüne tırmanırım.

Eminönü Yeni Caminin önünde güvercinlere yem verin ya da verenleri seyredin dört mevsim.Ama güvercinler artık çok azaldı.

Moda da Bomontiye gidin isterseniz tüm salon oyunlarını oynayabileceğiniz kahveler var.

Cadde Bostan sahilinde gezinin, Adalar manzarası seyredin.

Boğaz Köprüsünden geçerken aşağıya Ortaköy sokaklarına bakın.

Benden bu kadar arkadaşlar yemeden içmeden ancak buralarda gezebilirsiniz. Ama mesela ben Yıldız Parkına gitsem Malta Köşkünde bir çay içer. Yıldız Sarayının en nadide porselenlerine bi bakarım. Emirgana gitsem ÇınarAltında bi yengen tost yerim. Kanlıca da yoğurdun tadına bakarım. Moda da Ali Usta dan tutti frutti dondurma yerim. Ortaköyde kumpir yemeden dönmem ama yine de siz bilirsiniz tabi hehehehe.

*******************************************************************
Şimdi gelellim yazmadığım günlerde ben ne yaptım. Cuma günü arkadaşlarımla önce bi yemek yedim sonra da iki tur okey partisi yaptım. Üsküdar da yağmur altında şahane bir yürüyüş yaptım.

Pazar günü kocam çalıştı. Gamsegamse ile Zuz 'a gittik. Saat iki buçuk da onun evindeydik ve geç kaldığımızı söyledi. Zaten saat kaç da gidersek gidelim mutlaka geç kalmış oluruz:)). Bizi kahvaltıya beklemiş. Çayı demlemiş, yumurtalı ekmek kızartmış, turşu kavurmuş. Yolda arayıp ekmek almamızı söyledi. Gamse , birinci fırından mı alcaz, ikinci fırından mı dedi bana. Ben de-boş ver nasılsa, ikinciden alsak birinciden, birinciden alsak ikinci fırından alacaktınız, oranın ekmeği güzel çünkü der bize dedim ve aynen oldu. Hangi fırından aldınız dedi, ikinciden dedim, birinciden alacaktınız dedi)). Bilmem kaç fincan çay içtim saymadım, ekmeklerin yanında aldığımız simitler de fırından henüz çıkmıştı, dumanı üstündeydi. Yedik içtik, sonra Gamse ile o yağmurda bi de Bağdat caddesi yaptık , oradan Capitol'e geçtik. Biraz da orada dolaşıp bir şeyler aldık. Çıktık yağmur hala yağıyordu. Kocamla da buluşup eve geldik. Gece de okudum biraz.

Bu gün evdeydim. Kayda değer hiç bir şey yapmadım.Ama yarın sabah kahvaltısına Beyoğlundayım. Hava çok kötü olmazssa tabi...

Bir de Issız Adam yazıma gelen bir Google aramasını yazmak istiyorum , yuh yani denilebilecek cinsten. Aynen şöyle----sinemaya gitmeden ıssız adam seyretmek-- nasıl ama.

3 Ocak 2009 Cumartesi

Sevdiğim Mekanlar

Parpaliden geldi bu Mim. Konu sevdiğim mekanlar.

Sevdiğim mekanları düşünürken en baş Kadıköy Alkım Kitapevinin içindeki Kahve Dünyasını koymalıyım dedim. Sepete almayı düşündüğüm kitapları koyup , Kahve dünyasına oturup fondümü de sipariş ettikten sonra kitaplarımı incelemeye başlarım. Bir taraftan okur bir taraftan da çileklerimi muzlarımı fondüye banarım.Buradaki partnerim genel de Nazlıdır.
Fondü nasıl amaaaaa

İkinci sevdiğim mekan İlmiyemin evidir hehehehehehe. Birlikte mutfağa dalar ne kadar kilo yapıcı sevdiğimiz yiyecek varsa birlikte hazırlarız. Hele O'nun lorlu biber kavurması vardır ki harikadır, Ay ağzım sulandı.

Sırada kokoreççi Mercan var. Kadıköyde Balık Pazarına çıkan sokak da .Gamsegamse ile alış veriş sonrası buranın balkona kenarına oturur, masayı midye dolmalar, midye tavalar ve kokoreçlerle donattırır aldıklarımızı inceleriz.


Yemek yemeyi sevdiğim mekanlardan biri de Çamlıca tepesindeki Çamlıca Et Lokantasıdır. Yaz akşamları boğaz ayağının altında , karşı kıyılar ışıl ışıl, tarihi mekanlar özel ışıkla aydınlatılmış, enfes yemekler eşliğinde sohbetin tadına doyulmaz hele de Meral Fatih ve Zuz da varsa başkadır keyfi. Kocayı unutmayalım tabiki o da var )). Burada yemek kaşarlı köfte ile başlar ve siz dursun servis diyene kadar, küçük porsiyonlar halinde her çeşit et yemeği gelir. Masa zaten zeytinyalılar ve mezelerle donatılmıştır.Ortaya koca bir tabak kızarmış patates istemeyi unutmayın. Etleriniz gelene kadar mink pidelerle tulum peynirinin tadını çıkarın ama fazla kaçırmayın ki etlere yer kalsın. Ha tatlı olarak da enfes künefesi var.
Bahçe restoran
Sonraki mekan yine Çamlıca daki Bahçe restoran. Elma ağaçlarının altında masalar kurulmuştur. Elmalar başınıza değer neredeyse. Masalar birbirinden ağaçlarla ayrılır. Üşüyene şal servisi de vardır. Bura da yöresel her yemek vardır. Mesela yediğm salatalık yani bildiğimiz hıyardan yapılmış etli dolmanın tadı hala damağımdadır.

Sırada Capitol dedi Sir Winston var. Zeya ve Ebru da bilir burayı. Capuccino eşliğinde yiyebileceğiniz süper chesecakeleri vardır.Sinema saatlerini burada bekleyin.Ya da alış veriş sonrası keyfi yapın.
Sir Winston


Farkındamısınız henüz Beyoğlundan bir mekan yazmadım. Eğer ayak üstü bir şeyler yiyip çıkmak isterseniz Sıra Selvilere dönüşteki Bambiyi tavsiye ederim. Ay bi de ıslak hamburger yiyeyim derseniz , (çocukluğumuzdaki adıyla leş hamburger) Kızıl Kayalar elbetteki. Ama ben her çeşit ülke yemeği yemek isterim derseniz hemen Bambinin yanındaki restoran idealdir. Ayselle benim ta lise yıllarımızda keşfettiğimiz bir yerdir.Macar köftesini tavsiye derim. Enginar dolmasıda enfestir. Onun dışında İstiklale gitmişken Çiçek Pasajına mutlak gidin ve Boncuk da bir akşam geçirip Çingene çalgıcılar eşliğinde Mihribanı söyleyin.
Kanaat lokantası Mutfak

Gelelim Üsküdar'a burada en sevdiğim mekanların başında Kanaat lokantası gelir. Dünyaca ünlü bir mutfağa sahiptir Osmanlı yemekleri yanında modern mutfak yemekleride vardır. Ama siz siz olun sakın burada talaş kebabı ve ayva tatlısı yemeden lokantadan çıkmayın.Buraya gelipde iskender kebap , döner gibi yiyecekler sipariş edene benim kocam gıcık olur heheheheh. Her yerde yiyebileceğiniz şeyleri burada niye yiyorsunuz diye benim kızlara başta olmak üzere söylev verir. Onlarda iskender sipariş edip sonra babalarının tabağına dadanırlar. Ramazan ayında asla rezarvasyonsuz gelmeyin ve kredi kartı geçmediğini de sakın unutmayın.
Cafer Ağa

Sultan Ahmet deki Cafer Ağa Medresesi içinde yer alan cafelerde sevdiğim mekanlardandır. Bir taraftan ebru çalışmaları yapanları izlemek bir taraftan da kanun dinlemek insana garip bir huzur verir.

Sıra geldi Ordu,ya. Boztepedeki restoran. Adını bilmiyorum , belki bir adı bile yok. Zaten bi tane. Oraya çıkıp yağlı yemek, Orduya bakmak. Gündüz eğer rastlarsa havada süzülen bir kartal görmekk breh breh.


En sona bıraktığım yer ise Fındıkzade Kızılelma caddesindeki, benim çocukluk gençlik evimin karşındaki Goralı. Goralı her yerde vardır ama. Asıl kaynağı burası. Dede Mehmet Goralı, Bulgaristanın Goralı köyünden gelmiş. Yaptığı sandviçe Goralı adını vermiş. Arasındaki malzeme kendi yapımları ve bir sır.içine ne konulduğunu anlayamazsınız müthiş bir lezzettir Nerede yerseniz yeyin eğer burada yeemdiyseniz asla bir GORALI SANDVİC YEMİŞ OLAMAZSINZ. Bizim evin karşısında olan bu mekana, eğer okuldan gelmiş ve evdeki yemeği beğenmediysem , hemen pencereye çıkıp parmaklarımla kaç tane sitediğimi işaret etmem yeterdi.
Goralı sandviçi Kosova göçmeni Goralı ailesinin 1961 yılında İstanbul'da kendi soyadlarını vererek açtıkları küçük bir büfede icat edilmiştir. Ailenin soyadı Kosova'nın Gora bölgesinden gelmektedir. Goralı ailesinin üyeleri olan Şehmuz, Kemal, Ertan ve Ercan kardeşlerin iştettiği büfe İstanbul'un Fatih ilçesinde bulunan Fındıkzade semtinde yer almaktadır. Aile 1960'lı yıllarda özel bir köfte, turşu ve Rus salatasını tost ekmeği içine koyup tost makinesinde ısıtarak Goralı sandviçini icat etmiş, zamanla sevilen bu sandviç çeşidi önce İstanbul'un diğer semtlerine sonra da Türkiye'nin diğer illerine yayılmıştır
kaynak:vikipedi

Yazdıkça yazasım geldi yav, en iyisi bitireyim.

2 Ocak 2009 Cuma

beklenen resim:)))


bu resim her şeyi anlatıyor, yazıya gerek yok. Bu ahbap çavuşların daha çok planları var ...

1 Ocak 2009 Perşembe

yeni yıl yeni yıl

Biraz önce ataleti okudum. , Geri dönüp daha önce yazdıklarınıza bakarmısınız hiç demiş. Zaman zaman bakarım aslında, aklıma gelmişken bakayım eskiden ne yazmışım, yılın ilk gününde. Tuhaftır ben hiç yeni yıl yazsı yazmamışım, yılbaşı gecesinden öyle yazı içinde falan bahsetmişim. Geçen yılın ilk yazısı da blog buluşmasıymış. Beyoğlu Çiçek Pasajındaki Boncukda dağıtmış bağıra bağıra Mihriban söylemişiz. yılbaşı gecesinden de şöyle bahsetmişim

Yeni yılı evde karşıladık . Çağıran arkadaşlara yemekten sonra uğrarız dedik ama ona bile üşendik. Nazlı zaten arkadaşlarıyla idi. Bu tür geceleri evde geçirmeyi seviyorum. Var öyle bir anımız karı koca. Bi kez taaa Antalyalara gittik. Yılbaşı gecesi klüpte millet eğleniyor. Bizim canımız bir sıkıldı. Onikiye kadar zor dayandık. Bizimkiler toplanmışlardır, ne yapıyorlardır falan vaziyetleri. Az kala kocam başlayacaktı anamın gözlemeleri falan demeye ki kalktık. Garsonlar falan peşimize üşüştü bir şey mi oldu, memnun mu kalmadınız diye. Evimizi özledik dedik. Öle işte

Tarih tekerrürden ibaret demek ki, bu yılda aynen en son yine blog çetesi toplanmış. Biz yine yeni yılı evde , Nazlı arkadaşlarıyla kutladı. Çağrılı olduğumuz hiç bir yere gitmedik. Ağacımızın ışıklarını yaktık. Masamızı kurduk, yedik içtik. Ben saat oniki olduğunda kırmızı eşofmanlarımı giymiştim bile. 28 Aralık evlilik yıldönümümüz olması, iki gün önce bir kutlama yapmış olmamız nedeniyle yılbaşı biraz sönük geçer bizde. Neyse işte bir yılı daha devirdik. Eski yıla geçmiş olsun. Kötüler onda kalsın, güzellikler aynen devam etsin. Bu yazı da burada bitsin. Şimdi karı koca bir film izleyeceğiz...