Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

30 Mayıs 2014 Cuma

Düğündür dernek... İstanbul İstanbul

Yazmadığım günlerde Aylin'i evlendirdik biz...Aylin kim derseniz:)Bi TIK deyin,öğrenin...Asmalı Mescit'de '' Kum Saati Blues'' de sokaklara taşan bir düğün yaptık.

 

Düğünün her ayrıntısını inceden inceye planlayan Aylin çok güzel bir iş başarmıştı ama çok da yorulmuştu...Yani düğünün sefasını biz sürdük diyebilirim. Uzun süredir  görüşemediğimiz ama görüştüğümüzde de sanki dün ayrılmışız gibi olduğumuz insanlarla yepyeni olan ama çok can olan dostlarla güzel bir gece geçirdik.





Bu gördüğünüz, konukların duygularını yazılı iletmelerini sağlayan dilek ağacı... Çok hoş bir fikir olarak, yeni evlenecekler not alsın... Ağacın dibinde bir kalem ve  asılacak biçimde tasarlanmış  not kağıtları vardı...

Yazmadığım günlerde okuduğum kitap ise;  Duygu Asena ödülünü alan Fırtına Takvimi/Jale Sancak.


Bu kitapla ilgili görüşlerimi  ''Bibliyomanyaklar/ Kitap Düşkünleri'' nde okuyacaksınız. Mayıs ayının kitabı  Pala Hayriye/ Figen Şakacı idi biliyorsunuz. Ve bu ayın son yazısını ben yazdım. Okuyun ve de yorumlayın bence:)) Hem yorumculardan biri Mehmet Eroğluna ait Fay Kırıkları Üçlemesinin ilk kitabı olan ''Mehmet''i kazanacak.


İzlediğim filmler için facebook sayfası açtım yan tarafta göreceksiniz '' Bizim Evin Orta Yeri Sinema'' Artık toplu olarak görülebiliyor hem de...

Gelelim bugüne bugün İsviçre'den Asis, Ankara'dan Mavianne'nin gelmesi dolayısıyla  ve de İstanbul cenahlarından ben ve Ece'nin katılımıyla çok güzel bir gün geçirdik valla dolu dolu bir gündü. İzleyin hak vereceksiniz. Eminönünde buluştuk 11 gibi... Önce bir Saray Muhallebicisinde soluklandık, ev limonatası diye sunulan ama bundan şüphe duyduğum limonata ile ferahladık. Ayol ne sıcaktı.   Sonra  daha önce  palanladığımız şekilde Şehzadebaşı Cağ Kebapçısının yolunu tuttuk. Burası sizlere daha öncede önerdiğim Rumeli Köftecisinin karşısında... Nimet Abla(Sirkeci'de ki)nın sokağından içeri girin hemen görürsünüz zaten. Okuduğuma göre Erzurumdan sonra en iyi Cağ Kebabı burada yenilebilirmiş.İstanbul'un arka sokak lezzetleri ünlü restoranlara meydan okuyor söyleyeyim. Cağ kebabı güzeldi, çömlekte sunulan yoğurt güzeldi. Garsonlar güleryüzlüydü fiyatlar makuldu tavsiye ederim. Önce bir şiş geliyor. Sonra garsonlar tepsiyle masaları dolaşıyorlar,isteyenlere tekrar veriyorlar. Biz ikişer şiş yedik ama ben ezmeye saldırmasaydım üçüncü de yenilebilirdi...










 Ahmet Hamdi Tanpınar Müzesi...








Yemekten sonra yine programımızı takip ettik ve Gülhane Parkı içindeki Ahmet Hamdi Tanpınar Müzesini ziyaret ettik. Müze haftada 6 gün açık ve de ücretsiz geziliyor.Tanpınar yanında İstanbul'da yaşayan diğer yazarlar ve şairlerden de hatıra eşyalar belgeler var. Mesela Nazım Hikmet'in annesine yazdığı mektuplar hepimizi çok duygulandırdı...


Müzeden çıkınca Gülhane Parkı içinden çıkmadık ve ağaçlar arasında yürüyerek bu kez Asis'in geçen yıl keşfettiği Saray Burnu üstlerindeki şahane manzaralı çay bahçesine gittik. Çay bahçesi dediğime bakmayın yemek de yiyebilirsiniz:)) Bakır demliklerde gelen çayı harikaydı...







 Burda sohbetin dibini deldik akşamı ettik.  Tabi tekrar o yolu yürüyüp  Sirkeci tarafına çıkmadık,sahil kapısından dışarıya çıkıp Eminönüne kadar yürüdük. Mavianne ile ben aynı vapura binip günün güzelliğine biraz daha devam ettik. Ve Üsküdar'da vedalaştık.

İşte böle böle