Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

12 Mart 2010 Cuma

akşam mırıltısı...


Oturduğum yerden başımı çevirsem, Ayasofya, Topkapı Sarayı, Dolmabahçe Sarayı, Galata Kulesi.

Karşımda Kız Kulesi, tekerlemelere bile konu olan Şemsi Paşa, Mihrimah Sultan Camii
Başımı yana çevirdim Boğaz Köprüsü.
Deniz köpük küpük,bembeyaz martılar her tarafta uçuşuyor.Neyim ben Sait Faik Abasıyanık mı))) Akşam kızılı var gökyüzünde hatta Galata Kulesi kıpkırmızı görünüyor.'' Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta''' diyorum mırıl mırıl , şimdide Ahmet Haşim oldum diyorum aklımdan.

Valla İngiltere Kraliçesi gelse; tahtını teklif etse şu vapurdaki yerimi vermem diyorum, sırıtıyorum galiba ki, karşımda kucağında kocaman bir beyaz orkide saksısını kucaklayan kız, tuhaf tuhaf bakıyor yüzüme.

Vapurdan indim, çiçekçiler ayrı bir cümbüşle karşıladı beni. Dünya durdukça var olasın İstanbul...

Not: resim kaynak burası
Pırıl pırıl bir İstanbul sabahı... Ben birazdan Beyoğlu ekibimle kahvaltı buluşması yapmak üzere Beyoğlu seferine çıkmak üzereyim. Yeşil çayımı içtim, Serrose'nin tarifi gibi demledim bu kez. Yani önce kaynayan suyu kupama döktüm sonra demlikteki çayın üstüne döktüm. Daha lezzetli oluyor. Onun bir açıklaması var, su direk çayın üstüne dökülürse bişi oluyo heheheh valla unuttum. Bi gıynak da kestaneli pasta attım ağzıma . Bu, gıynak hikayesini sonra anlatırım. Bi lokma, küçücük bir parça gibi bir anlama geliyor.

Dünüm temizlik ve yemek yapmakla geçti. Öyle yorulmuştum ki, Aşk-ı Memnu izlerken daldım ve çok kötü bir rüya gördüm. Anlatmayı isterdim ama tekrar dile getirmek istemem. Yorumu , lüzümsuz şeylere sıkılan insanları, en önemli şeyin sevdikleri olduğunu hatırlatmakmış. Hiç gerek yoktu yani, zaten benim için en önemli şey sevdiklerimdir.Bağıra bağıra uyanmışım...

Loksandra bitti, öldü sonunda doksan küsür yaşında. Çok güzel bir söz var söylediği''' Mutluluk mu?hiç aramam, gelip o beni bulur nasıl olsa''. Umarım mutluluk hep gelir bizi bulur.

Not: Abdülcanbaz öksüz kaldı...