Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

27 Kasım 2014 Perşembe

çok filmler izledim gaybubetinde :)

son bir haftayı evde geçirdim diyebilirim. Sadece salı günü akşamı ayile sinema gecesi yaptık. Aslında bir nostaljiydi yaptığımız. İlkini 20 yıl falan önce izlediğimiz ''Salak ile Avanak''ın ikincisini izledik. Filmi her zamanki gibi Capitol Spectrum sinemalarında izledik. 7 nolu salonun yataklı koltuklarında. Bu yataklı koltukların şöyle bir iyiliği var, patlamış mısırın bittiğinde hiç üzülmüyor,üstüne dökülenlerden devam edebiliyorsun :)
Bundan 20 yıl falan önceydi demiştim ya,çok sıcak bir temmuz günüydü. Aysel- bu sıcak günü çocuklarla serin serin sinema salonunda geçirelim dedi. Çok mantıklı geldi bana. Hangi sinema olduğunu hatırlamıyorum ama Kadıköy sinemalarından biriydi. Yaz olduğu için çocuklarla birlikte izlenecek film seçeneği çok azdı. Sonunda Salak ile Avanak da karar kıldık. Hiç unutmuyorum,Aysel; bize biraz hafif gelir ama çocuklar güler demişti. Sonra biz Aysel'le gülmekten öldük de çocuklar şşakın şşakın bize bakakaldı. Gamze geçen akşam, ben alt yazıları okumaya yetişemmeiştim dedi :) Daha birinci sınıftaydı.
Bunun dışındaki zaman evde geçti. Mesela dün bir tencere yaprak sarma yaptım. Yaparken de 4 bölüm Mr. Selfridge izledim. Nasıl sardı beni bu dizi anlatamam. Ama yarın çetin bir okey maçım var :) Yetti gayrı ev hapsi...
İzleyip size sözünü etmediğim filmler hangileriydi bakalım
.
Bir İsrail, Fransız ortak yapımı olan Deniz Anası/Meduzot
Denizden gelen ve konuşamayan bir kız çocuğuna zoraki bakıcılık yapan bir garson, bir düğün fotoğrafçısı, gelinin ayağı kırıldığı için balayına çıkamayıp sıradan bir otelde kalan yeni evli çift, evinden kilometrelerce uzakta bakıcılık yapan Filipinli bir kadın, hastaneden yeni çıkan sinir hastası yaşlı bir teyze ve onun tiyatrocu kızı...



 Arı Kovanının Ruhu
İspanyol iç savaşı biterken 1.Dünya Savaşının başlarında İspanya'nın küçük bir Castilla köyünde geçen şiirsel bir hikaye...
Victor Erice'nin Pera Müzesinde "yakın ve uzak, her 10 yıl için 1 film" gösterimlerinde,gösterilmişti...

Bu iki film içinde aynısını söylüyorum size...Bu filmler kolleksiyon filmlerdir. Aman içinde aşk olsun, macera olsun, gizem olsun falan  arıyorsanız yok :) O tür filmlere ben de bayılıyorum ve size ayrıca belirtiyorum zaten. Ama bu ara bu tür filmler izlemeyi seviyorum.

Hayde gittim ben dışarı çıkmayınca ben de pek bişi yok görüyorsunuz.

Bizim Evin Orta Yeri Sinema ve Seferberlik Yemek Tarifleri facebook sayfamı beğendiniz mi takip ediyor musunuz?

24 Kasım 2014 Pazartesi

okudum,izledim, pişirdim sonunda da yazdım :)

Yağmurlu bir İstanbul gününden selam sevgiler size benim canımın taaa içi okuyucularım :)

Bugünlerde  yatılı okul çocuklarının deyimiyle evci çıktım ben... Pişirme ,taşırma, yeme,içme, okuma izleme etkinlikleri yapıyorum bol bol...Yeni başladığım dizi nedeniyle sabah kahvaltısı filmlerinin yerini bu dizi aldı... Bir önceki yazımda söz etmiştim zaten...

Kitabım hala Kafesteki Kuş Neden Şakır Bilirim/Maya Angelou... Hüzünlü bir hikaye... Rengi farklı
doğmanın yaşattığı zorluklar var... Kitap; ABD'de ırk ayrımına dayalı sistemi muhafaza eden yasaların feshine yönelik sivil haklar hareketinin önde gelen isimlerinden Maya Angelou'nun otobiyografisi...Annesinin sevgilisi tarafından sekiz yaşında tecavüze uğraması, tecavüzcünün kimliğinin kamuoyuna açıklanması,öldürülmesi ve bu olayın ardından Maya Angeleou'nun hiç konuşmaması da yer alıyor kitapta anlatılanların arasında... Yazar aynı zamanda bir çok başkana da danışmanlık yapmış.Angelou 1993'te de Bill Clinton'ın ABD Başkanlığı için düzenlenen yemin töreninde şiir okumuş ve görevi yapan ilk siyah olmuş.Kitap iki yıl  ABD de en çok satan kitaplar listesinde yer almış.86 yaşında hayatını kaybetmiş.

Artık kış geldi, akşamları dizi ve boza fasılları  başladı bizim evde...Dizi izlerken de battaniye motiflerimi yapıyorum. Bu sene üç dizimiz var izlediğimiz. Aramızda Kalsın, Ulan İstanbul ve en favori dizimiz Gönül İşleri... Bennu Yıldırımlar ve Timuçin Esen müthiş bir ikili olmuşlar.Siz neler izliyorsunuz bu arada ...

Dün kızlar dışarı çıkmıştı,ben de tv  de ''Ev Kuşu''nu izliyordum. Sahrap Soysal'ın evine konuktu bu hafta... Sahrap Soysal hadi size  otlu poğaça yapayım dediii ve ben tarif falan dinlemeden mutfağa gittim, kızlar poğaça kokan bir eve girsinler diye... Yani ne tarif dinleyeceğim poğaça işte içine de ot koyucaz :)) Ben yapmaya başlayınca kocam içerden bağırdı, kadın içine bir tatlı kaşığı mayonez koydu, bayatlamıyormuş o zaman dedi. He ben de koyarım dedim.
Üç yumurta kırdım.Birinin sarısını ayırdım. Bir su bardağı yoğurt ve bir su bardağı sıvıyağ(ben zeytinyağ koydum), bir çay kaşığı tuz ve bir tatlı kaşığı mayonez ile çırptım. Biraz un ilave ettim ,biraz yoğurdum. Poğaça kıvamına tam getirmedim. .  Diğer tarafta, beş altı dal taze soğan, yarım demet dere otu, bir tutatm maydonozu ince ince doğradım, 150-200 gr kadar peynirle karıştırdım.Hamurun içine kattım ,sonra artık poğaça kıvamına gelmesi için yeterli unu  ve kabartma tozunu ekleyip yoğurdum. Hamur; her zaman yaptığımız gibi kulak memesi kıvamında olacak. Sonrasında  poğaça şekli vererek tepsiye dizip, üstüne yumurta sarısı sürdüm ve 200 derecelik fırında pişirdim.

Not: Tariflerimi artık'' Seferberlik Yemek Tarifleri '' başlığı altında bu adreste toplamaya başladım...TIK...Sayfaya gittiğinizde beğeni butonuna da bir tık edersiniz umarım:)


Hayde gittim gari...

21 Kasım 2014 Cuma

Çok faideli yazılardan biri :)

Dün bütün gün temizlik vardı bizim evde... Her yer ıdılandı bıdılandı, gıpgıcır oldu... En fazla üç gün sürer ya ben yine de seviniyorum işte :)

Bugün evde olunca kuzenlerimin tavsiye ettiği diziye başladım. Çünkü Dawnton Abbey'de sezon bitti. Sanırım bir de yılbaşı bölümü olur. Ben de kendime onun gibi bir dönem dizisi ararken kuzenler ''Mr. Selfridge''yi önerdiler. Yine bir İngiliz dizisi...Bugün ilk bölümünü izledim. Eğlenceli ve sürükleyici buldum.Göz alıcı lüks bir yaşama sahip olan Selfridge'in yükseliş günleri, renkli hayatı ve hızlı yaşamının kendisini nerelere götürdüğünü konu alan Lindy Woodhead'in Shopping, Seduction and Mr Selfridge isimli kitabına dayanılarak hazırlanmış.


İzlemekten başlamışken bugün bir de film izledim. 2012 yılında Zeynep Ozmen Unlu bana yeni yıl hediyesi olarak göndermişti ''İkizler/Tessa De Loo'' adlı kitabı. Çok beğenmiştim. Blogda kitaptan söz ettiğimde Hollanda'dan beni takip eden  Deniz( acaba hala okuyor mu bilmiyorum),;Bu kitapdan ilk bahsettiğim yazıma yaptığı yorumda ; bu kitabın filmi de olduğu ve Hollandacayı öğrenen herkese ilk kez bu kitabın okutulduğunu ve her yıl 5 Mayıs da filmin televizyonlarda gösrerildiğini yazmıştı. 5 Mayıs; Hollanda'nın Alman İşgalinden kurtuluşunun yıldönümüymüş.Filmi bulamamış...Ancak traillerini izlemiştim...Anladığım kadariyle film de kitabı kadar güzeldi. Ama bugün film elime geçti hatta pat diye kucağıma düştü.Filmi de beğendim,hatta kitabı okumuş olduğum için daha çok severek izledim.



Filmi izledim ama karnım acıktı,bugün işim de yok ya,şöyle keyifli bir şey olsun dedim ve anneannemin bir okul çıkışında ona gittiğimde bana yaptığı balkabağı kayganasından yaptım. Aynı tadı yakaladığıma eminim çünkü damaklarım bunu hissetti...2 dilim bal kabağı(rendelenmiş) beş altı dal yeşil taze soğan, bir tutatm maydonoz, yarım demet dereotu, 2 yumurta, karabiber, tuz, 4 çorba kaşığı mısır unu(tepeleme)
Tüm malzemeyi birbirine karıştırın.Elinizle bir kaç kez yoğurur gibi yapın hatta...
Yanmaz tavanıza sıvıyağ koyun ve malzemeyi iyice bastıra bastıra 1cm kalınlığında olacak şekilde tavaya yerleştirin. Bir dakika falan kuvvetli ateş ama sonra kısık ateşte,ağzı kapalı altı kızarana kadar pişirin. Tvanın ortasına elinizle bir delik açın ki, kabağın sulanmasıyla çıkacak buhar oradan çıksın... Altlı üstlü kızartın.Bir kapak yardımıyla çevirin... Fırında yapacaksanız, malzemenizin içine sıvı yağ eklemelisiniz...( ben sızma zeytinyağ ile yaptım)

Hadi yemek dedik yemekten gidelim. Dün akşam temizlik bitip,ev pır pırlayınca bana bi şevk geldi. Şöyle değişik bir çorba olsun, Hem de hava soğudu ya ,sağlık saçsın etrafa dedim.

Dolaptan bir dal pırasa,iki sivri biber,iki domates,iki küçük havuç aldım. Baktım biraz da dünden kalan tavuk parçası var onu da aldım... Pırasaları,biberleri ince ince doğradım, domatesleri de küp küp ama havucu rendeledim. Domates haricindeki sebzeleri tereyağda soteledim, tavukları ilave ettim.Onunla da sotelemeye devam edip en son domatesi ekledim biraz da karabiber serptim,tuzunu da koydum ve üstüne ne kadar çorbam olsun istiyorsam o kadar su ekledim. Su kaynayınca bir avuç şehriye attım. Pişince üstüne dere otu ilave edip kapağını kapattım...Yerken limon sıktık.. Sonuç harika ...Çorbanın tarifi ve fotoğrafını facebook sayfama koyduğumda Ataletim canım benim bu minestore dedi. Bir İtalyan çorbasıymış. Hatta pizzadan sonra en çok yedikleri yiyecekmiş. Akşam eve gelen Naziş'de a bu minestore demesin mi?... Demekki yemek uydurmak evrensel bir şey :)
Akşama çorbanız yoksa davranın.


Yemek faslı bittiğine göre gelelim kitap kısmına, önceki akşam Gamsegamse ile Capitole gitmiştik. Ben tabi D&R a bir girmeden girince de bir kitap almadan çıkamadım.Ve ''Kafesteki Kuş Neden şakır Bilirim/Maya Angelou'' aldım.Henüz 75 sayfa okudum.Kitabın başında Müge İplikçi'nin yazdığı 6 sayfalık çok güzel bir önsöz var.  


''Kafesteki Kuş Neden Şakır, Bilirim otobiyografik bir roman: Yazar, şair, şarkıcı, dansçı, oyun yazarı ve öğretmen Maya Angelou'nun yedi kitaptan oluşan sıradışı ve ilham verici yaşamöyküsünün ilk cildi. Savunmasız, şiddet gören küçük bir kızın, ırkçılık ve bağnazlıkla savaşarak güçlü bir karaktere; onurlu ve göz kamaştırıcı bir genç kadına dönüşmesinin öyküsü.'' diyor kitap tanıtımında...

Hadi ama ben gideyim artık yetmez mi bu kadar ? :)


19 Kasım 2014 Çarşamba

Kayıt Lütfen

 Ne var ne yok okuyucu, sanırım ben buraları ihmal ettikçe siz de ihmal etmeye başladınız :) Ama yok öyle, karşılıklı çok emek verdik buraya ...
Ne yaptım ne ettim kısmını anlatmaya başlamadan önce Bibliyomanyaklar'ın birinci yılında; Benim için  bu yıl edebi açıdan nasıl geçtiyi yazdım. Okur musunuz bilmem ama eğer okursanız bi selam bırakın bari :) TIK



Anlatmaya dün akşamdan başlamak istiyorum çünkü; Çok sevdiğim bir kitabın filminin galasına katıldım... ''Karışık Kaset/ Uygar Şirin'' in filme alındığını  duyduğumdan beri sabırsızlıkla bekliyordum.Bekleyişim galasına katılmamla ödüllendirilmiş oldu ...Film öncesi kokteylinde ortalıkta en çok olan şey ünlülerdi, yani biz biraz azınlıkta kaldık. Banu Tozluyurt, Armağan Portakal,Kız Çocukları'ndan Nur, Begüm ve Elçin  kadrosuyla izlediğimiz filmi hepimiz çok beğendik.Kitabı da okuyun ve de filmini de mutlaka izleyin derim ben...Baş rollerde Sarp Apak ve Özge Pirinççi vardı... Ama bence filmin yıldızı baba rolündeki Bülent Emin Yarar'dı...


Gala Levent'de ki  ''Özdilek Plaza''da oldu. Ben önce akşam nasıl giderim oraya öncesinde kokteyl olduğu için film ta 21.30 da başlayacak, kaçta bitecek, nasıl ulaşım sağlarım diye düşündüm ama sonra ulaşım haritasına bakınca çok kolay olduğunu gördüm.Marmaray üzerinden metro ile devam edip tık diye giriş kapısına yarım saatte ulaştım. Dönüşümde Begümler de orada olduğu için  tomofille döndüm zaten :)

Şimdi ben akşama galaya gidecektim ya o yüzden evdekilere de teselli ikramiyesi olarak ıspanaklı börek yaptım :)Önce bir tepsi  büzgülü model yaptım ammaa bizim klasikçi evin-Yine mi bizi kobay olarak kullandın serzenişlerini göze alamayarak bir tepside klasik börek yaptım.
Büzgülü börek için tarif şöyle. 4 yufka, içi için istediğiniz malzemeden harç.. Ben ıspanaklı yaptım.Sosu için; 2 yumurta, bir çay bardağı sıvı yağ, bir su bardağı yoğurt, yarım su bardağı su... Bunları birlikte çırpın...
Haydi böreği yapalım şimdi de... Yufkanızı düz bir zemine serin ve sos ile ıslatın. Sonra   iç harçtan her tarafına serpin. Yalnız dikkat edin çok fazla olmasın... Çünkü büzülünce hepsi bir araya geliyor. Tamam serptiniz. şimdi uc taraftan ortaya doğru büze büze ya da pile pile toplayın. Yufkanın yarısına gelince durun ve diğer taraftan ortaya doğru büzerek toplayın. İyice sıkıştırın ve ortadan kesip tepsinize yanyana  yine sıkışık olarak koyun. Diğer yufkalarla da ynı işlemi yapın ve kalan sosu böreklerin üstüne gezdirin. 200  derecede pişirdim ben... Kare kare kesip servis edin...

 Film arasına börek soktum gibi olacak ama dün izlediğim filmden söz etmeliyim. Özellikle mutfak filmi sevenler için tavsiye ediyorum.Hintli bir genç çocuğun Fransa'da Michelin yıldızlı bir aşcı oluşunun hikayesi... Çok ama çok sıcak bir hikaye sanırsınız bir Noel filmi...




 Bugün İstanbul'a kış geliyormuş haberini de vereyim ve gideyim artık...


16 Kasım 2014 Pazar

Hafta biterken

Bu haftayı da bitirdik..Bakalım bakalım nasıl geçmiş,gitmiş, bitmiş...

Cuma günü ''Tavsiye Evi''nde aşure günündeydik... Şef Çiğdem Seferoğlu'nun pişirdiği aşureleri yedik, aşurenin tarihini ve çeşitli  aşure pişirme usullerini konuştuk...Kimi şeker yerine pekmez veya bal koyuyormuş mesela... Ben de buğday piştikten sonra içinden bir kaseyi ayırıp blenderde iyice macunlaştırıp tekrar tencereye ekledimi anlattım böylece daha kıvamlı oluyor aşurem...

 gördüğünüz gibi aşuremi kaşıklamakla pek meşgulüm :)

Cumartesi günü evdeydim, kitap okudum ,film izledim. Murakami'nin son kitabı olan ''Renksiz Tsukuru Tazaki'nin Hac Yılları''nı okudum okurken; Franz Lizst'in Hac Yılları adlı bestesini dinledim... Sonra Audrey Hepburn ve Liza Minelli'nin Tehlikeli Fısıltı adlı filmini izledim. Kitap için evet güzeldi ama bir Sahilde Kafka değildi diyebilirim... Yine yeni algı pencereleri açtı, yine bol bol müzik dinletti...Dışlanmışlık duygusunun insanı ölümün kıyılarında gezdirebilecek kadar ağır olduğu duygusunu hissettirdi...Film içinse  şimdi olsa kimsenin umurunda bile olmayacak bir dedikodunun o yıllarda nelere mal olabileceğini gösterdi...Okuldaki iki yakın arkadaş hakkında lezbiyen oldukları dedikodusu çıkınca izleyin bakalım neler olabiliyor...

Cumartesi akşamını ve gecesini yalnız geçirdim. Koca balığa,kızlar kuzenlerine gitti... Ben de  Okan Bayülgen izleyerek motif ördüm :)

Bugün  sabah  kitabımın arasında püsküllü ayraç vardı ama öğleden sonra sonbahar yaprakları vardı
:)


Yine sülale boyu DSİ Çamlıca tesislerinde toplandık... Kah çay kahve eşiliğinde sohbet, kah iskambil, kah ağaçlar arasında yürüyüşle geçen günü akşam yemeğini de orada yiyerek noktaladık derken yeniden başa döndük  yine çay kahve yine oyun devam etti. Ama yemekten sonra dışarı çıkıp, hiç üşenmeden 1000 adım yürüdüm :)
Yürürken çektiğim ağaç, yaprak, dal falan filan resimlerinden de bir kolaj yaptım ellerime ,fikrime sağlık :)


İşte  böle böle


12 Kasım 2014 Çarşamba

aylar günler gelir geçer

Bir haftadır  yazmadıysam sebebi var çünkü niye çünkü; hiç aksiyon yok. Kolu sakatladık, rahatladık :)
 Kolum neyse ki iyi şimdi ama bi rahat durayım dedim... Sadece bir gün görümcelerimle okey oynadım ve tek kolum askıdayken bile  oyunun kazananı ben oldum :)Diğer günlerde evde, kitap, film, yemek, pasta yapma gibi etkinlikler düzenledim :)
Yeni yemeke denemeleri yapmadım bu ara klasikçiyim... Kuru fasulye pilav, lahana kavurması, zeytinyağlı pırasa gibi yemekler yapıyorum ki ev halkı meğer bunları daha çok severmiş.Yalnız geçen gün köstebek pasta yaptım. Senelerdir  ''Dr Ötker''in hazır pasta karışımlarında Nazlı görür, deneyelim der ama yok ben ay hazır pasta yemeyelim ben yapıcam size ondan der ekerdim. Yani bu köstebek pasta konusunda kendi çocuklarımı ektiğim kadar buğday ekeseydim zengin olmuştum.
O zaman hadi tatlı tatlı başlayalım...Tamamen kendi ölçülerimde ve doğaçlama yaptım çok ama çok beğendiler, bir gecede yel yuf ettiler pastamı o kadar diyeyim size...Belki güzel olur da sizinle paylaşırım diye hiç üşenmeden aşam aşama fotoğrafını çektim hatta son anda telefonum kitlendi, tabletimin şarjı bitti de kocam sağolsun o yetişti imdadıma...
Malzeme: 2 yumurta, 1 su bardağı şeker, 1 paket kabartma tozu ve vanilya, 3 tepeleme çorba kaşığı dolusu kakao,  1 çay bardağı sıvıyağ, 1 su bardağı süt,1 muz, alabildiğince un( ben un paketini elime alır silkelerim, elimde sanırsam bi terazi var :)...Bunlardan kek yapın anacım...
Benim acelem vardı, kızlar okuldan gelene kadar yapmak istiyordum o yüzden dr Ötker tavuk göğsü vardı evde, onu dışındaki tarife göre pişirdim, soğumaya bıraktım.Şimdi geri kalan kısmı resimlerle devam edelim.Kek soğuduktan sonra üstünden kapak gibi  1c kalınlığında kesin çıkarın... Sonra kekin içini kenarlardan iki üç santim kalınlık kalacak şekilde kaşıkla tırtıklaya tırtıklaya oyun...Çıkan kırıntıları bir tabakta biriktirin... Tabana çok inmeyin gözünüzü sevem keki delmeyin :) Taban kısmına dilimlediğiniz muzları dizin ve muhallebiyi üstüne yerleştirin.




Şimdii  o kestiğimiz kapağı üstüne kapatalım ve muhallebinin kalanını kekin üstüne sürelim. Ay hepsini içine doldurmadınız umarım :)Son olarak da bir kenera ayırdığınız kırpıntıları kekin üstüne serpişitirin. İsterseniz , son muhallebiyi biraz kakao ile karıştırın,böylece hiç boşluk görünmez. Ben bir sonraki yapışımda öyle yapacağım...





Hani evdeyim ya, işim bitince  böyle çaya büsküvi batıra batıra kitabımı okuyorum.Kitabımın arasına da Sittirella'nın  göndererek beni keyiflendiren ayracımı koyuyorum... Şuna baksanıza tıpkı ben :) Mutfakta yemeği pişerken kitabını okuyan, kahvesini içen bi kadınceyiz...




Artık her gün yazmıyorum ya izlediğim filmlerden hangilerinden söz ettiğimi karıştırıyorum. Dawton Abbey bölümlerini pazartesi günleri ekliyorlar, hemen izliyorum. Keşke geçen yıl dört sezonu birden izlemeseydim şimdi kedi gibi beklemezdim, pazartesileri...Bugün mutfakta yemek yaparken 7.39 Trenini izledim. IMDB puanı 7 nin üzerinde bir filmdi. Zaten aşağısını hayatta izlemem. Ancak çok tavsiye olursa falan... Tamam film güzeldi ma bu konu defalarca filme alındı, Mesela ben aynı konuya sahip onlarca film izlemişimdir. Her sabah  7.39 Trenine binen bir adamla kadının , adam evli çocuklu kız da bir hafta sonra evlenecek...Tanışmaları, birlikte olmaları aslında ikisi de kendi karısını, nişanlısını seviyo...Mutfakta olduğum için Türkçe dublaj izledim ki, hiç bir zaman tercih etmem...

6 Kasım 2014 Perşembe

Salı sallandı :)

Hayat ne acaip a dostlar :)  Şimdi bunu niye dedim sonunda anlayacaksınız...

Bir önceki yazımdan sonra bakalım bakalım ne olmuş...

Salı günü çok  keyifliy bir Mine Flora günüydü benim için. Havalar pastırma yazına dönmüşken günü çiçekler arasında bir serada geçirmek muhteşem oldu... Soba üstünde çaylar kaynadı,kestaneler pişti ve Mine ile motifler yaptık çay,kahve içip sohbet ettik...




Akşam eve dönerken Aysel aradı...Akşam  Süreyya Opera ve Balo  Salonunda bale izlemeye davet etti...Programda ''Genç Werther'in Acıları/Goethe''  vardı. Öncesinde Kadıköy''de buluştuk hem bir şeyler içtik hem de sohbet ettik...Bale gösterisi muhteşemdi hele çocukluğunu bildiğim Aysel'in yeğeni olan Özlem'i sahnede izlemek çok güzel bir duyguydu...





Bale bitti, biz keyifle çıktık. Hadi  bir çay sohbeti yapalım dedik amaaaa ama işte ben Altıyol'dan aşağı inerken bir meyilin dibine saklanan bir ayak girebilebilecek büyüklükteki çukuru göremedim ve iki seksen yere uzandım. Daha doğrusu ''Bir Süre Yere Paralel  Gittikten Sonra'' uzanabildim...Beni güç bela yerden kaldırdıklarında ilk hissettiğim ayak bileğim çok acıyordu. Neyseki hemen Mc Donald's a çok yakınmışız. Hemen dışardaki masalara oturduk.Aysel hemen içeri girdi önce buz doldurttuğu bir torba ile geldi.Ayağımda burkulduğu için ayağımı bir sandalyeye uzattım, buzu üstüne koydu, sonra içeri girdi, sandviç, çay ve elmalı pie ile geri geldi. Yoldan geçenler hatta arabaların içindekiler bile bize baka dusun biz ay bu keyifli gece böyle mi olacaktı , ay Allah korudu, ayyy ayy omzum, anammm kolum da acıyo yaaa arada şu tipimize bak diye güle güle bi yarım saat oturduk. Allah herkese her durumda en pratik çözümler üreten Aysel gibi bir arkadaş nasip etsin...
Oradan bir taksiye atlayıp eve dönme şaşkınlığı yaptım. Halbuki gelirken yol üstünde Numune Hastanesi var , uğrasana acile... Gece omzum çok ağrıdı. Aysel'in dediğine göre düşerken o kolum arkada kalmış. Sabah hemen doktorda aldık soluğu. Muayene oldum, zaten doktor hemen oraya koydu elini burası acıyor mu dedi... Ciyyaak dedim :) Film çekildi. Ucuz kutulmuşum, kırık çıkık yok ama bir hafta askıda kalacak bu kol dedi... İlk aklıma gelen-ay iyi ki temizlik yapmışım :)

Neyse bırakalım kırık çıkık işini bugünün filmine gelelim...Bugünün filmi biraz belgesel tadında...
“Eğer ömrümün geri kalan kısmını ıssız bir adada geçirmek zorunda kalsaydım,
o zaman zarfında dinleyeceğim ve çalacağım tek besteci Bach olabilirdi.’’diyen Kanadalı dahi piyanist Glenn Gould için yapılmış bir film...
  Gould’un çok sevdiği ve ünlendirdiği Bach’ın ‘Goldberg Variations’ isimli eserinin otuz iki bölümlük yapısına gönderme yaparak otuz iki kısa filmden oluşturulmuştur.





Kitabım henüz çok yeni hatta başlamadım bile... Çok beklediğim bir kitaptı... Dün akşam Naziş'in geçmiş olsun hediyesi oldu. Etrafında biraz dolanmadan başlamam :)



Başlıkta hayat ne acaip demiştim ya, sabah keyifle kalktığım yatağıma akşam gireken her tarafımı sakatlamıştım...


Hayde gittim ben şimdilik bu kadar...




4 Kasım 2014 Salı

Günlerin getirdiği götürdüğü

Bugün pastırma yazı var İstanbul'da... Bir kaç gün sürecekmiş. Ben de tam bugüne yaraşır bir yerde olacağım bugün. Çiçek,böcük, ağaç takılacağım bir yerde ''Mine Flora''da...

Geçtiğimiz hafta her gün yağmur yağdı. Bu bana öyle iyi geldi ki, hiç dışarı çıkmadım sayılır. Motif ördüm bol bol, kitap okudum, yemekler yaptım,bol bol film izledim. Film izlerken motiflerimi örmeye devam ettim. Artık motiflere çerçeve yapmaya başladım, sonra da birleştirme safhasına geçilecek. Sandığımdan daha oyalayacak. Motifleri pıt pıt yapıp sepete atmak kolaydı.

 (Audrey Hepburn be Humprey Bogart'dan Sabrina... Bir İstanbul Masalı dizisini hatırlar mısınız bilmem. Ha işte o dizi bu filmden apartmaydı:)

Kitap ne okuyorsun derseniz, biraz yavaşım bu motif örme yüzünden:) yatakta okuyorum, sabahları ve de gece yatınca... Radyo Voyage açıyorum bir taraftan da...Hem dinliyorum hem okuyorum.
(Çok ama çok keyifli hikayelerin olduğu bir kitap... Yeni kurulan Yüz Yayınlarının da ilk bastığı kitap aynı zamanda)

Günlük yazmayınca artık ne yaptığımı da unutuyorum. Geçtiğimiz cumartesi günü eski iş arakadaşlarımız İlmiye'mde toplandık. Ay kadının gerçek adı Hilmiye'dir aslında da ben Babaeski'li olduğu için ona İlmiyem derim :) Oh İlmiyemin evine gidince arkadaşlar mutfağa girince ben aldım elişimi eski kadınlar gibi oturdum pencerenin önündeki koltuğa keyif yaptım:) Nazımı çekecek birilerini bulmuşum hiç kaçırır mıyım:)Naz demişken küçüklüğünden beri benim iş arkadaşlarımı çok seven Nazlı'da geldi benimle. O gün programmı yokmuş, ay evde yatacağıma Hilmiye dezemde yatarım dedi :) O şahane aşureyi de kaçırmamış oldu hem...




Akşam eve dönerken de  bir kaç ay önce açılan Akasya AVM de indik metrodan  Meral ve Gamze ile buluştuk.Onlar yemek yiyecekmiş,bizim karnımız öyle toktu ki yemek görmeye bile dayanamayız dedik ve Sütiş de oturup çay içerek onlaerı bekledik. Sonra gezdik, biraz alış veriş yaptık ve iki klometrelik taksi kuyruğunda bekleyip eve döndük...

Dün Naziş;kendini hasta  hissetti, okula gitmedi. O'na öğle yemeğine karnabahar kızartması ve keserken dökülen minik karnabahar parçalarından omlet yaptım. Yanında kızarmış tavukla servis ettim bayıldı...Her zaman haşlardım ama bu kez Serrose'nin ablası Seray'ın tarifiyle yaptım. Nazlı;Anne, Seray kızartmadan yapıyormuş deyince hadi deneyelim dedim. Çok da güzel oldu. Ben galeta ununa batırırdım,o mısır ununa batırıyormuş aynen uyguladım tarifi... Yani karnabaharı  çiçek çiçek ayırdım. Önce  tuz,karabiber ve kırmızı pul biberle çırptığım yumurtaya sonra da mısır ununa batırıp kızarttım... Üstüne   yoğurt koyduk yerken. Keserken minik minik parçalar dökülmüştü. Onları da kalan yumurtanın içine atıp, bir kaçık da mısır unu ilave edip karıştırıp omlet gibi kızarttım. Çiğden olduğu için sanırım hiç yağ çekmeyen çok hafif bir yiyecek oldu.

E hadi yeter bu kadar. Şimdi giyinip çıkmalıyım... Yolum uzun...