Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

30 Aralık 2007 Pazar

ne gecceydi be!!!!




Dün gece Nalan(desertwind), zeya , nurdanacar Zuz ve ben çok güzel bir Beyoğlu gecesi yaşadık.Üstteki ilk resim Kahve molası verdiğimiz, peripetie, ikinci resim se asıl gecenin yaşandığı Nevizade sokak. Bu sokak hakkında en aydınlatıcı bilgiyi, Sinan Özedincik yazmış. Kısa bir alıntı yaptım yazısından sizin için,Beyoğlu'nun gece hayatında önemli bir yer tutan Nevizade'de yaz kış ayrı bir keyif yaşanıyor. Hele yazları... Masalar, sokaklara dizilir, sazlı kemanlı fasıl cümbüşleri sokaklara taşar. Bu yoğunluğun içinde yolu bulup yürümek zorlaşır. Ancak yine de İstanbul' un olmazsa olmazlarındandır Nevizade Sokak...Yazının tamamı ise burada http://arsiv.sabah.com.tr/2007/02/15/gny/yaz1640-200-102-20070215-200.html

........................................................................................


Önce Nalan bundan sanırım bir ay önce falan , benim bitmez tükenmez Beyoğlu yazılarımdan birine , şimdi Beyoğlunda fasıl yapmak vardı yazdı. Zeya hemen yapalım o zaman dedi. Nurdan ve bende ne duruyoruz deyince , organize işi Zuz a kaldı. Ebrucuk da olacaktı ama olmadı. O bu gün gelebildi İstanbula. Ebruuu seninle bir program yaparız inşallah. Ama biz bu arada bir mail trafiği yaşıyoruz ki sormayın. Gün kararlaştırıldı. İş Nalanın Türkiyeye avdet etmesine kaldı.

.....................................................................................................................................


Dün planladığımız gece gerçekleşti nihayet. Ama önce erkenden AKM nin önünde buluşup benim deyimimle pötibör ama asıl adı peripetie de bir kahve faslı yaptık. İki saattçik kadar falan.Nurdan bize fal baktı ve hep güzel şeyler söyledi. Nurdaaaan eğer fal çıkarsa Turgut Reis de davetlimsin.

...............................................................................................................................................................................


Akşam yedi gibi Nevizade- Boncuğa geçtik. Zuz gelmişti zaten. Breh breh , ondan sonrası içelim açılalım , çalsın sazlar oynasın kızlar misali. Yalnız oynayan kadın değil erkekti ama hakkını verdi. Bu kısmı zeya anlatacak. Nurdan ve Nalan da resimleri gönderince resim koyacağım. Ben biraz arıza olduğum için, son anda makineyi çıkarttım çantamdan, o yüzden ben de resim yok. Masamıza gelen çalgıcılara istekler yaptık hem söylettik hem söyledik. Hepimiz Mihribancıymışız meğer, ilk istek parçamız o oldu. Mihribaaaaan mihribaaaan diye bağırmaktan şu an da boğazım acıyor. Cumartesi geceleri Beyoğlunu bilenler bilir. İnsan seli diyeyim ben size. Bir ara bizim olduğumuz sokakta insan trafiği tıkandı resmen. O soğukta dışarda masalarda oturanlar vardı. Gecenin sonun da bittiğine inanamadık. Şimdi değişik planlar içindeyiz bakalım bakalım neler olacak. Artık evimde baktıkça onları hatırlayacağım, bu arkadaşlığın sanal değil nasılda gerçek olduğunu ispatlayan objeler var. Hepsi de onları hatırlatan , onlardan özellik taşıyan.

......................................................................................................................................


Yarın yılın son günü. Tüm yaşanan sıkıntılar bu yılda kalsın, yaşanan sevinçler bu yılda da devam etsin. Yeni yıl sağlıkla güzellikle umutlarla gelsin. Hepimize iyi seneler

29 Aralık 2007 Cumartesi

belgelerle 26.yıl:)))))

ille de resim diyenlere işte 26.yıldan resimler




26 yıl deyince , siz bizi yaşlandı mı sandınız. Genciz güzeliz anlayışlıyız ve de iyi dansederiz. Azcık kilo aldık , az biraz gözlerimiz bozuldu o kadar:))))
Nazlı fotoğraf çekerken Zuz ve gamze tarafından gülme krizine sokulduğum an.





28 Aralık 2007 Cuma

çıktık açık alınla 26 yılda her savaştan







19 NOLU SONNET



Yalnızca benden kaçma yeter


Boş sözler de etsen duymak istiyorum seni



Sağır olsan gönlüm sözlerini ister



Dilsiz olsan gördüğünü.



Kör olsam, seni görmek isterdim



Sen yanımda yol gösterici oldun



Uzun yolun daha yarısı bile aşılmadı



Bir düşün içinde yaşadığımız karanlığı



´Bırak beni yaralıyım´ desen de boşa



Görevden dönülmez, yalnızca ertelenir



Başka bir yerde değil, yalnızca burda





Gönlüm herşeyden önce seni ister



Biz de diyebilirim, ben yerine.


Bertolt Brecht


27 Aralık 2007 Perşembe

bu yazıya başlık mı uyar

Beni eskiden tanıyanlar bilir, bazı bazı yani genelde diyelim şuna :)) , hocanın karısı durumlarım vardır. Yüz kere yazdım ya , herkes de zaten bilir ya. Hocaya demişler , karın çok geziyor, sanmam demiş, o kadar gezse bizim eve de uğrardı. Aynen o moda girdim yine. E programımım da vermiştim biliyorsunuz .
Salı günü has görümcem , yani favori görümcem ve grubuyla okey oynadım. Ben bu oyunu öğrendiğimde sanırım süt dişlerim falan çıkıyordur. Kahve kültürüm iyidir yani , aznifiydi, beziğiydi, hoşginiydi,tavlasıydı , konken sivrinek gibi gelir. Yani taşlı taşsız tüm oyunlar, İskambilde oynan tüm oyunlar. Hepsini bilirim. Bu kadınlar beni mat etti. Kaput gittim anlayacağınız. İlaç olsun bi kez açmadım. helal olsun onlarrraaa.
Dün Zuz la alış- veriş yapmak için Kadıköyde buluştuk. Gamze kaçırır mı?, bizim alış-veriş manzaralarımızı O da geldi, okulu kırdı. Hava da güzeldi. Yani kış havasına göre. Alış-veriş de aramızda geçen konuşmaları aktarıyorum size. Benim için girdiğimiz mağazadayız. Ben koltukta oturuyorum. İşaret ediyorum ikisine
-şunları şunları getirin, bakayım.
Onlar, ellerinde başka şeyler,
-bunlar nasıl
aslında güzeller ama bana olur mu?
Zaten kendimiz için sorduk.
işte buna benzer konuşmalarla benimle ilgili kısım biiti. Sonra bir şeyler yiyelim dedik. Şuralar da her zaman gittiğimiz gözlemeci vardı dedim ben. Zuz da ayyy canım gözleme çekti hadi gidelim dedi. Gittik ki , Orası yerle yeksan olmuş. Gamze- bizim gittiğimiz yer var dedi. Otantik diye bir yer. İçeri girdik. Gayet şık. Kadınlar yukarı bir yerde hazırlıyorlar gözlemeleri . Türkü çalıyor fonda. Ayrıca yöresel yemekler de var. Siparişi verdik. Duvarlarda gazete yazıları var. Çerçeveye konmuş. En iyi 10 gözlemeciden biriymiş. , Başka bir gazete de türkü eşliğinde gözleme diyor. Ama bizim Zuz koltukların döşemelerini beğenmiyor, benim gözüm gözleme açan kadınlardan birinin boynuna takılıyor. Hani şu isim yazan kolyeler var ya. Kadının boynundaki iki sıra. Mektup yazacakmış falan diyorum ben. Fikir yürütüyoruz, acaba alttaki soyadı mı?, iki çocuğu var da ikisinin adı mı?. Sonra gözlemeler geliyor.Masa cam, gözlemeyi kesmeye çalışırken, tabak masada dingil dingil dönüyor. Onu eleştiriyoruz. Tabağın altına peçete koyun, dönmüyor diyorum. Peçetelikteki tüm peçeteleri kullanıyoruz. Gözlemeler güzel, ama sanırım karabiberin kapağı açıldı iç malzemeye dökerken. Yoğun bir karabiber tadı var. Zuz, başka bir tadı örtmek için mi yaptılar acaba diye fikir yürütüyor. Ayy sonun da oradanda çıktık. Hadi babama eşofman alalım, kacamın hem doğum günü, hem evlilik yıldönümüz , hediye bakalım , çiçekçilerle pazarlık yapalım derken eve bayağı bir geç döndük. Sonra yemek , tv, çay ,kitap , gazete faslı.
pekiiii, bu günlerde bizim ev de ne pişti. Bilindik yemekler pişti. Ama geçen gece ben yine bir şey uydurdum onu yazayım. Tam yatıyoruz, mutfakta dolaba konacak yemekleri kaldırıken. Açık yarım kiloluk süt gözüme ilişti. Ertesi güne beklerse ben bundan huylanırım dedim. Hemen onu küçük bir tencereye döktüm. İki kaşık nişasta , iki üç kaşık şeker koydum. Bir elma rendeledim içine, bir de havuç. Pişirdim aynı muhallebi gibi. Tarçın ve vanilya da koydum.Bol dövülmüş ceviz ilave ettim. O sıra mutfağa su içmeye bilican Gamze geldi. Ne yapıyosun dedi. İçine koyduklarımı saydım. Biküide koysana dedi. Valla iyi fikir dedim. Yarım pakette bisküiyi içine kırarak koydum. Küçük bir borcamı önceden ıslattım tabii, bu karışımı içine döktüm. Ertesi akşam çayın yanında sundum. Herkes bayıldı. Sıra ismini bulmaya geldi. Bence çok sağlıklı bi pasta. Sütlü ,cevizli, meyvalı ooo bunun adı. Yanaktan kan damlatan pasta olsun:))
Hani şık restoran mönülerinde var ya. Neredeyse yemek isminde , tarifini de verecekler. Mersela şöle bi yemek vardı. Taze fasulye yatağında, buharda pişmiş levrek yanında, haşlanmış brokoli ve havuç. Vallahi atmıyorum Aynen vakidir. Tanığımdır. Hadi giitim yine ben.

25 Aralık 2007 Salı

yılın son sobesi

Başlıkta da dediğim gibi yılın son sobesi, onurtan hocamdan geldi. Kendisi ilk blog arkadaşlarımdandır. Ve benim ona yaptığım en abuk subuk sobelere bile nezaketle cevap vermiştir. Şimdi o da kendine gelen pası cevaplamış ve bana atmış. Hadi bakalım denizci deyimiyle vira bismillah.
1. Blog yazmaya ilk defa nasıl başladım?. Ben bilgisayarda antoloji com. Atlas a üye, yemek tariflerine bakan. Bilgisayarda oyun oynayan, biriydim. Her şey Nazlının okulu bitirip İzmirden dönüşü ile başladı. Anne bunu istediğin gibi karıştır, kurcala bi şey olmaz. Alt tarafı virüs girer dedi. Bende o sırada blogcuları buldum. Takip ettiklerim vardı. Yine bir akşam evde bi sürü kedidili bisküi var. Bunları ne yapalım, bir pasta tarifi arayalım derken. Çileksuyu nu buldum. Çok hoşuma gitti. Nazlı- anne sende yap dedi, yok yav , nası yapaim ben falan derken , baktım o açmış bile. Hemen de yorum geldi. Kelebek ten. Taa Avusturyadan bulmuş beni dedim . Pek bi gururlandım öylece başladım. Ama o günler bi başkaydı bee.
2. Blog yazılarımın konusunun belli bir çizgide olması için çaba gösteriyor muyum? Yoksa içimden geldiği gibi mi yazıyorum? Ah ne çok isterdim , böyle bir şeyimin olmasını ama.Görüyosunuz işte. Çalakalem. Oturuyorum klavyenin başına. Allah ne vardiyse. Bi günde ay şunu yazayım diye otursam dişimi kırcam
3. Blog yazmak için gün içinde bazı şeylerden feragat ediyor muyum?. Yok yav. Yapmam öle şeyler. Bilgisayarı boş gördüm mü tamamdır.
4. Blog yazmak benim için eğlenceli bir uğraşken, şimdi artan bekleyiş yüzünden zorunlu bir hal almaya başladı mı? Öyle olsa hemen bırakırım. Hala eğleniyorum. Hala yeni insanlar tanıyorum. Artık arkadaş profilimde iyice oturdu.Yaşamıma taşıdığım arkadaşlarım da var artık.
Blog yazmayı daha ne kadar sürdüreceğim? . Bunu hiç ama hiç düşünmedim. Her şey olacağına varır. Yazcam derim bi gün şıp diye kaybolurum. Yazmam derim , kazık çakarım burada yaşlanırım. Yani su akar yatağını bulur hesabı. Acep uydumu bu laf buraya ama uyuduysa da uymadıysa da , hoşuma gitti . Kaçtım ben. Haftalık programımı vermiştim biliyosunuz.

24 Aralık 2007 Pazartesi

bayramdan sonra

Bayram bitti, yeşil çayım ve ben huzurlarınızdayız. Biraz geç kalktım bu gün. Bayram sabahları ha şimdi kapı çalar, bi gelen olur endişesiyle bir yatak keyfi yapamadım. Bende ki de iş yani sanki millet gözünü bizde açacak. Amcam yapardı bu işi. Önceleri, evlerimiz yakındı. Kendisi de evde duramaz. Gözünü açar, doğru dışarı. Beni de çok sever, gidip, onu göremem diye, sabahın yedisinde kapıyı çalar, bayramlaşır giderdi.
Dün akşam son gelen ziyaretçilerimizden sonra , son kadayıfı yedim ve bayramı bitirdim. Valla çok güzel olmuştu. Yeni bir taktik geliştirdim. Böylece , artık her an elinizin altında kızarmış kadayıfınız olacak. İstediğiniz zaman şerbetleyip yiceksiniz. Bu kıyağımı da unutmayın. Durun hemen tarifi vereyim. Bir kilo kadayıf , ceviz ve biraz tarçın. Küçük bir de kase. Büyüklüğü kahve fincanı gibi olsun. Olmazssa kahve fincanı kullanın. Şimdi fincanın dibine biraz kadayıf koyun iyice bastırın. Arasına biraz toz şekerle, biraz tarçınla karıştırılmış dövülmüş ceviz koyun, sonra üstüne tekrar kadayıf koyup bastırın. Yağladığınız tepsiye, ters kapatın , içindeki kadayıfın düşmesi için , fincanların yanlarına biraz vurun. Sıra sıra dizin onları. Sonra bi güzel kızartın. Soğuyunca da doldurun kutulara kaldırın. Canınız çekince de kaynatın şerbetini dökün üstüne yeyin yaw. Bir kilo kadayıftan bende 36 porsiyon çıktı .
Şimdi ben son kadayıfı yedim ya. Gece Buzda Dansı izlerken Gamzenin canı tatlı istedi. Kalktı, üşenmedi.Bisküili , pudingli pasta yaptı. Bisküileri de bizim içmek için demlediğimiz çayla ıslatmış. Kocam da ne kadar az çay demlemişsin diyor bana. Nası yani dedim. Sonra gerçek ortaya çıktı.Şipşak dondurucuda da soğuttu yedik. Ben neme lazım belki kalorisi az olmuştur diye, üzerine biraz da ceviz koydum yerken.
Bu hafta çok yoğunum. Bu gün pazarımız var. Yarın görümcemin grubuyla okey oynayacağım. Koşuyoluna gidicem. Çarşamba Zuz la alış-verişe çıkmamız gerek. Onun henüz haberi yok bu programdan. Perşembe günü, cuma akşamı evlilik yıldönümümüz var ve kalabalık olacağız. Onun hazırlıkları var. Cuma günü zaten hazırlıklara son şekli verilir. Cumartesi akşamı Beyoğlundayım. Çok güzel bir buluşma için. Nalan(desertwind) zeya,nurdanacar , Zuz ve ben buluşuyoruz. Bir Beyoğlu gecesi yapacağız. Hem de erken yılbaşı kutlaması olacak. Şimdi gideyim işe koyulayım ancak yetişirim dimii...

21 Aralık 2007 Cuma

bayramın içinden


Biraz önce bu gün bayramın kaçıncı günü diye düşündüm. İkinci gün olunca şaşırdım. Yine bir kaç günlük yaşamışım anlaşılan bu iki günü.

Arefe günü akşamından geldi Zuz, gece bizde kaldı. Kızlarla patırtı kütürtü bi akşam geçirdik. Sabah kocamın sesini duyunca bayram namazına gidiyor sandım, meğer gelmiş. Biraz daha yat erken dedim. Bir hayli uyumuşuz. Yok artık , dimi öyle sabahın kör saatlerinde kalkmalar falan. Kimse artık rahatını bozmuyor. Galiba iyi de ediyor. Nasılsa bayram uzun. Dört koca gün neler yapılır.

Biz birinci güne uzun upuzun bir kahvaltı ile başladık. Onlara günün mana ve ehemniyetine yaraşır şıklıkta masalar hazırladım gün boyu. Akşam yemeğinden sonra Zuz evine kaçtı. Biz de toparlanıp yayılalım biraz dedik , ama kızlar , itiraz etmeyelim diye internetten bilet almışlar Capitole, sinemaya gittik. ''Hicran Sokağ''ı.Nostalji olsun demişler bize. Filmde kimler yok ki. Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Cüneyt Arkın , Selda Alkor, Engin Çağlar, Ayla Algan ve her kimi görsek aaa bu da var dediğimiz bir sürü ünlü. Film baştan iyi idi ama sonra uzadıkça uzadı. Bitmek bilmedi. Sinema da da zaten karı koca biz, bi de bizim kızlar var. Yani dört kişi. Sinemayı kapatmışız anlayacağınız. Evimizde gibi film izledik. Gamze arada mesaj çekiyor arkadaşına , bu film kaç dakika falan diye soruyor. Aramızda yorum yapıyoruz. Yani değişik bir sinema gecesi oldu. 19.15 de girdiğimiz filmden , 22.10 da çıktık. Ara 20 dk. Hatta Gamze gitti haber verdi başlatın artık dedi. Şimdi diyorsanız ki , benim için senaryo önemli değil, önemli olan kadro ha işte o zaman kaçırmayın. Yalnız bir sahne vardı Ayla Alganın büyü yapma sahnesi, gözümüzden yaş geldi gülmekten. Çıkışta nasıl acıkmışız. Bi yerde yemek yedik. Eve geldik.

İkinci gün , yani bu gün . Kızlar akşama doğru kaçıştılar. Biz de karı- koca bir iki ziyeret yaptık. Dönüşte de , misafirlerimiz geldi. Oya ve Kadir ve de fatih Meral. Uzun uzun oturduk sohbet ettik. Sonra 28 Aralık da , bizim evlilik yıldönümümüz için bizim ev de buluşmak üzere yeniden sözleştik. Mönü de hamsili pilav yani Karadenizlilerin deyimiyle işli tava var.

Yarın kısmetse yan gelip yatmak istiyorummmmm

17 Aralık 2007 Pazartesi

haftanın sonundan başına doğru

Bu hafta sonundan yazacak bir şey bırakmamışım. Cumartesi gününü zaten yazmışım. İki film izledim. Biri yabancı biri yerli. Yabancı filmi seçmek için Gamze ile dakikalarca cebelleştik. Yok o yok bu diye. Saatte gece yarısı olmuştu. Germe, şimdi beni gece gece hafif bir şey izleyelim dedim. Sonunda CLICK de karar kıldık. Ben yarı uyur izledim. Sonunu da hatırlamıyorum. Demek ki sonuna kadar dayanamamışım.
İkinci film. Bir Ihtimal Daha Var. Oyuncu kadrosu muhteşemdi. Türkmax de oynadı. Ben bunu izleyeceğim deyince. Kocam da kızlarda başka odalara kaçıştı. Başka şeyler izlediler, başka işlerle uğraştılar. Kocamla , Gamze bir ara baktım, saçma sapan bir yarışma izliyordu. Nazlı bilgisayara dalmıştı. Ohhhhh sefam olsun. Salon bana kalmıştı. Aldım kova kadar bir bardakta yeşil çay, filmimi izledim. Ama ne yalan söyleyeyim, sonuna kadar zor dayandım. Güzel başladı güzel bitti diyelim. Arada da bir şeyler oldu. Türkçe hocamız derdi ki , kompozisyon yazarken güzel bir giriş yapın, güzel bir sonuç yapın , gelişme bölümünde de ne söylerseniz söyleyin. Acaba senaryoyu bizim hocamı yazdı diye de içimden geçirmedim değil.
Onun dışında bir parça bayram için hazırlanmaya başladım artık. Mönümüz belli zaten. Yüz yıllık. Geçen bayram bi değişiklik yaptım. Biz başka bir yere mi geldik, bura bizim ev değil mi? yoksa dediler. Ve bir daha asla kabul etmeyeceklerini beyan ettiler. Hayallerini yıkmışım. Sanki o yemekleri bayram harici yapmıyorum. Gelelim bizim değişmez mönüye. Çorba , bakın onda çok ısrarcı değiller, herhangi bir çorba olabilir.Etli yaprak dolma. Ama o kadar minik sarılacak ki. Bir lokma tabiri caizse. Tavuklu nohutlu pilav. İçi sebze ile doldurulup fırında nar gibi kızarmış tavuk. ve tatlı olarak da cevizli kadayıf. Bu tatlı annem zamanında ev baklavası olurdu. Ve çeşitli salatalar. Ben geçen bayram üşenmiş dolmayı atlamış, yerine başka bir şey yapmıştım.
Bayrama kadar tekrar yazabilirmiyim , bilmiyorum. Ama yazamazsam hepinize bayram gibi bayramlar dilerim.
Film hakkında bilgi

Yönetmen: Uğur UludağSenaryo: Uğur UludağGörüntü Yönetmeni: Gökhan TiryakiYapımcılar: Aslı Kocaoğlu Oflaz, Serdar KodalYapım: 2006, TürkiyeDil: TürkçeTür: KomediOyuncular: Savaş Dinçel, Müjdat Gezen, Mustafa Alabora, Osman Yağmurdereli, Hülya Avşar, Volkan Severcan, Adrian Sparks, Kostas Sommer, Asuman Dabak, Yosi MizrahiSüre: 95 dakikaYapım: E.S.E.K. Film, CinemedyaDağıtım: Bir FilmVizyon Tarihi: 09.03.2007

Konu:Üsküdar Musiki Cemiyetinden Mercan, son senelerin yozlaşmış İstanbul’u, Türk Sanat Müziği’nin yok olması ve ölen kızına verdiği söz sebebi ile eski ekibi yeniden toplamaya karar verir. Her biri konusunda birer usta olan saz arkadaşları Kenan, Asım , Faruk,ve Gökhan’dan oluşan ekip,tüm hayatlarını rölantiye alıp seneler sonra tekrar bir araya gelirler. Şimdi tek eksikleri eski solistleri, senelerin Diva’sı Alev’dir... Dünya onları dinlemelidir! Film; ana karakterlerin hayatlarını, yaşadıklarını ve çevresinde gelişen olayları paralel kurgu ve flashback’lerle seyirciye anlatmakta ve Türk Sanat Müziği’nin en güzel parçalarını yeni "cover" ritmlerle izleyiciye sunmaktadır. Komedi unsuru ve tempo tüm seyirciyi içine alacak şekilde film boyunca devam etmektedir.

15 Aralık 2007 Cumartesi

Yine İstanbul sokakları ve Dubai den sobe geldiiii hanımmm

İki gündür yine İstanbul sokaklarını arşınlamaktayım. Önce Avrupa yakası. Kurtuluş , Nişantaşı civarı ve bu günde Kadıköy sokakları.
Güllü arayıpta, hadi gel Fato ya gidiyoruz deyince hemen okidoki dedim . Ertesi sabah dün yani erkenden kalktım , şöle bi evi programladım. Akşam yemeği, ev düzeni falan. Gamze ödevini evde unutmuş , aradı dosyayı mailme gönder anne dedi. , sonra da , sakın çıkma çok soğuk kar yağıyor dedi. Yağarsa yağsın dedim ayol, hiç mi karda dışarı çıkmıuyoruz. Hoş çıkınca kar mar görmedim ama harbi soğuktu. . Sonra banka da işlerim vardı, bankaya gittim. Benimle sıra bekleyen teyze bir meraklıydı anlatamam. Öldü , sen ne yapacaksın, para mı yatırcan - he diyorum. Nereye ,niye. Bende masus uzatıyorum lafı. O benim bir numara önümdeydi. Meğer dolarlarını teftişe gelmiş hanım teyzem. Bankada işim bitince hemen Üsküdar- Kabataş yoluyla Kurtuluşa geçtim. Ama motorda , birden aklıma geceki olay geldi. Başladım kendi kendime gülmeye , Bu kadın deli demesinler diye. Denizde dala bata balık arayan karabataklara odaklanıyorum yok gülmem geçmiyor. Şimdi ; gece kitabımı , gözlüğümü aldım yatağa girdim. Kocam da bi taraftan gazete okuyor. Taktım gözlükleri gözüme , açtım kitabı anah o da ne, görmüyorum. Ne oluyoruz ya , ne çabuk bozuldu gözlerim yeniden diyorum. Sonra anladımki kocamın gözlüklerini takmışım. Adam da gözlüklerine bi titiz, ha bire benden kollar. Ben de alıp , bi de gözüme takmışım. Siliyorum ki, acaba kirlendi de göstermiyor mu diye. Olay bu yani. Kurtuluşta kuzenler bir araya geldik, her zamanki gibi bağırış çağırış sohbet ettik.Yedik , içtik.Dönüşte daha bi soğumuştu hava.
Bu gün de İlmiyemle birlikteydik. akşamdan aradı bir şeyler yapalım dedi. - Var benim bir programım zaten , gel takıl dedim. Alkıma gitmem gerekti. Bu gün saat öğleden sonra üç gibi buluştuk. Almam gereken kitaplar vardı , onları aldık . Yukarı katta oturup bir kaç kitap inceledik. Sonra balık pazarında biraz dolaştık, yemek yedik bir yerde sohbet edip eve döndük. Özlemişim İlmiyemi.
Gelelim sobeye; Nalandan geldi. Hoşuma gitti soruları. Hadi başlayalım
Yemek olsam ne yemegi olurum?: Ben sanırım ben kocaman bir pasta olurdum. İçi krokanlı. Yumşacık lezzeti, tatlı ama , arada ağzına gelen krokanları gibi sertte olabilen
Muzik aleti olsam ne olurum?: Sanırım bateri olurdum ben. Çok sesli , çok gürültülü. Ama ahenkli
Araba olsam ne olurum?:Kesinlikle karavan. Herkes yanımda, tüm alet edavatım , mutfağım yanımda. ooooooh tıngır mıngır.
Aylardan hangisi olurum?:Eylül, eylül . Başkasını düşünmem bile. Yapraklar sararsın, hava hafiften soğusun.
Ayakkabi olsam ne olurum?.Rahat bir terlik olurum. Şıpıdık şıpıdık ses çıkaran
Kiyafet olsam ne olurum?.Sabahlık olurdum ben , pek severim sabahları salına salına sabahlıkla gezmeyi. keyfi hatırlatır bana . Bi de annemi. her sabah uyandığımda onu üstünde sabahlığı , elinde kahvesiyle hayal ederim.
Sıra geldi sobelemeye, İlknur, mavianne ve angel , ve de şekerimpembem hadi

12 Aralık 2007 Çarşamba

bu günden

Yağmurlu bir sabaha uyandık. Uy ne şairane bir girişti değil mi. Zati dün de öyle uyanmıştık , aslında da geceden başlamıştı yağmur. Cama vuran , yağmur damlalarının sesine uyandım. Sonra gece yarısı okuma lambalarım geldi aklıma. Hani şu kitaba takılanlar. Kimseyi rahatsız etmeden okuyabilirsiniz kitabınızı. Evde onlarca var. Ama hepsini malesef Gamze halletmiş. Şimdi biri bozulur ya. Diğerinden parça çıkarır ona takar. Öyle öyle zincirleme hepsini bozmuş anlayacağınız.
Bu okuma lambaları , henüz daha Türkiye de bilinmezken, kocamın ikinci dereceden kuzeni Elifin şirketi bunları yurt dışından getirtmiş. -Aklıma hemen sen geldin - dedi. Kapmış üç tane getirmişti bana. Sonra her köşe başında üç tanesi bi paraya satılanları çıktı. Ama çok kullanışlı bir şey. Bu Elif , benim ruh ikizim gibidir. Bir gece toplanmışız, ortam da geyik muhabbetine dönmüş. Biri dedi ki size bir oyun yapıcam. Herkes en sevdiği iki hayvanı bir kağıda yazssın.Sevdiğin hayvanı , sevme nedenini söylüyorsun. O da karakter tahili yapıyor gibi bi şey di sanırım. Millet kuş, balık, kedi , köpek yazmış. Ben karga ve kirpi yazmışım o da kertenkele. Mesleki hayranlığı varmış:)). Biolog dur da. Neyse işte gece uyanıp, lambaları ararken aklıma Elif geldi işte. Bi de çoktandır görüşemediğimiz. Kimseyi uyandırmadan kitap okuyayım derken , arama çalışmalarım sırasında herkesi uyandırdım. Kızlar eve hırsız girdi sanmış. Kocam da - sen yine ne peşindesin dedi.
Bu gün evdeyim , başlıca görevim kaybolan terlik teklerini aramak. Hepsi de Gamzenin yatağının altından çıkar emin olun. Çünkü bir terlik giyer, bırakır, ortada kimin terliği varda onu giyer , sonra onu da bir yerlerde bırakır. Mesela kocam eve gelince bakar terliği yok, doğru gider onun odasına , nerde diye sormaz bile.
Yılbaşı ağacımız süsleyeceğiz bu gün Naziş le. Okuldan gelince. Bayılır bu işe. Tabi benim ağacı ve süsleri çıkartmam gerek önce. Süsleyelim, resmini koyarım belki. Annem küçükken bize kokinalardan yapardı. Uçlarına pamuklar takardı, kar görüntüsü vermek için. Kokinanın iki bitkiden oluştuğunu sanırım artık bilmeyen kalmamıştır. Doğada yok kokina diye bir bitki. Bir dikenli bitkinin yapraklarına, diğer bir bitkinin kırmızı meyvelerinin bağlanmasından oluşur. Adını da rumca kırmızı anlamına gelen kokino dan alır. Küçükken anneme- seni kandırmışlar anne, bak bu kırmızı çiçekleri buraya iple bağlamışlar derdim hep. Şimdi Beyoğlunda her köşe başında satılmaya başlanmıştır.Yılbaşının yaklaştığını kokinalardan anlarım ben. Yine ben geçen yıl sayfama bir kokina resmi bulamazken, sevgili pınar, ehlikeyfim benim . Evindeki kokinaların resmini koymuştu benim için. Hüzünlendim yav ben. Gittim şimdilik ...

11 Aralık 2007 Salı

HER TELDEN YANİ BİZİM EVDEN

Tas gibi bir kafa ile kalktım yataktan. En son baktığımda 04.59 du. Baya bi cebelleştim yatakta. Sonra tv izledim. Kitap okuyacak mod da değidim. Elveda Rumeli ve Kelebek Çıkmazının izlemediğim bölümlerini arka arkaya izledim. Sanırım içtiğim son kahvedir bunun müsebbibi. Bakın arada böle eski kelimeler sıkıştırmaya bayılıyorum.
Kitaplarımı bitirdim. Artık görüş yazmayacağım deyince , bir çok arkadaşım illede yaz demişler. İyi o zaman günah benden gitti. Bilenler bilir. Hep iki kitaba aynı zamanda başlarım. Bu kez de öyle yaptım. Siyah Süt ve Çikolata Kaplı Hüzünlere aynı zamanda başlarım. Biri hard biri soft. Aynen rock müzik gibi yani. Yazarınız bir zamanlar teeee Suzy Quatro zamanlarından. Can the can diye çığırıp az deli etmedi , anasını babasını.İşte buraya kadar sayın okuyucu, yine oldu olanlar , kitap derken geldik yine zurnanın son deliğine. Durun sabredin şimdi toparlicemmm ortalığı. Ha işte kitaplar bitti . Siyah Sütü okurken Elif Şafak bir yandan ben bir yandan, konuşup durduk içimizdeki benlerle. Ben hep derdim ki , -acep recep , benim içimde kaç Lale var. Uçan , kaçan lale, kocasının deyimiyle anarşik Lale, gezgüç Lale, anaç Lale, sevgili olan, karı olan, arkadaş olan, kardeş olan, abla olan ücralara kaçıp bulamadığım laleler mesela. E böyle hisseden yalnız ben değilmişim. Elif Şafak bunu kitap yapmış. Üstüne bi de lohusalık depresyonunu eklemiş. Onu kişileştirmiş, onlada konuşmuş. Bi süre birlikte yaşamış sonra da git demiş. Aha işte benim kitap anlatımım bu kadar olur. Şimdi onunkiler, benimkiler derken biz baya bi kalabalık olduk. Bazı onunkilerle, benimkiler arkadaş bile oldu. El ele halay çekip uykumu kaçırdılar. Neyse sonunda bitti. Okuyun derim bu tür şeyler ilginizi çekiyorsa. Bu kadar patırtı arasında ikinci kitabı ihmal etmişim biraz o 13 hikayeden oluşuyor. Henüz üç tanesini okumuşum. İyi , fena gitmiyor şimdilik.
Şimdi gelelim bu günlerde bizde ne pişti. Baharatlı kurabiyeler pişti. Hep bildiğiniz kurabiye hamuruna , birer çorba kaşığı , tarçın , zencefil, bir su bardağı dövülmüç ceviz, bir su bardağı da kuru üzüm eklendi. İstediğiniz kurabiye şekli verilerek pişirildi. Ev halkı bayılır buna. Tükendi bile. Bu hamur yapılırken fazla tutuldu. İçine şeker ilave etmeden ayrıldı birazı, bolca peynir ve dereotu eklenip bir taşla iki kuş vuruldu. Ayva kompostosu pişti. İçine yine tarçın çubukları ve karanfil atıldı, bir de bir kaç tane ayva çekirdeği. Ispanağın yenmesi ve yetiştirilmesinin yasaklanması dileğiyle yuımurtalı ıspanak pişti. Çünkü ne kadar yıkanırsa yıkansın, akşamdan sirkeli sulara basılsın asla kumlarından arınıp arınmadığından emin olamam. Hele o yıkanmış, paketlenmiş ıspanakları asla almam. Vahide Teyze pilavı pişti. Kim demeyin, ben de tanımıyorum. tarifi Tv de duydum. Bulgur pilavına, kızarmış patates ekleniyor, kırmızı biber , karabiber ve kekikle marine ettikten sonra kızartacaksınız patatesi sonra da bulguru ekleyeceksinzi. Bir kaç da domates doğranıyor. Koca çok güldü buna. İsmine mi pilava mı bilmiyorum. Beşamel soslu karnabahar ve brokoli pişti. Bu da sevilenler arasında. Karnabahar ve brokoliyi, kendi suyunda haşlayın. Kısık ateşte. Sonra onu bir fırın kabına alın . Üstüne beşamel sos ve kaşar rendesiyle fırına verin. Sunum olarak da hoş duruyor.
Tamam bu günlük de bu kadar. Kitap dedik ,müzik dedik ,yemek dedik. Daha ne olsun...

8 Aralık 2007 Cumartesi

KARARSIZ KASIM:))

Pazar günü havasında bir cumartesi yaşıyorum. Nedenini bilmiyorum Hep , pazar gibi geliyor bana. Geç kalktım , çayımı aldım oturdum buraya. Gamse uyuyor. Naziş teyzesin de yani Zuz da kaldı dün gece. Kocam da çoktan işe gitti. Belki öğle yemeği yiyordur.

Beyoğlu ekibim aradı.- Hadi gel, hava çok güzel - dediler . Kararsızım. Halbuki , başka yapacak bir işim de yok. Akşam yemeğimiz de hazır. Kuru biber dolması yaptım. En sevilen yemeklerimizdendir. Biberleri Adıyamandan gelir. Kocamın arkadaşları tarafından. Kendine has bir acısı var. İnsanın sınırlarını zorlamayan. Hoş benim kulaklarıma kadar yakan acı yediğim dönemlerde olmuştur. Ama gençtik güzeldik ve de anlayışlıydık o zamanlar, iyi de dansederdik. Artık bünye kaldırmıyor, mide isyan ediyor. Bu saatten sonra da anarşik bir mide ile uğraşamam. Bari onun huyuna suyuna gideyim. Kocam hep anarşik bir duruşun var dünyaya karşı der bana. Halbuki munis bir kadınım ben:)). Karadenizi bilirmisiniz , nasıl da uysal durur. Amma bi de ...
Yani gideyim diyorum ha ne dersiniz. On beş gündür falan gitmedim. Şimdi araya bayram da girer. Gerçi ay sonunda bir süpriz buluşma var , Beyoğlu gecelerinde. Zamanı gelince anlatırım.
Hadi ben gidim , gidim.Kalkıp, hazırlanayım, düşeyim Beyoğlu yollarına.
Beyoglu Sözleri:
Beyogluna götür beni
Kitaplara bakalim
Sokaklarda gitar çalalim
Tatil için para yapalimOturalim bir yerde
Bir iki laf edelim
Sinemaya gidelim sonra
Karanlikta öpüselim
Mesela aci yok
Agri yok sizi yok
Cepte para çok
Hadi gel gidelim
yaralari saralim
Hadi gel gidelim
anilari yazalim
NAZAN ÖNCEL

7 Aralık 2007 Cuma

Yağmurdan, çamurdan, trafikten yani İstanbuldan

Dün İstanbulun, tüm başlıkta yazdığım arazlarını yaşadım. Neyseki keyfim yerindeydi de fazla üzerinde durmadım. Yoksa ...
Dün Gamsegamsenin yıllık doktor kontrolü vardı. Zuz unda. Yok yok hasta falan değiller sadece yıllık kontrol. Gamsenin doktoru her zaman gittiğimiz yerden ayrılıp Göztepe - Eğitim ve Araştırma Hastanesine başhekim olmuş. O nedenle oraya gittik. Öyle de yoğundu ki meğer bizi iki toplantı arasına almış. İhale toplantıları , giren çıkan belli değildi. Biz sekreterin odasında beklerken Gamze, bura sanki hastane değil dedi. İşimiz çok sürmedi zaten . Çıkışta Zuz gidecektik; baktık ki onun saatine de az kalmış, değmez dedim. Gitmedik.
Çıkışta , Gamze - anne çok acıktım, hadi Kadıköy'e dedi. Kızımı mı kırıcam. Şampiyona gittik. Kokoreç, midye tavalar, dolmalar karnımızı bir güzel doyurduk. Bu çocuklar bana çekmiş. Nerde bi muzurluk var , gidip onu severler. Yemekten sonra doğru Alkım Kitap evine gittik. Yedi kat kitap. Daha ne isterim. Bu arada yağmur şarıl şarıl. Dikkat edim şırıl şırıl demiyorum. Kitapçıya girdik. Oooooh missss gibi kahve kokusu. Kitap ve kahve ne yakışır birbirine. Yağmurdan insanlar dolmuş içeri. Kitabını alan kahve dünyası bölümüne yerleşmiş. Biz de elimize önce birer sepet aldık. Bütün katları baka baka gezdik. Bi baktık sepetler dolmuş. Oturup inceleyelim, biraz eleyelim dedik. Evde de okunacak birikmişler var. oturduk, ben dörde indirdim, Gamze de ikiye.
.Hemen gece başladım , birine kitaplarımın. Elif Şafak 'ın ''SİYAH SÜT''. Artık okuduğum kitapdan söz ediyorum ama, beğenip beğenmediğimi yazmıyorum. Beğendim diyorum , hemen bir yorum , ki bunlar genelde isimsiz olur. - neresini beğendin , berbat. Beğenmedim diyorum. - Neden beğenmedin, bi daha oku. Yuh yav. Sanki, herkesin okuma zevki aynı. Bir zamanlar dünyayı çalkalayan ''Bir Çift Yürek'' i beğenmedim diye az kaldı afaroz ediliyodum. Yok dermiş ki , asla asla deme. Sanki yeni bişe. Benim anneannem ölene kadar dedi bunu . Olmaz olmaz deme. Olmaz olmaz. Yaniiiiii. Elif Şafak anne olan tüm kadınların yaşadığı bir ara dönemi, lohusalığı anlatmış. Nedense kadınlar , keyifle doğumlarını , hamileliklerini anlatır da, lohusalık dönemini hiç anlatmaz. Elif Şafak, kendi bu dönemini anlatmış. Araf demiş bu döneme de. İki üç gün önce bir söyleşisinde kendi ağzından dinlemiş , ilgimi çekmişti zaten. Diğer aldığım kitap da , Çikolata Kaplı Hüzünler. Canan Tan ' a ait. Yazın da bir kitabını okumuştum. Diğerlerini de okudukça anlatırım. Şimdilik bu kadar.








4 Aralık 2007 Salı

BU GÜNDEN

Bu gün, güne herkes bensiz başladı. Anlamadım herkes sessizce gitmiş. Kitap okuma zevkime yeniden kavuşunca, gece yarılarına kadar kitap okudum. Ben körmüşüm meğer arkadaşlar. Ne kadar küçük yazılar diyordum. Ben öyle görüyormuşum da haberim yokmuş. Kocam pek bi beğeniyor bu gözlüklü okuma hallerimi, gözlüğün üstünden bakmalarımı ama kızlar çok gülüyorlar. Yeni eğlence çıktı eve alışılana dek. My koca 25 yıldır benden gözlüğünü korumaya çalışırken , şimid benimkini benden koruyor. Çünkü her an basabilirim, üstüne oturabilirim.
Aman olsun kitaplarıma kavuştum ya.
Bu gün okey oynamaya gidiyorum yine. Herkesin görümcesinin altın günü, para günü falan olur. Benimkilerin de okey günü var işte naparsın:)).
Gelelim bu günlerde bizim evde ne pişti ye;. Elma kompostosu pişti. İçine çubuk tarçın ve bir kaç karanfil atıldı. Kendi tadında olsun diye şekeri biraz az tutuldu.
Portakal suyunda zeytinyağlı kereviz pişti. Arpacık soğanlar (10-15 adet). Sızma zeytinyağda sotelendi, bir kaç diş sarımsak. Jülyen doğranmış hehehe -yani verev verev - bir havuç, ve yine küçük doğranmış bir patates ve üç adet kereviz eşliğinde birlikte biraz daha sotelendi ve üç adet portakalın suyu ile pişti. Ha bir tatlı kaşığı da şeker. Biraz piştikten sonra kerevizin sapları ve yapraklarıda incecik doğranarak ilave edildi.
Sonra efenim zeytinyağlı pırasa pişti. Ay bunu herkes bilir geçelim. Fırında hamsi , ayrıca ocakta buğulama hamsi pişti. Hamsinin üstüne yine biraz zeytinyağ gezdirildi, bir kaç diş sarımsak atıldı, bir domates doğrandı. Bir adet kırmızı soğan halka halka doğrandı biraz da tuz ilave edilip kendi suyunda pişmeye bırakıldı. Fırında yapılana ise. tepsiye hamsiler dizildi. Üstüne kırmızı soğan , ve limon dilimleri, bir kaç defne yaprağı ve birazda yağ gezdirilip kızarana kadar pişirildi. Ama az kaldı yanıyodu. Fırını kapatayım derken , ızgaraya basmışım, yatmış kitap okurken, burnuma mis gibi kızarmış hamsi kokusu gelmeye başlayınca , o koşmamı görmeliydiniz, breh breh. Değme koşuculara taş çıkarttım. Ama kurtardım da:)) Sahi siz benim bir zamanlar ama hayli bir zamanlar, 100m. ve 110 m. engelli koşu, koşucusu olduğumu biliyormusunuz. Başka bir yazı konusu olsun bu da...

1 Aralık 2007 Cumartesi

ÖNCEKİ GÜNDEN DÜNDEN , BUGÜNDEN YARINDAN

Gözlük almaya gidiyorum demişim, kalmışım. Evet , kaldığım yerden devam ediyorum. Zuz la buluşmak için Kadıköye gittim.
Ooo bizimkinin işi benden çoktu. Önce nüfus müdürlüğüne gittik. Baktım sıra var. Ben gideyim gözlük işini halledeyim dedim. Nasılsa gideceğim yerde , arkadaşımın, O da yardımcı olur dedim. Gittim , gözlüğü Eda ile birlikte beğendik.Yarın alcaksın dedi. Hoppala yarim yaz geldi dedim. Neyse yapacak bişe yok. O sıra Zuz aradı- benim işim burada bitti dedi. Tekrar buluştuk , bu kez Üsküdar- Doğancılar S.S.K da işi vardı, oraya geldik. Baktık sıra orda da almış başını gitmiş. Saat dörtte de kapanıyormuş. Acaba yetişir mi?, yetişmez mi derken baktık bir saat var daha. Bekledik, iyi de ettik , sıra bize geldi. Şimdi, sıra kime geldiyse gişeden bilgileri veriyor, sonra içeri girip evrğını alıyor. Cam bölmeli bir yer. Zuz sırası gelince , verdi kağıtları içeri, sonra evrakı almak için içeri girdi. Baktım adamlara bişey söylüyor, bir adam kalktı pencereleri açtı. Dışarı çıkınca ne oldu dedim- ne kadar havasız, nasıl çalışıyorsunuz burada, dedim dedi. Yani sana ne ne , ne karışırsın dimi olmaz, karışır.
İşleri bitirdik ,acıktık,yorulduk.Külünkoğlu na girdik, Üsküdar da. Burası, hani fırınımsı pastaneler vardır ya ; öyle bir yer. Kendine özgü çeşitleri vardır. Mesela bülyen gibi. büyükçe bir at nalı düşünün. Hafif pembe , üstü toz şekerli gibi. İçi de badem ezmeli bir pasta. Çeşit çeşit galetaları vardır. Bir kişiyi yedimi doyuran, abartısız neredyse 10 cm çapında büyüklüğünde kurabiyeleri vardır. Ben mesela o gün bir kurabiyeyi dörde böldüm masaya koyarken. Enfes tahinli çörekleri de unutmayayım. Yolunuz düşerse uğrayın bir. Hemen balık pazarından çıkınca sola dönünce sağ tarfta . Açız ya aldık bi sürü bir şeyler . Kızları aradık çay suyu koysun , eve gelen varsa diye, biri vapurdaymış biri serviste.
Eve hep birlikte girdik. onlar doğru bilgisayarın başına toplandı, kakarakikiri facebook vaziyetleri. Ben bağırınıyorum, birlikte geldik, hani bende yoruldum acıktım diyorum. ayyy doğru , şimdi geliyoruz diyolar, ne gelen var ne giden.
Masayı hazırladım. Bizde gelenek. Eğer dördümüzsek masada. Yani Gamze , Nazlı , Zuz ve Ben. Masa annemden kalan, örtüler, çay bardakları, çay tabakları , servis tabakları , hatta çatalalları bile, onlarla hazırlanır. Çay tabakları, uçuk yeşil , uçuk mavi renkte, üstlerinde eski Fransız tipi kadınlar erkekler, ya piknikte ya baloda tasvir edilen resimler var. Kenarları da dantel gibi fırfırlı. Servis tabakları , ince , ışığı geçiren porselen , üstünde zarif natürmontlar. Aynı annemin bize hazırladığı masalar gibi olur yani. Yedik içtik , ama son golü ben attım. Hakanım Şükürüm gibi. Gördünüz mü?, yine nasıl skoru belirledi hehehe. Yani diyeceğim masadan kalktım kanepeye yattım. Gecede kestane beklediler ama , çamura yattım. Belki bu gece.
Dün akşam , eski iş arkadaşlarımdan birinin kına gecesi vardı. Garip geldi dimi? , benim iş arkadaşım ve kına gecesi. Yahu iş yerlerinde çalışan herkes aynı yaşta mı?. İlmiyemle gittik. Çok güzel oldu, sanki hiç yapmışım gibi kına yoğurdum. Tabii eldivenle. Dönüşte de taksici ile kavga ettim. Eve gelip , anlatınca, Kocam kızdı. Üç kuruş için niye böyle yapıyosun diye ama. Mesele o değil, mesele hakkını aramak. Adamı çağırdık. Taksimetreyi duraktan açmış öyle gelmiş. Hiç böyle bişe duydunuz mu. Hep duraktan çağırırm , hiç rastlamadım. Tabiki vermedim farkını. Zavallı İlmiyem de sen bi kork ,ben adama laf söylerken. . Ne korkuyosun kızım, benim atalarım sırtında top mermisi taşımış, anneannem seferberlik görmüş, o adamdan mı korkucam dedim. Uyyyy damarım kabardı yine , yine de şahlanıyor amman da kolbaşının da atlarııııı. Hasan Mutlucanı hatırladınız mı? . Hey gidi.
Bu gün evdeyim. aslına bakarsınız , iki gündür boynum tutuk, ensem, kafamın arkası hatta kulaklarım , hatta kollarım çok ağrıyor. İlaçlanıp ilaçlanıp geziyorum. Bu gün kesin ültümatom aldğım için evde dinleniyorum . Yemek bile yapma dediler. O yüzden prensses halleri takıldım. Yani bu gün dinlenmeye çekildim ki , yarın arkadaşın nikahı var. Eee bütün arkadaşlar bir araya geleceğiz. Nikahtan sonra hemen eve dönecek değiliz herhalde...

29 Kasım 2007 Perşembe

YAŞASIN GÖRÜYORUMMMM

Sonunda göz doktoruna gitmeyi başarabildim. Zuz 'un - gitme gitme yakında dürbünle kitap okursun uyarısını, daha doğrusu bıt bıtından, kocamın çocuk olsan elinden tutup doktora götürücem vıt vıtından illallah deyip sonunda doktora gittim. Gamsegamse de geldi , o da hem göz hem kulak burun boğaz muayenesi oldu.
Benim Taksimde bir Japonla, yaşadığım macerayı çoğunuz biliyorsunuz, elime tutuşturduğu haritadan bir şey gösteriyor ama ben göremiyordum ki, sonunda çantasından gözlük çıkarıp vermişti de Taksimdeki Atatürk heykelini sorduğunu anlamıştım. İşte o dur , bu dur, ben doktora gideceğim. Neyse ikimiz de gittik işte ben ısrarlı çabalarım sonucu 1.50 yapmışım gözlerimi. Gamseninde artık nur topu gibi bir reflüsü var. Gözlerde fazla sorunu yok 0.50.
Benim, değil ailemde sülalemde gözlüklü kimse yoktur. Bi de protez dişli. Anneannem de bile yoktu. Fındığı bile dişimizle kırarız. Kocam benim fındığı dişimle kırdığımı görünce kafayı yiyordu az kaldı . Şimdi çeşitli boy ve ebatlarda fındık kırma aletlerimiz var. Timsah şeklinde olanı örneğin, ağzına fındığı koyuyorsun kuyruğuna basıyorsun. Çat fındık ikiye ayrılıyor
Yav ben göz demiyormuydum, nerden çıktı şimdi fındıktı dişti muhabbeti. Ha işte, yoktur benim ailemde gözlüklü kimse diyordum. Ama kocamın tarafı full aksesuar gözlüklü. Yakını uzağı, astimatı hepsi var. Nazlı lisedeyken , tahtayı göremiyorum falan demeye başladı. Zuzla aldık bunu göz doktoruna götürdük. Gerçekten de gözlüğe ihtiyacı varmış. Zuz hemen - ııııy bu baba tarafına çekmiş dedi. Sonra Kadıköyde bir gözlükçüye gittik, gözlük alcaz dedik. Hooop bi dolap çektiler önümüze , açtılar bi sürü çekmece çerçeve seçin dediler, tabii bundan önce çerçevenin cinsini sordular. Biz hayatımızda gözlük almamışız güneş gözlüğünden gayrı. Çerçeveyi seçtik saatlerce, sonra cama geldi sıra, yok filtreleyelim mi, yok kaplayalım mı, organik mi olsun başka bişe mi. Biz bakıyos birbirimize . Sonra dedik işte , öğrenci, bu gözlük yerede düşecek her şey de olacak. en sağlamından olsun. Fiatı duyuncada bi uçmuştuk zaten bu ne yaw, arsa mı alıyoruz yoksa diye. Sonra efenim günlük lensler , yok onların koruma suları filan. Öğrendik her bi şeyini.
Bu gün Zuz işi kırdı bize geliyor. Ama önce bir Kadıköy buluşması yapıcaz onunla , bana gözlük bakacağız da...

27 Kasım 2007 Salı

YAZIMI YAZI İŞTE , ÜSTELİK ŞİİR BİLE VAR İÇİNDE

Kaç gündür yazmıyorum ya, bi şe yaptığımdan da değil ha!. Galiba bu blogspota ısınamadım daha. Yol geçen hanı gibiydi benim eski bloom, ayıptır sölemesi. Burda sanki bi kıyıda köşede kalmış gibi. Taşınsamyoksam eski yerime. Hani kayınvalide yanına giden yeni gelinler olur ya, alışamazlar bi türlü, mutfağa girseler kendi mutfakları değil, salona gitseler kaynanın kendi çeyizinden örtüler , tabaklar çanaklar falan , aynı öyle. Aslında resim eklemek falan burada daha rahat yok resimload a gönder, ordan link al , küçült falan yok. Gerçi blogcu bu konuda bazı yenilikler yapmış galiba. Ama anam, o da az etmedi bana, yazılarımı, yorumlarımı yuttu . Sayfana giremezsin gün boyu. Çilingir çağırsan para etmez. Du bakalım az daha takılayım buralarda olmasa, evim orda dayalı döşeli duruyor.
Bu gün eski yazılarıma baktım biraz. Daha bi eğlenceli yazılar yazarmışım. Arada bir buraya alayım bari. Okumayanlar ve yeniden okumak isteyenler için deeermişim. Hani dizilerde yapıyorlar ya, yetiştiremeyince , izlemeyenler ve yeniden izlemek isteyenler için , ya da genel istek üzerine diye.
Cumartesi Erenköy Kazasker deydim. İlmiyemle bir arkadaşımıza gittik. Kocamın ve keny@lının okullarının yanında hemen evi. İkisininde kulaklarını çınlattım. Eski Güneş koleji, yeni adıyla Işık Okulları. Kampüsün adı hala Güneş kampüsü. Kocamın bitmez tükenmez yatılı okul maceralarının geçtiği yer. Bu arada keny@lı yine firarda.
Gamsegamseninnavları devam ediyor. Çarşamba bitecekmiş. Sabahları atom kahvaltılar hazırlıyorum O'na, otlu motlu omletler, balı mallı yeşil çaylar, içine de taa Bodrum -Turgut Reis pazarından alıp doğrayıp dondurucuta attığım limlerden atıyorum , pek hoşuna gidiyor.
İstanbulu lodos vurmaya devam ediyor. Dün akşam vapur seferleri yine iptaldi. Neyseki sabah durdu da , kızlar ulaşım sıkıntısı yaşamadı. Naziş Ulus, Gamse Beyazıt yollarına düşüyor. Neyseki Nazlının servisi var.
Ben çarşambadan sonra havama girerim. Evdekinav havası bi bitsin. Vururum kendimişarlara. Şimdi istiyorum ki kızım sınavdan gelince kapıyı ben açayım, nasıl geçtinavın diyeyim. Yıllarca yapamadım bunu. Eeee ne yapalım o zamanda öyle gerekiyordu.
Bu günde akşam oldu , Haşimin dediği gibi akşam yine akşam.Bilirmisiniz ? Haşim AKŞAM şairi olarak ün yapmıştır. Hadi söz akşamdan, bide Haşimden ılmışken söz bir akşam şiiri ile analım kendisini.

BIR GÜNÜN SONUNDA ARZU
Yorgun gözümün halkalarinda
Güler gibi fecr oldu nümayan,
Güller gibi.. sonsuz, iri güller
Güller ki kamistan daha nalan,
Gün dogdu yazik arkalarinda!
Altin kulelerden yine kuslar,
Tekrarini ömrün eder i`lan,
Kuslar midir onlar ki her aksam,
Alemlerimizden sefer eyler?...
Aksam, yine aksam, yine aksam,
Bir sirma kemerdir suya baksam;
Aksam, yine aksam, yine aksam,
Göllerde bu dem bir kamis olsam!
AHMET HAŞİM
e başlamışken bi tanede Oktay Rifat dan gelsin bir akşamlı şiir
Akşam Balığın Karnında Bekliyor
Bir yağmurla çıkıyor rıhtımına sıkıntının,
büyük kayıkların dönüşünü gözlüyordu,
akşam balığın karnında bekliyor.
Fitili tütüyordu servilerin ve yazılar dallar arasında.
Mahallenin deniz koktuğu
kamburun atla dolaştığı
saatlerin saatlere benzediği
bir günde bekliyordu
insanların dönmesini oraya
oysa bir delik kalıyordu
yerinde umutların,
kara bir yelken yarını olmayan iskelede.
Mevsim, tonozların altından geçerek basıyordu toprağa,
çöp yığınları leşler
yeni sözcükler otta ve yaprakta
yabancı bir kıpırtı ruhumuzda.
Bir tüy düşüyordu suya
karayelin dişlerinden geçirdiği
Akşam balığın karnında bekliyor