Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

26 Temmuz 2018 Perşembe

Hayat Akıyor

Aynen başlıkta olduğu gibi hayat içimizden dışımızdan akıp duruyor. Bazen tam ortasındayız bazen de seyirciyiz. Ne yapalım gelene de  gidene de eyvallah...
Bu sene sağlık açısından biraz problemli geçti ve hayatıma bir tansiyon ilacı dahil oldu ve gözümdeki problem için kullandığım ilaç ile birlikte hayat boyu kullanmam gereken iki tane ilacım var artık. 
Haydi şimdi güzel şeyler...
Bu sene ailece yaptığımız yaz tatili için Çeşme'yi seçtik. Naziş'in İzmir'de işleri vardı, onun için de iyi oldu.
Seçtiğimiz otel;Çeşme- Ilıca'da ki Altınyunus Hotel'di. 
(Alaçatı'ya giderseniz Yeni Çatı Ala Çatı şapkacısı a mutlaka uğrayın. Başımda görmüş olduğunuz  bandananın önünde siperliği var. Yani önden şapka görünümünde ama arkası yumşacık terletmiyor, sıkmıyor, Giden selamımı söylesin mutlaka) Yıllarca aradım ve orada buldum.


Burayı seçme nedenlerimizden biri de içinde hem açık hem kapalı alanda kaplıcasının olmasıydı. Böylece her gün birer seans da kaplıca tedavisi yaptık ve omzuma çok iyi geldi.  Otelden çok memnun kaldık fakat açık büfe olayının bana göre olmadıgını bir ke daha anladım. İlk gün iyi ama sonraki günler o etin yanında  balık alan, balıgın yanına hindi koyan o da yetmez gibi sulu et yemeklerini de tabağına alan insanları gördükçe benim gibi birinin bile yeme istegi kayboluyor. Sabahları bile kendini her şeyden yemek zorunda hisseden insanlar var ve sonra tabakta kalanlarla Afrika kıtası doyar...
Onun dışında herkesin keyfine göre seçebileceği bir sahİli ve muhteşem bir manzarası vardı.Biz odamızı ets'den satın aldığımız için bizim her türlü işimizi oradaki temsilcimiz kolaylaştırdı. 
Akşam yemeğinden sonraki zamanlarda kah Çeşme'ye kah Alaçatı'ya kah da Ilıca merkeze gittik.  Naziş dört yıl İzmi'de yaşadığı için  bize çok iyi rehber oldu. 


Nerelerde oturulur, nerelerde ne yenir, neler yenmesen dönülmez bir güzel hem onu öğrendik hem de bizim paralar nerelere gömülmüş zamanında onu da bildik:) :) O yüzden Reyhan Pastanesinde içtiğimiz çayın( valla ev için de satın aldık,acaip bir şey), Alaçatı'da yediğimiz dondurmanın( Rumeli Pastanesi) Ilıca'da yediğimiz söğüş ve yine Ilıca Topçular'da yediğimiz çöp şişin, yine Ilıca'da bulduğumuz Rus pastası olan Medovik'i (hem de bir Rus'un elinden yedik)ve yine Ilıca'da tek TSE damgalı pide'nin (Dost Pide) tadi damagimizda kaldi.




Oralara yolu düşenlere tavsiye olur. 
 Sonunda bitiyor tabi bu tatil dediğin şey...En çok aklımızda kalan sanırım begonviller oldu.

İstanbul bizi çok özlemiş olacakki gümbür gümbür bir şölenle karşıladı.Bütün gece şimşekler çaktı, Gök delindi sanki...
Böyle yağmurlu havalarda yapılacak en iyi şey tabiki sinemaya gitmek. Hotel Transilvanya serisinin üçüncü filmini de sinemada izledik.
En okuduğum kitap ise;Gölgemi Bıraktım Lale Bahçelerinde/Gül İrepoğlu



Minyatür Sanatçısı Levni ve Lale Devri Padişahı III.Ahmet ile Levni'nin iliskisinin anlatıldığı bir kitap Bu arada Lale Devri'ne de taniklik ediyoruz.
Kitabın benim için en özel yanı ise Valide Gülnuş Sultan...Biz  kari koca be zaman sahile insek,Valide Gülnuş Sultan Camii avlusundan geceriz.Devasa çınar ağaclarının golgelediği bu avluda cok sayıda bank vardır ve bir cami avlusundan çok bir dinlenme alanı gibidir.Gelen geçen bi oturur,soluklanır.
Ama artık bambaska duygularka geçecegim oradan.Çunkü Levni,Padisah Avcı Mehmet'in ogludur ama Gülnuş Sultan onu doğar doğmaz öldü süsü verip saraydan uzaklaştırır ve  yıllar sonra 8 yaşındayken devsirme olarak saraya sokar ve bunu ölürken oğlu III.Ahmet'e bıraktığı bir mektupla itiraf eder.Bunun ne kadarı kurgu bilmiyorum tabi.Çünkü hayati ile ilgili okudugum arastirja yazilarinda boyle bir kayıta rastlamadım.
Kitabı okurken çizdiği minyatürlerın betimlemeleriyle o minyatürleri arayıp bulmak çok keyifli bir oyun gibiydi.
Mesela fotoğraftaki minyatürde; asik olduğu  Şebsefa'yı anlatirken elbisesinin rengini,diğer cariyelerin kulağının arkasında gül veya karanfil ama Sebsefa'nın kulak arkasında kızıl bir lale olduğunu,elbisesinin renginin elmas beyazı ve hepsinin elbisesinin yakasınin kapalı ama onun gerdanının açık olduğunu  söylemesi gibi...
Öle iste...