Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

2 Kasım 2010 Salı

İstanbulu geziyorum gözlerimi dört açtım



Bu gün ben ve dizim güzelim havayı kaçırmamak için erkenden dışarı çıktık. Dizim diyorum çünkü varlığını her daim hissettirdi.. inerken çıkarken , tam unuttum derken tık tık burdayım diyerek...
Bu günkü program Topkapı Müzesiydi ama son anda aklıma salı günleri tatil olabileceği geldi. Çünkü Dolmabahçe ile ikisinin tatil günlerini karıştırırım hep. Hemen internetten baktım ki salı günleri kapalı... O zaman dümeni Kariye Müzesine kırdık...

Vapurda sabah çayı... Eminönü, Unkapanı, fatih, Edirnekapı Surları göründü derken Kariye Müzesine geldik. Havayı tarif etmenin imkanı yok ... Pastırma yazı tüm haşmetiyle karşımızda... Müzeyi gezdik... Resimlerde de görüldüğü gibi... Müzenin tam karşısındaki Pembe Köşk Cafe'nin bahçesinde çay molası verdik... Kocam Kariye çevresine yerleşmeye karar verdi şimdi de:)) Akşamları bu cafede çay içecek, buranın bu dingin havasında kafa dinleyecekmiş.

Nazlı'nın Kariye'de en sevdiği tavan işlemesi...



Asıl olaya geliyorum şimdi:) tam müzede gezerken tavanlara falan ben aval val bakarken birden ayağımda bir hafiflik hissettim baktım , ayakkabımın topuğu yok... Kırılmış hemde nasıl olduysa tamiri falan imkansız.. Ayakkabı dediysem botumsu ayakkabımsı bir şey, neyse ben hiç istifimi bozmadım...


hatta müzenin karşısındaki o güzelim bahçede çay kahve molası verdim:)Yakamdaki lale broş; Leylak dalıcımın bana hediyesidir...

Neyse çayımızı kahvemizi içtik,önümüze ilk çıkan ayakkabıcıdan da bir ayakkabı alırız dedik. Seke seke ben geldim aç kapıyı ben geldim vaziyetlerinde Kargümrüğe kadar yürüdük, bir ayakkabıcı yok. Çeyizci, tatlıcı, dönerci başka bir şey yok. Sonunda bir yer bulduk ve kendime şahane bir çakma Adidas yürüyüş ayakkabısı aldım. Cırt cırtlı ve de dore şeritli ve de tam 15 lira... Ben ayakkabıları giyince aynen bir ceylan gibi sektim. Hadi buralara kadar gelmişken Çarşamba' da ki Fethiye müzesine gidelim dedik. Buralarıda bilmiyoruz tabi biz Çarşamba'ya gelmişiz büfeye çarşamba nerede diye soruyoruz. Sonra Fethiye Müzesini sorduk, Şöyle yürüyün şurdan dönün falan dediler geldiğimiz yer artık Draman semti oldu... Tüm çehre, sokaktaki yürüyen insanlaın kılığı kıyafeti değişti birden. Sanırsınız Arabistan'a geldik. Sokakta ki koşturan çocuklar bile cübbeli, şalvarlı... Ben insanların dini inançlarını hiç sorgulamam , haddim de değil ama neyse bu konuyu geçelim. Biz o sırada acıktık da ... benim gözüme bir Karadeniz Pidecisi ilişt, oturduk pidelerimi yedik, sonra gittik müzeyi gezmeye.



Müze aslında bir kilise, fetihten sonra kadınlar manastırı olarak kullanılmış. Fethiye adını da 3. Murat vermiş. Bulunduğu yere de Fethiye deniyor zaten. Küçücük bir müze zaten. O taraflara yolunuz düşerse görün..


Fethiye Müzesinin kubbesi... İsa ve Tevratın 12 peygamberi resmedilmiş

bu mermer plakada bir şiir var...

Dönüş yolunda telefonlar cır cır çalmaya başladı Kızlar, Zuz nerdesiniz diye sormaya başladılar. İşte geldik buradayız biz gezip tozmada ustayız dedik.

KARİYE MÜZESİ HAKKINDA KISA BİLGİ

İstanbul Fatih ilçesinde, Edirnekapı’nın kuzeyinden Haliç’e inen yamaçta bulunan Kariye Müzesi, Khora (Hora) Manastırı’nın kilisesidir. Hz. İsa’ya adanmış olan bu kilisenin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Kilisenin IV. Yüzyılda yapılmış olup olmadığı konusu da kesin değildir. Bizans kaynaklarında VI. Yüzyılın ilk yarısında Ayios Thedoros isimli bir kişi tarafından yapıldığı yazılıdır. Bizans kaynaklarına göre bu kişi İmparator I.Iustinianus’un eşi Theodora’nın dayısı olan bir komutandır

Fethiye Müzesi hakkında kısa bilgi:

İstanbul`un Fatih-Çarşamba semtindedir. Bizans Döneminde yaptırılan Pammakaristos manastır kilisesidir. Latin istilasının son bulmasıyla XIII. yüzyılda bir mezar şapeli eklenmiştir.Fetihten sonra, Hıristiyanların elinde kalıp kadın manastırı olarak kullanılmış, 1455 yılında patrikhane buraya taşınmış ve 1586 yılına kadar patrikhane olarak kalmıştır. Bu kiliseyi III. Murat (1574-1595) camiye dönüştürmüş ve Fethiye adı verilmiştir. Kuzey kilise halen cami olarak kullanılmaktadır, ek kilise ise duvarları XIV. yüzyılın güzel mozaikleri ile süslü olup 1938-1940 yıllarında onarıldıktan sonra müze olarak Ayasofya Müzesi`ne bağlı bir birim haline getirilmiştir.