Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

18 Nisan 2011 Pazartesi

Yağmurda evde olmak, Serenad'ın notları, film falan filan

Demiştim dimi size; Kork abrulun beşinden , öküzü ayırı eşinden diye. Abrulun beşi 17 Nisan oluyor. Hava buz gibi neredeyse kar yağacak...Yarın yapacağımız Haliç gezisi programını güzel havalı bir güne erteledik.
Sabah yağmur sesine uyandım. Gece geç saatlere kitap okudum ve Serenad'ı bitirdim. Aldığım notlarla ilgili araştırmalarımı da yapıp, artık rafa kaldıracağım. Notlarım arasında, Schubert'in serenadını dinlemek, Paul Valery'nin Deniz Mezarlığı şiirini okumak , Genç Werter'in Acılarını yeniden hatırlamak, İlyas-ı Habır'ın kayınvalidemin uyarlamasıyla hatırlayıp kızlara yeniden anlatmak var. Çünkü benim evhamlılığımı bu hikaye ile anlatırdı. yani olmamış bir olaya olmuş gibi düşünüp üzülmek...
Deniz Mezarlığı - Paul Valery Şiirleri Deniz Mezarlığı

Üstünde güvercinler gezen şu rahat damın
Kalbi atar ardında birkaç mezarla çamın
Şaşmaz öğle zamanı ateşlerle yaratır
Denizi, denizi, hep yeni baştan denizi
Tanrıların sükunu çeker gözlerimizi
Bir düşünceden sonra, ah o ne mükafattır

İnce pırıltıların o ne saf hüneridir
Bir seçilmez köpükte nice elmas eritir
Nasıl bi sükun sanki peyda olur o demde
Ve güneş uçurumun üstüne gelir durur
Ebedi bir davanın saf marifeti budur
Zaman kıvılcım, hülya bilmek olur âlemde

Basit Minerva mabedi tükenmeyen hazine
Yığın halinde sükun, göz önünde define
Kaşlarını çatan su, bi alev perde altı
Kendine nice uyku saklayan göz, ey bana
Mukadder olan sükut... Ruhta yükselen bina
Fakat bin kiremidi yaldızlı dam, ey çatı.

Bir tek ahın içinde belli zaman mabedi
Etrafımda denize bakışlarımın bendi
Çıkarım o saf yere artık bütün bütüne
Ve bütün tanrılara son adağım olarak
Asude bir meneviş dağıtır kucak kucak
Şahane bir istihkar irtifalar üstüne

Nasıl ağızda yemiş zevk olup da erirse
O yokluğunu nasıl lezzete çevirirse
Varsın şekli mahvolsun, orda içime siner
Benliğimin ilerde duman olacak özü
Eriyen ruha söyler bir şarkıyla gökyüzü
Nasıl değişmededir ulu sahiller...
Çeviri: Sabri Esat Siyavuşgil

Schubert- Serenade

.

Hep derim ya , okuduğum kitap beni zorlamalı, düşündürmeli, araştırmaya sevk etmeli diye. İşte Serenad tam dişime göre bir kitaptı...

Yeni kitabım Selçuk Altun'un...Yalnızlık Gittiği Yoldan Gelir... Henüz bir kaç sayfa okudum. Sanıyorum ki bu kitap üzerinde de uzun uzun hasbıhaller edeceğiz.


Yağmurlu hava bana bir de güzel bir film izleme fırsatı verdi. Sabah yatağımda, dışarıda şakır şakır yağmnur yağarken izledim çok keyifli oldu. Filmi beğendim ve izlemenizi önereceğim. Özellikle Julienne Moor severlere..
.

Filmin adı:
İki Kadın, Bir Erkek (The Kids Are All Right)

Lezbiyen bir çift olan Nic ve Jules, yapay döllenme ile çocuk sahibi olmuşlardır, hem de iki kere. Çocuklar ergenliğe girdiklerinde gerçek babaları ile tanışmak isterler. Paul adındaki donör onların babalarıdır ve çocuklar Paul’ü anneleri ile tanıştırmak ister. Paul’ün gelmesi aile düzenini değiştirecek ve yepyeni bir aile tanımının yapılmasına yol açacaktır.


Evveeet bu günlük bu kadar şimdi akşam yemeği hazırlama vakti. Günün mönüsü tam kışa yakısacak şekilde düzenlendi. Kuru fasulye, pilav , kelek turşusu ve portakallı kereviz. Bundan iyisi Şamda kaysı.



not: Dün yazdığım Emily Dickinson şiiri de Serenad'ın notları arasına koyulacak...