Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

25 Şubat 2016 Perşembe

İşte geldim burdayım :)

Dün geceden başlamak istiyorum yazıma, zira çok keyifliydi.Dün gece kitap kulübü gecemizdi. Ayda bir kez ,ayın son çarşambası Kazım Karabekir Kültür Merkezinde toplanıyoruz ve kitaptan, bizden, herşeyden konuşuyoruz.Dün akşam ki kitabımız Seyrek Yağmur/ Barış Bıçakçı idi. Başlarken hepimiz kitabı çok sevemediğimizi söylesek de konuşurken bir de baktık ki sevmişiz.En güldüğümüz, en hüzünlendiğimiz bölümleri konuşurken özellikle farkettik bunu.  Gelecek ayın kitabını seçerken biraz zorlandık ama sonu da Kaderin Kızı/ İsabel Allende olarak karara vardık.

Bugünlerde çok hamaratım ben :)" red work" e merak sardım. Google'den ve pinterestden bulduğum modellerden  yararlanıyorum. Zaten red work yazdınız mı yüzlerce örnek çıkıyor karşınıza. Dünyada baya meraklıları var. Çok basit, annelerimizin iğneardı dedikleri stille işleniyor. Ben akşamları televizyon izlerken bir taraftan da fiti fiti iş işliyorum. :) İlk başladığımda evdeki malzeme ile başladım, etamin üzerine , etamin iş orlonu ile işledim. Bir de ayrıntılı model seçmişim, Ali Babanın çiftliği ay o tavukların horozların ibikleri, tüyleri beni deli etti. Sonra Üsküdar' a inip ekru keten, sekiz numara kırmızı fındık kuka aldım. Henüz ne yapacağıma karar vermedim. Belki bu kadın konseptini çerçevelerim bir duvarada sergilerim. Çiftliği bez çanta üzerine dikmeyi düşündüm. Yastı yaparım, bu kadınları, kumaş üstüne yerleştirip, bakalım işte.... Yapmak isteyenler için tarif edeyim. Modelinizi çoktı alın. Kağıdı kumaş üstüne iğneleyin, araya da karbon kagıdı koyun ve üstten ince bir kalemle çizin.Ben önceleri mavi karbon kağıdı kullandım ama bu yola baş koyduğumu gören koca, bana kırmızı karbon kağıdı buldu.

Haydii  biraz da film, en son iki film izledim. Biri ne zamandır kitabını okuyup da filmini izlemek istediğim Düşlerin Terzisi idi. Kitabı okurken ya çeviri ya başka bilemediğim bir nedenden dolayı akıcı gelmemişti ama bundan ne şahane film olur demiştim ki öyle de olmuş. Çocukken ayrıldığı kadabaya elinde dikiş makinesi ile bir  gece yarısı gelen kadın, diktiği elbiselerlerle  kasabanın kadınlarını değiştirir ama bu arada çocukluktan kalma,kasabaya olan hıncını da çıkartmak istemektedir. Gördüğünüz gibi filmi izlerken de boş durmamış motif örmüşüm, yemiş içmişim. Hatta mutfak saati bile orada ki ocakta pişen yemek unutulmasın. Tek rakibim THY zaten. :)
İkinci filmim ise Danimarkalı Kız

Her sene Oscar yaklaşırken;aday olan tüm filmleri izler,tahminimi yapar öğünmek gibi olmasında büyük ölçüde de tuttururdum. Bu sene o performansı gösteremedim. Üç tane ancak izleyebildim ki bunlardan biri Fransa adına yarışacak Türk filmi olan "Mustang"di.Hiç beğenmedim.Fransa adına da yarışması iyi olmuş çünkü;Türklere Fransız kalmıştı.
Bugün ise "Danimarkalı Kız"ı izledim.Çok beğendim. Ben beğendim,baska film de izlemediğime göre bari izlediğim Oscar alsın. 

Şubat bitiyor, nergislere, sümbüllere veda ediyoruz artık. Bu sene, vazodakilerin solmasına fırsat vermeden tazelerini aldık. Sanırım memletin havası evin içerisine bari sızmasın diye.


Bu da Üsküdar'da red work için alış veriş yaptıktan sonra Meryamce Mutfağında kendime verdiğim çay çorba molasından. Meydandan gidip gelen, koşturan, parkta oturan insanları izlemek çok keyifliydi ama çorbam neredeyse ılık diyebilebiceğim ısıdaydı. Çok beyefendi ve hanımeefendi sahiplerinin hatırına ses çıkarmadan uslu uslu içtim çorbamı. :)


İşte böle böle