Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

4 Eylül 2013 Çarşamba

Hoşgeldin sonbahar

Sonbahar geldi,İstanbul'a...Bugün ilk sonbahar yürüyüşümüzü ve  koruda ilk sonbahar kahvaltımızı yaptık. Koru çalışanları dökülen yaprakları  süpürüyorlardı.Koca koru süpür süpür nereye kadar,dedim.

Bizim masayı da boş görünce -hah dedim, iyi bir başlangıç...Valla  yemişim diyetini,burası gibi paçanga böreği yapan yok,kahvaltıda birer tane götürdük... Hemen yanımızda da üç masa birleştirmiş kalabalık bir öğretmen grubu vardı. Türkçe öğretmenleri zümre toplantısı yaptılar. Hem kitabımı okudum hem onlara kulak kabarttım:) Yapacakları gezileri,okutacakları kitapları tartıştılar. Fikir ayrılığına düşünce oylama yaptılar. Karı koca gördük ki, değişen hiçbir şey yok...Hala Keşanlı Ali hala İbişin Rüyası diyorlar. Yeni yazarlar,yeni şairler hiç yok...

 (yine aynı ağacın altında,yine aynı masada,yine aynı manzaraya bakarak yaptık kahvaltımızı)

Ben Keşke Gerçek Olsa/Marc Levy  okuyorum... 65 sf. kadar okumuşum, kah laf dinleye,kah kahve,çay içe içe:)) Bir masal gibi...Kitabı okurken birden diiiiing diye bir ses duydum kafamda ve filmini izlediğimi hatırladım. Çok güzel bir filmdi... Bence hem filmi izleyin hem de kitabı okuyun. Kitap için tek ipucu,birgün eve geldiğinizde banyo dolabınızda güzel bir kadın bulursanız ve bu kadın da üstelik hayaletse:))Marc Levy sevdiğim bir yazar. Dupduru yazıyor , ''Gölge Hırsızı''nı okumadıysanız,mutlaka okumalısınız.


  "Just Like Heaven" (Tıpkı Cennet Gibi)
 adıyla gösterime girmiş...
Film demişken filmden gidelim. Geçen akşam tv de izleyecek bir şey bulamadık,ayilecek de bişi izlemek istiyoruz. Naziş film izleyelim dedi. Yeni televizyonumuzda da henüz siftahımız yoktu... Film seçmeye başladık, ne deseler ben izledim, ne deseler ben izledim diyorum. Sonunda ben seçeyim dedim:)) Çoktandır izlemek istediğim ama vizyona girer girmez  devleti halkın gözünde küçük düşürüyor safsatası ile  gösterimden kaldırılan,kaldırttırılan ''Umut Üzümleri''ni izleyelim dedim. Fakir Baykurt'un ''Kaplumbağalar'' adlı romanından uyarlanmış... Yetkin Dikinciler ve Altan Erkekli de baş rolde... Amanın sanırsınız ilkokul müsameresi...Güya Balkan filmi havası verilmek istenmiş...Görüntüler,müzikler öyle ... İzlediğim en kötü filmdi...Oyunculara acıdım vallahi de billahi... Hem filmi beğenmedik, hem o kadar vakit kaybettik üstüne üstlük de bizimkilerin kaplumbağa aşkı yeniden hortladı... Naziş ertesi gün elinde kocaman bir kaplumbağa  akvaryumu ile geldi. Ona akvaryum denmez diye beni yüz kez ikaz etti ama bak yine unuttum adını:))Bir film izlemeden bu kadar mı zararlı çıkardım abi ya... Herkes gittikten sonra,çıkıyo kayasının üstüne , bakışıyoruz...


Dışardan gelince de yattım uyudum ,sefam olsun...Dün hem kışlık domates, hem  kışlık karnıyarık hem de akşam yemeğini aynı anda yapmaya kalkınca bi ara kafamı arı soktu sandım mutfakta... Yok artık dokuz ayın çarşambasını aynı güne getirmeyeceğim...

Şimdilik gittim ben,yarın ola hayr ola...